Tarih: 02.04.2020 10:12

Seren Yıldız Öztürk 'cinsel istismar, çocuk yaşta evlilikler ve kadın hakları' alanındaki yazıları ile Enpolitik'te

Facebook Twitter Linked-in

Güçlü yazar kadrosuna geçtiğimiz hafta genç bir kalemi katan haber sitemiz Enpolitik, bu hafta ise Avukat Seren Yıldız Öztürk'ü sizlerle tanıştırıyor. Seren Yıldız Öztürk, çocuk ve kadın alanlarına ilişkin yazıları ile artık Enpolik'te... 

Toplumsal sorunlara ilgisi nedeniyle “çocuk hakları odaklı” sivil toplum örgütleri ile kadın sivil toplum örgütlerinde emek veren Öztürk, cinsel istismar mağduru çok sayıda çocuğun ve ısrarlı takip edilen kadınların gönüllü avukatlığını üstlendi.

Çocukların cinsel istismarı, çocuk yaşta evlilikler, kadınların medeni hakları gibi konularda makaleler yazdı, çok sayıda eğitim verdi, konferans ve sempozyumlara konuşmacı olarak katıldı.

'Hasta çocukların eğitim hakkı' ile ilgili çalışma-araştırma yaptı. İki ciltlik 'Çocuğun Cinsel İstismarı' ve 'Çocuk Ceza Adalet Sistemi' kitapları yayına hazırlanmakta olup halihazırda yazmış olduğu 'Akaryakıt ve LPG Hukuku' isimli kitabı bulunmaktadır. 

Çocuk ihmali, istismarı ve kadın alanında çalışmalara yoğunlaşan Öztürk, bu kapsamda 'Şiddetin mağduru iken faili haline dönüşen hükümlü kadınların cezaevinde ziyareti' projesini gerçekleştirdi.

Hala Ankara'da serbest avukatlık yapmakta olan Öztürk'ün toplumsal konularda yazdığı tematik köşe yazıları www.kanalahaber.com sitesinde yayınlandı. 

1971 yılında doğdu. 1993 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümünden, 2001 yılında Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümünde yüksek lisans yapmaktadır. Aynı zamanda Açıköğretim Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisidir.

Öztürk'ün 'Yoksulluğun Kadınlaşması ve Eğitim' başlıklı yazısı şöyle: 

Yoksulluk, az gelişmiş ülkelere ait bir sorun değil. Küresel bir olgu. Yine de ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklılaşıyor. Kimi yerde yakacak sorunu yaşayanlar,  kimi yerde sinemaya gidemeyenler yoksul olarak nitelendiriliyor. Kimi yerde ise yoksulluk “açlıkla” eşdeğer…

Ama asıl farklılık kadınların yoksulluğunda yaşanıyor.

*************

“Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı ilk olarak 1970’lerde Diane Pearce tarafından kullanılmıştır. O yıllarda Amerika’da yoksulluk üzerine çalışmalar yapılırken görülüyor ki yoksulların çoğunluğu kadın. Üstelik kadınlar, erkeklere göre yoksulluğu çok daha derin ve yoğun yaşıyor. Bugün de araştırma sonuçlarına bakınca görüyoruz ki dünyadaki yoksul insanların ortalama  %70’i kadın.

İşte yoksulların çoğunun kadın olması ve kadınların yoksulluğu farklı tecrübe etmesi “Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı ile açıklanmış ve literatüre yerleşmiştir.

Kadın yoksulluğunun eğitimsizlik, cinsiyet ayrımcılığı, sosyal dışlanma, yetersiz ve kayıtdışı istihdam, şiddet gibi pek çok nedenleri var. Bu yazıda sadece, eğitimsizlik ve bundan kaynaklanan düşük ücret ve değersizleşen emek üzerinde durulacaktır.

Eğitimsizlik nedeniyle bir mesleki beceriye sahip olamamak, yoksulluğun en önemli nedenlerindendir. Kabul edelim kadın ve erkeklere sunulan fırsatlar aynı değil. Eğitim için ailenin sınırlı olanaklarından, evvela erkek çocuklar yararlanıyor. Kızların eğitim hakkından vazgeçmek çok daha kolay oluyor maalesef.

Eğitim imkanı sağlanmadığı için meslek edinemeyen kadınlar hayatlarını kazanmak zorunda kaldıklarında her şey onlar için çok daha zor oluyor. Buna ilaveten bir de çocuklarının geçimini yalnız üstlenmek zorunda kaldıklarında ise yoksulluk neredeyse kaçınılmaz.

Hayatını kazanmak zorunda olan kadın mülk sahibi olsa belki girişimcilik yönünü keşfedecek, kendisini gerçekleştirecek. Ancak gayrimenkul sahipliğinde de kadınlar ikincil konumda olduklarından girişimci olmak isteyenler kredi olanaklarına erişemiyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun 2002 verilerine göre, kentteki gayrimenkullerin %68’ i erkeklerin üzerine kayıtlı iken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2014 de açıkladığı verilere göre bu oran 2014 yılında sadece %63, 5 seviyesine gerilemiş. Bu veriler koşulların kadınlar lehine düzeldiğinin ancak ne denli yavaş ilerlediğinin göstergesi aslında.

Velhasıl kadının eğitimi ile yaptığı işin statüsü arasında bir korelasyon var. Mesleki becerisi olmayan ama çalışmak zorunda kalan kadınlar, düşük statülü ve düşük ücretli işlere mecbur kalıyor. Enformel sektörde yoğunlaşıyor. (Örneğin temizlik ve hizmet sektöründe çalışanların %80 i kadın.) Yoksulluk ve beraberinde gelen çaresizlik, işverenlerin düşük ücret ödeme tercihleri, kadınların enformel sektöre katılımını hızlandırıp, emeğini değersizleştiriyor.

Kadınlar daha çok maharet ve dikkat gerektiren, rutin, emek yoğun, vasıfsız işlerde istihdam ediliyor. Maalesef, üretimin asıl sahibi kadınlar ama iş yaşamında ikincil konumda olan yine kadınlar.

İşin aslı, dünya genelinde de üretim kadınların omzunda. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre dünyadaki işin %67’sini kadınlar yaptığı halde, dünyadaki toplam gelirin ancak %10’unu kazanabiliyorlar.

Yani eşit işe eşitsiz ücret almak.

Çalıştığı halde yoksul olmak. Bunun adı, doğrudan doğruya ayrımcılık aslında.

Bu arada kadına ve erkeğe ödenen ücret eşitsizliğinin -farklı seviyelerde de olsa- yaşanmadığı ülke var mıdır acaba?

Sonuç olarak, mesleki beceriye sahip olamamak, kendini yeterince ifade edememek, eşin ya da babanın sosyal güvenliğine mecbur kalmak, düşük statülü işlerde tercih edilmek, haklarını talep edememek…

Hepsi ama hepsi eğitimsizlikle ilgili.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen kadınların önemli bir kısmı yoksulluğu kader olarak görmüyor.

Güçlüler.

Yoksullukla başa çıkmak için strateji geliştiriyorlar. Üstelik bu konuda erkeklerden daha mahirler. Yoksullukla başa çıkmaya çalışıyorlar. Detayları da başka bir yazının konusu olsun.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —