İnsanoğlu tarih boyunca birçok amansız hastalıkla mücadele etti. Bunların çoğu bilimin ve insanlığın gücü karşısında yenildi. Tarih boyunca 'Mahşerin Dördüncü Atlısı' denilen kolera, çiçek, verem, cüzam, sıtma, difteri, tifo, tifüs, frengi, grip ve veba gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden insanoğlunun dramı, ne yazık ki bugün Çin'de başlayan ve dünyaya yayılan 'Korona' ile sürüyor. Sars, kuş gribi, domuz gribi ve en son tedavisinin henüz bulunamadığı koronavirüs gibi hastalıklar geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığı tehdit ediyor.
Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği Genel Başkanı Ercan Akpınar, korona gündemine, 1. Dünya Savaşı sırasında dünyayı saran 'İspanyol Gribi' salgını örneği ile yaklaşıyor ve kaleme aldığı yazıda, 'Yaşanan 1.Dünya Savaşı, savaşta ölenden daha fazla insan kaybına sebep olan salgın, Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı, bunların akabinde yaşanan 'Büyük Buhran' nedeniyle milletimiz zorluk, sıkıntı ve darlık yaşadı. Ama biz iyi biliyoruz ki hedefleri bayrağımız olan, hedefleri ezanımız olan düşmanlarımız boş durmayacaktır. Bununla ilgili ideallerini gerçekleştirmek için bizim en zayıf anımızı kollayacaklardır. Tarihin tekerrürden ibaret olmadığını, güçlü bir şekilde göstereceğiz. Bunun için siyasi yöneticilere, bilim adamlarına, kamu görevlilerine ve medyaya (güçlü ve güvenilir) büyük görev düşmektedir.' diyor.
Dünya çocuk ve gençlik derneği genel başkanı Ercan Akpınar’ın 'İspanyol Gribi'ni anlattığı yazısı şöyle:
'Havada bulut yok bu ne dumandır Mahlede ölü yok, bu ne figandır demiş ozan. Bunu söylerken savaşta yaşanan acıyı yansıtmaya çalışmış. Ancak o zamanlar hem savaş, hem salgın, hem buhran yıllarıydı.
İspanyol Gribi 1918 yılı Mart ayında ABD'de başlayıp, Avrupa'ya giden askerlerle ve siyasi, ticari faaliyetler nedeniyle yayılmıştır. Dünyada yaklaşık 500 milyon insan bu salgında hastalanmış bazı kaynaklara göre 40-70 bazı kaynaklara göre ise 50-100 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu salgında üç dalga görülmüş olup, ilk dalga bittiğinde büyük hasarlar verdikten sonra salgından kurtulduklarını düşünen insanlar Ağustos 1918'de ikinci dalga ile mücadele etmişlerdir. Müteakiben üçüncü ve en büyük dalga 1919'un yaz mevsiminde New York ve Paris'te şiddetini göstermiştir. 1920 yılının sonlarına doğru o günkü dünya nüfusunun % 15'inin ölümüne sebep olduktan sonra kaybolmuştur. (Hindistan'da 18,5 milyon insan, Rusya'da 450 bin, İngiltere'de 228 bin, Fransa'da 250 bin, İtalya'da 390 bin , ABD'de 675 binden fazla insan ) Yıl 1918, Osmanlı savaşın içinde, Mondros Mütarekesi öncesi, bir tarafta dünyayı kasıp kavuran İspanyol Gribi yaşanmakta. Özellikle İstanbul bu salgında nasibini merkez olmasından dolayı almıştır. Bu hastalık nedeni ile resmi olmayan rakamlara göre sadece İstanbul'da 10 bin insanımızın öldüğü belirtilmiştir. Mütareke sonrası terhis edilen askerler evlerine gönderildiklerinde hastalığı taşımışlardır. İşin ilginç yanı şu ki 100 sene önce bile olsa korunmak için alınan önlemler nerede ise günümüz ile aynı. O tarihlerde İstanbul Şehremaneti salgınla mücadele etmek için bir beyanname yayınlamış, bu beyannamede:
-Hastalarla temas edilmemesi
-Ziyarete gidilmemesi, ziyaretçi kabul edilmemesi
-Soğuk algınlığına dikkat edilmesi
-Ağız ve dişlerin sık sık yıkanması
-Mikroplardan mendil ile korunulması
-Hanede hasta varsa bulunduğu odaya aile üyelerinin yaklaşmaması
-Hastaya temas edenlerin ellerini ve ağızlarını iyice yıkamaları duyurulmuştur. Ancak günümüzde sahip olduğumuz imkanlar düşünülünce şu anda içinde bulunduğumuz Pandemi ile etkin şekilde mücadele edebilmeliyiz. Halkımız üzerine düşen görevi akıl ve sabır ile yerine getirmelidir.
Salgının sonucunda ortaya çıkan ekonomik, sosyal, kültürel değişimler baskılar siyasal anlamda dünyada yeni sınırları belirlemiştir.( Osmanlı İmparatorluğu 64 ülkeye bölünmüştür.) Yaşanan 1.Dünya Savaşı, savaşta ölenden daha fazla insan kaybına sebep olan salgın, Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı, bunların akabinde yaşanan 'Büyük Buhran' nedeniyle milletimiz zorluk, sıkıntı ve darlık yaşadı. Ama biz iyi biliyoruz ki hedefleri bayrağımız olan, hedefleri ezanımız olan düşmanlarımız boş durmayacaktır. Bununla ilgili ideallerini gerçekleştirmek için bizim en zayıf anımızı kollayacaklardır. Tarihin tekerrürden ibaret olmadığını, güçlü bir şekilde göstereceğiz. Bunun için siyasi yöneticilere, bilim adamlarına, kamu görevlilerine ve medyaya (güçlü ve güvenilir) büyük görev düşmektedir.'