İnternet gazetemiz Enpolitik köşe yazarı Alper Aksoy, bugünkü köşe yazısında Emirdağlı Deli Battal ve onun yüreklere dokunan öyküsünü yazdı. Kurtuluş Savaşı yılları Kuvva'cılarla bir çift çorabını paylaştığı buruk öyküsünü Alper Aksoy şöyle anlatıyor:
'1919 yılının bungun bir Haziran'ı idi.
“Yonan Emirdağı’na geliyor” korkusu Bozulus Türkmenlerinin boğazını ham armut nefesi katılığında tıkamıştı. Ova köyleri ve ilçe hatunları Emirdağlarının meşelik ve kayalık koyaklarına saklanmak için hazırlıklarını tamamlamıştı. Çullar, keçeler, kilimlerin denki yapılmıştı. Eli silah turtan erkekler Kuvva karargahı olan Emirdağ Askerlik Şubesi’ne başvurup silah altına alınmıştı. İlçe merkezinde gözleri beş metre ötesini görmez yaşlılar bir de Deli Battal kalmıştı.
Her ilin ve ilçenin bir delisi vardır. Kaymakamdan sonra herkesin tanıdığı bildiği biridir deliler. Emirdağlı Deli Battal otuzlu yaşlardadır, çoğu zaman sakindir ama kızdırmak için çok üzerine varılırsa kafasına taktığı ismin paçalarına bir güreşçi gibi dalar alıp omuzuna kaldırır sonra güm diye yere vururdu. Battal hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ederken arkasından kahkahalar yükselirdi. Deli Battal zamanın sakin aktığı yıllarda Emirdağlının neşe ve heyecan kaynağı idi.
Kuvva karargâhından gelen bir emirden sonra yaşlı kadınlar kirman ile yün eğirmeye, gelinler ve kızlar yün çorap örmeye başlamışlardı. Bütün mahalleli ya çeşme başında, ya bir tandır damında toplanır ellerindeki işi bitirirlerdi. Kadınların toplandığı tandır damlarına erkekler girmezlerdi ama Deli Battal hariç… Ne zaman karnı acıksa Deli Battal yufka açan kadınlara yaklaşır, ellerini koynunda kenetler, boynunu yana bükerdi. Kadınlar anlardı ki Deli Battal tereyağlı katmer istiyor… Yufka işine ara verilir Battal katmer ve üzüm hoşafı ile doyurulurdu.
Bütün mahallelerde olan biteni bilirdi Deli Battal ama kimseye laf taşımazdı. Kuvvacılar için yün çorap örüldüğünü, manda gönünden çarık dikildiği de gözlerinden kaçmamıştı.
Bir gün İncili Mahallesi’ne geldi. Çeşmenin en yakınındaki evden bir kalıp sabun istedi… Erkekler onu kızdırmak için üstüne gelse de kadınlar Battal’ın her istediğini verirdi. Sabunu alan Deli Battal önce çarığını, sonra çorabını çıkarıp çeşme suyunda sabunla köpürte köpürte yıkamaya başladı. O sıra mahalle kadınları penceresinden Battalı gözlüyordu.. Böyle bir şeye ilk defa oluyordu… Sebebini merak etseler de bulamıyorlardı.
İşini bitirdikten sonra Deli Battal bir eline çarığını, öteki eline topuğu yırtık yün çorabını alıp çeşmenin başından uzaklaştı. Uzun Çarşı’dan geçerken esnaflar Battal’ın yalın ayağına bakıyordu. Diz kapaklarından aşağısı kesilmiş bir Balkan Savaşı gazisi seslendi:
“Deli Battal!.. Senin yalın ayak yürümen bizim şerefimize dokunur. Yanıma gel, sana bir çift sarık vereyim.”
Deli Battal bir hedefe kilitlendi mi çevreden söylenileni duymazdı. Başını sağa sola da çevirmeden hep ileri bakıyordu. Emirdağ Askerlik Şubesi’ne geldi, nöbetçiye de dik dik bakıp içeri daldı.
Burası Kuvvacıların karargahı idi, Battal bunu herkesten önce öğrenmişti. Kuvvacıları da tek tek, isim isim biliyordu. Dış kapıdan girişte sofaya açılan dört kapı daha vardı. Üçü açıktı… Battal kapısı kapalı olana yöneldi, kapıyı sertçe açıp içeri daldı. Önce topuklarını birleştirip hazırola geçti. Konuşurken sesi önce çok yüksekti:
“Kuvva karargahına Deli Battal’dan selam olsun, Kuvvacılar var olsun, Deli Battal hepinize kurban olsun!..”
Kaymakam, Şube Başkanı ve diğer Kuvvacılar şaşkındi. Güya bu toplantıyı gizli yapıyorlardı, Deli Battal kimden haber alıp içeri dalmıştı?.. Ancak “Deli Battal hepinize kurban olsun!..” hitabı içlerindeki kuşkuyu dağıtıp hepsini rahatlatmıştı.
Sonra Deli Battal’ın sesi Ağustos güneşinde kalmış yün sıcaklığında yumuşamıştı:
“Duydum ki Mustafa Kemal'in askeri yalın ayakmış, çarığı da delikmiş... Kuvvacılara yardım için herkes bir şeyler yapıyor. Allah şahidimdir ki benim malım mülküm yok. Size çoraplarımı getirdim… Şimdi yıkadım… Vallah temizdir… Çorabımın topuğu azıcık deliktir ama çarığım sapa sağlamdır…”
Herkes birbirine baktı. Sonra Deli Battal’ın çorablarına ve çarığına baktılar, en son da ayaklarına… Battal biraz mahcuptu, göz pınarlarından süzülen damlalar yanaklarından aşağı yuvarlanırken Kuvvacıların içinde bir sevinç, bir gurur, bir hüzün dalgası kabarmıştı.
Bu sessizliği yine Battal’ın sesi bozmuştu:
“Eskere alın desem, beni yazmazsınız biliyorum. Deli Battal’dan Kemal Paşaya selam olsun, gazanız mübarek olsun!.. Hadi bana eyvallah!..”
Deli Battal hışım gibi girdiği odaya çorap ve çarığını bırakıp yine hışım gibi çıktı oradan.
***
Deli Battal’ın bir elinde çorap, ötekinde çarıkla Emirdağ’ındaki heykeli Kuvva yıllarının hüzünlü bir hatırasıdır…'