Gelecek Partisi kurucularından Etyen Mahçupyan, salgının beraberinde getirdiği kriz sonrası nasıl bir dünyaya uyanacağımızı anlattı. Mahçupyan, konuşmasında 'Türkiye'deki temel problemin vatandaşlık bilincinin tam anlamı ile oturmamış olduğunu' kaydetti ve en önemli değişimin buradan başlayacağını dile getirdi.
İşte Çağlar Cilara'nın sorularına Etyen Mahçupyan'ın verdiği cevaplar şöyle:
Cilara: Salgınla birlikte siyasal sistemler tartışılmaya başlandı, kürselleşme ve neoliberalizme veya bir sisteme fatura etmeye çalışıyor, siz ne görüyorsunuz bu tabloda?
Mahçupyan: 'Ben insanlığın genel macerası içinde yine ders alınmayacak bir deneyim görüyorum. Çok umutlu bakanlar var o zaman geriye doğru bakalım insanlık neler yaşamış ve ders almış. Bu bana romantik bir beklenti gibi geliyor.
'Unutma ihtimalimiz hatırlama ihtimalimizden fazla'
Canlı organizmalar her zaman en kolay adaptasyonu seçiyorlar, yani acaba ben hiç değişmeden yeni bir döneme hazır olabilir miyim düşüncesi. Bu sistemleşmiş durumda. Dolayısı ile her kurumun kendi geleceği söz konusu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa bu kurumlardaki insanlar mı bunu yapacak?Çünkü bu kurumlarda bulunan insanlar kendi kurumlarının devamını isteyecekler… Şu var gerçekten de bazı değişimler mümkün olabilir ama bu belirli bir zihniyet değişimine muhtaç. Mevcut zihniyetimizin içinden baktığımız zaman büyük bir değişim olacağını sanmıyorum unutma ihtimalimiz hatırlama ihtimalinden daha fazla.
Bugün 'bu düzen değişecek' diyen insanlar bir bakıma 'Ama ben değişmeyeceğim' de demiş oluyor.
Modernlik ve modernliğe adapte olmaya çalışan yarı modern veya tam modern bir sürü oluşumdan topluluktan ve kurumlardan bahsediyoruz bütün bunların farklı bir bakışta anlaşılabilmeleri o kadar kolay değil, anlaşa bile o yeni bakışın egemen hale gelmesi o kadar kolay değil.
Bu süreçte otoriterlik artar mı? Sorusuna ise Mahçupyan;
'Tabi ki artabilir. Otorite bir imkan. Bunu kullanmak isteyen yönetimler her zaman olabilir, bunu bir kaldıraç olarak kullanıp başka alanlara sirayet edebilir.Biz bunu Türkiye'de çok net olarak gördük. Kürt meselesindeki çatışma ortamı bir otoritercilik meşruiyet alanı yarattı ve türkiyede hükümet ne yaptı o meşruiyeti tüm alanlara sirayet ettirdi. Bugün tutuksuz yargılanmanın mümkün olmadığı bir dünyaya geldik. Bir yerde otoriterliğe imkan veren bir durum varsa ve bu iktidarın işine geliyorsa o iktidarlar bunu yaygınlaştırmak isteyebilirler. Ama bunun karşısında buna karşı koyacak grupların yada sosyal faktörlerin olması gerekiyor toplum böyle bir şeydir. Eğer toplum buna direnç göstermiyorsa, toplum da otoriterdir.
'Eğer toplum kendi bireysel özgürlüğüne sahip çıkmıyorsa hükümetten şikayet etmenin çok bir manası yok'
Eğer siz otorite karşısında otoriteyi normal ve meşru gören bir zihniyete sahipseniz sadece yönetim değil siz de otoritersinizdir.
Daha açık bir toplumda daha demokratik bir toplumda zaten bunların fazla ilerlemesi mümkün olmaz insanları sesleri çıkar tartışma başlar ve bunlar engellenir. Dolayısı ile tehlike tabi ki var ama bunu çok da abartmak doğru değil.
Eğer toplum kendi bireysel özgürlüğüne sahip çıkmıyorsa hükümetten şikayet etmenin çok bir manası yok diye düşünüyorum.
Demokrasi tüm toplumun meselesi sadece iktidarların değil. Ben, Türkiyede’ki esas problemin vatandaşlık bilincinin oturmamış olduğunu görüyorum. Vatandaşlık bilinci eğer tam olarak oturmamışsa iktidarların bunu suistimal etmesine şaşırmamak lazım.
Vatandaşlık bilincinden kast ettiğiniz tam olarak ne?
Olayların farkında olmak bilgi sahibi olma arzusu ve bunun ima ettiği sorumluluğu taşımak. Sadece kendine ait olanla yetinmemek, sadece kendi evinin temizliği ile ilgili olmamak.
Biz hepimiz sadece bireysel çıkarlarımızın ima ettiği kaygılarla sınırlı kalmasak kendini aşarak ötekini de ilgilendiren kaygıları taşımaya başlarsak,bunun kamusal alanda bir ortaklık üretme ihtimali var. Ve demokrasi dediğimiz şey bu kamusal alanda olan bir şey. Tek başına evimizde oturup televizyon izlerken demokrasiye ihtiyacınız yok. Demokrasi başkaları ile beraber bir iş yapmak durumunda kaldığınız zaman ve başkaları ile beraber ortak bir alan üretmek zorunda olduğunuz zaman anlamlı. Bu da hükümete veya devlete bırakılmayacak kadar ciddi bir kamusal alan meselesi.
Türkiye'deki problem her zaman söylendiği gibi; kamusal alan devlete aitmiş gibi varsayıyoruz biz. Devlet gelip kaldırımı temizlesin diyoruz ama o bize de ait aslında.
Kriz ile birlikte insanlar sosyal devlete daha çok ihtiyaç duydu deniliyor ve bununla birlikte siyasal tercihlerinde bir takım değişim dönüşümlerin olabileceği ifade ediliyor katılıyor musunuz? Ben aslında popülizmi küçümsediklerini düşünüyorum insanların. Şöyle düşünelim popülist liderler çıkacak ve sosyal devleti savunacak, popülizm sizin onu nasıl savunduğunuz ve taşıdığınızla ilgili bir şey, popülizm aynı zamanda bir şeyi yüzeyselleştirme aracı.
Bir dönem Yeşil Parti vardı 10 sene sonra baktık tüm partiler çevreci oldular, peki gerçekte ne kadar çevreciler? Çok önemli değil ama söylemlerinde tüm parti programlarında geçiyor ama bu onların çevre ile ilgili kaygı taşıdığı anlamına gelmiyor. Yani her zaman her şeyi yüzeyselleştirerek siyasallaştırabiliriz ve bu da popülizme araç sağlayabilir.
Popülizm ihtiyacının çok daha temel bir şey olduğunu düşünüyorum ben korona ile olacak bir şey değil. Popülizm olayı modernliğin şu an problem çözemiyor aksine problem yaratıyor olması ve buna alternatif geliştiremeyen bir dünya var. Bu ikisinin yan yana gelmesinden doğan şöyle bir sıkıntı var: kitleler rahatsızlar eksiklikler duyuyorlar ama cevap yok cevap olmayınca bunun yüzeysel cevaplarına kapılıyorlar.
Dolayısı ile ben bir süre daha dünyada popülizmin egemenliğini sürdürebileceğini düşünüyorum. Eğer bir zihniyet değişimini de içeren başka tür siyasi partiler, başka tür siyaset oluşmazsa. Yani kısacası siyasetin konusu önemli değil siyasetin bizatihi kendisi önemli bence.
'Türkiye'de bir takım değişimlere yol açabilir'
Korona siyasetin konusu sağlığa daha çok yatırım olacak ama bu yatırımın nasıl tanımlandığı ve işlevselleştirildiği çok önemli 5 sene sonra bu da olmadı noktasına gelebiliriz. Türkiye ile beklentiniz nedir? Toplumun yarısı mevcut iktidara güvenmiyor, bir kısmı hala arkasında duruyor ama yeni bir arayış içinde oldukları ve sizlerin veya babacanın alternatif olacağı konuşuluyor. Bu süreç türkiyede değişimlere yol açabilir mi?
Evet bir takım değişimlere yol açabilir. Çünkü Türkiye çok kötü bir zamanda yakalandı ve özellikle sosyo ekonomik alanda düzeltilmesi çok zor tahribatlar var. Yani paranın tükendiği işsizliğin yüksek oranlara çıktığı aynı anda istihdamın düştüğü, gelir dağılımının bozulduğu, büyümenin eksiye düştüğü ve de Türkiye’nin tek tipleştirildiği, otoriterleştirildiği bir noktada yakalandı. Bütün bu yaşananların maliyeti büyük ihtimalle siyasette aranacak. Bu bir değişim getirir mi getirmez mi göreceğiz, bu kutuplaşma ortamından farklı bir dinamik çıkacak mı yoksa kutuplaştırmayı devam ettirmek isteyenlerin başarılı olacağı bir süreç mi olacak bilmiyoruz.
Ama bu potansiyelin olduğu çok açık günkü türkiye gerçekten yönetilemez bir halde ve nedeni korona değil bu iktidarın getirdiği süreç. Bu süreç korona ile birleştiği zaman toplumun siyasi tepki verme potansiyelini ortaya çıkarıyor.
haber: enpolitik/ Melek S.Tunç
Program için TIKLA İZLE https://www.youtube.com/watch?v=hHbeIoo06Sw&feature=youtu.be