Ziyahan Alfabeniz, torba yasadaki 'sosyal medya ayarı'nı yazdı: 'İddiaya göre devlet tüm mecralardaki yazışmaları izleyecek'

Ziyahan Alfabeniz, torba yasadaki

Karar köşe şazarı Ziyahan Alfabeniz 'Bırakınız Ağ tarafsız kalsın' başlıklı yazısında siyasi iktidarın koronavirüs salgınına karşı alınacak önlemleri içeren torba yasa teklifinde yer alması beklenen 'sosyal medya ayarı'nın detaylarını yazdı. 

Alınacak 'tedbir'in bir yanıyla manidar olduğunu kaydeden Ziyahan Alfabeniz, 'Böyle önemli bir dönemde, alınacak önemli kararın bir parçasının sosyal ağ hizmet sağlayıcılarına Türkiye'de temsilci bulundurmasının şart olarak koşulması oldukça manidar. Bir yönüyle manidar, diğer tarafıyla değil.' dedi ve konuyu şöyle açıkladı: 

'Günlerdir WhatsApp gruplarında bir iddia dolaşıyor. 

İddiaya göre devlet yeni çıkaracağı bir yasa ile WhatsApp dahil tüm mecralardaki yazışmaları izleyecek, inceleyecek ve kayıt altına alacak.

Halbuki WhatsApp'ın çalışma mantığını bilen biri, bunu pek mümkün olmadığını anlar. Zira WhatsApp 2016 yılından bu yana uçtan uca şifreleme ile mesajların sadece alıcı ve gönderici tarafından okunabileceği bir protokol kullanıyor. 

Burada pek çok garabet söz konusu.

Fakat bizi ilgilendiren teknik kısma yoğunlaşalım.

Yasa teklifi, hükümetin iş dünyasının görüşüne sunduğu korona virüs salgınına karşı önlemleri içeren bir torba yasa teklifinde mevcut.

Böyle önemli bir dönemde, alınacak önemli kararın bir parçasının sosyal ağ hizmet sağlayıcılarına Türkiye'de temsilci bulundurmasının şart olarak koşulması oldukça manidar.

Bir yönüyle manidar, diğer tarafıyla değil.

Manidar çünkü böyle bir zamanda hâlâ akla sosyal medyanın geliyor olması garip.

Diğer tarafıyla anlaşılır çünkü Türkiye'yi yönetenlerin sosyal medyadan çok hoşlanmadıkları, her fırsatta başı ezilmesi gereken bir yılan muamelesi yaptıkları da ortada.

Dünyada ve Türkiye'de egemenler her ne kadar sosyal medyanın bir kamusal alan olduğunu kabul etmiyorlarsa da fiilleri her daim sosyal medyanın, özellikle de Twitter'ın, kamusal bir alan olduğunu doğrulayacak nitelikte.

Nitekim dün gündemi sarsasan içişleri bakanı Süleyman Soylu'nun istifa kararını Cumhurbaşkanı'na iletmeden önce Twitter'da duyurması da bunun delili.

Cumhurbaşkanı'na iletmeden önce diyorum zira sonradan Cumhurbaşkanı'nın bu istifayı kabul etmediğini biliyoruz. Buradaki varsayım Soylu'nun Cumhurbaşkanı'nın kabul etmeyeceğini bildiği bir kararı Twitter'dan milyonlarca takipçisi ile paylaşmak istemezdi herhalde. Aksi takdirde istifa metninde yer alan her daim Cumhurbaşkanı'na sadık kalacağı iddiası havada kalırdı.

Neyse bu benim konum değil, ben kendi konuma dönüyorum.

Peki teklif edilecek bu düzenleme bizler için, internetin içine doğmuş, işi gücü, kazandığı maişeti internet olanlar için ne ifade ediyor?

Yasa ile birlikte kullanıcı sayısı 1 milyondan fazla olan platformlar Türkiye'de temsilci bulundurmak zorundalar. 

Bu karara uymayan platformların hızı önce yüzde 50, karara uygunsuzluk ederse yüzde 90 oranında kısıtlanacak.

Yani bugün milyonlarca kullanıcıyı ağırlayan servislere 'çok yavaş' oldukları için bir süre sonra erişemeyeceksiniz; çok geçmeden yerlerini 'yerli ve milli' olan muadilleri alacak.

Peki neden Türkiye'de temsilci bulundurmak zorunda bu kuruluşlar.

Aslında bu talep bir taraftan anlaşılabilir. Türkiye devleti milyonlarca yurttaşının kullandığı, kendisine en büyük itirazların yönetildiği bu platformların Türkiye'yi ciddiye alarak bir temsilci bulundurmasını istiyor.

Bu ilk başta çok masum bir talep.

Fakat böyle bir temsilcinin varlığı ileride şu sonuçlara yol açacak, bu temsilcilik Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına tabi olarak kanunun amir olduğu durumlar için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek. Mahkeme kararıyla kaldırılması istenen paylaşımı kaldıracak, kimlik bilgilerini paylaşmak zorunda kalacak.

Twitter'ın şeffaflık raporuna kısa bir bakış, virüs ile mücadele başlığında çıkartılan bir yasa torbasına neden böyle bir maddenin el çabukluğu marifet denilerek atıdığını gösteriyor:

Ocak - Haziran 2019'da Twitter'a yapılan hesap bilgi taleplerinin hiçbiri karşılanmamış. Twitter bu kararların bir kısmına itiraz ediyor, bir kısmının evrensel hukuk normlarıyla bağdaşmadığını düşünüyor.

Türkiye'de bir temsilci bulundurduğu takdirde bu talepleri karşılamadığı takdirde para cezasına da çarptırılacak.

Taslaktaki diğer maddelerden biri de devletin elini epey rahatlacak bir ayrıntıyı içeriyor; bu servislerin Türkiyeli kullanıcıların verilerini yine Türkiye'de depolama zarureti getiriliyor oluşu.

Aslında burada cezai yaptırım olarak düşünülen hizmet yavaşlatma sopası, Columbia Üniversitesi'nde iletişim hukuku profesörü olarak çalışan  Tim Wu'nun ağ tarafsızlığı kavramını hatırlatıyor.

Bu kavrama ya da ilkeye göre hizmet sağlayıcılar, taşıdıkları tüm paketlere eşit muamelede bulunmak zorundalar. Yani paketin nereden geldiği, nereye gittiği ve taşıdığı verinin niteliğinden bağımsız olarak bu paketleri hedeflerine ulaştırmakla mükellefler.

Türkiye 2011 yılında Türk Telekom aleyhine örnek bir karar almıştı.  18.01.2012 tarihli ve 2012/DK-59/19 sayılı kararın Türkiye’de ağ tarafsızlığını ihlal konusunda verilen ilk ceza olduğu ileri sürülüyor. Bu kararda, TTNET’in YouTube, İzlesene, Vimeo ve Rapidshare gibi servisleri mahkeme kararı olmaksızın yavaşlattığı veya engellediği vurgulanarak
yüklü miktarda para cezasına hükmedilmişti. Ağ tarafsızlığının ihlali olan bu durum için BTK, yasal dayanak olmadığı halde mevcut yönetmeliklerde var olan erişim sağlayıcı yükümlülüklerinin ihlal edildiği olgusuna dayanıyordu.

Fakat artık kapı gibi sağlam bir yasal çerçeve konuşuluyor.

Bize de ağ tarafsızlığına veda etmek düşüyor.

Ama unutmayın, bugünkü web'in mucidi Tim Berners Lee'e göre ağ tarafsızlığını kaybetmek bugünkü web'i kaybetmek demek.

Ben bir de Ahmet Kaya'ya kulak verenlerdenim:

'Kendine iyi bak, beni düşünme, su akar yatağını bulur.'