Salda Gölü’ne, Millet Bahçesi’nin yapımına başlanmak üzerine iş makinelerinin girerek hafriyat işlemlerine başlaması sosyal medyanın gündemine otururken, konuya ilişkin birçok STK, çevre gönüllüleri, siyasiler ve vakıflardan da tepki geldi. Tepkilerden biri Gelecek Partisi Politika İzleme Kurulu Çevre ve Şehircilik Politikaları Başkanı Cesim Gökçe tarafından verildi. Cesim Gökçe, Medya Notu’na Özel yaptığı açıklamada birçok kritik noktaya temas etti.
Gelecek Partili Cesim Gökçe, “Sulak alanlar, yeryüzünde tropikal ormanlardan sonra en çok oksijen üreten alanlardır. Biyolojik çeşitliliğin en yoğun yaşandığı alanlardır. Stratejik su kaynakları olan yeraltı su kaynaklarını besleyen en önemli alanlardır.” derken “Flora ve faunanın en yoğun yaşandığı alanlardır. Ekolojik dengenin en önemli unsurudur. Tarih boyunca insanların tarımsal alanları sulamasında ve içme suyunun temininde fonksiyon icra eden en önemli alanlardır. Bir diğer husus ise; özellikle sucul türlerin, su kuşlarının bu sulak alanlarda üredikleri, dinlendikleri, enerji depoladıkları en önemli yaşam alanlarıdır.” ifadelerini kullandı.
Hem ulusal hem uluslararası koruma statüsü vardırSalda Gölü ise tüm bunların yanı sıra kendine özgü üstün özellikleri olan bir sulak alandır. Güney kısmında 12 hektarlık bir alan 2012 senesinde Tabiat Parkı olarak ilan edilmiştir. Birinci derece doğal SİT alanıdır. 14.03.2019 Tarih ve 824 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile Özel Çevre Koruma alanı olarak tescil edilmiştir. Uluslararası Doğa Koruma Birliği tarafından korumaya alınmıştır. Ramsar kriterlerine haiz uluslararası bir sulak alandır.
Bütün bunlara rağmen bu hassas koruma alanına nasıl dokunulduğunu anlamak mümkün değil. Hem ulusal hem de uluslararası koruma statüsü olan bu alan dokunulmaz özelliğe haizdir.
61 familyaya ait 301 sucul ve karasal türün yaşadığı doğal bir ekosistemdir. Bu sistem içerisinde 20 tane türün endemik olduğu söylenmektedir. Burada doğallık, görsellik, biyolojik çeşitlilik, endemik türler, beyaz kayalar, çevresindeki diğer sulak alanlar, dereler, kumul alanlar, ibreli orman alanları, ağaçlık alanlar, doğal bozkırlar, tarım alanları, kültürel alan gibi habitatlar mevcuttur. Türkiye’nin en derin göllerinden biridir. Çevresi kızılçam, karaçam, boylu ardıçlar, saf ve karışık ormanlardan oluşmaktadır. Biyolojik çeşitlilik açısından popülasyonu oldukça iyi durumda olan, jeolojik açıdan kapalı havza konumunda, 44 kilometre karelik yüz ölçümünde, 184 metre derinliğinde, turkuaz renk cümbüşüyle muazzam peyzaj bütünlüğü ve görselliği olan harikulade bir alandır. Ulusal ve uluslararası koruma statüsüne sahip hassas bir ekosistem alanıdır.
Millet Bahçesi yapacak başka alan bulamadınız mı?Kaş yapalım derken göz çıkartılmak mı isteniyor. Millet Bahçesi yapılacak bir yer bulunamadı da burası mı bulundu. Millet Bahçesi yapmak başlı başına hafriyat işlemleri yapmak, ağır iş makinelerinin (kamyon, greyder, kepçe, dozer, eskavatör gibi) buraya konması demektir. Bu operasyon, o bölgenin doğal ekosisteminin bozulması anlamına gelir. Millet Bahçesi yapıldıktan sonra oluşacak yapılaşma ve konaklama gibi sirkülasyonlarla, sıvı ve katı atık kirliliği nedeniyle gölün kirlenme olasılığı yüksek ihtimal dahilinde olmakla beraber göl ekosistemi olumsuz etkilenecektir.
'Çevre miras değil emanettir'Böylesine güzel bir alana müdahale etmek akıl tutulmasıdır. Burada kaş yapalım derken göz çıkarılabilir. Derhal buradaki faaliyetin durdurularak oradaki iş makinelerinin çıkarılması icap etmektedir. Çevre bize atalarımızdan kalan bir miras değildir. Korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere devredilmesi gereken bir emanettir. Emanet olarak devraldık, emaneti bizden sonraki nesillere devretmek mecburiyetindeyiz. Aksi halde miras gözüyle baktığımız zaman miras yedi oluruz ve mirası tüketiriz. Bizden sonraki nesillere devredemeyiz. Buraya müdahale bindiğimiz dalı kesmek anlamına gelir. Bilim adamlarının kahir ekseriyetinin kabul ettiği küresel ısınma gibi bir gerçekle karşı karşıya kaldığımız bir dönemde ve bu küresel ısınmanın en önemli etkisinin iklim ve yağış rejimi üzerindeki olumsuz etkisi de dikkate alınarak böylesine harikulade sulak alanlarımızın korunması gerekmektedir. Hiçbir yetkilinin, hiçbir kimsenin ve hiçbir yöneticinin doğayı, ekosistemi ve çevreyi tahrip etmeye hakkı yoktur. Çevre ve Şehircilik Bakanının, Salda korunacağı konusunda verdiği sözü tutmasını bekliyoruz.
Türkiye’de çevre duyarlılığı giderek artmakta ama maalesef aynı duyarlılığı yöneticilerden görememekteyiz. Hiçbir yöneticinin de çevreye karşı duyarsız kalma hakkı yoktur.