Karar köşe yazarı gazeteci Yıldıray Oğur, Şehir Üniversitesinin kapatılışını usta tarihçe Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın yazısından yola çıkarak anlattı. 'Şehir ,Kırşehir olmasın!' diyen Prof. Dr. Çetinsaya'nın kastettiği örneğin 1954 yılında Demokrat Parti iktidarının, seçimleri kaybettiği Kırşehir’i ilden ilçeye çevirmesiyle ilgili olduğunu hatırlatan Oğur, 'Şehir, Kırşehir oldu...' başlığını attı.
İşte Yıldıray Oğur'un yazısı:
Şehir Üniversitesi’ne el koyma hamlesinin en başlarında üniversitenin kurucu rektörü de olan eski YÖK Başkanı ve tarihçi Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya bir yazı kaleme almış ve yazısını meselesinin esasına temas eden bir temenniyle bitirmişti:
“Şehir, Kırşehir olmasın!”
Yeterince üzerinde durulmadı ama usta bir tarihçiden nokta atışı bir benzetmeydi bu.
Kastettiği herkesin bildiği gibi 1954 yılında Demokrat Parti iktidarının, seçimleri kaybettiği Kırşehir’i ilden ilçeye çevirmesiydi.
Aslında Bayar ve Menderes’i bu kadar kızdıran seçimlerde bir şehri kaybetmek değildi.
1954 seçimleri DP için tam anlamıyla bir zaferdi. Beş şehir dışında bütün ülkede seçimleri kazanmış, yüzde 58 oyla, bir ilde birinci olan partinin bütün vekilleri aldığı seçim sistemi sayesinde Meclis’in yüzde 80’ini kontrol etmişlerdi.
Endişelenecek, telaşa kapılacak bir durum yoktu.
Aynı seçimdeki tercihi yüzünden Kastamonu’nun Abana kazası da köye çevrilmişti ama CHP’nin kazandığı diğer iller ya da ilçeler benzer bir akıbeti yaşamamıştı.
Küçük bir Anadolu şehrinde seçimi kaybetmeyi çok da kafalarına takmamaları beklenirdi.
Ama öyle olmadı.
Peki, neden yüzde 58 oy almış güçlü bir iktidar, yüzde 5 oy almış ve tek bir şehirde seçimi kazanmış bir partiye karşı bu kadar bilenmişti?
Çünkü Bayar ve Menderes’i kızdıran Kırşehir’de seçimi kaybetmek ya da Kırşehir’de seçimi Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne kaybetmek değildi, esas mesele Kırşehir’de seçimi Osman Bölükbaşı’na kaybetmekti.
Bu öfkeyi anlamak için Bölükbaşı’nın hikayesini hatırlamak gerek.
Kırşehir’in bir köyünde ama varlıklı bir ailede doğan Osman Bölükbaşı, İstanbul Erkek Lisesi’nde okumuş, ardından ailesi onu üniversite eğitimi için Fransa’ya göndermiş, 30’lı yıllarda Nancy Üniversitesi’nde matematik okumuş, Türkiye’ye döndüğünde ise Kandilli Rasathanesi’nin kurucusu Prof. Fatih Gökmen’in asistanı olarak Kandilli Rasathanesi’nde astronom olarak çalışmaya başlamıştı.
1946 yılında onu teleskobun başından alıp, dörtlü takrirle DP’yi kuran dört isimden biri olan Prof. Fuat Köprülü’ye öneren de Prof. Gökmen olmuştu.
30’lu yaşlarının başında güçlü hitabeti, Orta Anadolu’ya hakimiyeti ile DP kurucu kadrosunda hızla yükselip partinin müfettişi oldu. Celal Bayar’ın ona “sen Bölükbaşı değil, alay başısın” diye iltifat ettiği zamanlardı.
1946 seçimlerinde DP’nin Yozgat adayı oldu. Tek parti iktidarına karşı meydanları; “Sesimiz gür olacak/ Vicdanımız hür olacak/ Efendi bir olacak/ O da millet olacak” diyerek coşturmaktaydı.
Ama Yozgat’ta sandıktan CHP birinci çıktı. Açık oy gizli sayımla yapılan seçimlerde hile iddiasıyla Bölükbaşı itiraz için soluğu ilçe seçim kurulunda aldı. İtirazlar sırasında arbede çıktı ve ilk kez tutuklandı.
1946 seçimlerinde olan biteni asla affetmedi. DP’nin bunun hesabını sorması için daha sert politika yapması gerektiğini savunan şahin kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu.
DP’nin kuruluş yıldönümünde yaptığı kongrede de sert bir konuşma yapmış CHP iktidarı için “tahtsız ve taçsız sultan devri”, Milli şef İnönü için ise “kızıl sultan” demişti.
Fakat kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı İnönü’nün yayınladığı ve çok partili yarışı kabul anlamına gelen 12 Temmuz Beyannamesi ile bu gerilim yumuşadı, Demokrat Parti de beyannameden duyduğu memnuiyeti bildirdi.
Bu durum DP içindeki tartışmaları alevlendirdi. Mareşal Fevzi Çakmak’ın, DP’nin meşhur İstanbul İl Başkanı Kenan Öner’in de aralarında olduğu bir grup, DP’den partinin CHP’den farkının kalmadığını söyleyerek istifa ettiler.
Bölükbaşı da istifa edenler arasındaydı. 1948 yılında Fevzi Çakmak’ın manevi genel başkanı, eski milli Eğitim Bakanı, Atatürk’ün genel sekreteri, tarihçi Hikmet Bayur’un genel başkanı olduğu Millet Partisi kuruldu. 1949 yılında DP’den kopan milletvekilleriyle parti Meclis’te 18 milletvekiline ulaşmıştı. Partinin en öne çıkan isimlerinden biri ise Osman Bölükbaşı’ydı.
Türkiye’de sesi çok çıkanların başına gelen müstakbel akıbetin onun başına gelmesi ise uzun sürmedi.
1949 yılının sonlarında Millet Partisi milletvekili Reşat Aydınlı’nın bir ziyaret sırasında dönemin MİT’i Milli Amale Hizmetleri başkanına söylediği bir dedikodu büyük bir siyasi kumpasa döndü.
Dedikoduya göre Bayar’a yönelik bir suikast düzenlenecek, suç İnönü’ye atılacak, bu sırada Fevzi Çakmak bir bildiri yayınlayarak halkı isyana çağıracaktı.
Dedikodu önce gazetelere düştü, kısa sürede bir soruşturmaya döndü, ardından suikast planının arkasında olduğu iddia edilen DP milletvekili emekli general Sadık Aldoğan ve Millet Partili Fuat Arna ve Osman Bölükbaşı’nın evleri arandı. Mebus olmayan Arna ve Bölükbaşı tutuklandı. Kumpasın başında olduğu iddia edilen Mareşal Çakmak ise o günlerde ağır hasta yatmaktaydı.
Nihayet kısa bir süre sonra ihbarcı vekil, iddialarından vazgeçti ve Bölükbaşı tahliye edildi.
Ertesi gün tesadüfen Ankara’da yolda Bayar’la karşılaşmış, “yazıklar olsun” diye bağırarak üzerine yürümüştü.
Aslında Millet Partisi, DP’den daha liberal demokrat bir programı savunuyordu. Hatta parti programına tarikat ve cemaatlerin örgütlenmesine izin verilmesi bile konmuştu. Bölükbaşı NATO üyeliğinin de güçlü bir savunucusuydu. 1949’da Dışişleri Bakanlığı heyetiyle gittiği ABD’de Başkan Truman tarafından da kabul edilmişti.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde ise Millet Partisi beklenenin altında bir oy aldı. Millet Partisi’nden Meclis’e girmeyi başaran tek kişi Kırşehir’den Osman Bölükbaşı olmuştu.
Ama tek başına ana muhalefet partisine bedeldi. Meclis’te kürsüye çıktığı her oturumda tartışmalar çıkıyor, kendine hakim olamayan Menderes onunla laf atışmalarına giriyordu.
Bu arada Millet Partisi içinde de çalkantılılar başlamıştı. Partinin İstanbul İl Başkanlığı kongresinin Fatiha okunarak açılmasıyla başlayan parti içindeki laik-muhafazakar kanat arasındaki tartışmalar, 1952 yılında yapılan kongrede Anıtkabir ziyareti, Atatürk devrimleri tartışmasıyla bölünmeye neden olmuş, partiden istifa eden eski genel başkan Hikmet Bayur, Millet Partisi içinde irticai grupların olduğunu iddia etmiş, önce basına konuşmuş ardından çağrıldığı savcılığa ifade vermişti.
Nihayet iktidarın eline Millet Partisi’ni susturma fırsatı ise bir suikastla geçti.
1953’de Vatan Gazetesi’nin sahibi Ahmet Emin Yalman, Menderes’in bir gezisini takip ettiği Malatya’da Hüseyin Üzmez’in kurşunlarının hedefi oldu, saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldu.
“Dönme, mandacı, ahlaksız ve Nazım Hikmet’in hapisten çıkmasına neden olan yayınları yüzünden komünistlik”le suçladığı Yalman’a saldıran Üzmez’in Türk Milliyetçiler Derneği’nin üyesi olduğu tespit edilmiş, önce dernek kapatılmış, ardından bu derneğin Millet Partisi içinde gizlice örgütlendiği iddiaları önce basında dolaşıma girmiş, ardından Başbakan Menderes’in benzer suçlamalarıyla soruşturma başlamış ve polis genel merkezini basarak, Millet Partisi’nin faaliyetlerini durdurmuştu.
Seçimlere kısa bir süre kala partisiz kalan Bölükbaşı ve arkadaşları bu kez Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurarak seçimlere katıldılar.
Sandıkta bu baskı ve yıldırmalar ters tepti, 2 Mayıs 1954 seçimlerinde Osman Bölükbaşı’nın liste başı olduğu Cumhuriyetçi Millet Partisi, Kırşehir’de yüzde 50’ye yakın oy alarak beş milletvekilliğini de kazandı.
İşte Bayar ve Menderes’i öfkelendiren de bu olmuştu.
Bütün baskılara, tutuklamalara, kapatma davalarına rağmen DP’yi birlikte kurdukları ama kendilerine ‘ihanet’ eden bir isme memleketinin verdiği bu inatçı desteği sindirememişlerdi.
Nevşehir kazasını il yaparak Kırşehir’i Nevşehir’e bağlayan bir kanunu Meclis’e getirdiler.
Kanun, Kırşehir’i ayağa kaldırmış, şehirde gösteriler düzenlenmiş, Ankara’ya heyetler gönderilmiş ama sonuç değişmemişti.
DP’li Samet Ağaoğlu’nun hatıratında söylediği gibi “Menderes 1954’e kadar başka idi, 1954 seçimleri bittiği gün yeni bir devir başlamıştı.”
Güç zehirlenmesiyle gazeteciler tutuklanıyor, yargıya müdahale ediliyor, muhalefetin radyoda konuşma hakkı kısıtlanıyordu.
Kırşehir de artık önünde hiçbir engel görmeyen iktidarın mağdurlarından biri olmak üzereydi.
“Kırşehir Vilâyetinin kaldırılmasına ve Nevşehir Kazasında (Nevşehir) adiyle yeniden bir vilâyet kurulmasına
dair kanun” 30 Haziran 1954 günü Meclis’te görüşülmeye başlandı.
DP sözcülerine göre karar siyasi değil, tamamen demografik ve ekonomik gerekçelere dayanıyordu.
Kanunu savunmak üzere kürsüye çıkarak bu demografik ve ekonomik gerekçeleri anlatan Başbakan Menderes ise bir ara kendisini tutamayıp esas niyeti ağzından kaçırmıştı:
“Siyasi maksat mevcut olduğunu bir an için farz edelim.
Bu vilâyetin bir içtimai ve siyasi bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkâr etmek kabil değildir. Evet, evet, evet biz açık konuşuruz. Türkiye'nin hiçbir tarafında, hiçbir vilâyetinde iki seçimde de % 3 ten fazla rey almayan bir partiye mensup bir milletvekili arkadaşın Kırşehir'de takip ettiği türlü ivicaçlı (eğri-büğrü) siyaset malûmdur.”
Beş maddelik yasanın Meclis’teki görüşmeleri 7 saat sürdü
Menderes ve Bölükbaşı arasında ağır atışmalar yaşandı:
“Bölükbaşı: Köylüler feryat ediyor. Menderes kulağını aç, zalimliğini de erkekçe yap... (Gürültüler)
Menderes: Erkekliği o derece inhisarına aldı ki, hiç
kimsede kalmadı. (Gülmeler).
Bölükbaşı: Sana nispetle çoktur.”
Tansiyon Bölükbaşı’nın kürsüye çıkmasıyla iyice yükseldi.
Yasayı madde madde eleştiren Bölükbaşı, konuşmasını Ziya Paşa’nın Yusuf Suresi’ne atıfla söylediği beyitlerle bitirirken salon karışmıştı:
“Her vilâyet, her kaza, her nahiye “eğer iktidarın hoşuna gidecek şekilde hareket etmezsek aynı âkibet başımıza gelecektir” diyecektir. Bu yolu tutan bir iktidar bu memlekette demokrat vasfını taşımaya lâyık değildir arkadaşlar. Biliyorum, biliyorum, bu tasarı çıkacaktır. Bu tasarının çıkacağını tezahürleriniz gösteriyor. Çıkabilir, şereften başka her kaybın telâfi edileceği bir gün gelir arkadaşlar. Her gecenin bir sabanı vardır. Bilirsiniz şairin sözünü : Zalimlere bir gün dedirir kudreti Mevlâ, Tallahü lekad âserekellahü aleyna.”
Osman Kavrakoğlu: Sözünü geri alsın, burada zalim yok.
Osman Bölükbaşı: Zulmün de daniskasıdır arkadaşlar. (Soldan, gürültüler) Zulmün de daniskasıdır. (Soldan, hâşa
sesleri)”
CHP grubu adına konuşan Kars Milletvekili Sırrı Atalay yasa için “Demokrasimize şeref vermeyecek, gelecek nesillerimizin dahi ibretle ıstırapla üzerinde duracakları bir intikamın hikayesi” demiş, DP’nin dikta rejimine gittiğini söyleyen, CMP’nin diğer Kırşehir Milletvekili Osman Alişiroğlu’nun, “Burada benimle beraber yemin eden Demokrat Partili arkadaşlarımı ve nankör Kırşehir çocuğu Adliye Vekilini Kırşehir'i müdafaaya davet ediyorum” sözleri ise genel kurulu karıştırmıştı. Nankör dediği Kırşehirli Adalet Bakanı Osman Şevki Çiçekdağ’dı. Alişiroğlu nankör sözünü geri almayınca, oturumundan çıkarılma cezası aldı.
Ama görüşmelerin esas sürprizi bu intikam yasasının DP grubu içinde ortaya çıkardığı tepkiydi.
DP’li iki milletvekili tasarının geri çekilmesi için önerge vermişti.
Önerge sahiplerinden DP Tekirdağ Milletvekili İsmail Hakkı Akyüz, kürsüye çıkıp Başbakan Menderes’i dostça uyardı:
“Muhterem Başbakanımız muhtelif vesilelerle hatalarımızı bize gösterenlere biz müteşekkir kalırız derler. Bir az evvel seçim kanunu müzakere edilirken de ayni cümleyi kendileri tekrar ettiler. Bu cümle bana bir şeyi hatırlattı, bir yerde işitmiştim, Konfüçyüse atfederler. Diyor ki: “Ben ne bahtiyar ve
mesut insanım ki ne zaman bir hata işlesem o hatamı bana hatırlatacak etrafımda dostlarım bulunur.” Ben de o dostlardan birisi' olarak bu tasarının hazırlanışına karşı çıkıyorum”
DP içindeki tepki oylama sırasında da ortaya çıktı.
Daha sonraki yıllarda siyasete CHP’de devam edecek ve Kıbrıs harekatı sırasında Dışişleri Bakanlığı yapacak Turan Güneş, 1960’dan sonra Yeni Türkiye Partisi’nin genel başkanı olacak Ekrem Alican’ın aralarında olduğu altı DP milletvekili önerge aleyhine oy verdi.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Rıfkı Salim Burçak, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Sırrı Yırcalı, Sadık Perinçek (Doğu Perinçek’in babası), Yassıada’da kalp krizi geçirerek hayatını kaybedecek Lütfi Kırdar, Kore Savaşı’na giden ilk Türk birliğinin komutanı olan Tahsin Yazıcı, Samet Ağaoğlu, Nuri Demirağ gibi önde gelen DP milletvekilleri ise oylamaya katılmadılar.
Kırşehir’i ilçe yapan kanun Meclis’te 259 kabul, 39 ret ile geçti.
DP ve Menderes yaptıkları hatanın farkına üç yıl sonra vardı.
Kırşehir, 1957 seçimleri öncesi tekrar il yapıldı ve bunun için törenler düzenlendi.
Ama o törenler sırasında çıkan olaylarda Bölükbaşı tekrar tutuklandı ve hapse atıldı.
Kırşehirliler ise 1957 seçimlerinde hapisteki Bölükbaşı’nı bir kere daha seçtiler, Bölükbaşı, milletvekilliği yeminini de hapishanede yaptı.
1957 seçimlerinde Demokrat Parti, Türkiye genelinde büyük o kaybetti.
Kırşehir hadisesi Türk siyasi tarihinin en trajik ve ibretlik olaylarından biri oldu.
Ama bu tekrarlanmasını engellemedi, Prof. Çetinsaya’nın temennisi gerçekleşmedi ve Şehir Üniversitesi hadisesi, siyasi tarihimize ikinci bir Kırşehir hadisesi olarak geçti.
66 yıl önce siyasi intikam için koca bir şehir cezalandırılmıştı, şimdi de ülkenin en iyi üniversitelerinden Şehir Üniversitesi cezalandırılıyor.
Meclis zabıtları yine yerli yerinde duruyor. Kimin bu kararı nasıl savunduğu, kimlerin karşı çıktığı nesiller boyu okunacak.
Şehir’in hikayesi de Kırşehir’inki gibi siyasi tarihimizin ibretlik bir olayı olarak anlatılmaya devam edilecek.
Kırşehir’e yapılan yanlıştan üç yıl sonra dönülmüştü, muhakkak Şehir’e yapılan yanlış da bir gün bir yerden dönecek.
Nüktedanlığıyla bilinen Osman Bölükbaşı, 1957 yılında parti genel başkanı iken tutuklandığında, hapisteyken kızı dünyaya gelir. Kızına “Hürriyet” adını verir.
Koğuştaki arkadaşlarına bu mutlu haberi verirken şöyle der: 'Hürriyet dünyaya geldi. İnşallah Türkiye'ye de gelir!'