Biyolog Özlem Atabaş: Tarım politikaları için ‘bilim kurulu’ oluşturulmalı

Biyolog Özlem Atabaş: Tarım politikaları için ‘bilim kurulu’ oluşturulmalı

Biyolog ve gıda üreticisi Özlem Atabaş, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü için “Covid-19 Gıda Üretim ve Tedarikini Nasıl Etkiler” başlıklı bir rapor hazırladı.

Raporda, şirketlerin baskısından kurtarılmış, biyolojik çeşitliliği ve ekolojik tarımı esas alan, küçük üreticiyi koruyan yeni bir tohumculuk yasasına ihtiyacı vurgulayan Atabaş ile konuştuk:

- Pandemi küçük gıda üreticisini nasıl etkileyecek?

Ülkemizde “Esnaf-Sanatkâr ve Küçük işletmeler” oransal olarak toplam işletmeler içinde yüzde 98, toplam istihdam içinde yüzde 60, toplam üretim içinde yüzde 37, toplam yatırım içinde yüzde 26’lık paya sahip.

Türkiye’de toplam tarım işletmesi içinde küçük işletmelerin oranı ise yüzde 80. Küçük üreticiler, esnaf ve sanatkârlar ekonomide çok büyük bir kesimini oluşturan canlı ticaret ve dinamizm kaynağıdır. Ekonomik krizlerde ise bu kesim çok kırılgan.

- Neden?

Çünkü sermaye miktarları yüksek değil, personel istihdam ve işletme yatırım maliyetleri yüksek. Yoğun rekabet ortamına hızlı ayak uyduramazlar. Nakit akışları gereği yüksek hammadde, yardımcı madde veya ticari mal stoku yapamazlar. Küçük işletmelerde üretilen ürün başı maliyetler daha yüksek olur.

Pazarlama ağları geniş olmadığı için müşteri kayıplarında yüksek risk altında kalırlar. Bin bir emek ve güçlükle ortaya çıkardıkları ürün veya hizmetleri güçlü rakipleri karşısında bir anda değersizleşebilir. İşletmesini kapatan, işgücünü azaltan, ticari anlaşmalarını erteleyen, müşterilerini kaybeden binlerce küçük işletme sahibi şu an kendisini bir belirsizliğin içerisinde görüyor.

Bu tür işletmelerin ortalama dayanma gücü tahminen 3-6 ay arası görünmekle birlikte önümüzdeki yıllarda nasıl bir strateji ile toparlanacakları da ayrı bir soru işareti. Bu nedenle verilecek olan ekonomik desteğin çok hızlı, iyi düşünülmüş ve adil olması her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.

- Gıda işleyicileri ve üreticileri mücbir sebepten yararlanamıyor mu?

Hayır. Oysa sağlık çalışanları gibi gıda üreticileri de pandemi sırasında çok yoğun mesai harcamak zorunda kalıyor. Gıda üretiminde kullanılan maske, galoş, dezenfektan gibi medikal sarf malzeme fiyatlarının artışı hatta bulunamayışı nedeniyle gıda hijyeni riske girmektedir.

Otel, restoran, kahve zincirleri, okullar, şirketler, üniversiteler vb. gibi birçok işletme, kurum ve kuruluşlar kapandığı veya hacimleri daraldığı için ev dışı tüketim maddeleri üreticileri, hazır yemek şirketleri ve dağıtıcı firmalar ise çok zor durumdadır. Bu, onlara ürün sağlayan gıda üreticilerinin satış yapamaması veya geçmiş dönem ödemelerini zamanında alamaması demek.

Zamanla artan işsizlik ve finansal kayıplar perakende satışları düşürecek, perakendecilerin üretici firmalara ödemelerinde sıkıntılar doğuracaktır. Bu finansal kriz nakit akışında büyük dengesizlik yaratacak, üreticiler üretimi durduracak ve iflasın eşiğine gelecektir. Halkın alım gücünün düşmesini engellemek için gıdada uygulanan KDV oranlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Temel gıda ve zorunlu ihtiyaç maddeleri acilen listelenmeli, salgın ve etkileri bitene kadar bu ürünlerin KDV oranları düşürülmelidir.

ÜRETİCİLER HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADI

- Ne yapılmalı?

Gıda tedarik zinciri Covid-19 pandemisinin neden olduğu kriz yönetiminin en önemli ve hassas konularından birisidir. Gıda tedarik zinciri tarımsal girdiler, üreticiler, nakliyeciler, gıda işleyicileri, gıda ambalaj ve etiketleme üreticileri, dağıtım sistemleri ve perakendeciler ile birlikte kompleks bir bütündür.

Tüm verilerin ve değerlendirmelerin ışığında, pandemi sırasında ve sonrasında gıda üretimi ve tedarik zincirlerine olası zararlı etkilerin en aza indirilmesi için çok acil planlamaların yapılması ve önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu planlama ve önlem politikaları belirlenirken tıpkı pandemi için oluşturulan ve hükümet ile işbirliği içerisinde çalışan “Bilim Kurulu” gibi, gıda üretim ve tedarik planlamalarını ve politikaları bir arada yürütecek “Tarım Bilim ve Danışma Kurulu” oluşturulmalıdır.

Bu kurulda akademisyenlerin yanı sıra gıda üretim ve tedarik zincirinde yer alan sektör temsilcileri mutlaka bulunmalıdır. Açıklanan destek paketlerinde gıda sektörünün dışarıda bırakılması, halk sağlığında beslenmenin göz ardı edilmesi demektir ve bu stratejik bir hatadır. İnşaat, madencilik, havayolu ulaşımı gibi bazı sektörlerin desteklenmesi ve verilen yüksek imtiyazlara karşılık halkın en temel ihtiyaçlarını üreten gıda üreticilerinde hayal kırıklığına neden olmuştur.

BİYOÇEŞİTLİLİK KAYBI BEKLENİYOR

Özlem Atabaş, “pandeminin tarımsal üretime getirdiği risklerin yanı sıra iklim krizinin etkilerini de akılda tutmakta fayda var” diyor ve Dünya Ekonomik Forumu raporuna dikkat çekiyor: “Küresel iklim değişikliği, beklenenden daha sert ve daha hızlı bir şekilde gelmektedir. Son 5 yılda sıcaklık rekor düzeyde ilerledi, doğal afetler daha yoğun ve sık ortaya çıkmaya başladı. Alarm verici bir şekilde, küresel sıcaklıklar yüzyılın sonuna doğru en az 3 derece artmaya devam ediyor -ki bu artış, iklim uzmanlarının en ciddi ekonomik, sosyal ve çevresel sonuçlar doğuracağını düşündüğü limitin 2 katıdır-. İklim değişikliğinin yakın dönem etkileri, can kaybı, sosyal ve jeopolitik gerilimler ve olumsuz ekonomik etkileri de içeren tüm gezegeni ilgilendiren bir acil duruma yol açıyor.

Küresel Riskler Algı Araştırması tarihinde ilk kez Dünya Ekonomik Forumu’nun çok paydaşlı topluluk üyeleri arasında çevresel kaygılar olasılık bakımından uzun vadeli risklerin en tepesindeki konu olarak yer almakta. Etki bakımından sıralandığında da ilk beş risk içerisinde üçünün çevre ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bunlardan, ‘biyolojik çeşitlilik kaybı’nı önümüzdeki on yıl içinde gerçekleşme olasılığına göre en önemli dördüncü risk, etkinin şiddetine göre ise en önemli üçüncü risk olarak değerlendiriliyor.

Mevcut soy tükenme oranı giderek hızlanıyor. Biyoçeşitlilik kaybı, gıda ve sağlık sistemlerinin çökmesinden tüm tedarik zincirlerinin bozulmasına kadar insanlık için kritik konuları etkiliyor.”

ÇİFTÇİ ÜRETİM YAPAMAZ DURUMA GELİYOR

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın yayımladığı, “11. Kalkınma Planı”nda (2019-2023) ilgi çekici veriler var.

- Tarım sektöründe, tarımın istihdamdaki payı sürekli azalarak 1990’larda yüzde 46 olan pay, 2010’da yüzde 23.3’e, 2018’de yüzde 17.3’e gerilemiştir.

- Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi, taşeronu olarak kullanan büyük şirketler ile ithalatçı firmalara gitmektedir.

- Bu durum, bırakın rekabet edebilmeyi, çiftçinin üretim yapamaz durumuna gelmesine, yoksullaşmasına, üretimden vazgeçmesine, arazisini satmasına, kente göç ederek vasıfsız işsizler yığınına katılmasına, kentlerde artan sorunların yeni ortaklarından biri olmasına yol açmaktadır.

 

- Sebzede yüzde 75, patateste yüzde 95 yabancı menşeli tohum kullanılmaktadır. Sadece sertifikalı tohum ekimine, kimyasal ilaç ve suni gübreye destek verilmesi kendi yerel çeşit tohumlarını ve doğal gübresini kullanan, kendi doğal ilaçlarını yapan küçük üretici ve işletmeleri kapsam dışına itmektedir. Anadolu, tarımın ve tohumun beşiğidir. Pembe domates, deli bezelye, Ayaş domatesi, top patlıcan, Ege uzun patlıcan gibi lezzetli ve bu topraklara uyum sağlamış yüzlerce çeşitte ürünü kaybetme riskini doğurmuştur. Şu an bu tohumları korumaya gönüllü yetiştiriciler ve sivil toplum kuruluşları sayesinde tohumlarımız üretilmeye ve şenliklerle takas edilmeye devam etmektedir.