Vahdet Özkoçak: Aklı “özlük hakkında” olan akademisyenden ülkeye, bilime/sanata katkı beklenemez

Ropörtaj 4.05.2020 09:03:56 0
Vahdet Özkoçak: Aklı “özlük hakkında” olan akademisyenden ülkeye, bilime/sanata katkı beklenemez

Sitemiz enpolitik yazarı, iletişim Dr., İTÜ TMD Konservatuarı Sanatçı Öğretim Üyesi Göktan Ay’ın, ÖGESEN Başkanı, Çorum Hitit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dr.Öğretim Üyesi Vahdet Özkoçak ile “eğitim, YÖK, üniversite, unvanlar, denklik” konularında yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz.

AY: Hocam, nasılsınız? Akademide birkaç tane ismi olan; ama çalışma yapmayan, ortada gözükmeyen, ya da suya sabuna dokunmayan sendika/dernek/vakıf var. Siz, etkin bir kuruluş olan ÖGESEN’in başkanısınız. Nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

ÖZKOÇAK: Öncelikle çok iyiyim. Sn.Ay, 2009’da Almanya’dan yurda döndüğümde sosyal medya ve forumlarda yöneticilik yaparak, Akademinin sorunlarına çözüm aramaya başladığımı belirtmek isterim. Belki de bu sebeple sorunların neredeyse tamamına vakıf ve nokta atışı çözüm önerileri sunabiliyoruz.

Yürüttüğümüz çalışmalar 15 yıl sonra gelene “Akademik Zam” ve “Akademik Uzmana Zam” ile başladı. Daha sonra KHK ile bir gecede ÖYP Arş. Gör.’lileri daimi statü dediğimiz 33/a dan 50/d yani “Akademinin Tümörü” diye adlandırdığımız “Doktora” sonrası işsiz kalan maddeye dönüştü. 22 ay süren uzun bir mücadeleden sonra 33/a ya geçemeyen yaklaşık 6500 genç meslektaşımız sisteme yeniden kazandırıldı. En son yaptığımız çalışmaların meyvesini de TBMM kapanmadan önce gelen kanun tasarısı ile aldık. Öğr. Gör.’lerin tamamının ders verebilmesi, Vakıf Üniversitelerinden çalışan Öğretim Elemanlarının maaşlarının iyileştirilmesi gibi uzun yıllardır uğraş verdimiz sorunlara çözüm bulunabildi.

Şu an çalıştığımız konuların başında, 2018’de teklif ettiğimiz ve kabul gören “Havuz Sistemi” diye sunduğumuz “Akademik İstihdam Platformu” ile Cumhurbaşkanlığı ‘’2. 100 Günlük Eylem Planı’’nda da yer alan Liyakat esaslı, 50/d sorununun tamamen ortadan kalkacağı, Nepotizmin son bulacağı, eş durumu ve sağlık durumu gibi kronikleşen sorunlara da çözüm üretebilecek bir sistem geliyor. Umarız verdiğimiz şekli ile aynen geçer ve yasalaşır. Aslında Koronavirüs gelmese idi Mart ayı sonunda görüşülüp TBMM kapanmadan yasalaşabilecekti. Haziran ayında normalleşme süreci ile yeniden gündeme geleceğini düşünüyoruz. Elbette sunduğumuz ve kabul gören bu sistemin de takipçisi olacağız

AY: Sizinle 2017’de İstanbul’da ortak bir çalıştay düzenlemiştik. Alınan kararları MEB’e, YÖK’e, MV’ne göndermiştik. Ama, hiçbiri gerçekleşmedi? Okumuyorlar mı? Neden gerçekleşmiyor? Koronavirüs sürecini nasıl yaşıyorsunuz?

ÖZKOÇAK: Düzenlediğimiz çalıştay verimli idi. Alınan kararları da ilettik. Ancak hiçbiri gerçekleşmedi. Okumadılar mı? Elbette okuyorlar. Ancak yasama ve yürütme arasında Akademi sorunları anlamında olumlu ve yapıcı bir köprü yok maalesef. Çünkü konular spesifik ve Eğitim Komisyonu’nda da konuşulan konular genelde farklı minvalde oluyor. Ezbere konuşmuyorum. Türkiye’de bu konuları takip eden ve sürekli temas kuran tek STK’yız. Yaklaşık 11 yıldır süreçlerin içerisindeyim. Hemen her Vekil ve yetkili mutlaka temas kurmuştur. Sosyal medya üzerinden de mutlaka aynı tweet de yer almışızdır. Birçoğunu kulislerden de sohbet ortamında tanıdığım için eğitim meseleleri hemen her alanda olduğu gibi TBMM’de de ikinci hatta bu dönemde üçüncü plana atılmaktadır. Sorunlarımız ne kadar basit de olsa kronikleştiği için çözümü zor gözükmektedir yasamaya.

Koronavirüs sürecini çalışarak, üreterek ve SKype bağlantıları ile canlı yayınlar yaparak geçiriyorum. Elbette diğer platformları da kullanıyoruz basında. Bir de Öğretim Elemanı olarak verdiğim Lisans ve Lisansüstü eğitimler ile yönettiğim Lisansüstü tezler neredeyse tüm günümü alıyor. Kısaca bu süreç benim çalışma yapmam için mükemmel bir fırsat oldu.

AY: Sn.Cumhurbaşkanımızın talimatına güvenerek sizinle de ortak çalışma yürüttük, raporlar hazırladık, Sn.MV’ne ulaştırdık, siz birebir görüştünüz. Ama, 7100 sy.yasa yasa ters yüz oldu ve bir elin parmakları kadar akademisyene çözüm oldu. Y.Doç.’ler tenzili rütbe yapıldı ve bir şey kazanmadı. Sn.Cumhurbaşkanımız da, bir daha ağzına almadı. Tenakuzla dolu yasanın bazı maddeleri Mart 2020’de düzeltildi, ama ana sorun kaldı.  Bunu neye bağlıyorsunuz?

ÖZKOÇAK: Aslında sorunlarımızın çözümü için Sayın Cumhurbaşkanı talimat veriyor. Ancak bürokrasiye takılıyor. Zam sürecinde yaşadık, öyp sürecinde yaşadık, Akademinin tümörü 50/d sorunu sürecinde yaşadık. Sürekli yaşadığımız için bazen yazdıklarım kısa sürede dikkate alınıyor, ya da çözüm dediğimiz şekilde gerçekleşiyor. Bu durum da da; ‘’Vahdet hoca mı kanunu hazırladı?’’ algısı oluşuyor. Zaten yılda en az 4 kez raporlarımızı sunarız. Yüz yüze de aktarırım. ‘’Eğitim siyaset üstüdür’’ mottosunu benimsedik. Bu sebeple de hem hükümet hem de muhalefet ile görüşürüm. Verdiğimiz kanun teklifleri de çok şükür 0 ret ile geçer. Çünkü yetkililere ve ilgili vekillere net anlatırım. Bunun Devletimiz için ne kadar önemli olduğunu aktarırım. Sağolsunlar hemen herkesin de çocuğu veya yakını Üniversitede olduğu için empati kurarak yaklaşım gösterirler.

Geçen ay yasalaşan paketin durumu başka idi. Biri benim disiplin soruşturması sonrası doğum günümde AYM’nin  YÖK Başkanının elinden aldığı ‘’doğrudan disiplin soruşturması açamaz’’ görüşü ile verdiği ve 17 Nisan’da yasalaşması gereken karardı. Devletimiz sağolsun. Benim bu çalışmaları yapmamdan duydukları memnuniyet iradesini ortaya koydu. Aslında bu ders alınması gereken bir durum ancak, ders alacak şahıslar pek yok. Diğeri de Danıştay’ın “Araştırma Görevlisi” arkadaşlarımızın alımlarında verilen 35 yaş sınırı kararı idi. Araya bir de Pandemi girince bizim uzun süredir dile getirdiğimiz “Vakıf Üniversiteleri” ve “Öğretim Görevlileri”nin ders verme durumu eklendi. Yani bu beklenen, rutin ve kronik sorunlara çözüm bulacak kanun teklifi değildi. Çözüme kavuşacaktır mutlaka. Süreci yakından takip ediyorum. Sürekli temas halindeyim. Sizlerden gelen görüşleri de mutlaka değerlendiriyorum. Süreci paydaşlarla ortak akıl ile götürüyoruz. Götürmeye de devam edeceğiz.

 

AY: Siz Sn. Bakanla, TBMM Milli Eğitim Komisyonu Sn.Üyeleriyle, Parti sorumlularıyla da sık sık görüşüyor, tweetterden de paylaşıyorsunuz. MV’nin bakışı neden değişmiyor? Partiler akademisyenleri seçmen olarak görmüyor mu? Ya da tehlikeli mi buluyorlar?

ÖZKOÇAK: Öncelikle MEB meslektaşımız Prof. Dr. Sayın Ziya Selçuk hoca ile diyaloğumuz ayrı. Kendisinin ve ekibinin çalışmalarını hemen her yayınımda beğendiğimi aktarırım. Elbette herkesin memnuniyeti olamaz. Herkes her durumda memnun edilemez. Ancak ortak akıl ile canla başla çalışan bir Bakanımız. Tıpkı Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca gibi.

Milletvekillerimizin çoğu sorunlarımıza uzak. Akademisyen olanlar da maalesef bir kaçı dışında ilgisiz. Aslında en büyük sorunumuz da bu. “Akademik Zam” sürecinde de gördüm ki bizim en büyük sorunumuz diğer meslek grupları gibi sıkı sıkıya bağlı değiliz. Mesleğimiz maalesef bencil. Bunun yansımasını da TBMM’de görebiliyoruz. Sadece Akademisyen Milletvekilleri bir araya gelebilse ve ortak görüş sunsa sorunlarımızı, verdiğim gerekçeli kanun tekliflerimiz ile 1 ayda sona erdirebiliriz. Çünkü nokta atışı çözüm önerilerimiz oluyor. Bu çözü  önerilerimizin nokta atışı olması da sürekli meslektaşlarımız ile temas halinde olmamızdan kaynaklanıyor. Ben ve ekibim neredeyse günde 500 ileti veya e posta ile bilgi alıyoruz. Sorunları görüyoruz. Bu da bizi diğerlerinden farklı kılıyor. Hatta söyle söyleyeyim en hızlı çözüm önerisi sunmak da siyasi ve bürokratların dikkatini bize doğru çekiyor.

Partiler bizi seviyor. Ama danışmanlık yapacağımız, en son ve en güncel verileri sağlayacağımız zaman. Onun dışında da sorunlarımız sanki sıfır gözlerinde. Nedeni de Akademisyenler biraz içine kapanık. Sorunlarını dile getirmekten uzak. Genelde de sorunları en az olan Profesör ünvanlı meslektaşlarımız ile muhatap olunduğu için, elbette neredeyse sıfır sorun ile oturacak hocamız karşılarında. Ancak biraz daha alt kadrolara inildiğinde sorunların neler olduğunu anlarlar. Ki ben anlattığım zaman şaşkınlıklarını görebiliyorum.

Tehlikeli buluyorlar mı? Bence evet. Çünkü donanım, birikim ve hitabet bakımından bir çoğumuz mesleğimiz gereği farklıyız. Kariyer meslek grubunda bu yetenekleri barındırmak zorunda olan tek kamu görevlisiyiz. Bu da ister istemez bu algıyı oluşturuyor. ÖGESEN Genel Başkanı olmama rağmen benden bile çekinirler. Ki söylerim kendilerine 6 seçimdir aday olmadım. Niyetim olsa elbette Gazi TBMM’de olurdum. Halkımız da teveccüh ederdi. O zaman bazı Vekillerimizde bir rahatlama görebiliyorum. Kendilerince onlar da haklılar. Çünkü ülkemizde sınırlı sayıda Vekil koltuğu var ve önemli. Bence önemli olan da Devletimize, vekil olduğu vatandaşa sağlayabilecekleri katkı. Katkı sağlayan tüm vekillerimize de bir asil olarak teşekkürü borç bilirim.

AY: Sn.Y.Saraç, YÖK Başkanı olunca, “herşeyi biliyorum, yıllardır Başk.Yard. idim” demişti ve adına “Yeni” kelimesini eklemişti. Ancak, geçen zamanda; unvanlar, görev süreleri, ilanlar, atamalar, çalınan ÜDS soruları, ayarlanan jüriler, avcı dergiler ile ilgili bir çalışma yapmadı. Yanlış yollardan unvan almış, niteliksiz, liyakatsız 5000 akademisyen (Doç./Prof.) olduğu belirtiliyor. Neden bunların çözümüne gidilmiyor? Yani, yeni olarak ne yapıldı?

ÖZKOÇAK: Öncelikle sürekli eleştiririm. Başına ‘’Yeni’’ koymak ile yeni olunmaz. Eskiden farkınız olacak ki yeni olabilesiniz. Ama radikal değişiklikler ile. Kurumsal değişiklikler özlük hakkına dokunmayan rötuşlar ile yeni olunamaz. Darbe dönemi ucube 2547 ve YÖK yapısı ile olmaz bu işler. Gömlek artık dar geliyor. Kral çıplak. Bunları da ilettiğimde hemen muhteremler üzerine alıyor. Kişiselleştiriyor. Hayır bu kurumun hantal yapısına, darbe dönemi Üniversiteleri ve gençliği dizayn etmek üzerine kurulmuş bir yapıya eleştiri. Maalesef yasama ve hatta yürütme ile de senkron çalışamıyor bu kurul. Bunu gören hemen tüm siyasi partiler de seçim vaatlerinde ‘’kaldıracağız YÖK’ü’’ diyor ama sonrasında unutuluyor.

YÖK Başkanı Sn.Saraç ile ilk makama geldiğinde genç akademisyenlerin sorunları ve 50/d sorunu üzerine bir saate yakın bir görüşmemiz oldu. Hatta şunu ilettim görüşme sonrası ‘’Başkanvekilliğinden  gelen ilk YÖK Başkanı. Sorunları biliyor, çözüm yakındır.’’ dedim. Ancak yakınında bulunan bence liyakatsiz bir-iki kişi yüzünden farklı algı oluşturuldu. Süreç buraya kadar geldi. Aslında Sn.Saraç 3 kez görüşme sağlasa, raporlarımızı yolladığımız zaman (yeterlidir raporlarımız, sorunları ve net soruna çözüm önerimizi sunarız) görüşelim dese, inanın tarihe adını altın harflerle yazdırabilirdi. O tren kaçtı mı? Maalesef kaçtı. Ancak meslektaşım ve bir bürokrat. Devletin önemli bir makamında. Sürekli eleştirdiğim, ancak doğru olması halinde de ilk 100’de Üniversitemizin olacağı, Milli ve Yerli üretimde lokomotif olduğumuz ve olacağımız sistemin de başında. Ancak dediğim gibi araya giren bir-iki kişi yüzünden karşı karşıya gelmemiz de benim sorunum değil. Hem yasamaya hem de yürütmeye tüm raporlarımızı, kanun tekliflerimizi iletiyoruz. Cumhurbaşkanlığında temas kurduğumuz yetkililer de var. YÖK’e de zaten sosyal medya üzerinden direkt bilgi ve belge sunuyoruz. Süreci böyle götürüyoruz. Zaten son ayları. 2021 Ocak’ta yönetim değişecek. 2020’de planlanmıştı. Aldığım bilgiler onun 1 yıl daha uzatıldığı yönünde oldu. Hayırlısı olsun. Umarım ileride makamdan indiğinde geriye dönüp baktığında hayırla yad eden meslektaşları olur, öğrenciler saygı ile yad eder. Çünkü tüm makamlar gelip geçici. Hepimiz faniyiz. Hayırla, saygıyla yad edilenlerden olmak önemli.

“Havuz sistemi” ile birçok sorun kökten çözüme kavuşacak. Tabii ki sunduğumuz şekli ile geçerse. O şekil nedir? Sırayla aktarayım dilerseniz. Kimse başarısı sebebi ile sistemden çıkmayacak. Akademinin tümörü diye tabir ettiğim 50/d sorununda doktora başarı ile tamamlandığında sistemden atılıyordu genç meslektaşlarımız. Yani başarının mükafatı işsiz kalmaktı. Öncelikle o kalkıyor. Yani 3 Üniversite 3 diğer kurumlar olmak üzere 6 seçim hakkı verilecek. Yükselme ve unvan almalar, önceden belirlenmiş kriterler ile sistem üzerinden olacak ve her kurumun alımları şeffaf şekilde puanlama üzerinden yapılacak. Doçentlik unvanı alanlar inisiyatife mahal verilmeden kadrolarını alacak. Profesör olmada da 5 yıl sınırı kalkacak. Kısaca eş durumundan sağlık durumuna, 50/d sorunundan liyakatli atamaya kadar hemen soruna çare olacak önerdiğimiz Havuz Sistemi. Eylem Planında yer alan ve kabul gören Akademik İstihdam Platformu.

Yeni olarak yapılan kurul içerisindeki yapılanma. Yoksa mantık aynı. Öncelikle memurların rotasyonu şart. Azarlanan hocaların olması normal mi?” Ben bu evrakı almıyorum” denmesi normal mi? Sanki orada çalışan memur arkadaşlarımızın dokunulmazlığı var. Bazı birimlerde de büyük sorunlar var. Bir Daire Başkanı, 15 yılı aşkın süredir orada kalıyorsa sorun var demektir. En fazla 10 yıl kalabilmeli. Başka birimlere dahi geçirilmeden aynı yerde kalması demek, o memurun ister istemez oranın hakimi olduğunu düşünmesi demek. Aynı YÖK Inbreeding (içten beslenme) bahanesi ile tüm Araştırma Görevlilerini 33/a yerine  50/d ile alıyor. Bu tezatlıklar artık özellikle Z kuşağında dikkat çekiyor. Onun dışında yaptığı güzel çalışmalar elbette var. Devletimize, Yükseköğretime katkı sağlanan işler var. Emek veren Akademisyenler ve idari personeller var. Ama ‘’caminin içi dururken dışının süslenmesi’’ olarak görülmemeli. Bence Haziran ayında gelecek yasa ile YÖK imajını değiştirebilir. Bu fırsatı kaçırmamalılar. Biz zaten elimizden geleni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Kişisel husumet haline getirmeden, ortak paydaşlarının en değerlisi olan ÖGESEN ile diyalog halinde ilerlerse sorunların neredeyse tamamını bitirebilirler. Bunun için önerdiğimiz Havuz Sisteminin geçmesi dahi yeterli.

 

AY: Üniversitelerin sayısının artması kaliteyi getiriyor mu? Nitelikli akademisyen bulmak kolay mı? Butik üniversite modeli neden uygulanamıyor? Görüşleriniz…

ÖZKOÇAK: Aslında her ile bir üniversite mutlaka olması gereken, geç kalınmış bir uygulama idi. 1990’larda en geç tamamlanmış olması gerekirdi. Gelişmiş ülkelerde 100 hatta 1000 yıllık tarihi olan Üniversiteler var. Ancak o zaman da uyarılarımızı yapmıştık. Her Fakülte, her ilçeye bir MYO hatta her bölüm kurulmamalı idi. Buna biz ‘’Butik’’ çalışma demiştik. Canlı yayınlarımızda, röportajlarımızda ve sosyal medya hesaplarımızda bunu dile getirdik. Nihayet anlaşıldı ama geç oldu. Düşünün 1 saat mesafede 2 ilde aynı bölümler. Şimdi ikisi de toplasan bir bölüm öğrenci alamıyor. Ya da MYO’lar. İlçenin nüfusundan fazla öğrenci aldı ama, bölümlerden mezun olanların işsiz kalması kaçınılmaz. MYO’lar geleceğimiz yanlış anlaşılmasın. Önceden planlanmamış olması ve maalesef yerel siyasetin baskın kalması nedeni ile bunlar yaşandı. YÖK bir de yetki devri adı altında süper güçlerini alıp Rektörlere aktarınca olaylar karmaşık bir hal aldı. Kampüsündeki rektör, ilindeki validen daha güçlü ve sorgulanamaz olmamalı. Bunu dün yeniden verdim hesaplarımdan. Norm Kadro Yönetmeliği sonrası daha da güçlü hale getirince ve denetlenmeyince basına nasıl yansıdığını hepimiz biliyoruz. Bu da mesleğimizin kariyer meslek grubundan olmasını bırakın itibarını zayıflatıyor. Bu konulara dikkat edilmesi şart.

“Nitelikli akademisyen” bulmak zorlaşıyor. Bu hali ile daha da zorlaşacak. Çünkü “Nepotizm” had safhada, “Liyakatin” yerini “Aidiyet”, “Ehliyetin” yerini de “Biat” almaya başladı. Asıl sorunumuz bu. Bu sorunu kısa sürede aşamayız ancak “Havuz Sistemi” yani “Akademik istihdam Platformu” ile en aza indirebiliriz. Sisteme girenler girdi. Onları da çalışan, üreten ve liyakat ile girenler eritecektir. Sistem öyle bir kurulmalı ki, çürük elma dahi yeşermelidir. Bu da bizim elimizde. Unutmayalım başka Türkiye yok!

AY: Anlaşmalara göre denklik için giden öğrencilerin, bir süre sonra denkliklerinin kaldırılması ve birçok mağdur yaratılması sizce neden çözülemiyor? Çok mu zor?

ÖZKOÇAK: Büyük bir rant var. Vakıf Üniversitelerimiz öğrenci bulamıyor bazen. Ayrıca yurt dışında bazı okullar FETÖ okulları idi. Bundan da çekiniyorlar. Ancak 2011-2014 arası alacağını aldı hainler. Geriye, işletilen kurallar ile maç ortasında değişen kurallar ile bu gençleri heba etmemeliyiz. Bundan sonrası için göndermeyin, gidişin önlerini kesin yasal çerçevede, ancak Lizbon sözleşmesinin gereği yapılsın. Ben sorunun yakın zamanda çözüleceğine inanıyorum. Olay artık hem Cumhurbaşkanlığına, hem Sağlık Bakanlığına, hem de TBMM’ye intikal etti. Ki Sayın Cumhurbaşkanı 3 kez talimat da verdi. Zor değil imkansız hiç değil. Çözüm önerimizi de sunduk. İntibak komisyonları kurulsun 7 bölgemizden 14 Üniversitede. Varsa fark dersi ve staj yoksa denklik. Aralarında varsa masum olmayan Devletimiz gereğini yapsın. STS denen para tuzağı, kat sayı sorunlu ve sonucun şeffaf ve net şekilde verilmediği sınava zorlanmasınlar.

Diğer sorunlardan da bahsedeyim; “Öğrenci Affı, Bedelli Affı, YLSY Faiz Affı ve Kefalet Senet Affı” gibi sorunları da çözmek için TBMM’nin açılmasını beklemekteyiz. Ayrıca “Doçentlik Sözlü Sınavı” konusunda da bir kargaşa var. Bunun da çözüme kavuşması gerekiyor. Hepsini takip edeceğiz, kanun tekliflerimizi de sunacağız.

 

AY: Son 3 yıldır uygulanan akademik teşvik uygulaması da, fare doğurdu. Yanlış yapanlar yüzünden dürüstler de cezalandırıldı ve herşeyin puanı düşürüldü…Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

ÖZKOÇAK: Hatırlarsanız üstteki yayınımda (CRI TÜRK) bunun detaylarını aktardım. Akademik Zam sürecinde biz tamamını “seyyanen” istedik. Bu günleri kestirebildik. TBMM’de dönem Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’e de aktardım. Sorun olabilir bu dedim. Şimşek: ‘’Olmaz, en iyi sizin meslekte performans ölçülebilir hocam’’ dedi. Sonrası malum. Ben kaldırılması ve en az 750 TL aylık maaşa ve emekliliğe yansıyacak şekilde verilmesi taraftarıyım.

Puan düşürmek olabilir. Ama yine maç ortası kural değiştirildi. Mahkemeye de götürdük. Önce bizlerden sisteme girip puanlarımız istendi. Daha sona kesilebilecek en net alan tebliğlerde oynama yapıldı. O da sisteme girdikten sonra tüm Öğretim Elemanları. Hatta diyaloğu geçti. ‘’Hocam senin tebliğ tamdı ondan olmasın?’’ diye. Gülüştük elbette. Ancak maç ortasında olumsuz yönde kural değiştirerek, meslektaşlarınızın 0 destek ile gittiği etkinlikleri çöpe atarak onları mağdur ederseniz ‘’Yeni YÖK’’ olamazsınız.  Hatta eskiden de eski olursunuz.

Kısaca şunu unutmayalım. Eğitim siyaset üstüdür. Yükseköğretim de Milli ve Yerli Üretimin kalesidir. Bu kaleyi eğer beslemezsek Türkiye’miz kaybeder. Aklı özlük hakkında olan Akademisyenden bilim ve ülkeye katkı beklenemez. Unutmayalım başka Türkiye yok!

AY: Evet, aynı görüşteyiz. Akademik kurumlarımızın; liyakatlı, sorunsuz, üretimli, paylaşımcı, özlük haklarına sahip olmasını diliyoruz.  Teşekkürler…


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °