Gelecek Partisi Savunma Politikaları Başkanı Salih Aynural gündem analizleri ve yorumları ile artık Enpolitik'te siz değerli okurlarımızla birlikte...
1962 Akşehir Konya doğumlu olan Akademisyen - Yazar Prof. Dr. Salih Aynural, liseyi İstanbul Bahçelievler Lisesinde (1979), üniversiteyi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi (1984), yüksek lisansı İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (1985), doktorayı İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (1989) tamamladı.
1986-1992 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Araştırma Görevlisi, 1992-1994 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yardımcı Doçent , 1994-2000 İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Doçent , 2000-2015 Gebze Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Prof. Dr. olarak görev ve sorumluluk aldı.
Birçok kurumlarda İdari görevlerde de bulunan Salih Aynural, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Araştırmaları Merkezi Müdür Yardımcısı (1994-2000), İstanbul Üniversitesi Orta Asya ve Karadeniz İşbirliği Merkezi Müdür Yardımcısı (1996-2000), Türk Dünyası Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Merkezi Başkanı (2002-2007), Gebze Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı (2000-2007), Gebze Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı (2002-2005), Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi (2007-2015),Türkiye-Kırgızistan Manas Üniversitesi Denetim Kurulu Üyesi (2007-2015), Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Üyesi (2007-2011), Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesi Rektör Vekili (2011-2013), İstanbul Rumeli Üniversitesi Kurucu Rektörü (2015- 1 Ekim 2018), Türk Dünyası Belediyeler Birliği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi (2013-), İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Yurt Dışı tecrübeside bulunan Aynural, (1989-90) Colombia Üniversitesi ABD,(1995-96) Colombia Üniversitesi ABD,(2011-2013)Ahmet Yesevi Üniversitesi Kazakistan’da bulunarak İngilizce,Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Uygurca biliyor.
İşte Salih Aynural’ın enpolitik'te ' Kültürümüzde Etik ve Ahlak Anlayışı' başlığı ile yayınlanan ilk yazısı:
Son dönemlerde etik ve ahlak anlayışımızda ciddi yozlaşmalar görülüyor. Bizi biz yapan birçok ahlaki değerlerimiz bir bir kayboluyor. Eğer bir toplum ahlaki değerlerinde erozyona uğruyorsa ve buna karşılık hiçbir önlem alınmıyorsa, o toplum büyük tehlike altında demektir. Maalesef hükümetimiz 18 yıllık iktidar döneminde binlerce km yol, onlarca köprü inşa ederken kendi kültür, ahlak ve etik değerlerine sahip çıkan ve bu değerlerden ödün vermeyen nesil yetiştirme hususunda yeterli hassasiyeti göstermemiştir. Bir ülkenin geleceği sadece yol, köprü yapmakla değil, sağlam nesiller yetiştirmekle abad olur. Bu bakımdan eğitim ve kültür her şeyden önce gelmesi gereken hususlardır. Maalesef bu konular uzun zamandır ihmal edilmiş, imam hatiplerin önünün açılmasıyla sanki bütün eğitim ve kültür meselelerimizin çözüleceği zannına kapılınmıştır. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımız benim de bulunduğum külliyedeki bir toplantıda,eğitim ve kültür konularında hükümetin başarısız olduğunu bizzat itiraf etmiştir. Tarihimize dönüp baktığımızda; yitirdiğimiz veya yitirmek üzere olduğumuz çok güzel etik ve ahlaki değerlerimizin olduğunu görürüz. Nitekim bizim kültürümüzde yardımlaşma belirli ahlaki değerlere göre yapılırdı. Alan el ile veren el mümkün mertebe birbirini görmezdi. Yardıma muhtaç insanlara yardım edilirken rencide edilmemeye gayret gösterilirdi. Bizim kültürümüzde sadaka taşları vardı. Genellikle bu sadaka taşları cami, hastane ve çeşme yakınlarında bulunurdu. Bir insan boyu yüksekliğinde, üstü oyuk, silindir şeklinde olan bu taşlara, hayır yapmak isteyenler gönlünden kopan parayı koyar, ihtiyacı olanlar da bu taşlardan ihtiyacı kadarını alır giderdi. Özellikle ramazan aylarında hayır sahipleri mahalle bakkallarına, kasap ve manavlara gider, veresiye defterlerini açtırır rastgele insanların borçlarını öderdi. Yine bizim kültürümüzde ‘’askı’’ usulü vardı. Fırıncılara ve lokantacılara, hayır sahipleri muhtaç insanlar için yemek ve ekmek parası bırakır, onlarda askıda şu kadar kişi için yemek veya ekmek var diye ilan eder, ihtiyaç sahipleri de gelir ekmeğini alır veya yemeğini yer ve giderdi. Devlet veya vakıflar tarafından muhtaç insanlar için yapılan aş evlerinde mutfak ile yemek yenilen yer ayrı olur, mutfaktan yemekler çok alçak bölmeden servis edilirdi, yani yemeği verenle alan bir birini görmezdi. Aynı şekilde gece karanlığında kimseye görünmeden ihtiyaç sahiplerinin kapı önlerine gerekli yardım malzemelerini koymak da yaygın adetlerdendi. Burada maksat muhtaç insanları rencide etmeden, incitmeden gerekli yardımı yapabilmekti. Maalesef yozlaşan yeni nesil yardımları şov haline getirmeye başladı. Eski hassasiyetlere dikkat edilmez oldu. Bu hassasiyetler ortadan kalkınca, insanlarımızda utanma duygusu yavaş yavaş yok olmaya yüz tuttu. Hani diyoruz ya ar damarımız çatladı. Dolayısıyla güzel kültürel değerlerimizi korumak ve yeniden canlandırmak hepimizin borcu oldu artık.