Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, haftalık değerlendirme toplantısında gündeme dair görüş ve önerilerini paylaştı. Rakamların koronavirüs konusunda sevindirici bir trende girdiğimizi gösterdiğini söyleyen Davutoğlu, bundan sonra atılacak adımlarda daha dikkatli olunması çağrısı yaptı: “Normalleşmeye geçmek için atılacak adımların planlanması çok ciddi planlama gerektiriyor. Basit bir ihmal tekrar başa dönme riski doğurabilir. Atılacak her adım virüsün vereceği tepki ile yorumlanmalı ve her basamak yine Bilim Kurulu önerileri dikkate alınarak uygulamaya sokulmalıdır. Japonya ve Singapur örnekleri akıldan çıkarılmamalıdır. Asla olmasını arzu etmeyeceğimiz ikinci bir dalganın sonuçları telafi edilmez bedellere sebebiyet verebilir. Lütfen şunu hatırımızdan çıkarmayalım. Henüz bu salgının ortasına bile gelmedik. Tedbirleri gevşetirsek en başa dönebiliriz.”
Ahmet Davutoğlu, normalleşmenin erken başladığı uyarısında da bulundu. “Ancak bir çok uzmana göre daha kritik eşik geçilmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan normalleşme sürecini başlattı. Normalleşme için vakit erkendir. Halkımız büyük zorluklara katlanarak evinde kalmayı kabullendi. Karantina kurallarına uydu. Ramazan programlarını iptal etti. Ve salgına karşı büyük mesafe kat edildi. Soruyorum aceleniz ne? Hangi uzmanlar kurulu salgında kritik eşiği geçtik normalleşebiliriz dedi. Bilim Kurulunun bu konu ile görüşünü kamuoyuyla paylaşabilir misiniz? Ülkemizde hayat durmuş, bir daha durmasın, hali hazırda ödediğimiz ağır ekonomik maliyetin ötesine geçmesin diye sosyal mesafe kuralının üzerinde milletimiz titriyor ama bu iktidarın derdi liglerin yeniden başlaması veya AVM’lerin açılması. Tıpkı kof çıkan ekonomik tedbir paketinin içerisine konut kredisi koyan çapsızlık ve suiistimal gibi şimdi de birileri AVM’ler üzerinden ateşle oynuyor. Cumhurbaşkanı ve çevresindeki 3-5 kişi hangi bilgi ile bu kararı aldılar? Eğer varsa bu yönde bir bilgi, veri paylaşsınlar bilelim. 2 hafta daha neden sabredemediniz? Hangi çıkar gruplarının baskısı sizi bu noktaya getirdi. Ortada bir an önce AVM’ler açılsın diye bir kampanya vardı da biz mi görmedik? Bir an önce maçlar başlasın diyen bir spor adamı, teknik direktör, oyuncu, kulüp başkanı mı var? Gerçekten anlamak için soruyorum. Kim sizi zorladı bu erken normalleşme kararına? Bu nasıl bir çelişkidir diye sormazlar mı? Halkımızın güzel deyişiyle; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Eğer salgın riski yoksa dün neden sokağa çıkma yasağı vardı? Eğer salgın riski varsa bugün neden AVM’leri açıyorsunuz? AVM’lerin açılmasında bir mahzur yoksa TBMM neden kapalı, Camilerimiz neden kapalı? Meclisi, Camileri kapalı tutup da AVM’leri açmak hangi hesap ve planlamanın ürünüdür? AVM’leri kapalı tutmayı gerektirecek bir tehlike yoksa, Cumhurbaşkanı neden kendisini Huber köşküne kapatmaya devam ediyor? Neden Ankara’ya, Külliye’ye gelip Bakanlar Kurulunu orada toplamıyor?”
Gelecek Partisi Lideri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’da yapımı süren hastane inşaatlarını denetlemesini sırasında oluşan görüntüyü eleştirdi: “İçim yanarak Koronavirüs konusunda İstanbul’da yapılmakta olan hastanelere tekrar değinmek istiyorum. Muhtemelen görmüşsünüzdür. Cumhurbaşkanı Erdoğan koronavirüs salgını nedeniyle Atatürk Havalimanının binlerce metrekarelik kapalı alanı bomboş dururken sıfırdan yaptırılan inşaatları gezdi. Erdoğan virüs kapmasın diye -ki burada önlem almak doğrudur, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının sağlığı son derece önemlidir- işçi kardeşlerimiz metrelerce uzaktan cumhurbaşkanını selamladılar ama o işçi kardeşlerimiz bunun için omuz omuza yan yana dizilmişlerdir. Allah aşkına o insanların canı can değil mi peki? O işçilerin evladı, bakmaları gereken aileleri, yakınları yok mu? Yazık ki ne yazık! Tabii virüs vakaları azalınca bu sefer “bu hastaneler ne olacak?” sorusu çıktı. Cumhurbaşkanı “sağlık turizmini canlandırmakta kullanacağız” diye açıklama yaptı. Ülke yanıyor, milyonlarla işsiz var, yüzbinlerce işletme kapısına kilit vurmuş, her bir kuruşun hayati değeri var, tam bu sırada kimsenin anlamadığı şekilde hazır binalar dururken sıfırdan bina yapmaya kalkıyorsun, mevcut yatak kapasitesi bile dolmayınca bu sefer bu hastaneleri sağlık turizminde kullanacağız diyorsun? Hangi sağlık turizminde? En az aylarca kimsenin uçağa binmek istemeyeceği, değil başka ülkeye başka şehre gitmeyeceği küresel bir salgın döneminde. Karar almamız gereken birçok başlık hayatımızdan çıktı. İşlerimiz, mahkemelerimiz hatta trafik kazalarımız bile ortadan kalktı. Hayatımız sadeleşti. Hayatımız kolaylaştı. Ancak iktidar böylesine rahat bir ortamda bile doğru kararlar almayı başaramıyor. Düz ve bomboş bir yolda trafik kazası yapmayı başarıyor.”
Davutoğlu, haftalardır çözülemeyen ve sonunda satışına izin verilen maske sorununa da değindi: “Bakın işte şu maske meselesi. Hani şu Sağlık bakanına mecburi, Cumhurbaşkanı ve Hazine Bakanına serbest olan maske! Neredeyse Cumhurbaşkanı ve bütün bakanlar kurulu haftalardır çözemediler. Daha doğrusu iktidar müdahale etmeden önce ülkenin bir maske sorunu yoktu. Hatta sivil toplum, belediyeler ücretsiz maske dağıtıyordu. İnsanların ihtiyacı olan bir konuda iktidarın dışındaki aktörler rol aldığı için, maskelerin dağıtılmasını yasakladılar. Sadece biz satacağız dediler. Böyle şey olmaz diye itiraz ettik. Satmayacağız dağıtacağız dediler. Ama siz de haftalardır görüyorsunuz, beceremediler. Öte yandan halka ücretsiz maske dağıtan parti mensuplarımızı gözaltına aldılar. Bakın uzaya insan göndermekten, koronavirüse aşı bulmaktan filan bahsetmiyoruz. Maskeden bahsediyoruz. İktidar işe karışana kadar neredeyse 1 liraya bulabildiğimiz, bezden yapılan sıradan, basit bir yüz maskesi. Maske meselesi hükümetin düz ve boş yolda arabaya takla attırmasının en mükemmel örneğidir.”
Ahmet Davutoğlu, iktidarı milyonlarca gencin kaderini etkileyecek sınav tarihleriyle ilgili sorumsuzca hareket etmekle suçladı: “Böylesine bir ortamda bile iktidarın milyonlarca öğrencimizin hayatını ilgilendiren kararları nasıl sorumsuzca aldığını hepimiz görüyoruz. Bu iktidar için gençler önemli değildir. Bunun en büyük kanıtı, hiçbir hesap kitap yapmadan YKS tarihini önce Temmuz’a ertelemesidir. YÖK bürokrasisi tamamen iflas etmiştir. YÖK, 2,5 milyon öğrenciyi ve ailelerini ilgilendiren üniversite giriş sınavının tarihini değiştirirken muhtemelen 2,5 dakika dahi düşünmemiştir. Korona’nın daha ilk günlerinde, doğru projeksiyon yapma imkanı kısıtlıyken sınavı Temmuz’a erteleyen YÖK’ün kararını geçen hafta hükümet neredeyse bir ay erkene alarak yeniden değiştirdi. Bunu yaparken de ne gençleri düşündüler, ne eğitimi. Birazcık insafı olan, kendini öğrencilerin, velilerin yerine koyan bir iktidar olsa ya ilk kararı almazdı ya da ikincisini. Öğrencilerimizi, evlatlarımızı, geleceğimizi düşünmek yerine kendilerini otel sahiplerinin yerine koydular ve sırf turizm sektörü için sınavı tekrar Haziran’a geri aldılar.”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, ekonomide ortaya çıkması muhtemel enkaz tablosu için, iktidarın sanal bir başarı hikayesi oluşturma ve komplo teorilerine sığınma operasyonu peşinde olduğunu söyledi: “Bunlar tipik ergen psikolojisine sahip öğrenci taktikleridir. Bütün iyi notları onlar almıştır; kötü notların müsebbibleri ise kendilerine takan hocalardır. Bu taktikler acemiler nezdinde geçerli olabilir, ama öğrenci performansını ciddiyetle değerlendiren hocalara sökmez. Onlar öğrencilerin performanslarını önlerine koyarlar ve hesap sorarlar. İlk taktiğin bir gereği olarak, bugünlerde Sayın Erdoğan başta olmak üzere iktidar ortakları ve sözcüleri doların 7 TL'yi aşmış olmasının aşikar kıldığı beceriksizliğe gözleri kapatarak ekonomideki başarılardan bahsediyorlar.”
Davutoğlu, kendisi başbakanlığı bıraktığı dönemde: şimdi 7 TL olan doların 2,90 TL olduğunu; 2020 Ocak ayında 4,4 milyon olan işsiz sayısının, 2,9 milyon olduğunu; yine 2020 Ocak ayında 13,8 olan işsizlik oranının, 9,4 olduğunu hatırlattı. Ahmet Davutoğlu kendisi görevi bıraktığı dönemde 49.2 Milyar TL olan 12 aylık birikimli devletin faiz harcamalarının Mart 2020 itibariyle 104.8 Milyar TL’ye yükseldiğini söyleyerek, Cumhurbaşkanı neden hesap sormuyor dedi: “Şimdi sormak hakkımız değil mi? 2016 yılı başında kitlelere Başbakan olarak bendenizi ve başında bulunduğum hükümeti şikayet eden, Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek’i ve Merkez Bankası Başkanımız Erdem Başçı’yı faizci olarak itham eden sayın Cumhurbaşkanı bu vahim faiz tablosu karşısında bugünkü ekonomi yönetiminden niçin hesap sormamaktadır? Sormaz, soramaz. Neden biliyor musunuz? Sistemin nepotizme yani akraba kayırmacılığına dayandığı sistemlerde hesap sorulmaz, mazeret oluşturulur. Hele hele birinci derece akrabaların ast-üst ilişkisi içinde olduğu durumlarda hesap verilebilirlik söz konusu olamaz.” Türkiye’nin risk primindeki yükselişe de dikkat çeken Davutoğlu, küme düşme uyarısı yaptı: “Bu ülke risk primi ile Türkiye artık ayrı bir kümededir. Tabir caizse 2016 Mayıs’ında süper ligde olan Türkiye şimdilerde birinci ligde bile tutunamayıp ikinci ligde kalmaya çalışmaktadır. Bu yönetim bu mantıkla devam ederse klasman dışı kalmamız dahi söz konusudur.”
Gelecek Partisi Lideri, kendisinin başbakanlıktan ayrılma sürecinde yürütülen kampanyaları gündeme getirerek, “Bunlara değdi mi?” diye sordu: “Halk nezdinde her geçen gün popülaritesi artıyor; şimdi durduramazsak bir daha durduramayız” diyerek seçilmiş bir başbakana parti-içi darbe yapmaya değdi mi? “Şeffaflık ve siyasi etik yasası geçerse ilçe başkanı bulamayız” diyerek yolsuzlukları meşrulaştırmak üzerinden kaynak israfı yapılmasına değdi mi? Yüksek profilli başbakanlığın önce profilini düşürüp sonra lağvederek bütün gücü tek bir kişide toplamaya ve örtülü bir ikinci adamlık ile nepotizmin en yıpratıcısını yapmaya değdi mi? 15 Temmuz’da bedel ödemeye hazır bir şekilde harekete geçmiş davaya samimi bir şekilde bağlı teşkilat mensuplarını dışlayıp eski Türkiye’nin aktörleri ile kol kola girmeye değdi mi?”
Davutoğlu, doların 7.25 TL’yle rekor kırdığını hatırlatarak, TL’nin dolar karşısında tarihinin en düşük noktasına ulaştığını söyledi ve ekonomi yönetimini suçladı: “Hayaller İstanbul’u uluslararası finans merkezi haline getirmekti, maalesef bu iktidarın elinde İstanbul’u boş verin neredeyse Türkiye uluslararası finans sisteminin dışına çıkmak üzere. Niçin bu noktaya geldik değerli vatandaşlarım? Bu sorunun iki kelimeden oluşan çok basit bir cevabı var: Liyakatsizlik ve ciddiyetsizlik. Bu ekonomi yönetiminin liyakatsizliğini artık belki de konuşmaya gerek yok. Bu ekonominin ciddiyetsizliğini cebinde, mutfağında, evinde, işyerinde hissetmeyen bir tek vatandaşımız kalmadı. Hazine ve Maliye bakanlığının ismini “liyakatsizlik ve ciddiyetsizlik bakanlığı” ile değiştirsek hiç kimse garipsemeyecektir. Zira bu ekonomi yönetimi Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomi kurumlarının tamamının itibarını sıfırlamıştır. Doların 7.25’i görmesi ve 7 TL’nin üzerinde seyretmesi normalde liyakati ve ciddiyeti olan bir ekonomi yönetiminin istifa etmesini gerektirirdi. Bu ekonomi yönetimi ve iktidar millete şunu diyor: dolar 7.25 olmuş, işsizlik çift hanede, enflasyon çift hanede, ekonomi küçülüyor ama ben cambaza bak oynamaya devam edeceğim. Milleti küçümsüyorlar. Dış mihrak, büyük oyun, küresel darbe, Londra’dan ekonomimize saldırıyorlar, faiz lobisi ülkemize saldırıyor… gibi hamasi, gerçeklikten yoksun retoriklerle milletimizi aldatıyorlar. Aynı dış mihraklar, dış operasyonlar ve faiz lobisi 2016 Mayısı’nda da vardı. Neden o zaman Türk ekonomisinin rakamları iki seçime, terörle mücadeleye ve her türlü zorluğa rağmen Brezilya, Rusya ve Güney Afrika’dan daha iyiydi? Sebep açık; çünkü ülkenin başında rasyonel, tutarlı, yolsuzluğa ve israfa izin vermeyen bir yönetim anlayışı vardı. Bugün ise utanmadan istatistiklerle oynayan ve yalan söyleyen bir yönetim anlayışı var. Bu anlayış sahipleri bizlerden de kendimize olan saygımızı yitirip bu yalanlara inanmamızı bekliyorlar. Döviz kurları biraz düştüğünde başarıyı alaycı bir şekilde üstlenen, yükseldiğinde ise Londra merkezli finansal saldırı altında olduğumuz haberlerini yaptıranların, sınavda düşük not alınca “hoca bana taktı” diyen öğrenciden farkı yoktur.”
Türkiye’de siyasetin, eski Türkiye alışkanlıklarının geri döndüğü bir fetret dönemi yaşadığını söyleyen Ahmet Davutoğlu, darbe tartışmalarını eleştirdi: “İki haftadır “geleneksel darbe geliyor” haftalarını yaşadık. Resmen ülkenin iktidar partisi, cumhurbaşkanı, bakanları, milletvekilleri milletimize kendilerine karşı bir darbe girişimi olduğunu söylediler. Darbe gibi ciddi iddialarda bulunuyorlar ama gereğini yapmıyorlar. Adalet bakanlığı seyrediyor, savcılar seyrediyor, savunma bakanı seyrediyor, iç işleri bakanı seyrediyor. Bu bakanlıkların seyrettiği bir hikayeye milletimizin inanmasını bekliyorlar. Çünkü ortada gereği yapılacak bir durum yok. Darbe iddiaları birer susturucu olarak kullanılıyor. Beceriksiz ekonomi yönetimini eleştiriyorsunuz, darbecilere destek veriyorsunuz diyorlar. Bir maske bile dağıtamayan hükümeti eleştiriyorsunuz, darbe girişimi var diye gürültüye getiriyorlar. Dolar 7 TL’yi geçmiş, tarihi rekora ulaşmış, bu durum konuşulmasın, tartışılmasın, beceriksizlikleri açığa çıkmasın diye “bize darbe yapılıyor” diyorlar. Cumhurbaşkanının, iktidarın, hükümetin sınırsız koruması ve dokunulmazlığı var ama yetmiyor. Bir de en ufak bir eleştiri getiren herkesi darbeci olmakla suçluyorlar. Vatandaş her Allah’ın günü dolar darbesinden, adaletsizlik darbesinden, hukuksuzluk darbesinden, liyakatsizlik darbesinden artık bitap düşmüş ama varsa yoksa “birileri iktidara darbe” yapmayı planlıyor iddialarıyla aklı selimi köreltmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin kanlı ve acı siyasi tarihinin en önemli başlığı olan darbe meselesi ancak bu kadar ayağa düşürülebilirdi. Türkiye’de darbe meselesi her onurlu ve haysiyet sahibi vatandaşımız için öncelikle ciddi ve acı bir meseledir. “Darbe olursa” ihtimalini bahane ederek silahlanmanın, bir kalkışmada beline taktığı silah ile ortaya çıkmanın ne büyük riskler içerdiğini söylemiştim. Ama ne yazık ki korktuklarımızı tek tek görüyoruz. İşte birileri çıkıyor sülale olarak şu kadar kişiyi hallederiz, benim listem var deyip kendi komşularını tehdit edecek kadar vicdansız, gözü kara, akıl dışı uçlara savrulabiliyor. Ve en acısı bunlara karşı iktidardan tek bir cümle, sadra şifa tek bir itiraz yok. Üstüne destekleyenler var.”
Ahmet Davutoğlu, iktidarı 15 Temmuz ruhuna ihanetle suçladı: “Bugün iktidar 15 Temmuz ruhuna ihanet ederek ne kadar eski Türkiye’nin demokrasi düşmanı, İslam düşmanı, insan hakları düşmanı, adalet düşmanı ve hukuk devleti düşmanı varsa onlarla koalisyon halindedir. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” bugün açık bir “koalisyon hükümetine” dönüşmüştür. Asıl davul bir tane ve AK Parti’nin boynuna asılmış, tokmak ise birden fazladır. İstedikleri zaman gelip istedikleri gibi çalıp istedikleri sesleri çıkartmaktadırlar. AK Parti milletten aldığı emaneti normal bir koalisyon hükümetinin paylaşması gerektiği gibi bile paylaşamamaktadır. Vesayet altında ezilen, liyakatsizlik içerisinde boğulan, ciddiyetsizlikten her tarafı dökülen bir iktidar ve yönetim sistemi ile karşı karşıyayız. Gelecek Partisi olarak bütün bu darbe tartışmaları bağlamındaki net tavrımızı bir kez daha açıklıyorum: herhangi bir darbe teşebbüsünde yerimiz seçilmiş makamların ve kurumların yanıdır; Cumhurbaşkanlığı makamının, TBMM’nin yanıdır. Burada en büyük sorumluluk Sayın Cumhurbaşkanı’na düşmektedir. Gerçekten binde bir bile olsa darbe ihtimali ya da istihbaratı varsa Ankara’ya giderek dizginleri eline almalıdır. Böyle bir ihtimal söz konusu değilse, çıkıp “herkes huzur içinde olsun, ülkemizde bir darbe ihtimali yoktur, herkes işine gücüne baksın” demeli ve halka güven vermelidir.”
“Gün küçük hesaplar yapma değil tutarlı gelecek vizyonu üretme günüdür” diyen Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu sözlerini: “Hiç merak etmeyiniz. Birileri puslu havalarda taktik manevralarla uğraşırken böylesi bir gelecek vizyonu üretmek için gece gündüz çalışan Gelecek Partisi kadroları ayaktadır. Cesurdur, samimidir, yetkindir ve ehliyet sahibidir. Gelecek bizimdir. Gelecek hepimizindir.” diyerek tamamladı.