Taha Akyol yazdı: Demokratik kurumlar zayıf, kurallar dayanıksız olursa siyasi güç tutkusu dur durak bilmiyor

Güncel 12.05.2020 13:58:48 0
Taha Akyol yazdı: Demokratik kurumlar zayıf, kurallar dayanıksız olursa siyasi güç tutkusu dur durak bilmiyor

'İllet', 'zillet', 'siz biz', 'liste yaptık', 'vatan hayini', 'terörist', 'darbeci'... Türkiye son zamanların en yoğun ayrıştırıcı dillerinin kullanıldığı adeta karanlık bir girdaba çekilmek istendiği günlerden geçiyor. Usta hukukçu yazar Taha Akyol, kullanılan ayrıştırıcı politik dilin toplumu temelden dinamitleyen bir hadise olduğuna dikkat çekerek 'Demokratik kurumlar zayıf, kurallar dayanıksız olursa siyasi güç tutkusu dur durak bilmiyor… Fikir hareketleri zayıf olursa siyaset bütün felsefi, moral, ahlaki, hukuki değerleri bastırıyor.' dedi. 

Karar'da yayınlanan bugünkü köşe yazısında Akyol şunları ifade etti:

'Bir millet, bir ülke düşünün ki yarısı hain, terör yanlısı, illet ve zillet içinde! 

İstediğiniz kadar çok güçlü ve “kendimize yeterli” olduğumuzu söyleyin… Aynı zamanda swap yoluyla milyarlarca dolar bulabilmek zorunda kalırsınız, Londra piyasalarında çok yüksek faizle borç ararsınız.

Bu tablo maalesef yeni değildir!

İktidarların ilk idealizm dönemi bitip “güç zehirlenmesi” başladıktan sonra, sonra her devirde yaşadığımız hastalıktır bu!

Yüz yıllık hastalığımız, son on yılda yine nüksetti…

Güç hırsı, siyasi güç savaşı Türkiye’nin nefesini kesiyor!

Milli enerjimizi kavgalarla tüketip hâlâ “gelişmekte olan ülke” sınıfında kaldığımızın farkında değiliz!

‘GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE’

Merhum hocamız Şerif Mardin, bundan tam elli dört yıl önce, 1966’da yazdığı bir makalede, uzun modernleşme tarihimiz sayesinde “Ortadoğu” toplumlarının ilerisinde bir ülke olduğumuzu ama hala “sanayi toplumu” haline gelemediğimizi hatırlatarak şöyle yazıyordu:

“Türkiye’nin kendisini resmen modernleşme ve Batılılaşmaya adadığı tarihten bugüne yüz otuz yıl (Tanzimat) geçtiği halde, süreç beklenenden çok daha yavaş ilermiştir. Türkiye ‘gelişmekte olan ülkeler’e özgü kimi siyasi işaretleri hala taşımaktadır!..” (Türk Modernleşmesi, s. 177)

Tanzimat’ın üzerinden bugün yüz seksen yıl geçti; onu bir tarafa bırakalım.

Şerif Hoca’nın yazısından bu tarafa elli dört yıl geçti… O zaman “gelişmekte olan ülkeler” sınıfındaydık, bugün yine “gelişmekte olan ülkeler” sınıfında değil miyiz?

Peki geçen elli yılda bu sınıfı atlayıp gelişmiş ülke olmayı başaranlar var mı? Var, Güney Kore mesela; 1960’larda bizim gerimizdeydi, bugün 35 bin dolar gelire sahip!

Peki son yirmi yıl, AK Parti dönemi?

H âlâ “gelişmekte olan ülkeler” sınıfındayız.

Elbette AK Parti döneminde alt yapıda çok ciddi gelişmeler oldu; fakat AB sürecinin etkisiyle dışarıdan gelen 600 milyar dolarla ve 2011’e kadarki rasyonel politikalarla…

SON ON YIL

2011’den sonra adım adım rant ekonomisi ağır bastı. Rahmi Koç’un deyişiyle “yatırımlar taşa toprağa gitti.” 

Daron Acemoğlu’nun deyişiyle “verimlilik artmadan büyüme” politikalarıyla ekonomi şişirildi neticede 2018’de milli gerimiz 10 bin doların altına düştü.

Hukuk ve ekonomide sıkıntılar arttıkça iktidar ilk iki dönemdeki ılımlı ve müzakereci dilini bırakıp muhalefeti ihanetle suçlayan, medyada farklı sesleri bastıran, yargıyı siyasallaştıran bir yola girdi.

Ak Parti’nin ilk dönemlerindeki başarısı da, 2011’den itibaren adım adım yöneldiği rant ekonomisi ve baskı politikalarının başarısızlığı da ortada.

Yine merhum Şerif Mardin hocamıza döneceğim. Elli dört yıl önce şöyle yazmıştı:

“Türkiye’de sürekli muhalefetin boğazının sıkılmasının yol açtığı en önemli kayıp sosyal ve iktisadi yaratıcılığın engellenmesi olmuştur…” (Sf. 190)

Boğaz sıkan, had bildiren, hizaya getiren “siz” olunca kötü, “biz” olunca iyi olabilir mi?!

Aynı sebepler aynı sonucu doğruyor: Partilerin eski aşiretler gibi insanları ayırması, zihinleri siyasi çatışmaya odaklaması, zihinleri açacak eleştirilerin baskılanması sonuçta toplumsal enerjimizi israf ediyor. 

TOPLUMSAL ENERJİ NEREYE?

Elbette sadece bugün meselesi değil… Muhalefetin susturulması, farklı fikirlerin baskılanması, rakiplerin “hain” diye suçlanması maalesef bizim en az yüz yıllık hastalığımız.

Demokratik kurumlar zayıf, kurallar dayanıksız olursa siyasi güç tutkusu dur durak bilmiyor… Fikir hareketleri zayıf olursa siyaset bütün felsefi, moral, ahlaki, hukuki değerleri bastırıyor.

İster devrim adına, isten dava adına; fark etmiyor.

Bu yüzden hiçbir devirde Uzak Doğu performansını gösteremedik.

Özgürlük, hukuk devleti, gücün sınırlanması, bağımsız yargı ve fikir hareketlerinin felsefi derinliğe sahip olması ne kadar önemli, görüyorsunuz. 

Bir türlü 10.000 doları aşamıyoruz işte.

Sağduyu deyin, vatanseverlik deyin, akılcılık deyin… Doğrusu siyasi tansiyonu aşağıya çekip zihnimizi “sosyal ve iktisadi yaratıcılığa” yöneltmek değil midir?

Toplumsal enerjimizi güç kavgalarının tasallutundan kurtarıp eğitime, hukuka, bilim ve teknolojiye, endüstri ve ihracata, refah ve uluslararası saygınlığa yöneltmek değil midir?

Kim olursa olsun “öteki taraf”a karşı tabanlarını nefretle dolduranlar ülkeye zarar veriyor.'


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °