Sitemiz Enpolitik yazarı, İletişim Dr., İTÜ TMDK Sanatçı Öğr.Üyesi Göktan Ay’ın, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi E.Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ali Güler ile yaptığı “akademi, sanat, eğitim, gençlik, felsefe” konulu söyleşiyi yayımlıyoruz…
AY: Hocam, nasılsınız? Bu kadar aktif görevden sonra, neler yapıyorsunuz, projeleriniz var mı?
GÜLER: Değerli meslektaşım. Emeklilik günlerini yaşıyorum. Ocak 2019 ‘da sevgili eşim hakka yürüdü. Acılarla geçen bir yıl oldu. Ağladım, ağıtlar yaktım. Bitmek üzere olan bir kitap hazırladım. 'Muazzez’li Günler' Anıları yeniden yaşıyorum. Kitap yayınlanınca yollayacağım. Umarım sizde iyisiniz. Sizin gibi dostlardan gelen selamlar bana bahar esintisi veriyor.
AY: Önce Elazığ, sonra Bolu’da yıllardır eğitime katkıda bulundunuz. Üniversitelerin yerele/halka/ekonomiye olan katkıları oluyor mu? Yoksa; halktan kopuk, öğrencileri yetiştirip mezun eden kurumlar mı?
GÜLER: Kentlerde üniversiteler can suyu gibidir. Aydınlık sunmaları beklenir. Kuruluş amaçları da budur. Deneyimlerim özerklik dönemlerinde Üniversite kentin rehberi konumundaydı. Kendi kararlarını alamayan Üniversite güdümlü gitmek zorunda bırakılmış, siyasallaştırılmıştır. Rektörler, dekanlar dışarıdan atanıyor. Kenti ve halkı tanımadan yönetmek yarar sağlamıyor. Her şeye karşın kötünün iyisidir Üniversiteler.
AY: İdari görevde olduğunuz yıllarda bile doğruları söylemekten çekinmediniz? Bunun artısı-eksisi oldu mu? Gençlere, hala “doğruyu söylemekten kaçınmayın” der misiniz?
GÜLER: Adil, dürüst, yansız olan yönetici gençlere, halka güven verdiği sürece doğru söyler. Yönetici ısmarlama fikirlerle iç içe ise doğru da söylese inandırıcı olamıyor. Ben olduğum gibi görünmeye çalışıyordum. Santral memurluğu, Lisede öğretmenlik, müdür yardımcılığı, bölüm başkanlığı, dekanlık, rektör yardımcılığı görevlerindeyken doğru söze inandım. Gençler doğruyu söylemekten çekinmesinler.
AY: 2008’de bir kongrede: “Türkiye'de YÖK sorunu yok. Türkiye'de sınırsız yetkileri olan rektör sorunu var. Her 4 yılda bir çeteleme usulüyle sayıları tutturuluyor. 4 yıl boyunca rektörün adamı yada adamı olmamak şeklinde bir tartışma sürüp gidiyor. Oysa üniversitedeki herkes rektörün adamıdır. Çünkü rektör üniversitenin başıdır. Kısacası rektörle üniversite özdeştir.” Demişsiniz. Aynı görüşte misiniz? Değişen bir şeyler oldu mu?
GÜLER: Değişme kaçınılmazdır. Bugün üniversite yönetimleri o tarihlerdeki durumun daha da gerisine düştüler. Korku kültürü kurum kültürü olma yolunda engeller oluşturdu. Konuşulmuyor. Benim gibi düşün. Eski günlerin çarpıklıklarını bile özledik. Çalışan meslektaşlarıma sabır diliyorum..
AY: Felsefeci ve eğitimci bir akademisyen olarak, üniversitelerde felsefe ve mantığa yeteri kadar değer veriliyor mu? Verilmiyorsa neden? Verilse ne kazanılır?
GÜLER: Liselerde felsefe dersleri kısmen okutuluyor. Felsefe öğretmenliği din kültürü hocaları oldu. Sistemde düşünmeye, üretmeye uygun olmadığı için felsefeye de gerek duymuyorlar. Mantıktan yoksun kitleler birbirlerine bağımlı olurlar. Bağımlılığın sağıltısı çok zordur. Düşünen bir toplum isteniyorsa bu disiplinler okutulmalıdır. Yoksa toplumun robotlaşması kaçınılmaz olur.
AY: Sizinle ,Başkanı olduğum MÜZDAK sempozyumlarında tanışmıştım. Sağolun her zaman destek verdiniz. “İTÜ T.M.D. Konservatuarı Sanatçı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Göktan Ay, müzik eğitimi ve kültürüyle ilgili çalışmalarını yaklaşık çeyrek asırdan beri büyük azim ve kararlılıkla sürdürüyor. Onu bazen TRT’de koro yönetmeni, bazen sahnede, bazen sempozyumlarda ve bazen de müzik yarışma ve müsabakalarında görmek mümkün. Göktan Ay, yerli halk müziğimiz yaşatmak için var gücüyle çalışması taktire şayandır” diye yazmıştınız…Teşekkür ederim. Müzikle tanışmanızı ve türkü albümü çıkarmanıza giden yolu anlatır mısınız!...
GÜLER: Halk kültürünün koruyucusu, aktarıcısı, Doktor Dr Göktan Ay gibi bilim ve kültür insanlarıdır. Halk çocuğuyum. Türküyle, kaval sesiyle büyüdüm. Türkü söylemeye çalıştım. Sizin gibi dostlar kazandım. Eşimle anımsadığım kadarıyla 5 defa sempozyumunuza katıldım. Ellili yaşlarda türkü yaktım. Öğrencilerim kırk türküyü notaya aldılar. Rahmetli eşimin isteğiyle albüm çıkarttık.
AY: Sosyal alanda akademisyenlerin kitap-yayın eksiğinden sizde şikayetçisiniz. Ama, yüzlerce unvanlı akademisyenimiz var. Sorun nerede?
GÜLER: Düşünmeyen bir üniversite iklimi kitap yazmayı gerekli görmez. Unvanı kolay aldıklarını söyleyebilirim. Okuduğunu anlamaktan zorluk çeken unvanlı meslektaşlarım oldu. Çaba gösterip bir türlü engellenen başarılı, yetenekli insanların unvan almamaları doğrulanan bilir bir yanı yoktur. O insanlara, ülkeye, gençlere yazık oluyor.
AY: Üniversiteler de de ayak oyunlarından geçilmiyor. İntihal, taciz, ötekileştirme v.b. Etik olmayan ayak oyunları hakkında ne dersiniz? Yaşadığınız gerçekler var mı?
GÜLER: Girdiğim doktora, doçentlik sınavlarında; başta intihal olmak üzere, ötekileştirmeye v.b. çok tanık oldum. Kararlarımı verirken bu tür yolsuzlara yol vermemeye çalıştım. Bir sonraki dönemde oynanan ayak oyunları ile aynı kişilerin jurilerine yer vermediklerini biliyorum. Cinsel açlığı en kutsal yerlerde dillendiren bir toplumda tacizler sıklıkla yaşanabilir. Buna hoş görü ile yaklaşanlar var.
AY: Görevde bulunduğunuz süreçte sanattan ayrılmadınız. Her meslek sahibinin sanat-sporla ilgilenmesinin yararları nelerdir?
GÜLER: Değerli dostum, en az bir duygusal zekaya sahip olanlar sanata-spora yatkın olmaları gerekir. Ruhsal dinginliği sağlayan sanattır. Emeklilik yıllarında erken bunamaya düşmemek için her insanın bir hobisi olmalı. Eşimin ölümü bana korkunç acılar bıraktı. Ancak yaktığım birkaç ağıtla kendime gelebildim. İnsan yaşadıkça sanata, sanatçılara saygı duymalıdır.
AY: Oğlunuz Baran, özel bir şirkette çalışıyor.. Eşinizi yakın zamanda kaybettiniz, başınız tekrar sağolsun. Onunla ilgili bir çalışmanız var mı?
GÜLER: Baran’ın kendi şirketi var. Hayırlı bir evlat. Annesinin varlığında birlikte planlayıp Baran'ın yaptırdığı bağımsız bir evde yaşıyoruz. Eşim için ‘’Muazzez’li Günler’’ adlı kitabı bitirmek üzereyim. Sağolun.
Sizin gibi dostların varlığı yaşama bağlıyor. Sevgilerimle..
AY: Teşekkür ederim.