Sitemiz Enpolitik köşe yazarı İletişim Dr. Göktan Ay’ın duayen sanatçı Sn. Ahmet Özhan ile Balıkesir 3.Türk Müziği Sempozyumu’nda yaptığı röportajı yayınlıyoruz...
Balıkesir 3.Türk Müziği Sempozyumu’nda “Sempozyum Onur Konuğu”, duayen sanatçı Sn. Ahmet Özhan ile açılış konferansı üzerine yaptığı röportajı yayınlıyoruz...
AY: Balıkesir’e hoş geldiniz. Sempozyum davetimizi kırmadığınız için Balıkesir’li müzikseverler adına teşekkür ediyoruz. Ben ilk kurulan İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı’na öğrenci olduğumda (1975), İstanbul’da sadece İstanbul Festivali yapılıyordu. Programda, Türk müziği adına, değerli yorumcu-hocam Sn. İnci Çayırlı’nın yönettiği İTÜ Türk Müziği Korosu ve Aşıklar Şöleni vardı. Koro 5 TL, Şölen ise ücretsizdi. Ama diğer konserler 25-50 Tl arasıydı. Ben, o zaman İstanbul’a bir festival kazandırmayı kafama koymuştum ve 1993’te 4 vakıf/dernek ile başladık, bugün 25 dernek/vakıf oldu. Yani, motor gücü dernek/vakıflar oldu. Siz de topluma çok şey verdiniz, “hayatınızda müzik” nerde?
ÖZHAN: Evvela, çok değerli; Valiliğimize, Balıkesir Üniversitesi Rektörümüze, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,Altıeylül Belediye Başkanlığı’na ve siz değerli konuklara/müzikseverlere gönül dolusu sevgiler sunuyorum. Herşeyden önce, bir şeyin; nitelik ve nicelik olarak tam bir fikir sahibi olmadan, onun mahiyeti hakkında konuşmayı doğru olmayacağı kanaatinde . Önemli olan varlık’tır. Varlığı değerlendirmek konusunda önümüzde iki kulvar var. Birisi bir güce inanmak, diğeri ise; daha seküler, yani geleneği ve maneviyatı önde tutmamak. Bendeniz, birinci görüşü paylaşan, yani varlıkta aşkın ve içkin olan, varlığı yücelten, yöneten ve ismi Allah olan güce inanarak meseleyi değerlendiren bir insanım. Bu şartlar altında, varlığın nitelik ve niceliği düşünülecek olursa, maddenin izafiyeti 1905 yılında laboratuvar ortamında da ispat edilmiştir. Gerçi, biz iman sahipleri için böyle bir laboratuvar çıktısına ihtiyaç duyulmaz.Biz, “Ahad Samed” olarak bildirilene, inanmış, iman etmişizdir. Bunun oluşumu itibarıyla Cenab-ı Hak; bu varlığı kendi nefsinden, zatının nurunun zuhrundan yarattığını ifade etmektedir. Kadim kaynaklar böyle bildir- mektedir. Buradan hareketle, her fenomen ve her obje, Cenab-ı Hak’kın bir hikmeti doğrultusunda açığa çıkmış bir izafi görüntüsüdür. Varlıktaki senaryo icabı, hikmet icabı, ilmin o şekilde zuhuru Cenab-ı Hak tarafından murad edilmiştir. İnsan, tüm bu sıfat ve Esma terkibi içerisinde Allah ilim ve Hikmetlerinin açığa Çıpan en mükemmel zuhurudur. Bendenizde, Cenab-ı Hak’kın Latif ve Müsavvir Esmaları’nın bir tık ilerde olmasından dolayı, musikiye meyilli, kendine göre yetenekli olan ve onunla Cenab-ı Hak’kın kulluğunu yaşayan bir insanım.Küçüklüğümde; mırıldanan, söyleyen, şarkının peşinde koşan, ailemin söylediğine göre radyolarda çalınan her tür eseri ezberleyen bir çocukmuşum.
AY: Gençliğinizde Konservatuar yoktu? Ne yaptınız? Üsküdar Emin Ongan Musıki Cemiyeti’nin özelliği neydi?
ÖZHAN: Bizim zamanımızda Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı yoktu, Belediye Konservatuarı vardı. Mecidiyeköydeki Konservaturla eş zamanda 1967/68 Üsküdar Emin Ongan Musıki Cemiyetinde Musıki eğitimime başladım. Bu cemiyetin, Türk Musıkisi’nde çok etkin bir gücü vardı.Rahmetli Emin Ongan hocamın; büyük musıki aşkı, ciddiyeti, enerjisi, saygınlığı ve devamlılığı kurumu yüceltmiştir. Radyo sanatçılarımızın (hanende-sazende) %90’ı buradan yetişmiş, kendilerini geliştirmiştir. Sanatçılar, Cemiyet’in konserlerine katılmak için yarışır, sahneye sığılmazdı. Ongan Hoca; “haydi arkadaşlar, bu konserden de yüz akı ile çıkalım” diyerek bize güç verirdi. Cemiyet, çok feyz’li bir ocaktı. Bu feyz’i alanlar, gittikleri yerlere Türk Musıkisi meşalesini taşıdılar. Zaten, Türk Milleti’nin yapısında musıki sevgisi var. Buradan yetişen birçok musikişinas, ülkeye dağılarak cemiyetler/dernekler kurdular.Tüm dernek/vakıf yöneticilerine, çalışanlarına; tazimimi, saygımı, hürmetimi ve minnetimi ifade etmek istiyorum.
Bu arada şu konuya da kısaca değinmek isterim: Osmanlı bizim ceddimiz. O dönemin şartları ile; padişahlar, bestecileri özendirmiş, desteklemiş, mükafatlandırmış, kendileri de beste yapmışlardır. Millet olma vasfı, geçmişle birlikte olur. Mustafa Kemal Atatürk, Türk Musıkisi’ni severdi, güzel okur-eşlik ederdi, akşam sofralarına musıkişinasları çağırırdı, ama resmiyette kullanılmasını istemezdi. Fakat, millet, kurduğu yüzlerce musıki cemiyet/dernek/vakıfları ile musikisine sahip çıktı ve yasaklar kalktı. Bu konuda da dernek/vakıfların rolü çok büyüktür. Şunu da belirteyim ki; başta Sn. Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bütün Cumhurbaşkanlarımız Türk Musıkisi’ne destek olmuştur.
AY: Siz sadece TRT’de değil, piyasada da çok başarılı oldunuz. Piyasa, hep kötü gösterilir ve kişilerin, okuyuşlarını bozduğu dile getirilir. Sizin, yaşamınız, okuyuşunuz değişmedi. Neden?
ÖZHAN:Elbette, böyle bir şey yok!..Piyasada; insana “bir şey anlatmayı” öğreniyorsunuz. Alkışlanıyorsanız “devam”, alkışlanmıyorsanız “sizi kenara alalım, teşekkürler” işliyor o ortamda. Bir daha da o platforma çıkamıyorsunuz. Hiç sahneye çıkmadan “üslup” ve “yorumları” ile insanları etkileyen büyüklerimiz olmuştur. Bu bir yaşama/yaşatma meselesidir. Rahmetli Dr.Selahaddinİçli hocam, “senin devamlılığının sebebi, doğal olman, şarkıyı söylerken yaşaman, aşk şarkısı söylerken aşık olman-yüzünün sararması, vuslat şarkısı okurken kızarman, bu kadar mı hissedilir” derdi. Bu benim doğal halim, zorlamıyor, oynamıyorum. Bugün, sanatçıların icra platformu kalmadı. Ben şanslıydım, en iyi gazinolarda, fuarın en iyi salonlarında yer aldım. Ama, o zaman bile “gazinoyu” içime sindirememiştim. Hep; “kaliteyi, ”farklılığı” aradım. Göktan Hocamın yaptığı,27. si yapılacak, İstanbul Türk Müziği Festivali’nde de farklı projeler hazırladık. Ben onu Türk müziğinin delisi olarak adlandırıyorum, 27 yıl kolay değil!.. Aşk olmadan üretim olmuyor!..
Şimdi ise, maalesef gazinoları arar hale geldik. İnsanların kendilerini göstereceği/ispat edeceği platformlar yok. Genç arkadaşlarım var, çok iyiler, ama benim kadar şanslı değiller. Eskiden TRT sanatçısı olmak, büyük bir olaydı, parmakla gösterilirdi. Şimdi öyle değil. Plak/LP olayı da bitti. TV’ler var, ama Türk Musıkisi ile yakından-uzaktan ilgileri yok…Oysa, olsaydı güzel besteleri, mesela Sıtkı Sahil bestelerini okurlardı.
AY: Rahmetli Dr. Selahaddin İçli hocamla birlikte çalışmanın mutluluğuna erdim. Festival ödül komitesinin başındaydı, asla torpil geçmezdi. Aynı odada rahmetli Nida Tüfekçi hocam vardı. Onun misafirleri gelir ve odada çalar söylerlerdi veya teypten dikte yapardı. İçli hocam, zannediyorum, bu odada Anadolu müziğinden etkilenerek, bestelerine de yansıttı. Ne dersiniz?. Bir de Cansın Erol-Siz-S.İçli bir üçlü kurdunuz, nasıl oldu?
ÖZHAN: C.Erol, çok farklı konularda, S. İçli’nin yapacağı eserlere şiirler yazardı. İçli, hocam, tek tarz bir besteci değildi, sürekli arayış içinde olurdu. Yapılmış olanı değil, yapılmamış olanı arardı. Zaten, eserlerindeki zenginlik bunu gösteriyor. Bu üçlü kendiliğinden, duygu birliğinin yoğunlaşması ve paylaşılmasından oluştu. Ve, Türk Musıkisi’nde üretken ve iyi bir örnek oluşturdu.
AY: Siz, gerçek sanatçının “toplumun değerlerine” saygılı olmasını, “toplumsal olaylara” ilgisiz kalmamasını, yaptığı “türe göre yaşamasını” söylüyorsunuz. Açar mısınız?
ÖZHAN: Sanatçı, ya olduğu gibi görünmeli, ya da göründüğü gibi olmalıdır. Bir sanatçının, icra ettiği bir müzik türüne göre yaşaması istenir. Sürekli ilahi okumak, ama farklı yaşamak; dinleyicinin/seyircinin gözünden kaçmaz. Ben, yaşantıma edebildiğim kadar –elbette açıklarım vardır- dikkat ediyorum. Evet, gerçek sanatçı, toplumsal olaylara duyarsız kalmamalıdır. Bir sanatçı yaptığı bestelerle, topluma yön verebilmeli, moralini yüksek tutabilmeli, sorunlarla ilgilenmeli, gündemi takip etmelidir. Sadece para kazanmak, şöhret için musıkiyi kullanan musıkinin gerçek sanatçısı olamaz… Ülkemizin dış tehditlerle çalkalandığı, diz çöktürülmeye çalışıldığı bu günlerde; “sarı saçlar mavi gözler” sözleri yerine, milliyetçilik, inanç, kahramanlık, maneviyat, birlik beraberlik v.b. besteler yapılmasını doğru buluyorum.Çünkü, vatana bir şey olursa; ne aşk kalır ne meşk…
AY: Yeni yetişen geçlerimize, gerçek bir sanatçı olmanın yollarını söyleyebilir misiniz?
ÖZHAN: Sanatın çok dalı var. Her genç, ülke sanatını; daha ileri seviyeye getirmek için çalışmalıdır. Ülke sorunları ve varlık hakkında bilgili olmalıdır. Herşey göründüğü gibi olmayabilir, onun arkasındaki sorunları, sebepleri ve nasıl çözümleneceğini düşünmelidir. Hayat 3-5 gündür, geçer gider. Ölüm var, ama ölüm ötesini de düşünmek gerekir. Varoluşa geniş bir açıyla yaklaşan, yorumlayan ve sonuçlar çıkaran kişiler olunmalıdır. Öyle bir hayat yaşanmalı ki, 80 yaşına gelindiğinde bile değeri bilinmelidir.
BİR SEYİRCİ: MEB’te tasavvuf eğitimi verilmiyor. Neden?
ÖZHAN: Ben 80’li yıllarda başladığım tasavvufla ilgili müzik çalışmalarıma, 90’lı yıllarda Kültür Bakanlığı’na bağlı Koro kurdum. Tasavvuf özel bir yaşam tarzı ve uhrevi değeri olan özel bir musikidir. Tasavvuf Musıkisi’nde kullanılan eserlerin sözleri şiir değildir. Hazret’lerin, ermişlerin, Allah yolunda çektikleri sıkıntılar/arınma tecrübeleri anlatılır, konuşan-yaşayan değerlerdir ve bunalarak “Nutk u şerifler” denir.
Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek zamanında Aksaray’a Ahmed Kuddusi Hazretleri’ni anma Festivali için gitmiştik. Sn.Zeybek, tasavvufi görüşleri yüksek, güzel hitabeti olan, bilgili bir bakandı ve Konser öncesi çok etkileyici bir konuşma yapmıştı. Konser sonrası, sakallı-nur yüzlü bir dede geldi; “biraz önce ilahi okuyan sen miydin?” dedi. “Bendim” dedim. “Senin elini öpecem” deyince, “olur mu dedem, ben senin elini öpeyim” dedim. Dede; “biz ilahi okumak için şu karşıdaki dağlarda mağaralara giderdik, kimse duymasın diye. Şimdi, sen ilahi okuyon, hem de Allah diye diye. Nasıl senin elini öpmem dedi”.Çok manidar ve ibret verici bir diyaloğu.
Ayrıca bu gün Konservatuarları’nda “Dini Musıki Bölümleri”var. Bendeniz de Haliç Ün. Konservatuvarı’nda “ilahiler, tasavvuf musıki örnekleri” geçiyorum. Yani değişim oluyor, ama ağır işliyor maalesef… Tasavvuf, şöhret için yapılmaz, özel müziktir.
AY: Sempozyum Komitesi adına, Onur Konuğumuz Sn. Ahmet Özhan’a verdiği bu güzel bilgiler için teşekkür ediyor, sağlıklı yıllar diliyoruz.
ÖZHAN: Ben de teşekkür ediyor, müzikseverleri saygıyla-sevgiyle selamlıyorum…