Hakkı Öznur: Başbağlar Katliamının arkasında gladyo ve çekiç güç vardır

Güncel 6.07.2020 22:41:10 0
Hakkı Öznur: Başbağlar Katliamının arkasında gladyo ve çekiç güç vardır

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun yol ve dava arkadaşı Milliyetçi Ülkücü camianın kanaat önderlerinden Ülkücü  fikir ve siyaset adamı, araştırmacı yazar  Hakkı Öznur, Başbağlar katliamının 27. yılında sitemiz Enpolitik'e 'Başbağlar' katliamını ele  alan, katliamı yapan PKK terör örgütünü ve PKK’yı “maşa” olarak kullanan, dış mihrakları anlatan belgesel niteliğinde bir açıklama yayınladı. Öznur açıklamasında, Sivas olaylarını ve Başbağlar katliamını, Alevi- Sünni çatışması çıkartmak isteyen, Gladyo ile bağlantılı iç savaş tahrikçilerinin, beşinci kol grupların yaptığını ve karanlık güç; “Çekiç Güç”ün de parmağı olduğunu söyledi.

İşte Hakkı  Öznur 'un Enpolitik'e yaptığı açıklamasının tamamı:

“27 yıldır yürekleri yakan acı: Başbağlar Katliamı. PKK, Başbağlar’da katliam yaparken Başbağlar semalarında karanlık güç  Çekiç Güç  helikopterleri uçuyordu. Çekiç Güç helikopterleri,  Başbağlar semalarında ne geziyordu?  Çekiç Güç’ün PKK’ ya lojistik destek sağladığı açık ve nettir.  PKK tarafından gerçekleştirilen başta Başbağlar olmak üzere bir çok katliamda, PKK içindeki kripto Ermeni militanlar eylemlerde yer almıştır. Mehmetçiklerimizi, polislerimizi, sivil ve masum insanlarımızı şehit eden PKK’lı hainler arasında kripto Ermenilerde vardır.”

Türkiye’nin en karanlık yılı 1993 yılında yaşananları, 93 sürecini  anlatan, çok önemli  ve belgesel bir kitap olan “1993 Örtülü Darbe” kitabının da yazarı olan Hakkı Öznur’un yazılı  açıklamasının tam metni:

43 YILDIR AYNI TEZGAH: ALEVİ- SÜNNİ ÇATIŞMASI ÇIKARIP TÜRKİYE’Yİ  İÇ SAVAŞA SÜRÜKLEMEK

Ülkemizde Sünniler ve Aleviler yüzyıllardır birlikte yaşadılar, birbirlerinin inançlarına saygı gösterdiler. Ama bu birliktelik 1970’li yılların ortalarından itibaren her türlü emperyalizmin oyunlarıyla bozulmak istendi.

17-18 Nisan 1978 Malatya, 19-26 Aralık Kahramanmaraş, 1980’in Mayıs-Temmuz aylarında Çorum vb. yerlerde, çıkan  olayları askeri vesayet, tekelci medya ve müttefikleri, sağ-sol çatışması, Alevi-Sünni çatışması olarak göstermeye çalıştı. Ancak ülkemizi acıya boğan olaylar, ne sağ ne sol ne Alevi-Sünni çatışması idi. Provokasyonların amacı, ülkeyi iç savaşa sürükleyip, ihtilal şartlarını olgunlaştırmaktı.

ABD/NATO ile ilişkili, Gladyo’yla bağlantılı, devletin kılcal damalarına kadar girmiş ajanlar, kriptolar, uzantıları ihtilal şartlarını olgunlaştırmak için sansasyonel cinayetler, bombalı katliamlar ve kitlesel provokasyonlar meydana getirmişlerdir. Abdi İpekçi suikasti, Gün Sazak’ın şehit edilmesi, MHP Genel Merkezi baskını ve daha yüzlerce vb. olayları sıralayabiliriz.

12 Eylül dökülen kanlar üzerinden geldi. Akan kanların bizzat sorumlusu ABD ve NATO’ya bağlı, ordu içindeki derin karanlık yapı ve onların sivil iş birlikçileriydi. Cinayet, suikast, sabotaj ve katliamlar, hep darbe şartlarını olgunlaştırmak isteyen çevrelerin tezgahıdır.

Darbeleri ve ihtilal şartlarını olgunlaştırma planı, Gladyo’nun merkezi Avrupa’da yapılmıştır. Washington ve Pentagon’la beraber çalışan beşinci kol gruplar, her biri CIA elemanı olan ajanlar ve onların maşa olarak kullandığı provokatörlerle ülkemizi kan gölüne çevirmişlerdir.

CIA elemanları ve uzantıları Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olaylarını tertip etmişlerdir. Bu kanlı olaylarda, CIA ve Pentagon okullarında yetişen, adlarına “barış gönüllüleri” denilen ajanların var olduğu ise yıllar sonra ortaya çıkmıştır.

12 Eylül öncesi Amerikan elçilik görevlileri,  Malatya, Amasya, Sivas  Kahramanmaraş, Çorum vb. illeri gezerek  sağ-sol, Alevi-Sünni çatışmaları üzerine çalışmalar yapıyorlardı.  Kimi barış gönüllüleri adı altında, kimi de gazeteci kılığındaki CIA elemanları, yaptıkları çalışmaları ve elde ettikleri sonuçları Washington’a hemen gönderiyorlardı.

Amerikalı ajanların gittiği her yerde daha sonra çatışmalar meydana geldi, olaylar çıktı. İller ilçeler karıştı... Alevi-Sünni vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı Malatya, Sivas, Maraş, Çorum gibi yerlerde çıkan olaylar, bunların o hassas yerleri ziyareti ve karanlık temasları sonrasındadır. Açıkçası Washington, Türkiye’nin hassas damarlarını çözmeye çalışıyordu.

SİVAS OLAYLARININ VE BAŞBAĞLAR KATLİAMININ ARKASINDA  DIŞ MİHRAKLAR VARDIR

Türkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan olayların bir iç savaşa doğru derinleştirilmesinde Malatya-Elazığ, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olayları, önemli dönemeçler oluşturdu. Bu olaylar, iç savaş tarihçileri tarafından Alevi-Sünni çatışması olarak gösterildi. Bu olayların çıkmasında, Alevi-Sünni çatışmalarının kışkırtılmasında dış odakların, uluslararası istihbarat servislerinin önemli bir rolü vardı.

Sabotajların, provokasyonların, suikastlerin merkezi, merkez üssü NATO merkezli Gladyo’dur.  Gladyo, 12 Eylül sonrasında, ülkemizde çalışmalarını aksatmadan devam ettirmiştir. 1993 sürecinin; suikastler, provokasyonlar, faili meçhul cinayetler, devlet içinde illegal yapılanmalar ve demokrasi dışı arayışlarla, 12 Eylül 1980 öncesinden farkı yoktu. Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, emekli ve muvazzaf subaylar, profesyonelce işlenmiş siyasi cinayetlere kurban gittiler.

1993 sürecinde karanlık suikastler, Sivas olayları (Madımak Yangını) ve Başbağlar katliamı, Gazi Mahallesi olaylarıyla Laik-antilaik, Alevi-Sünni çatışması çıkarıp, toplumu cepheleştirmek ve kamplaştırmak istemişlerdir.

BAŞBAĞLAR KATLİAMI PLANLI BİR  KATLİAMDIR

27 yıl önce 5 Temmuz 1993 yılında, Erzincan'ın Başbağlar köyünde bir katliam yaşandı. Başbağlar katliamı, 1993 yılının Temmuz ayında, bir hafta içinde gerçekleşen ve Türkiye’yi derinden sarsan iki olaydan birisidir. Sivas olaylarından üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 günü saat 20.00 sularında, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne saldıran PKK’lı militanlar, 1,5 saat örgüt propagandası yaptıktan sonra tüm erkekleri kurşuna dizdi. Burada 28 kişi öldü. Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu, köy camii, halkevi yakıldı. Yakılan evlerde saklanan 1’i kadın 4 kişi de yanarak can verdi. Başbağlar köyünde toplam 33 sivil masum insan, PKK tarafından hunharca katledildi.

Başbağlar’ın terör örgütü tarafından seçilmesi bir tesadüf değildi. Bilerek seçilmişti. İç savaş tahrikçilerinin amacı, Alevi-Sünni çatışmasını körüklemekti. Başbağlar katliamı bilinçli bir şekilde gerçekleştirildi.. Başbağlar köyü, Sünni bir kimliğe sahipti. Çevrede yer alan Alevi köyleriyle de düşmanlık sebebi sayılan herhangi bir ilişkileri söz konusu olmamıştı.

Başbağlar’da yaşanan katliam milletimizin ortak acısıdır. Ortak yasının adıdır. Başbağlar katliamı, açık bir vahşet örneği olmasına rağmen, birtakım çevrelerce görmezlikten gelindi.

ÇEKİÇ GÜÇ HELİKOPTERLERİ BAŞBAĞLAR ÜZERİNDE NE GEZİYORDU?

Başbağlar katliamını PKK’nın yaptığı, ancak bu kanlı eylemin, kendilerine yabancı bir devlet veya devletler tarafından sipariş verildiği, PKK’nın bir “stratejik bir maşa” olarak kullanıldığı bir gerçektir.

PKK ve benzeri Türk ve Kürt soluna mensup bazı örgütlerin, Gladyo tarafından taşeron olarak kullanıldığı bugün açık bir gerçektir.

Türkiye’nin yakın tarihine kara bir leke olarak geçen, Başbağlar katliamının üzerindeki sis perdesinin bir türlü aralanmaması anlamlıdır. Başbağlar’ın gerçek failleri, onlara katliam emrini veren Gladyonun merkezidir. Alman istihbaratı vb. Türkiye düşmanı merkezlerde, Madımak olayında, Başbağlar katliamında, PKK vb. taşeron örgütleri kullanmıştır.

5 Temmuz 1993 günü, OHAL kapsamında olmadığı halde Başbağlar semalarında ABD helikopterleri uçuyordu. ABD'nin oluşturduğu Çekiç Güç'ün, Başbağlar semalarında ne işi vardı?  Başbağlar, OHAL dışında bir köy olmasına rağmen Çekiç Güç helikopteri, olay günü Başbağlar semalarında ne geziyor?

Başbağlar katliamının ardından güvenlik güçlerinin olayı daha ayrıntılı bir şekilde araştırmak istemesi, Özellikle, koalisyon hükümetinin SHP kanadı tarafından engellenmeye çalışılmıştır. SHP Başbağlar dosyasının kapatılması için büyük uğraş veriyordu.

BAŞBAĞLAR DOSYASINI KAPATTILAR

Başbağlar katliamı, açık bir vahşet örneği olmasına rağmen, birtakım çevrelerce görmezlikten gelindi. Başbağlar katliamın üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen, olayın aydınlatılmasına dair hala herhangi bir adım atılmamış, esaslı bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. 1994 yılında, Erzincan DGM’de başlayan Başbağlar katliamı duruşmaları, İzmir DGM’ye alınmıştır. Erzincan’da açılan davanın, İzmir’e alınması da çok manidardı. Adalet Bakanlığı’na hâkim olan ve kadrolaşan mezhepçi zihniyet, Başbağlar katliamında yer alan sanıkların sol görüşlü olması nedeniyle davanın mağdurlarca takibinin zorlaşması ve mağdurlar üzerinde her türlü psikolojik baskıların uygulanması için davayı sudan sebeplerle İzmir’e aldırdılar. İzmir DGM’de devam eden davada Başbağlar mağdurlarına her türlü baskı yapılıyordu. Katliamı yapanlar ve onların suç ortakları ve arkalarındaki o karanlık odaklar ortaya çıkmasın, deşifre olmasın diye uğraşılıyordu.

1998 yılında dava takipsizlikle kapanırken, 2013 yılında zaman aşımına uğramıştır. 2013 yılında Meclis araştırma komisyonu kurulması talebi reddedilmiş, olay adeta üstü kapatılmak istenmiştir.

Sivas ve Başbağlar olayları, birlikte planlandı. Alevi ve Sünni çatışması çıkartılmak istendi.  Katliam sonrası üç bildiri bırakıldı. Bildirilerde; 'Sivas ve Dersim'in intikamı alındı' ifadeleri yer aldı.

Madımak ve Başbağlar olayı birlikte ele alınmalı ve ikisi birlikte muhakeme edilmelidir.  Madımak ve Başbağlar olayları birbirinden bağımsız değildir.  Başbağlar katliamı üzerindeki sis perdesinin kaldırılması, toplumsal vicdan ve barış için zorunludur. Başbağların sırları 27 yıla rağmen çözülmedi, çözdürülmedi.

MUHSİN YAZICIOĞLU: “PKK STRATEJİK BİR MAŞADIR”

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas olayları gibi Erzincan Başbağlar katliamının arkasında da “Gladyo” türü karanlık odaklar, yapılar  var diyordu. Yazıcıoğlu’na göre, Başbağlar katliamını yapan terör örgütü PKK, küresel güçlerin stratejik bir maşasıydı. PKK, bu hain ve alçakça yapılan katliamda sadece taşeronluk yapmıştır.

Yazıcıoğlu, şehadetinden 16 yıl önce  BBP İkinci Genişletilmiş İstişare Toplantısı’nda Sivas ve Erzincan olaylarını da geniş bir şekilde ele almış, bu konularla ilgili partililere şu önemli sözleri söylemişti:

“Dün, insanlarımızı sağcı-solcu diye kamplara bölerek karşı karşıya getiren zihniyet, bugün yeni fesatlar içindedir. Halkımızı bu defa Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve Laik-Antilaik şeklinde kamplara ayırmaya çalışmaktadırlar. Nitekim Sivas olayları, bu fesat planın bir denemesidir. Hemen ardından ise Erzincan’da Başbağlar köyünde yapılan katliamla, bu planın başka bir safhası yürürlüğe konulmuştur. Biz, kaynağı ne olursa olsun şiddet ve terörün her türlüsüne karşıyız. Nitekim Sivas olaylarında kibriti yakarak Madımak Oteli’ni ateşe veren zihniyete ne kadar karşıysak, Madımak Oteli’ni yakan insanlık dışı canilere de o denli karşıyız. Fakat Türkiye’de bazı çevreler, Sivas olaylarını, Müslümanlığı karalama kampanyasına dönüştürerek, gündemden hiç indirmezlerken, Erzincan’ın Başbağlar köyünde yapılan katliamı görmezlikten gelmektedirler. Bu, açık bir çifte standarttır. Biz, güneydoğuda sınır karakollarımızı basarak, gencecik askerlerimizi şehit eden eşkıya ile Sivas’ta oteli ateşe veren zihniyet arasında hiçbir fark görmüyoruz. Ama ülkede kamuoyu oluşturma aygıtlarını tekellerinde bulunduran egemen çevreler her nedense bu tür olayları değerlendirirken sürekli çifte standart kullanmaktan öte gitmiyorlar. Bu zihniyetleri de en az terör eylemleri kadar şiddetle kınıyoruz.”

TERÖRİST BAŞI ÖCALAN BAŞBAĞLAR KATLİAMINI   PKK’NIN YAPTIĞINI İTİRAF ETMİŞTİR

Katliamın ardından olay yerinde ele geçen, “Kamuoyuna duyurulur” başlıklı, 5 Temmuz 1993 tarihli ve “PKK Dersim Eyaleti ARGK Komutanlığı” imzalı bildiride ise kanlı eylem üstleniliyordu. Başbağlar katliamı ile ilgili bir başka bildiride de “38’in, Dersim’in intikamını alıyoruz. Bu Sivas’ın karşılığıdır” yazıyordu.

PKK'nın merkezi yayın organı Serxwebun'da da eylemi örgütün gerçekleştirdiği kabul edilmişti. Madımak'tan 3 gün sonra Erzincan'daki Başbağlar köyünde gerçekleşen katliamı, PKK'nın yaptığı ortaya çıkmıştı.  PKK'nın merkezi yayın organı Serxwebun'da da eylemi örgütün gerçekleştirdiği kabul edilmişti.

Abdullah Öcalan, Başbağlar katliamını örgütün gerçekleştirdiğini savunmalarında kabul etmiştir.  Öcalan, olaydan habersiz olduğunu ve olayın sorumlusunun Dr. Baran kod adlı bir PKK sorumlusu olduğunu ifade ederek, katliamı PKK’nın düzenlediğini kabul etmişti. Olayın PKK'nın yayını Serxwebun'da da PKK'nın yaptığı şekliyle yazılmıştı. Abdullah Öcalan da savunmasında, eylemi PKK'nın yaptığını söylemiş, kendi inisiyatifi dışında eylemi gerçekleştiren Dr. Baran isimli PKK' yöneticisini suçlamıştı.

Dr. Baran, Başbağlar katliamından uzun süre sonra başka konularda Öcalan ile ters düşerek öldürülmüştü. Murat Karayılan da örgütün tarihini anlattığı kitapta, Başbağlar katliamını yaptıklarını söylüyor.

Başbağlar katliamının emrini veren kişi olarak gösterilen, PKK’nın Tunceli ve Erzincan sorumlusu “Doktor Baran” kod adlı “Müslüm Durgun”, örgütün en acımasız yöneticilerinden biriydi. 1990’ların başında PKK MK ve ARGK askeri konsey üyeliğine seçildi. Müslüm Durgun, 12 Mart 1994 günü Tunceli ilinin kuzey batısındaki Yılan Dağı bölgesinde “Öcalan’a muhalefet etmek, örgüt talimatlarına uymamak” gerekçesiyle, PKK lideri Öcalan’ın emriyle boğdurularak öldürüldü.

Müslüm Durgun, PKK’nın 5. kongresinde özel gündem maddesi olarak ele alındı ve hakkında “devrim şehidi” kararı çıktı. PKK’ya göre Durgun, infaz edilmemiş, intihar etmişti. Örgüte göre Durgun’un intihar sebebi, verdiği sözleri yerine getirmediği için duyduğu sorumluluğun yarattığı bunalımdı.

MEHMETÇİK KATİLİ: YÜCEL HALİS

Türkiye, terör örgütü yöneticilerinden Yücel Halis’i, 12 Mehmetçiğin şehit düştüğü, Dağlıca saldırısında ve kaçırılan 8 Mehmetçiği Kuzey Irak’a giden DTP milletvekillerine tutanakla teslim eden kişi olarak tanıdı. Kod adı Alişer Koçgiri olan PKK militanı Yücel Halis’in oldukça ilginç, karanlık ve kirli bir geçmişi var. Yücel Halis, PKK içinde “Koçgiri cellâdı” olarak biliniyor.

PKK’lı Yücel Halis, terör örgütüne 1988 yılında katılmıştı. 1991-1993 yılları arasında, 2 yıl cezaevinde yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra, PKK’nın sesi olan, İstanbul’da çıkan “Özgür Gündem” gazetesinde müessese müdürlüğü yaptı. 17 Nisan 1994’e kadar bu görevini sürdürdü.

Görünürde legal bir gazetede çalışmış olsa da illegal olarak örgütsel çalışmalarını devam ettirdi. Özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK’nın örgütsel çalışmalarında yer aldı. 1994’ten sonra, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın talimatıyla, örgütün Lübnan topraklarında bulunan kampı Bekaa’ya gider.

Teröristbaşı Öcalan, 1994-1996 sürecinde örgüt içinde yeni bir yapılanmaya gider. Öcalan, 1921 yılında girişilen “Koçgiri isyanı”na atfen Koçgiri adını verdiği, sözde yeni bir eyalet daha kurmuştu. Öcalan, “Koçgiri eyaleti” olarak adlandırdığı Sivas-Zara-Divriği-Kangal ve Hafi bölgelerini kapsayan bu alanın sorumlusu olarak da 1995 yılında kripto Yücel Halis’i görevlendirdi.

Bu durum, terör örgütü PKK açısından şudur: Sivas, Erzincan ve Tunceli hattında Alevi-Sünni çatışması çıkartmak, kaosu derinleştirmekti. Öcalan, özellikle Yücel Halis’i ve  kendilerini  Kürt Alevisi olarak tanımlayan PKK militanlarını, kitlesel çatışmaların çıkması ve eylemlerin artması için görevlendirmişti.

Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek, Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışması yaratmak için hazırlanan bu kaos planı doğrultusunda, 2 Temmuz 1993 Sivas (Madımak) olaylarından 3 gün önce, Erzincan-Sivas karayolunu kesen PKK’lı grubun içinde Yücel Halis’de vardır

Yücel Halis ile ilgili bir tanık, şunları söylemektedir: “Yücel Halis, Alevi kökenlidir. Örgüt içindeki Alevileri ajite ederdi. Sünni köylere yönelik eylemler gerçekleştirdi.”

PKK’da yer almış başka bir şahıs da şunları söylüyor:

“1994’te Selimiye köyüne yapılan baskın talimatını, Abdullah Öcalan bizzat Alişer Koçgiri (kod isimli) Yücel Halis’e verdi. Bu eylem yapılmadan önce Alişer, “Madımak Oteli’nin yakılması olayına karışanlardan bir tanesi bu köydür. Bu köy, Sünni Türk köyüdür, Aleviler yalnız değil, onlara sahip çıkılması lazım. Bölgede Alevilerin güçlü olduğunu ispatlamak amacıyla bu eylemin yapılması gerekiyor. Yani bölgede Alevilerle Sünnilerin birbirleriyle çatışması gerekiyor dedi. Selimiye köyüne gidildiğinde, köyde bulunan koruculardan dokuzu bir araya topladıktan sonra bu şahıslardan bir tanesinin eline saz verilip sazı çalması istendi. Şahıs sazı çalarken yanındaki 9 kişiyle birlikte tarandılar ve hepsi öldü.”

DAĞLICA, AKTÜTÜN KARAKOLLARINA YAPILAN HAİN SALDIRILARDA YER ALMIŞTIR

1994-1997 yılları arasında, güvenlik güçlerimize yönelik birçok kanlı eylemin içinde yer alan Yücel Halis, 1997 yılında terör örgütü lideri Öcalan’ın çağrısıyla Şam’a gitti. Daha sonra bir süre Ermenistan’da kaldı. Örgütün, Lübnan’daki Mahsum Korkmaz Akademisi adı verilen kampında bir süre yeni gelen PKK militanlarını eğitti. 2005 yılında PKK’nın Hakkâri bölge sorumlusu oldu.

Yücel Halis, Kandil’den aldığı emir ve talimatla, 21 Ekim 2007’de Dağlıca’da 12 askerimizin şehit edildiği, kanlı baskını planladı.  Irak’ın kuzeyinden topraklarımıza giren 250 kişilik terör örgütü militanlarının, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca beldesinde, askeri konvoyumuza kurduğu pusu ve saldırısı sonucu 12 vatan evladımız şehit düşmüş, 8 askerimiz kaçırılarak Zap Vadisi’ndeki örgüt kampına götürülmüştü.

Yücel Halis, öldürüldüğü 10 Ekim 2011 tarihine kadar birçok kanlı eylemi planladı ve eylemlerde yer aldı. Katıldığı eylemlerden biri, güvenlik güçlerine göre, 4 Ekim 2008 günü Hakkâri Şemdinli’deki Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıydı. PKK’nın bu kanlı eyleminde, 17 Mehmetçiğimiz şehit düşmüştü.

  KRİPTO ERMENİLER, BDP’LİLER  KATİL  YÜCEL HALİS’İN EVİNİ ZİYARET ETTİLER

Yücel Halis adlı vatan haini , Türk Silahlı Kuvvetleri’nin KCK’ya yönelik olarak, kuzey Irak’ta Hakurk ve Hinere kamplarına yönelik, 10 Ekim 2011 günü düzenlediği hava operasyonunda 6 PKK’lı ile birlikte öldürüldü. Terör yapılanması HPG açıklamasında, öldürülen  Alişer Koçgiri kod adlı Yücel Halis ile ilgili şunlar söyleniyordu:

“Alişer Koçgiri yoldaşımızın asıl ismi Yücel Halis’tir. are ve Hakurk alanlarında gerilla çalışmalarına katılmıştır.  Ali Şer yoldaşın birikimi, ideolojik teorik derinliği ve çok yönlü deneylerinden ve militanca duruşundan dolayı HPG meclis üyeliğine seçilmiş ve şahadetine kadar da bu görevi yerine getirmek üzere alanlarda çalışmalarda yer almıştır.”

Güvenlik güçlerimizce öldürülen PKK’lı militan Yücel Halis’in ailesinin Ankara Dikmen’deki evi de, dönemin BDP yöneticileri tarafından ard arda ziyaret ediliyordu.

BDP İl Başkanı Ahmet Aday ve bir grup BDP’li, teröristin ailesini ziyaret ediyordu. Burada, BDP Ankara İl Başkanı Ahmet Aday, Mehmetçiklerimizin katillerinden biri olan, PKK militanı (HPG askeri konsey üyesi) Yücel Halis için, “Yücel Halis, tüm Kürtlerin şehididir” diyordu.

Teröristin ailesi adına bir konuşma yapan amca Ziya Halis de terör örgütü olan PKK’ya (KCK) adeta selam gönderircesine, ziyaretten memnuniyet duyduğunu, ifade ediyordu. Bir nevi terör örgütünün propagandasını yapıyordu.

Kapatılan DTP’nin devamı olan BDP’nin milletvekilleri de Ankara’da PKK’lı militan Yücel Halis’in ailesinin evine sözde taziye ziyaretine gidiyordu. BDP’liler, 19 Ekim’de 24 şehit verdiğimiz Hakkâri Çukurca’daki kanlı katliamdan dört gün sonra, Van’da meydana gelen, Türkiye’yi yasa boğan, depremin ikinci gününde, Yücel Halis denen teröristin taziyesine katılıyorlardı.

PKK’nın sesi olan ROJ TV’de 24 Ekim 2011’de yayınladığı haberde, Yücel Halis’in  evine  gidenler  arasında BDP’li vekiller Sırrı Süreyya Önder, Nursel Aydoğan, Akın Birdal, katıldığını ana haber olarak duyuruyordu. Hatta terör örgütü mensubunun evindeki  görüntüleri bile yayınlıyordu.

PKK’nın azılı liderinden biri olan, HPG yöneticisi Yücel Halis için öldürülmesinden 20 gün sonra, Ankara Dikmen’deki Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı genel merkezinde, sözde bir hayır yemeği veriliyordu. Yemeğe amcası  Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski bakanı ve yine aynı zamanda Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin kurucu ve ilk genel başkanı olan Ziya Halis,  KESK Genel Başkanı, İHD Genel Başkanı ve BDP PM üyeleri ve çeşitli sol örgütlerin temsilcileri de katılmıştı.

Ziya Halis  20 Ekim 1991 yılında yapılan genel seçimlerde SHP’den Sivas milletvekili seçilmişti. SHP-CHP birleşmesi sonucu DYP-CHP hükümetinde önce Şehircilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı daha sonra da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevlerinde bulunmuştu.

Amca Ziya Halis, güvenlik güçlerimize yönelik birçok kanlı eylemleri planlayan, vatan evlatlarının hain pusularda şehit olmasına yol açan, kanlı eylemleri bizzat yöneten ve yer alan bir katil olan yeğeninden dava adamı olarak bahsediyordu.

PKK propagandasına dönüşen, sözde taziye yemeğinde, Madımak olaylarını çarpıtan, bölücü ve ayrımcı bir dil kullanan amca Halis, Başbağlar ve diğer kanlı eylemlerde şehit düşen askerlerimizden ve sivillerden tek bir söz bile etmiyor, ayrımcılık yapmaya, Alevi vatandaşlarımızı istismar etmeye, gerçekleri tahrip etmeye devam ediyordu.

Bu ülkede milletvekilliği ve bakanlık yapmış bir kişi olan Ziya Halis, terör örgütü PKK’ya gösterilen milli tepkileri ise konuşmasında şovenistlikle itham ediyordu. Ziya Halis, azılı bir katil olan yeğenine övgüler dizerken, 11 gün önce Hakkâri Çukurca’da (Kekliktepe) PKK tarafından şehit edilen Mehmetçiklerden ve 9 gün önce Van depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımızdan hiç bahsetmiyordu.

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK PROBLEMİ  KRİPTO  ERMENİ VE YAHUDİLERDİR !

Erzincan, Tunceli vb. yerlerden gelen kripto Ermeniler de PKK’lı terörist Yücel Halis’in ailesine sözde taziye ziyareti altında açıkça desteklerini gösteriyordu. Ülkemizin  en büyük problemlerinden biri kripto Ermeniler ve kripto Yahudilerdir. Türkiye’de, medya ve siyasette kendi kimliklerini gizleyerek Türk’e düşmanlık eden kriptolar güçlü ve etkili bir kesimdir.

Başta PKK olmak üzere derin sol örgütlerin kurucuları, liderleri, militanları, ideologları arasında Kürt görünen, Alevî görünen ismi Müslüman, kartta dini İslam yazan ama asıl kimliği Ermeni olan kriptolar vardır. Ülkemizde aslen Ermeni olmalarına rağmen kendilerini Kürt – Alevi diye tanımlayarak gizlenen, on binlerce kripto Ermeni vardır.

Kimliklerini gizleyerek, sözde Müslüman gözüken kriptolar, bugün hayatın her alanında varlar. PKK içerisinde, Ermeni kökenli elemanların varlığı, dikkat çekici kadar çoktur.

Türkiye’nin son 43 yılında milletimizi acılara boğan, etnik ve mezhep çatışmalarının arkasında kim, kimler olduğunu öğrenmek istiyorsak Türkiye düşmanı, İslam düşmanı, kripto  yahudileri , pakraduniliği, pakradunileri, kripto Ermenileri çok iyi bilmek zorundayız Türk düşmanı,   Ermeni-Yahudi karışımı Pakraduniler, kripto Ermeniler her yere  sızmıştır.

Bu konuda devletimiz ve istihbarat kurumları, çok hassas olmalı, bu hainleri, bu kriptoları çok ciddi takip etmeli ,deşifre etmeli ve gizlendikleri yerleri bulup devlet ve millet aleyhine  olan kirli ve karanlık çalışmalarına dur demelidir. Bu kriptoların ve beşinci kol grupların devletimiz ve milletimiz aleyhine olan kirli  faaliyetlerini  engellemelidir.'

 

haber: enpolitik/ Melek S. Tunç


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °