Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Batman’daki ilk il kongresine katıldı. Partililere seslenen Davutoğlu, gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Gelecek Partisi’nin Batman il kongresinde konuşan Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Batmanlı kardeşlerimizin huzurlu hissetmedikleri bir ülkede hiçbirimiz huzurlu olamayız” dedi. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Batman il kongresinde açıklamalarda bulundu.
66 İL VE 305 İLÇE
Konuşmasına Gelecek Partisi’nin kuruluş süreçlerine değinerek başayan Davutoğlu şunları söyledi: “Biz halkımıza yeni bir nefes yeni bir ses olmak üzere yola çıktığımızda ‘kuramazlar dediler’, ‘kursalar bile bu kasvetli ortamda yola çıkma cesareti gösterecek adam bulamazlar’ dediler. Ancak bu halkı tanımıyorlardı ve unuttukları bir gerçek vardı: Bu halk en zor şartlarda bağrından yeni bir çığır açacak yüreğe, zihne ve iradeye sahiptir. İşte bugün bu yürek, bu zihin ve bu irade Batman’da ayağa kalkmıştır. Onlar kendi oluşturdukları korku ve yasaklar iklimine güveniyorlardı; biz ise halkımıza ve onun engin irfanına güveniyorduk. Nitekim kuramaz dedikleri Gelecek Partimizi kısa sürede kurduk ve ülkenin her bir köşesine sinmiş karanlığı ve yeis ortamını dağıtmaya başladık. Pandemi şartlarının getirdiği kısıtlamalara rağmen bugün itibarıyla 66 il ve 305 ilçe atamasını gerçekleştirdik. Seçimlere katılma yeterliliği bakımından kritik bir eşik olan 41 ilde yeter ilçe örgütlenmesi sayısına ulaştık. 72 ilçe kongremizi tamamladık. Ve işte il kongrelerimizi teşkilat mensuplarımızın azmi ve halkımızın hayır dualarıyla başlatıyoruz. Önümüzdeki Salı günü Haziran başında ilk ilçe kongremizi yaparak doğudan yükselen bu ışığa ortaklık eden güzel Ardahanımızda ikinci il kongremizi yapacağız. Bayram sonrasında ise Diyarbakır, Bartın, Konya, İstanbul, Van ve Ankara il kongreleri ile milletimize umut, geleceğimize ışık tutmaya devam edeceğiz.”
DAĞA TAŞA YENİDEN İLKEL, AYRIŞTIRICI, DIŞLAYICI SLOGANLARIN YAZILDIĞI BİR TÜRKİYE’DİR!
Konuşmasına anadil ve kimlik tartışmalarına değinerek devam eden Gelecek Partisi lideri, “Ülkemiz geçen yüzyılın kimlik tartışmalarının ve en temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin şikâyetlerin devam ettiği bir ülke olmamalıdır. Batmanlı kardeşlerimizin kendisini özgür, eşit ve huzurlu hissetmediği bir Türkiye’de biz de huzurlu olamayız. Yıllarca bu bölgedeki kardeşlerimize kim oldukları, kim olmaları gerektiği ve “en fazla ne olabilecekleri” söylenip durdu. Yıllarca Batmanlı kardeşimize Kürt kimliğinin ne olduğu, nasıl olursa makbul bir vatandaş olacağı ve bu kimliğiyle en fazla ne olacağı söylenip durdu. Allah’ın bahşettiği en temel haklar olmadık ilkel bahanelerle hunharca yok sayıldı. Ülkemizin ve milletimizin birliğine, dirliğine kast ederek insanımızı dilinden, dininden ve mezhebinden dolayı ayrıştırıp durdular. Rabbimizin bahşettiği hakları ifade etmek, Kürt olmak, Kürtçe konuşmak büyük bir meseleye dönüştürüldü. Yıllarımızı bu ilkel meselelerle geçirdik.” ifadelerini kullandı. Davutoğlu, “Bana 'serok vezir' dendiği için rahatsız olanlar oldu. Yurt dışında bana 'prime minister' dendiğinde rahatsız olmayanlar, bu toprakların has dili olan Kürtçe olarak seslenildiğinde niye rahatsız oluyorlar?” diye konuştu.
Ahmet Davutoğlu, iktidarı da Kürt politikası ve kimlik meselesi üzerinden eleştirerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün geldiğimiz durum maalesef bu kıskaca dayalı eski Türkiye atmosferine geri dönüştür. Dağa taşa yeniden ilkel, ayrıştırıcı, dışlayıcı sloganların yazıldığı bir Türkiye’dir. Bugün Türkiye korkular ve tabularla idare edilmeye çalışılan bir ülkedir. Korkular ve tabulardan hukuk çıkmaz, adalet çıkmaz, huzur çıkmaz. Korkulara ve tabulara teslim olanlar geleceği inşa edemezler. İşte Gelecek partisi olarak halkımızı boğan bu kıskacı kırmaya geliyoruz. Aidiyet duygusu dağa taşa slogan yazarak değil, milletimizin gönlüne girerek sağlanır. Terörün kaynakları daha fazla otoriter dil ve daha fazla baskı ile değil daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi ile kurutulur. Bu ikili kıskaçtan beslenenlere bakınız! Her iki taraf da en çok bizi hedef tahtasına oturtmaya çalışırlar. Bir kesim hendek ve barikatlarla kamu düzenini yok etme çabalarına karşı demokratik hukuk devleti kuralları içinde mücadele etme irademiz dolayısıyla bizi hasım görür, diğer kesim ise özgürlüğe, eşitliğe ve adalete dayalı demokratik bir düzen kurma hedefimiz dolayısıyla bizi tehdit olarak algılar.” derken, anadilde eğitim vurgusu da yaptı: “Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış̧ ülkelerde olduğu gibi ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımının, vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendireceğine, toplumsal barış̧ ve dayanışmamızı tahkim edeceğine inanıyoruz.”
BİR TARAFTAN KAYYUMLAR, DİĞER TARAFTAN KANDİL’DEN ATANAN KCK KOMİSERLERİ
Bölgede adeta bir krize dönüşen yerel yönetimler meselesine ilişkin açıklamalarda da bulunan Ahmet Davutoğlu, “Bugün Batman dahil bölgemizde uzun süredir ciddi bir yerel demokrasi krizi yaşanmaktadır. Burada da halkımızın demokratik iradesini boğan bir kıskaç söz konusudur. Bir tarafta terör örgütü seçilen belediye başkanlarının yanına Kandil’den KCK komiserleri atayarak halkın iradesini hiçe saymıştır ve seçilenler üzerinde vesayet oluşturmuştur. Diğer tarafta daha seçimlerin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra kayyum atamları ile yine bu demokratik irade yok sayılmıştır.” dedi.
Belediyelerin muhatabının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olması gerektiğinin altını çizen Ahmet Davutoğlu, şöyle konuştu: “Unutulmasın terör örgütünün en çok arzu edeceği şey bölge halkının demokratik süreçlere katılımdan kaynaklanan aidiyet duygusunun zayıflamasıdır. Her zaman söyledik ve söylemeye devam edeceğiz: Eğer bu belediye başkanlarının tespit edilmiş suçları varsa seçime sokulmamalıydılar; eğer seçimi kazanmışlarsa suçları mahkemece tespit edilip hüküm giymedikçe görevden alınmamalıydılar. Yasal metinlerimizde belediyelerimiz ‘idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi’ olarak tarif edilmiştir. Ancak bu tarifin karşısına Anayasa’da ‘idari vesayet yetkisi’ de konularak yıllarca çözülemeyen ve kaynaklarımızı israf eden merkezi-mahalli idare sorununa sebep olunmuştur. Bu eski Türkiye’nin demokrasi düşmanı kurnazlığından başka bir şey değildir. Bu aslında ülkeyi yönetmeye ne liyakatimiz ne de cesaretimiz var demektir. Bu millete güvenmemenin açık ilanıdır. Öncelikle mahalli idarelerin bir güvenlik bakanlığı olan İç İşleri bakanlığı ile hiyerarşik ilişki içerisinde olmasına son vereceğiz. Bu garabeti ortadan kaldıracağız. Belediyenin muhatap olacağı bakanlık Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır. Ayrıca, seçilmiş̧ belediye başkanlarının mahkeme kararı olmaksızın kamu düzeninden sorumlu olan İçişleri Bakanı tarafından görevden el çektirilmesi, millet iradesi ve çağdaş̧ hukuk devleti uygulamalarıyla çelişmektedir.”