Karar yazarı İbrahim Kiras, son günlerde kamuoyunun tartıştığı üniversitelerdeki liyakatsiz atamaları eleştirdi. Yaşanan örneklerin 'çok ciddi alarm zili' mahiyetinde olduğunu söyleyen Kiras, 'İşin aslı şu ki önce kurumlar bozulmuyor,
Karar yazarı İbrahim Kiras yazısında üniversitelerdeki liyakatsiz atamaları eleştirdi. Kiras yazısında “Üniversite rektörlerinden biri eşini şuraya atamış, öbürü kızını buraya atamış, bir başkası oğluna akademik statü sağlamış vs. vs. Bunlar bir yozlaşmanın, bir çürümenin belirtileri. Yalnızca eğitim kurumlarının değil, bir bütün olarak toplumsal zihniyetin, yönetim mekanizmalarının ve özellikle yönetim anlayışının maruz kaldığı dejenerasyonun tezahürleri…” ifadesini kullandı. Osmanlı dönemindeki liyakatin baz alındığını söyleyen Kiras, şunları kaydetti, 'Osmanlı’nın ilk dönemindeki eğitim vizyonu bir yanda… 16. yüzyılın sonlarından itibaren bir bölümünden felsefe derslerinin diğer bölümünden matematik, astronomi gibi derslerin kaldırıldığı bir medrese tablosu öbür yanda.
Bugün bizde de İlahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin kaldırılması girişimleriyle “modern beşik uleması”nın ortaya çıkışının birbiriyle ilgisiz hadiseler olmadığını düşünmek yanlış olmaz. Eğitimin, bilimin ve üniversite sisteminin zihinlerdeki karşılığı belirliyor bu konulardaki tutumları…'
Karar yazarı İbrahim Kiras’ın ‘Beşik uleması’nın dönüşü: Önce zihniyet bozuluyor, sonra kurumlar başlıklı yazısının tamamı şu şekilde;
Dün KARAR.’ın manşetindeydi: Yalnızca üniversitelerde ve yalnızca son haftalarda ortaya çıkan 'ehliyet ve liyakat skandalları' çok ciddi alarm zili mahiyeti taşıyor.
Üniversite rektörlerinden biri eşini şuraya atamış, öbürü kızını buraya atamış, bir başkası oğluna akademik statü sağlamış vs. vs. Bunlar bir yozlaşmanın, bir çürümenin belirtileri. Yalnızca eğitim kurumlarının değil, bir bütün olarak toplumsal zihniyetin, yönetim mekanizmalarının ve özellikle yönetim anlayışının maruz kaldığı dejenerasyonun tezahürleri…
Osmanlı’nın çöküş devirlerinde “beşik uleması” garabetini ortaya çıkaran çürümüş yönetim zihniyeti bu… Akademik unvanların ve makamların babadan oğula geçebildiği, bilimsel yeterlik ve kişisel yetenek gerektirmeyen bir sistem… Dahası, toplumun geneline açık olmayan tekelleşmiş bir yapı. (18. yüzyılda görev yapan 30 şeyhülislamın 13’ü şeyhülislam çocuğuydu. Diğerleri ise yine üst düzeydeki yöneticilerin çocuklarıydı.)
***
Halbuki Osmanlı sistemi içinde bütün diğer kurumlar gibi eğitim kurumu da kuruluş ve yükseliş dönemlerinde kendi içinde iyi işleyen bir mekanizmaya ve sıkı kurallara tabiydi.
Osmanlı medreselerinin temel fonksiyonu devletin ihtiyaç duyduğu yönetici kadroları ve özellikle yargı mensuplarını yetiştirmekten ibaret görünür. Tıp, mühendislik ve astronomi gibi alanlardaki eğitim medreselerde ikincil derecede yer tutmakla birlikte bu tedrisatın da amacı ihtiyacı karşılamaktır.
Öte yandan, devletin çarklarının doğru dürüst işlediği dönemde diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da ehliyete, liyakate ve kaliteye özen gösterildiği muhakkaktır. İlk devir Osmanlı padişahlarının bu husustaki hassasiyetleri günümüze kadar ulaşan anekdotlar kanalıyla anlatılagelmiştir. Yazılı kaynaklarda da bunların kayıtları vardır zaten.
***
Mısır’dan, İran’dan ve Maveraünnehir bölgesinden çok sayıda bilginin ve müderrisin Osmanlı medreselerinde görev yapmak üzere Anadolu’ya geldiği devirlerde işleyen sistem daha Kanuni devrinden itibaren usulsüzlük ve yolsuzluk şikâyetlerinin kaynağı olmuştur.
Osmanlı siyasi düzeninin yozlaşmaya başladığı devirlerde bütün diğer kurumlarla beraber eğitim kurumu da genel dejenerasyondan payını alacaktır. Ancak eğitim kurumundaki bozulmanın toplumsal etkilerinin çok daha derin ve kalıcı olduğunu söylemeye gerek yok. Çünkü toplumun ve özellikle toplum seçkinlerinin donanımı ve kalitesini eğitim belirler.
İşin aslı şu ki önce kurumlar bozulmuyor, önce zihniyet bozuluyor.
Osmanlı’nın ilk dönemindeki eğitim vizyonu bir yanda… 16. yüzyılın sonlarından itibaren bir bölümünden felsefe derslerinin diğer bölümünden matematik, astronomi gibi derslerin kaldırıldığı bir medrese tablosu öbür yanda…
Bugün bizde de İlahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin kaldırılması girişimleriyle “modern beşik uleması”nın ortaya çıkışının birbiriyle ilgisiz hadiseler olmadığını düşünmek yanlış olmaz. Eğitimin, bilimin ve üniversite sisteminin zihinlerdeki karşılığı belirliyor bu konulardaki tutumları…