Tarih: 24.08.2020 16:53

TTB'den sel sonrası uyarı: Enfeksiyon riski var

Facebook Twitter Linked-in

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Giresun'da yaşanan sel felaketine ilişkin bir yazılı açıklama yaptı. 'Felaketi doğaya değil, doğanın yasalarına kulak asmayan iktidarlara/yerel yönetimlere bağlamak gerekiyor. Sel felaketlerinin, can kayıplarının, yıkımın kökenine ulaşmaya çalıştığımızda karşımıza doğa-insan ilişkisini katleden kapitalist kar için doğanın talan edilmesi mantığı çıkmaktadır' denilen açıklamada, çarpık kentleşmenin Covid-19 salgınının kontrol altına alınamamasında da etkin bir faktör olduğuna işaret edildi.

Açıklama şu şekilde: 

Sessiz kalınmamalı: 2020 Haziran ayından bu yana ülkemizin Ankara, Burdur, Artvin, Rize, Van, Trabzon ve Ağrı illerinde yaşanan sel felaketleri birçok yurttaşımızın yaşamını yitirmesine ve büyük mal kayıplarına neden olmuştu. Son olarak 22 Ağustos 2020 günü akşam saatlerinde Karadeniz bölgemizde sel, birçok bölgede ölümcül sonuçlar doğurarak şehirleri ve çevre yerleşim yerlerini vurdu. Giresun ilinin Dereli, Doğankent ve Yağlıdere ilçelerinde büyük hasara neden olan sel felaketi yıkıcı etkisi ile önemli soruların ve sonuçların doğmasına yol açmalı, politikacıların demogojik söylemleri ile unutulmaya terk edilmemelidir.

Yüzlerce evi, işyerini, ekili alanı, yolları, köprüleri tahrip eden, ilçelerle merkez bağlantısının kesen bu felakette ne yazık ki can kayıpları da oldu. Alınan son bilgilere göre 6 yurttaşımız hayatını kaybetti. 12 kişiyi arama-kurtarma çalışmaları da devam ediyor. An itibariyle selden dolayı 118 köy yolu ulaşıma kapanmış ve Dereli ve Doğankent ilçelerine elektrik ve su verilememektedir. Ülkemiz insanlarının canını değersiz gören, doğasını ve şehirlerini rant için talan eden politikalara ve bunları uygulayan iktidarlara sessiz kalınmamalıdır.  

Doğa değil yöntemler: Giresun’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden yurttaşlarımızın  yakınlarına baş sağlığı; geride kalanlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu tür önlenebilir doğa olaylarının bir daha yaşanmayacağı, yurttaşlarımızın canlarının ve mallarının korunabileceği, insan ve doğa odaklı politikaların benimseneceği bir ülkede yaşayacağımız günlere dair özlemimizi sürdürüyoruz.

Öncelikle, felaketi doğaya değil, doğanın yasalarına kulak asmayan iktidarlara/yerel yönetimlere bağlamak gerekiyor. Sel felaketlerinin, can kayıplarının, yıkımın kökenine ulaşmaya çalıştığımızda karşımıza doğa-insan ilişkisini katleden kapitalist kar için doğanın talan edilmesi mantığı çıkmaktadır.

Küresel iklim krizinden dolayı yağışlar dönem dönem aşırı olabilir; bu doğal sayılabilir; doğal olmayan bu yaşananlarının olumsuz sonuçlarını kontrol edebilecek kapasiteye sahipken bunu yapmayıp, yaşananları afete dönüştüren iktidarların politik tercihleridir. Ülkemizi yönetenler bu felaketi hem küresel iklim krizinin sonuçları ile açıklamakta hem de küresel iklim krizinin oluşmasına neden olan politikaları savunmaktadırlar. Paris İklim Anlaşmasının gereğini yerine getirmemesi bu samimiyetsiz politikaların çarpıcı bir örneğidir.

Tüm dünyada “doğal nedenli olağan dışı durumlara” bağlı ölümlerin yarısından fazlası sellere bağlıdır. Ülkemizde de ölüme yol açan doğal nedenli olağan dışı durumlar arasında seller 2. sırada yer almaktadır. Sellerin, yol açtığı toplam maddi zarar açısından doğal nedenli olağan dışı durumlar arasında 2. sırada olduğu görülmektedir. Seller; etkilediği toplam kişi sayısında ise olağan dışı durumlar arasında ülkemizde 3. sıradadır.

Kontrolsüz kentleşme: Ülkemiz açısından son derece önemli bu sel riskinin oluşumunun arkasında yatan nedenlerle ilgili meslek örgütlerinin görüşü; “Sellerin doğal afet değil, çarpık kentleşmenin bir sonucu olduğu!” şeklindedir. Yaşadığımız şehirler, plansız ve bilinçsiz yerleşimler ile yanlış arazi kullanımı sonucu, sellere daha fazla maruz kalmaktadır. Bu bağlamda ülkemizde yaşanan sel felaketlerinin çoğunun arkasında yatan temel nedenin kentleşmenin kontrolsüz biçimde yaygın ve başta yeşil alanlar olmak üzere çevreyi yok ederek büyümesi olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla sellerle mücadele sürecinde çözüm önerileri geçici söylemlerle değil, doğrudan kentleşmenin düzenlemesi işinde aranmalıdır. Güncel COVİD-19 salgınının kontrol altına alınamamasında da çarpık kentleşme etkin bir faktör olduğu bilinmelidir.

Felaketlerde 3 ortak nokta: Karadeniz’de yaşanan sel olaylarında üç ortak noktanın öne çıktığını gözlemliyoruz. İlki dere yataklarındaki yapılaşma, ikincisi Karadeniz Sahil Yolu’nun oluşturduğu setin derelerin Karadeniz’e ulaşmasına engel olması, üçüncüsü de HES’ler nedeniyle derelerin akış rejiminin bozulmasıdır. Bu üç temel sorun çözüme kavuşturulmadan, bölge halkının can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mümkün olmadığını Giresun sel felaketi bir daha göstermiştir.

Pek çok olağan dışı durumda olduğu gibi sellerde de  çevre sağlığı hizmetleri, sağlık hizmetleri yönetiminde önceliğe sahiptir. Her zaman özenle yürütülmesi gereken koruyucu sağlık hizmetleri, sel sonrasında da  aksatılmadan sürdürülmelidir. Diğer taraftan; Giresun’da yaşanan sel felaketi, içinde bulunduğumuz Covid-19 pandemi sürecinin bölgedeki yönetimini daha zorlu ve sorunlu hale getirecektir.

Enfeksiyon riski: Giresun’da selden sonra belli bölgelerde su ve kanalizasyon sistemlerinde bozulma olacağı öngürülmelidir. Bu da biyolojik ve kimyasal kontaminasyon oluşturabilir. Sel suları ile dağılan atıklar kirliliğe sebep olarak enfeksiyon riskini artırabilir. Sellerden sonra vektör üreme alanları genişleyecektir. Temizleme çalışmaları sırasında yaşanan çeşitli travmalar, emosyonel ve fiziksel stres sonucu miyokard enfarktüsü, elektrik çarpmalarına bağlı ölüm ve bulaşıcı hastalıklara yol açabilecektir.

Tüm bu sorunların giderilebilmesi için ivedilikle risk analizi yapılmalı, sel riski olan bölgede, hangi sağlık sorunlarının yaşanabileceği önceden değerlendirilmeli, hastalık/sağlık sorunlarının erken belirlenmesi için düzenli bir bilgi toplama sistemi oluşturulmalı, selden etkilenen evlerde yaşayanlar her gün ziyaret edilerek sağlık sorunları izlenmeli, günlük temiz su sağlanmalı, klor tabletleri dağıtılmalı, fare ve benzeri kemiricilerin risk durumu değerlendirilmeli, aşılama hizmetleri aksatılmadan sürdürülmeli, özellikle gebe ve çocukların rutin aşıları aksatılmamalıdır. Sel sırasında toprak, çamur, vb. ile kirlenmiş, derin yarası olanların tetanos bağışıklaması yapılmalıdır.

Sele bağlı önlemlerin yanı sıra Covid-19 pandemi sürecine ilişkin çalışmalar da unutulmadan, aksatılmadan ve  gevşetilmeden daha ayrıntılı ve özenli yapılmak zorundadır.

Türk Tabipleri Birliği olarak, gerek Halk Sağlığı kolumuz gerekse de  başta Giresun Tabip odamız olmak üzere yerel tabip odalarımızla birlikte her türlü katkıyı vermeye hazırız.

Halkımızın can ve mal güvenliğini tehdit eden olağan dışı durumlarda koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri başta olmak üzere her türlü desteği koşulsuz vereceğimizden; doğayı ve kentlerimizi kar ve rant hırsı ile talan eden politikalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —