Karar gazetesi yazarı Taha Akyol bugün “Cumhurbaşkanı kararı mı kararnamesi mi?” başlıklı yazısını kaleme aldı.
Karar gazetesi yazarı Taha Akyol, Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü'nün Cumhurbaşkanı Kararı ile kurulmasını eleştirdi. Akyol, 'Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü, kararnameyle kurulmalıydı. Çünkü böyle bir müdürlüğün kurulması 'düzenleyici işlem'dir; ancak kararnameyle yapılabilir. 'Karar' ise bireysel işlemler, mesela atamalar için söz konusudur.' düşüncesini dile getirdi.
Akyol, 'Fakat yeni sistemin getirdiği sorunlardan biri de 'karar' ve 'kararname' kavramlarının muğlak olmasıdır. Prof. Kemal Gözler’in gösterdiği gibi, 'karar' ve 'kararname' kavramları karışmakta, karar, kararname, yönetmelik, genelge gibi tasarrufların numaralandırılmasında da tutarsızlıklar bulunmaktadır. (Kemal Gözler, İdare Hukuku, cilt 1, s. 360-361) Kararnameler aleyhine davalar Anayasa Mahkemesinde, diğeri için davalar Danıştay’a açılacağı için, bu karışıklık yargı sürecinde de karışıklığa, uzun gecikmelere yol açabilir. ' ifadesini kullandı.
Karar gazetesi yazarı Taha Akyol’un yazısının tamamı şu şekilde:
İstanbul’da Emniyet teşkilatında 'Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü' kuruluyor.
Bu konuda 20 Ağustos’ta bir “Cumhurbaşkanı Kararı” yayınladı.
Hukuki bakımdan gözden geçirilmesi gereken bir karar.
Önce 2844 Sayılı bu “karar”ı görelim:
“İstanbul ilinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün doğrudan merkeze bağlı taşra teşkilatı olarak Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kurulmasına karar verilmiştir.
Recep Tayyip ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI”
Emniyet teşkilatı içinde böyle bir kuvvet Cumhurbaşkanı tarafından oluşturulabilir fakat “karar”la mı, “kararname” ile mi?
Öncelikle “karar”daki sorunlara bakalım.
BELİRSİZ YETKİLER
Madem böyle bir “müdürlük” kurulacak, “karar”da bu “müdür”ün emniyet teşkilatı içindeki yeri, yani bağlı olduğu makam, “müdür” olarak atanacak kişide aranacak nitelikler, “müdür”ün görev ve yetkileri ayrıntılı olarak belirtilmeliydi.
Şu okullar mezunu, şu kadar hizmet tecrübesine sahip gibi...
Bu şartlar açıkça belirtilmedikçe “müdür” atamak son derece keyfi tercihlere açıktır.
Emniyet teşkilatındaki genel kural ve teamüllerden bahsederek “şöyle denilmek isteniyor” diye izahlar getirmek, hukuk devletinde bir anlam taşımaz.
Nitekim idare bünyesinde bir “müdürlük” kurmak için gereken bu hukuki şartlar belirtilmediğinden, hangi liyakat şartlarına göre atandığını tam bilemeyeceğimiz “Takviye Hazır Kuvvet Müdürü”nün Vali emrinde ve Valiye karşı sorumlu olup olmayacağı da belirsizdir.
Hatta “doğrudan merkeze bağlı” ifadesi, Vali’nin sorumluluğu ve yetkisi olmayan bir hazır kuvvet kurulacağı izlenimini vermektir.
Amaç kültürümüzde daha bir “devlet memuru” olan valiyi dışlamak değilse, bu konu bir kararnameyle yeniden düzenlenmelidir.
YETKİ VE SORUMLULUK BELİRSİZ
Diğer bir sorun; böyle bir müdürlük “karar”la mı, “kararname” ile mi kurulmalıydı?
Türk devlet geleneğinde ve parlamenter sistemde “idarenin kanuniliği” ilkesi geçerliydi; idareyle ilgili yetki ve sorumluluklar, ancak kanunla veya ilgili konuda özel kanunun verdiği açık yetkiyle düzenlenebilirdi.
Anayasamızın bu konudaki 123. Maddesinde CB sistemiyle bir değişiklik yapıldı: Bu düzenlemeler “kanunla ve CB Kararnamesi” ile yapılabiliyor artık.
Bu durumda Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü, kararnameyle kurulmalıydı.
Çünkü böyle bir müdürlüğün kurulması “düzenleyici işlem”dir; ancak kararnameyle yapılabilir.
“Karar” ise bireysel işlemler, mesela atamalar için söz konusudur.
Fakat yeni sistemin getirdiği sorunlardan biri de “karar” ve “kararname” kavramlarının muğlak olmasıdır. Prof. Kemal Gözler’in gösterdiği gibi, “karar” ve “kararname” kavramları karışmakta, karar, kararname, yönetmelik, genelge gibi tasarrufların numaralandırılmasında da tutarsızlıklar bulunmaktadır. (Kemal Gözler, İdare Hukuku, cilt 1, s. 360-361)
Kararnameler aleyhine davalar Anayasa Mahkemesinde, diğeri için davalar Danıştay’a açılacağı için, bu karışıklık yargı sürecinde de karışıklığa, uzun gecikmelere yol açabilir.
HUKUK DEVLETİNİN MİMARİSİ
Meselenin siyasi tarafı da vardır elbette. Gelecek Parti lideri Ahmet Davutoğlu’nun sorduğu gibi, böyle bir kuvvete neden ihtiyaç hissedilmiştir? Valilerin denetiminde olmayan bir güç kim tarafından denetlenecek, kim tarafından o gücün yanlış uygulamaları olursa cevap oluşturulacak?
Bekçiler silahlandırıldığı gibi valinin jandarma gücünü kullanması da mümkünken neden böyle bir Takviye Kuvvete ihtiyaç duyuldu? Bunun topluma açıklanması lazım.
Tabii hukuki boyut daha önemlidir: “Demokratik hukuk devletinin mimarisini bozmamak lazımdır.”
CB sisteminden önceki “idarenin kanuniliği” ilkesinin, yani bu tür düzenlemelerin ancak kanunla yapılabileceği ilkesinin doğru olduğu kanaatindeyim.
CB sistemi denetim ve denge unsurları zayıf bir sistemdir. Yürütme erki, Dr. Dilşat Çiğdem Sever’in deyişiyle, “yürütmenin artık kendini var etmesi ve sınırlarını kendisinin belirleyebilmesi, yani [parlamento gibi] başka bir iradeye/güce ihtiyaç duymaksızın kendinden üreme kabiliyetine (parthenogenesis) sahip olmaya başlaması” söz konusudur. (www.kamuhukukculari.org › DilAad_yOidem_Sever)
Kuvvetler dengesini kurmak için yürütme karşısında yasamayı ve yargıyı güçlendirecek anayasa reformlarına ihtiyaç olduğu bir kere daha görülüyor; Fransızların 2008’de yasama ve yargıyı güçlendirmek için yaptığı reformlar gibi.