Davutoğlu iktidara Trump ve Macron'la yüklendi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Malatya İl Kongresi'nde konuştu.

Güncel 11.09.2020 19:09:15 0
Davutoğlu iktidara Trump ve Macron

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, sosyal mesafenin ihlal edildiği Giresun mitingini sert sözlerle eleştiren Davutoğlu 'Kendisi her türlü imkanla korunan ancak Giresun’da çevre illerden de gelen binlerce insanı meydanda topladıktan sonra bir de onlara çay dağıtarak insan onuru açısından utanç verici manzaralara yol açan Cumhurbaşkanı'nın sözleri ve tavsiyeleri artık ne kadar inandırıcı olabilir?' dedi. Davutoğlu, Macron'un Türkiye'ye yönelik sert çıkışlarıyla ilgili de Erdoğan'a yüklendi: Trump'a sessiz kaldın Macron hakaret ediyor.

Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle: 

'Aslında bu kongremizde sizlerle birlikte olmak ve Van’dan Tekirdağ’a, Ardahan’dan İstanbul’a, Batman’dan Bartın’a, Diyarbakır’dan Konya’ya kadar uzanan illerimizdeki kongrelerimizde yaşadığımız coşkuyu yaşamak istiyordum.

Ancak, korona salgınında yaşamakta olduğumuz yeni dalga bazı tedbirleri almamızı zorunlu kıldı.

Kongrelere katıldığımız illerimizde sadece havaalanında ve kongre salonunda değil sokaklarda da gördüğümüz yoğun ilginin hem teşkilat mensuplarımıza hem de vatandaşlarımıza risk oluşturmaması için bazı tedbirleri alma ihtiyacı hissettik.

'İKTİDAR YETKİLİLERİ GİBİ SORUMSUZ DAVRANAMAZDIK'

'Biz sağlık bakanının birinci dalganın ikinci pikini yaşıyoruz' dediği günlerde Giresun’da çevre illerden gelen vatandaşlarımızla birlikte miting yapan iktidar yetkilileri gibi sorumsuz davranamazdık.

Geçtiğimiz günlerde Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Nedim bey il kongrelerimizin salgın için gerekli tedbirler alınarak asgari katılımla yapılması yönündeki kararımızı vatan sathındaki il yöneticilerimize tebliğ etti.

Her şeyden daha önemli olan sağlık ile başlayalım. Artık pandemi ile ilgili konuşmaktan, insan hayatını birkaç rakama indirgeyen tablolar paylaşmaktan yorulduk. Bir ülkede ekonomiyi iyi yönetemezseniz milleti aç bırakırsınız, eğitimi iyi yönetemezseniz cahil bırakırsınız, dış politikayı iyi yönetemezseniz ülkemizin itibarını yerle bir edersiniz. Bunların hepsi önemlidir ama sağlığı iyi yönetemezseniz öldürürsünüz. 

'TAVSİYE EDENLER ÖNCE KENDİLERİ UYMALI'

Bugün de sağlık alanında eleştirdiğimiz bazı konularda yapılması gerekenleri bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Öncelikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere halka tedbirlere uymayı tavsiye eden yöneticilerin kendileri de kendi söyledikleri gibi davranmalıdırlar. Kendisi her türlü imkanla korunan ancak Giresun’da çevre illerden de gelen binlerce insanı meydanda topladıktan sonra bir de onlara çay dağıtarak insan onuru açısından utanç verici manzaralara yol açan Cumhurbaşkanı’nın sözleri ve tavsiyeleri artık ne kadar inandırıcı olabilir?

Salgın yanında bütün bu yanlış yönetimin bedelini ödeyerek Pandemi döneminde hayatını kaybeden Dr. Yavuz kardeşimizin ve diğer sağlık çalışanlarının görev şehidi sayılmaları için gerekli düzenlemenin derhal yapılması yöneticilerin sağlık çalışanlarına manevi ve vicdani bir borcudur. Aksi takdirde vefatları halinde çocuklarının ne olacağı kaygısı taşıyan doktorlarımızın istifaları ile salgının bu kritik aşamasında en gerekli insan kaynağını kaybetme riski söz konusudur.

Uzman doktorlarımızın yanında 48 saat aralıksız nöbet dahil büyük fedakarlıklarla görev yapan asistan doktorların çalışma şartları iyileştirilmeli, asistan sayısına yatak sayısına göre ayarlanmalıdır. Asistan kontenjanları süratle artırılmalıdır.

Daha doktorluk aşamasına gelmeden hayatını kaybeden Merve kızımız gibi internlerimiz yeterli tecrübeye sahip olmadan covid mücadelesinde sahaya sürülmemelidir. Bir misal ile anlatmak gerekirse askeri okul öğrencilerinin yeterli eğitim almadan cepheye sürüldükleri nerede görülmüştür? Eğer mücadele internlerin katkılarını da gerekli kılıyorsa bu kardeşlerimiz önce yoğun bir eğitimden geçirilmeli, daha sonra tam teçhizat temin edilerek mücadele sathına çıkarılmalıdırlar.

'3-5 MÜTEAHHİTE HER ADIMDA RANT İMKANI SAĞLANIYOR'

Bugün yaşadığımız kaosun en önemli nedenlerinden birisi kısa sürede inşa edilen ve pandemi hastanesi olarak açılışları yapılan hastanelerin efektif olarak halen çalışmıyor olmasıdır. Büyük ve masraflı törenlerle açılan hastaneler derhal tam kapasite ile devreye sokulmalıdır.

Öte yandan Şehir hastanelerinin açılmasına rağmen, ilgili illerde yatak sayılarının eski hastaneler kapatılmış olduğu için aynı sayıda kalması planlamadaki öngörüsüzlüğün en önemli örneğidir. Kapatılanlar dahil ülke sathındaki hastane ve yatak envanteri derhal gözden geçirilmeli ve yeni bir planlama ile salgının ileri aşamalarına hazır hale getirilmelidir.

İktidara yakın üç beş müteahhite pandemi şartlarında bile atılan her adımda rant imkanı sağlanırken kamuyla tıbbi alanda iş yapan medikal firmaların ödemelerinin yapılmaması hem devletin itibarı hem de salgın ile mücadelede ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. Kamu harcamalarında israftan kaçınılmalı ve ödemelerde önceliklendirme sağlık sektöründen başlamalıdır. Kamu harcamalarında israftan kaçınılmalı ve ödemelerde önceliklendirme sağlık sektöründen başlamalıdır. 

SAĞLIKTA YÖNETİM KRİZİ YAŞANIYOR

Gördüğünüz gibi bu kritik aşamada sağlık alanında tam bir yönetim krizi ve kaos hakimdir. Ancak bu konuların yeterince ele alınamaması herşeyin düzgün gitmesinden değil düşünce ifade özgürlüğünün olmamasındandır.

Sadece başörtüsü yasağının kalkması bütün bu yanlışlıkların üstünün örtülmesine gerekçe kılınabilir mi?

Daha acı bir soru ise; Evet başörtüsü yasağı kalktı ama gençlerin 28 Şubat döneminin aksine dini inanışları zayıfladı ise bunun sorumluları kimlerdir?

Şimdi bakalım ve samimiyetle soralım;

-    Bütün bu konularda en küçük eleştiri getirenlerin bile hain ilan edildiği,

-    28 Şubat’ta omuz omuza mücadele ettikleri dava arkadaşlarının yerini 28 Şubat’ın ideoloğu olmakla övünen, bu övünmenin de ötesinde 28 Şubat’ın hala sürdüğünü söyleme cesareti bulan ve oğlu özel bir muamele ile Dışişleri bakanlığına alınan Maocu bir zihniyetin “ülkeyi aslında biz yönetiyoruz” dediği,

-    Bu Maocuları tatmin etmek için mazlum Uygur kardeşlerimize sahip çıkılmadığı gibi konuşmalarının bile yasaklandığı ve 28 Şubat yöntemleri ile Ankara’ya alınmadığı;

-    İmam-hatiplilere açık bir şekilde hakaret eden öğretim üyelerinin barındığı ve ciddi mali sıkıntılar yaşayan üniversiteler korunurken 28 Şubata direnenlerin kurduğu Şehir Üniversitenin kapatıldığı,

-    28 Şubat’ta okula gidemeyen başörtülülerin ve İmam-Hatiplilerin ilim ve hikmet dersleri aldığı Bilim ve Sanat Vakfı’na 28 Şubat’ı yapanların bile cesaret edemediği şekilde kayyum atandığı,

-    Ülkenin dar kaynaklarının üç beş yandaş şirkete rant aracı olarak dağıtıldığı;

-    Yolsuzluğun her türünün normalleştiği,

-    İktidar sahiplerinin yakınlarının seçkin bir elit oluşturduğu,

-    Adalete ve adalet kurumlarına güvenin tarihin en düşük düzeylerinde seyrettiği,

-    “Bu can bu tende iken bırakmayız” denilen rahip Buronson’un gelen baskılarla serbest bırakılıp adalet ile anılan bir geleneğe sahip ülkemizin rehin tutan ülke statüsüne indirildiği,

-    Devlet başkanının ve yakınlarının sayıları onu aşan uçaklarla seyahat ederken araç fiyatını ikiye üçe katlayan ÖTV’lerle halkın araç sahibi olmasının lüks hale geldiği,

-    İktidara yakın memurların aynı anda dört maaş almasına karşılık eşi ile birlikte gece gündüz çalışan emekçilerinin evine ekmek götüremediği,

-    İşçinin, esnafın ve çiftçinin feryat ettiği bir dönemde şatafatın, israfın ve gösterişin iktidar sahiplerince yaygınlaştığı,

-    Cumhurbaşkanından en küçük yöneticisine kadar gücü eline geçiren herkesin kamu kaynakları ile yapılan bir yerlere ismini verme yarışına girdiği,

-    ABD Başkanı’nın Cumhurbaşkanı’na “aptal olma” diye hitap edebildiği,

Bir ülke bizim uğruna ömrümüzü tükettiğimiz ideallerin ve ilkelerin ülkesi mi?

Üç dört neslin çile dolu birikimini şahsına mülk ve malzeme ederek tüketenlere ne kadar sessiz kalacağız?

DEMOKRASİDE AÇIK VERİRSEK...

Ülkemiz bugün beş büyük açık veriyor. Cari açık veriyoruz. Bütçe açığı veriyoruz. Tasarruf açığı veriyoruz.
Bu üç açığa hepiniz aşinasınız. Elbette liyakatsiz ve ciddiyetsiz bir ekonomi yönetiminde maalesef daha başka bir tablo çıkması da mümkün değil. Cari açık, bütçe açığı, tasarruf açığının yanında iki önemli açık daha veriyoruz.

Aslında bu üçüz açığın sebebi de bu iki açık. Demokrasi açığı veriyoruz, liyakat açığı veriyoruz. Bir ülke demokraside açık verdiğinde en başta ekonomi olmak üzere bütün ülke hastalanır.  Hukuk devleti felç olur, adalet mumla aranır, insan hakları yok olur, ifade hürriyeti biter, medya üç maymuna döner. Bir ülke liyakat açığı verdiğinde; akıl, basiret, ciddiyet ve kural ortadan kalkar, keyfilik, akraba kayırmacılığı, yolsuzluk ve sorumsuzluk zirve yapar.

'BUGÜN TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK YÜZDE 30'

Bugün Türkiye’nin en temel meselesi yakıcı bir hal almış olan işsizlik sorunudur. Bu sorunu tam anlamak için manşet işsizlik rakamlarının ötesine geçerek değerlendirme yapmak gerekmektedir. 

Çünkü manşet rakamlar, yani ilan edilen rakamlar, ülkedeki işsizlik sorununun, yarattığı sosyal tahribatın, milletin çektiği acıların anlaşılması önündeki en büyük perde halini almıştır.  TÜİK’in dün yayınladığı rapora göre ülkemizde işsizlik oranı % 13,4’e yükselmiş. Biz Mayıs 2016’da bu ekonomiyi tek haneli işsizlik, tek haneli enflasyon ve tek haneli faizle devrettik.
Dört yıl gibi kısa bir sürede ekonomimiz küçüldükçe küçüldü, faizler arttıkça arttı, enflasyon kontrolden çıktıkça çıktı; hepsinden önemlisi işsizlik tam anlamıyla bir felakete dönüştü.

İşgücüne katılım oranı geçtiğimiz sene % 53,3 iken bu yıl % 49 düzeyine gerilemiş olmasına rağmen; resmi verilere göre dahi işsizliğin % 13,4 seviyesinde olmasından daha önemli bir konusu olabilir mi bir ülkenin?  Bakın TÜİK raporundan çıkan acı tabloda neler var:

'SON 20 YILIN EN YÜKSEK DOLARINI BU KOALİSYON İKTİDARINDA GÖRDÜK'

Son 1 yılda çalışan nüfusumuz 1,1 milyon kişi artarken, işgücümüz 2,1 milyon kişi azalmış, Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı son 15 yılda ortalama yüzde 10,3 iken aynı oran Haziran 2020 döneminde yüzde 14,3 ile tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkmış, iş aramaktan vazgeçen ve istihdamda görünüp işbaşında olmayan vatandaşlarımızı da dahil ederek oluşturulan geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 30’un üzerine yerleşmiş

Yüzde 30 geniş işsizlik, bir o kadar da genç işsizliği! Bu mu sizin 'en kötüsü geride kaldı dediğiniz' ekonomi? Bu mu 'yatırımlarımız ve projelerimizle çağ atlatıyoruz” dediğiniz Türkiye? Böyle mi imza atıyorsunuz tarihi işlere? Bir de çok önemli bir detay var. İşten çıkarma kanunen de yasak bu dönemde.

İşten çıkarmanın kanun ile yasaklandığı bir ülkede tüm zamanların en yüksek işsizlik rakamı ile mi övüneceksiniz? İşsizliğin ve yarattığı huzursuzluğun sosyal hayatı çok sert bir biçimde tehdit ettiğini göremeyecek, anlayamayacak kadar mı koptunuz gerçeklerden ve bu milletin gündeminden?

Sabah akşam güçlü ekonomi palavraları havalarda uçuşuyor ama son 20 yılın en yüksek dolarını bu koalisyon iktidarında gördük.

'FAİZ ARTTIRACAĞIZ, REKABETÇİ KUR POLİTİKASI İZLEYECEĞİZ DİYORLAR'

Şimdi bunlara yeni birer isimler bulmuşlar. Ne diyorlar: 'Likidite önlemleri ile enflasyonu düşüreceğiz ve rekabetçi kur politikası izleyeceğiz'

Ne demek bu? Türkçesini söyleyelim: Likidite önemleri dediği 'Faizleri artıracağız' diyorlar. Mevduat ve kredi faizleri artacak yani. Arttı mı? Evet son birkaç haftadır faizler uçtu gitti. Peki faizleri artırıp ne yapacaklarmış? Kendilerinin ifadesiyle 'enflasyon düşecekmiş'
Yahu hani faizler düşerse enflasyon düşerdi.

Siz bu cahilce iddiayı sabah akşam millete bağıra bağıra anlatmadınız mı? Bir de 'rekabetçi kur' var. Nedir rekabetçi kur? Bunun da Türkçesini söyleyelim: pul olmuş, ayağa düşmüş Türk Lirasına yeni isim bulmuşlar “rekabetçi kur.” Aferin, siz aynen böyle devam edin!

Böylesi bir liyakatsizlik, tutarsızlık ve cahilliği dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız. Milletimiz bu cehalete layık değil, bu liyakatsiz yönetime mecbur değil.  Ülkemiz bu hukuk tanımaz, kural tanımaz, ahlak tanımaz yaklaşımları hak edecek hiçbir yanlış yapmadı.

ONE MINUTE HATIRLATMASI

İşte ülkeyi ve ekonomiyi bu denli sorumsuzca yönetince ülke içinde milletin itibarı, ülke dışında ise devletimizin itibarı sürekli tehdit edilir hale geliyor.

Dün Trump’ın hakaretine ses çıkarmayan bu yerli ve milli iktidar, bugün Macron’un zırvaları karşısında bir şey yapamıyor. Sayın Cumhurbaşkanı’na hitap ediyorum: Siz Trump’ın “aptal olma!” hakaretine sessiz kaldığınız için bugün Macron da size hakaret etme gücünü kendinde bulabiliyor. 

'One Minute' dediğiniz günlerde kimse size hakaret edemezdi; çünkü o günlerde yanınızda gerçek milli ve dirençli kadrolar vardı. 

'HAKARETLERE SESSİZ KALMAYI DİPLOMASI ZANNELER VAR'

Şimdi ise yanınızda içerde millik taslayıp dışarda üç-beş kuruş gelecek diye şu veya bu ülkenin hakaretlerine sessiz kalmayı diplomasi zannedenler var.

Dün askerlerimizin Rusya’nın hava operasyonları ile desteklenen güçlerce şehit edilmesine cevap veremeyen sözde yerli ve milli iktidar, bugün Fransa’nın ülkemize düşmanca tavırlarına ses çıkaramıyor.

Buradan içim sızlayarak sesleniyorum: Ülkemizin itibarını bu kadar ezdirmeyin, milletin haysiyetiyle bu kadar oynatmayın. Karakterli bir duruşunuz olsun. Batırdığınız ekonomi konuşulmasın diye, ülkeyi dışarda daha fazla sıkıştıracak, izzetini ezecek işlere girip durmayın. Gelecek Partisi olarak siz umursamasanız da bizim için bu meseleler izzeti nefis meseleleridir.'


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °