Tarih: 06.10.2020 10:02

Ahmet Taşgetiren: 'Yargı sancısı'nın büyük kısmı, iktidarın duruşu ile ilgili, yargı ona göre işliyor

Facebook Twitter Linked-in

Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, 'Yargı sancısı'nın büyük kısmı, iktidarın duruşu ile ilgili. İktidarın bakışı, duruşu, tavrı, “Yargının kimyası”nı etkiliyor, gün gün değişikliklere sebep oluyor. 'Yargılayın ve asın' dendiğinde Yargı ona göre işliyor, 'Adaleti kestiği parmak acıtmayacak bir kaliteye kavuşturun' dendiğinde yargı ona göre işliyor. Yargı dışından, iktidar çevrelerinden 'yargısız infazlar' yapılıyor, bu çok açık.' görüşünü savundu.

Taşgetiren, 'İktidar, 'yargı sancısı'na yönelik eleştirilere, serzenişlere, kimi zaman isyanlara nasıl bakıyor bilmiyorum. Belli ki herkes ayağına basıldığı için feryad etmiyor, ayağına basılanlara haksız basıldığı için isyan ediyor pek çok insan. Çünkü adaletsizlik ülke iklimini bunaltıcı, tahammül edilmez hale getiriyor. İktidara destek veren çevreler bile 'Zulüm var ama…' dedikten sonra 'Bunlar bizden, bunlar giderse daha iyisi mi gelir?' türü iç durultma mekanizmalarını devreye sokuyor.' düşüncesini dile getirdi. 

Taşgetiren, 'İktidardaki arkadaşlar ne düşünüyor bilmem. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan önce Türkiye’nin ne kadar 'Adalet'e ihtiyacı varsa, bugün de aynı oranda, belki daha çok ihtiyacı var.' değerlendirmesini yaptı. 

Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren'in 'Adalet ıskalanırsa...' başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:

Ak Parti’nin kuruluş dönemine gidelim bir an. Partinin isminin belirlendiği ortama.

Acaba Partiye isim olarak neden “Adalet” ve “Kalkınma” benimsendi? 

Kalkınmanın muhafazakâr bir kadronun ekonomi duyarlılığı sergilemesi açısından öne çıktığı tahmin edilebilir.

Ama “Adalet” hem bu kadronun “Adalet’e susamışlığı”nın sonucu olmalı hem de, hareketin bir yerinde “İslam hassasiyeti” varsa “İslam’da adalet”in olmazsa olmazlığı açısından…

Muhafazakâr camianın “Adalete susamışlığı” bir vakıa mıydı, denirse, evet vakıaydı, gerçekti yani. 163’üncü madde kıyımları, kitap okuduğu için “din istismarı” suçuyla mahkumiyetler, sonra 12 Eylül’le birlikte devreye giren “başörtülü öğrenci kıyımı”, sonra 28 Şubat’ta devreye giren taptaze “İmam Hatip kıyımı”, sonra muhafazakâr bir siyasetçinin okuduğu şiir yüzünden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi sembol bir görevden azledilmesi… Yara, yara, yara… Adalet yarası.

Bunun yanında, taptaze boyutları 12 Eylül sonrasında Diyarbakır Cezaevi ile somutlaşan Kürtler’in karşı karşıya kaldığı zulümler… Yara, yara, yara…Adalet yarası.

Öyleyse bir siyasi hareket başlasın, eline iktidar imkânı ele geçtiği takdirde, Türkiye’nin “Adalet sancısı”nı çözsün.

Adalet sancısını çözsün ve devleti, ülkede yaşayan herkesin adaletinden emin olduğu bir güç haline getirsin.

Adalet böyle bir misyonla girmiş olmalı, partinin ismine, diye düşünüyorum, yanılıyor muyum?

2002’de iktidar olundu. Güç ele geçirildi. Gücün kullanımında sancılı süreçler yaşandı ama şu anda o noktada herhangi bir sorun olduğu söylenemez.

18 yıl geçti.

“Adalet”e doyum sağlandı mı? Yargı sancısı bitti mi? Türkiye “hukuk devleti” olma noktasında ideal seviyeye çıktı mı?

Adaletin başında bulunan kişiye, doğrudan Adalet Bakanı’na sorayım, “Adalete doyum” sağlandı mı memlekette? Cumhurbaşkanına sorayım, gönlünüz mutmain mi ülkedeki “Adalet” uygulamasından?

Bakın Doğu Perinçek çok emin: Türkiye’de Yargı altın devrini yaşıyor!

Siz de katılıyor musunuz Perinçek’in yargısına?

Bakın dostlar, şu an Türkiye, en çok “Yargı”yı tartışıyor. Siz de habire gerekçe seslendiriyorsunuz. “Bir eksiklik varsa şundan dolayı, bundan dolayı…”  Adalet mekanizması, sürekli “ilke, etik değer” hamleleri yapıyor, çünkü “etik değer boşluğu” var, “ilkesizlik” var.

İşin önemli yanı ne biliyor musunuz, “Yargı sancısı”nın büyük kısmı, iktidarın duruşu ile ilgili. İktidarın bakışı, duruşu, tavrı, “Yargının kimyası”nı etkiliyor, gün gün değişikliklere sebep oluyor. “Yargılayın ve asın” dendiğinde Yargı ona göre işliyor, “Adaleti kestiği parmak acıtmayacak bir kaliteye kavuşturun” dendiğinde yargı ona göre işliyor. Yargı dışından, iktidar çevrelerinden “yargısız infazlar” yapılıyor, bu çok açık.

İktidar, “Yargı sancısı”na yönelik eleştirilere, serzenişlere, kimi zaman isyanlara nasıl bakıyor bilmiyorum. Belli ki herkes ayağına basıldığı için feryad etmiyor, ayağına basılanlara haksız basıldığı için isyan ediyor pek çok insan. Çünkü adaletsizlik ülke iklimini bunaltıcı, tahammül edilmez hale getiriyor.

Sokakta bir köpeği aracın arkasına koyup sürükleyerek çektiğinizde nasıl isyanlar başlıyorsa, bir insan haksız tutuklandığında, iddianamesi yazılmadan aylarca tutuklu tutulduğunda, tahliye edilecekken yeni bir tutuklama kararı üretildiğinde, üst bir mahkemenin “haksız tutuklama” kararı alt bir mahkemede işlevsiz hale getirildiğinde, üstelik alttaki aksamaları düzeltmek amacıyla tesis edilen en üst yargı organları iktidarın zirvelerinden hizaya çekilme mesajlarına muhatap edildiğinde, intikam türü iktidar tavırları yargı tarafından icra edildiğinde, Yargı tasarrufları bir noktadan sonra iktidarın arzularına paralel biçimde “siyaseten katil” türü uygulamalara dönüştüğünde, cezaevlerinde insanların üst üste yattığı, bir banyoyu 40 kişinin kullandığı, cezaevlerinde şu kadar kadın, şu kadar çocuk bulunduğu haberleri iktidar tarafından hiç dikkate alınmadığında…

İktidara destek veren çevreler bile “Zulüm var ama…” dedikten sonra “Bunlar bizden, bunlar giderse daha iyisi mi gelir?” türü iç durultma mekanizmalarını devreye sokuyor.

İktidardaki arkadaşlar ne düşünüyor bilmem.

Ama Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan önce Türkiye’nin ne kadar “Adalet”e ihtiyacı varsa, bugün de aynı oranda, belki daha çok ihtiyacı var. Yani şu anda yeniden “Adalet” misyonunu öne çıkaran bir siyasi hareket oluşsa, “Neden ki?” diye bir soru sorulmaz. Nitekim Ak Parti’nin içinden çıkan iki parti (Gelecek ve DEVA) yanında aynı toplumsal zemine hitap eden üçüncü partinin (Saadet) de ana söylemleri “hukuk ve adalet” üzerine…

Avrupa Birliği, “İslamcı” kökenden gelen bir kadroya “hukuk devleti” misyonuyla yola çıktığı için kredi açmıştı. Şimdi aynı AB, Türkiye’nin geldiği noktayı “hukuk devletinden uzaklaşma” olarak görüyor.

AB çevreleriyle olan çıkar zıtlaşmalarına hep birlikte karşı koyalım, ama “hukuk devleti” sorgulamalarına ne diyeceksiniz? 

İçerdeki feryatlara ne diyeceksiniz?

“Adalet misyonu” nereye gitti?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —