AY:Sn. Hocam,nasılsınız? Pandemi döneminde neler yaptınız?
AYDOĞDU: Herkes gibi bir panik yaşadıktan sonra 17 mart 2020’de evimden canlı yayınlara başladım. Yayınlarda TRT Ankara Radyosu’nda 15 yıl kesintisiz olarak yaptığım “Tellerden Dökülen Nağmeler” programını yaklaşık 50 gün kesintisiz gerçekleştirdim. Daha sonra haftada bire düşürüp 3-4 hafta sürdürdüm. Bu canlı yayınlar, hem görsel medyada hem de yazılı medyada haber oldu.. İnsanlara moral ve bilgi vermek, “enstrümantal musikimizden örnekler vermek” benim için de çok iyi oldu, bilgilerimi tazeledim, enstrümanıma çalıştım. Ayrıca “Kanun Metodu”mu bitirip mayıs ayında Dorlion yayınlarından yayımladım. Bir de “Korolara Adanan Bir Ömür” adıyla yayınlayacağım kitap için yaptığım röportajları bilgisayardan deşifre edip, diğer öğrenci, aile ve dostlarından da röportajlar alarak babamı konu alan kitabı bitirdim, uygun bir zamanda yayımlamak istiyorum. Bunları yapmadan önce kendime bir plan oluşturdum; “madem ki evdeyiz, evde nasıl çalışmalar yapıp nasıl verimli olabilirim?” diye.. Yabancı dilimi de geliştirdim, hatta yeni bir dile de başlamak üzereyim. Bunları pandeminin faydaları olarak görüyorum. Hatırladığım “Acapella” adındaki müzik programıyla kayıtlar yaptım, uzun süreden beri çalışmak istediğim bazı eserleri çalıştım ve bitirdim. Bunlar benim için gerçekten büyük bir kazanç oldu.
2006’dan beri çalıştırdığım “ODTÜ Mezunları Türk Müziği Korosu” ile uzaktan eğitim şeklinde “koro meşk dersi” geliştirip uyguladım. İnsanların bozuk moraline karşın onlara kanun çalıp repertuvarımızdan şarkılar okudum, ayrıca hem makam-usûl bilgisi hem de besteci-şarkı hikayeleri anlattım, öğrencilerim çok mutlu ayrıldılar dersten ve bu derslere hala devam ediyorum. Hatta yeni bir “internet korosu” oluşturdum, aralık ayı başlarında yeni internet korom da çalışmaya başlayacak.
Bu projeler bana şunu öğretti; en azından gelecek sene ortasından sonra farklı projeler sunabilecek şekilde hazırım.
AY: Tebrikler… Uzaktan eğitim ilk defa üniversitelerimizde hayat buldu. Ama, hala akademisyenler birbirini suçluyor; “biraz teknolojiyle ilgilenin, bilgisayarı verimli kullanmayı öğrenin” tarzı söylemler yazılıyor. Konservatuarlar da uyum sağlamaya çalıştı. Sizce, “uzaktan eğitim” müzik-sanat alanında geçerli mi?
AYDOĞDU: Bana Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’ndan kanun dersi hocalığı yapmam için teklif geldi. Ben de kabul ettim, çünkü daha önce de çalışmış ve o zaman ki öğrencilerimi mezun etmiştim. Bence uzaktan eğitim; müzik-sanat konularında uygulanabilecek bir yöntem. Öğrencilerin hocasız kalmasından, ders yapamamasından iyidir…Kendine göre zorlukları yok mu?, var tabii ki. Uzaktan eğitim yöntemini bir “meşk” olarak görüyorum. Bizim geleneğimizde bir söz vardır: “Her şer’de bir hayır vardır” sözünden yola çıkarak uzaktan eğitim yöntemini başlattım. Şu an öğrencilerimle bire bir çalışıyoruz, belki yan yana değiliz ama onlar benim ellerimi görüyor, duyuyor, ben de onların kanun çalarken ellerini görüyor ve seslerini duyuyorum. Bazen bağlantılarda sorunlar yaşansa da bu yöntemi başarıyla uygulamaya çalışıyorum. Öncesinde ciddi hazırlık yapıyor, pek çok görüntü, dosya paylaşma şansı buluyorum. Pandemi dönemi bitene kadar bu böyle gidecekmiş gibi gözüküyor, umarım gelecek sene ortalarında bu virüsten kurtuluruz.
AY: İnşallah, tüm beklentimiz bu. Bir eski İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca'nın “söylemini” size de soralım; Müzikte “Yetenek mi”, “Nota mı” Önemli?
(https://www.enpolitik.com/kose-yazisi/4249/muzikte-yetenek-mi-nota-mi-onemli)
AYDOĞDU: Müzikte yetenek güzel bir şey ama tehlikeli. Eğer müziğe yeteneği olan kişi kendine güvenir ve fazla çalışmadan “ben nasıl olsa yaparım” derse başarısız olacaktır. Bu sebepten yetenek sahibi olmak hem çok güzel hem de tehlikelidir. Çünkü size “doğuştan bir yetenek verildiyse” onun üstüne çalışarak koymanız, bu “yeteneği ilerletmeniz” gerekir. Bu arada, bu yetenek herkese bahşedilmemektedir, bunun da bilinmesi gerekir. Nice yetenek sahibi insan, üzerine düşmediği, çalışmadığı için başarısız olmuşlardır.
Yetenek dışında nota da önemlidir. Her eser ezberlenemeyeceğine göre, nota eğitimi de verilerek nota öğrenilebilir ve hemen her eserin üstesinden başarıyla gelinir.
Eğer “yetenekle, nota çalışması veya nota bilgisi” pekiştirilirse başarı kaçınılmaz olur. Musikimizde her ne kadar nota demek her şey demek değildir ise de, nota bilmek zaruridir. Musikimizde meşk sistemi geçerli olduğundan, günümüzde uygulanan Batı nota sistemi musikimizdeki komalı aralıkların hepsini göstermeye yeterli değildir. Günümüzde geçerli Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminin birçok eksiği ve hatalarına rağmen aralarında benim de olduğum pek çok sanatçı ve müzisyen ,bu sistem sayesinde yetişmiş ve başarılı olmuştur. Aralarından yetişen hocalar da bu sayede pek çok öğrenci yetiştirmişlerdir.
AY: Siz sürekli konserler veriyorsunuz. Özellikle sanat-müzik-kültür alanı kurumları ile ilgili bir tespitiniz var mı?
AYDOĞDU: Şimdiye kadar 60’dan fazla ülkede, hem ülkemizi hem de müziğimizi temsil edip pek çok konser verdim, atölye çalışmaları yaptım, festivallere katıldım. Hepsinde de ülkemizi en iyi şekilde temsil edip, kanun çalgısını da olması gerektiği gibi tanıttım. Sormuş olduğunuz soru çok geniş kapsamlı, bu sebeple kısa bir cevap vermeye çalışacağım. “Müziğimizi, kültürümüzü bilen, temsil yeteneği olan sanatçıların” ülkemizi temsil etmeleri gerekir, “görev çok kutsaldır.” Bu görev, bu işi “hakkıyla yapacak sanatçılara” verilmelidir. Zaman zaman duyuyorum, temsil yeteneği olmayan, yabancı dil bilmeyen, sadece sazını çalan ama, ne müzik ne de kültürü konusunda bir kelâm edemeyen kişilerin bu tür görevlere gönderilmemesi gerekir.
37 yıl, gerek kanun sanatçısı gerekse koro şefi olarak hizmet verdiğim TRT Ankara Radyosu’ndan ağustos 2018’de emekli oldum, gerçi bize “biraz teşvik verdiler, gidin dediler”, biz de kurumdan ayrılarak emekli olduk. En azından bu kadar yılın üzerine “bir teşekkürü hak etmiştik”, ama bu bile çok görüldü. TRT Kurumu; yayın ilke ve prensiplerine göre hareket edip; Ankara-İstanbul ve İzmir Radyolarında ses ve saz sanatçısı istihdam etmeye devam etmelidir. Geleneksel müziğimizi en iyi şekilde icra etmesi gereken kurumlardan birisi TRT’dir. Hem radyo hem de TV’lerde bu işi en iyi yapan insanlara yer verilmelidir. Kültür Bakanlığı Devlet Koroları için de aynı şey geçerlidir.
Âdil bir sınav yapılarak Konservatuvar mezunlarına imkanlar sağlanmalı ve bu kadrolar genç ve dinamik adaylarla desteklenmelidir. Yapılacak sınavlara hiçbir şekilde siyasi müdahale olmamalıdır.
Senfoni orkestraları ile konser verdiğim için, ülkemizde konserler veren orkestralarda Türk bestecilerin eserlerine daha çok yer verilmeli, genç solistler ve müzisyenler desteklenmelidir. Kurumlarda sanatçı tarifinin yeniden yapılması gerekir. TRT’ye yeni giren bir müzisyen, stajyerliğinden hemen sonra sanatçı unvanını elde ediyor. Bu unvanı elde etmek bu kadar kolay mıdır? O sebeple; hem TRT hem Kültür Bakanlığı’nda, hatta Türkiye’de sanatçı tarifi tekrar yapılmalıdır.
Bu kurumlara giren bir müzisyen, hemen hiçbir performans kriteriyle karşılaşmadan yıllarını geçirdikten sonra emekli oluyor. Halbuki bu kadrolarda çalışan müzisyen ve şarkıcılar için çeşitli değerlendirme kriterleri uygulanmalı ve başarılı olanlar için farklı değerlendirmeler yapılmalıdır.
Sanatçı dediğiniz kişi; topluma örnek olmalı, üretmeli, hep arayış içinde olmalı, ülkemizi ve müziğimizi en iyi şekilde tanıtmalıdır.
Esasında yazacak çok şey var ama sizleri lafa boğmak istemiyorum.
AY: “Müzikte Sanatçı Meslek Tanımı” için Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı “Mesleki Yeterlik Kurumu” ile “Eyüp Musıki Vakfı” bünyesinde oluşturduğumuz bir kurulla çalışma yapıyoruz. Siz; “Kanun, mızrabın eşsiz renk ve melodisidir” diyorsunuz, “Kanun” zor bir çalgı mı? “Kötü çalgı yoktur, kötü çalgıcı vardır” söylemini doğru buluyor musunuz?
AYDOĞDU: Kolay bir çalgı yoktur. “Kötü çalgı yoktur, kötü çalgıcı vardır “söylemine katılıyorum. Günümüzde kanun çalgısını yapan çok iyi lütyeler var, hatta Konservatuvarların Çalgı Yapım Bölümleri’nden mezun olup bu bilgi ve birikimlerini piyasadaki lütyelerin bilgi ve tecrübeleriyle birleştirip çok başarılı olan lütyeler var, çok da güzel çalgılar yapıyorlar. Kanun çalgısı biraz pahalı bir çalgı, bu sebeple “çalgısına çalışmayan”, zaman ayırmayan, eğer yeteneği varsa onun üstüne koymayan müzisyenler, başarısızlığa mahkumdurlar. Kanun çalgısı yaklaşık 43 yıldır kucağımda, bakıyorum da gençlere; kanunu 3-4 yıl çalan bir müzisyen kendini Kaf Dağı’nda görüyor ve “yapacak bir şey kalmadı” diyor. Hasbelkader 34 albüm gerçekleştirip birçok ödül almış, pek çok grup kurmuş, pek çok sanatçıyla çalışmış, ülkemizin hemen her yerinde ve 60’dan fazla ülkede konserler vermiş ve Kanun Metodu olan bir sanatçı olarak “ben böyle bir şey demiyorum”, gençler çok çabuk “ben oldum” diyorlar.
Bu konu, gençlerin önünde en önemli engeldir.
AY: Çeşitli illerde “workshop” yapıyorsunuz? Kanun Metodu’nu da yayınladınız. Ne amaçlıyorsunuz? Çıktıları iyi mi?
AYDOĞDU: İlk atölye çalışmamı Ankara’da, daha sonra Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle İzmir ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin desteğiyle Muğla’da gerçekleştirdim. Ayrıca 2012’de İstanbul ve Ankara, 2015’de Ankara’da olmak üzere iki Uluslararası Kanun Festivali ve Sempozyumu gerçekleştirdim. Bu etkinlikler sayesinde pek çok müzisyen, akademisyen ve öğrenci ile tanıştım. Pek çok kanun üstadını, aynı anda aynı sahnede bir araya getirerek; hem bir sinerji hem de öğrencilerle buluşmalarını sağladım. Bu gerçekten çok önemliydi, akademisyenlerle kanun çalgısının bilimsel yönlerini görüştük, düzenlediğimiz çeşitli oturumlar ve sunumlarla gerek akademik gerekse bilimsel pek çok konuyu tartıştık. Bu kadar etkili ve ayrıntılı bir organizasyon yapmamıza rağmen yazılı ve görsel basının yeterli desteğini göremedik.
2004’te babam Gültekin Aydoğdu ile Kanun Metodu’nu yayımladıktan sonra ilk senelerde pek fazla geri dönüş olmadı ama, daha sonra metodu edinip kendi çabasıyla kanun sazını öğrenip geliştiren, gerek Türk gerekse yabancı milletlerden pek çok müzisyen ile tanıştım. Hatta Tayvan-Taipei’de konser için bulunduğumda karşıma kanun metodumuzu gösteren bir müzisyen çıktı, bu etkinlikler sayesinde kanun sazı daha çok tanınır hale geldi, eskisine göre daha popüler oldu. Festival ve sempozyumlara katılan duayen sanatçılarımıza onur ödülleri verdik, onların içinden Halil Karaduman, Rıza Rit, Nevzat Sümer, Necati Yıldızdoğan, Cüneyd Kosal gibi kanun sanatçılarını andık ve bu konuda bir farkındalık yarattığımıza inanıyorum.
Kanun Metodu yayınlayıp, kanun festivali ve sempozyumları organize ettikten sonra, bazı sonuçlar kısa vadede belli oluyor, bazıları ise uzun vadeli gerçekleşmekte. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim; artık Türkiye’de ve dünyada “kanun çalgısı” daha popüler hale geldi. İyi lütyeler ve iyi icracıların çoğu Türkiye’de, Orta Doğu’da yer alan ülkelerin çoğu kanun çalgılarını Türkiye’de yaptırıyorlar. Yapılan atölye çalışmalarına yurt dışından pek çok katılım da gerçekleşiyor. Genç müzisyenlerin dikkatini çekmek için hem İOS hem de Android sistemler için “kanun maestro” adında bir uygulama yaptık, bu uygulama hala İOS sisteminde çalışmaktadır. Bu uygulama sayesinde gerçek Türk Müziği aralıklarını duyabiliyor, bazı makamları mandal kullanarak seslendirebiliyorsunuz.
Metot her şey değildir, bunu hep öğrencilerime söylüyorum. Olsa olsa bir araç olur. Muhakkak bir hoca eşliğinde çalışmalı, hatta meşk yapılmalıdır. Artık günümüzde internet gibi bir güç var. Eğer doğru kullanılırsa ki -bu yönlendirmeyi hoca yapacaktır- metot, meşk ve internet, yotube sayesinde öğrenci kesin başarılı olacaktır.
AY: Bir Konservatuar öğrencisinin, okulu bitirmeden kurumlarda/piyasada deneyim kazanmasını nasıl karşılıyorsunuz?
AYDOĞDU: Okulu bitirmeden, kurum ve piyasada çalışmasını doğru buluyorum, ancak bazı şartlarım var: Konservatuvarda edindiği tecrübe ve üslûba zarar vermeden piyasa ve kurumlarda çalışırsa doğru bulurum. Ben de zamanında, her ne kadar müzikle ilgili olmasa da ODTÜ Fizik Bölümü’nde okurken; hem kendi bütçeme hem de ailemin bütçesine destek olmak için gazinolarda çalıştım, sahne heyecanımı yendim, pek çok sanatçıya eşlik ederek tecrübe kazandım. Gerçi günümüzde kaliteli müzik yapan yerler pek kalmadı ama, yine de öğrencinin tecrübe, birikimini arttıracak, sahne heyecanını yenmesine olanak verecek mekânlar var, artık öğrenci kendisine zarar vermeyecek mekânları kendisi seçecek ve değerlendirecek.
AY: Sanatçı kişiliğinizin yanı sıra eğitimcilik yönünüz de var. ODTÜ Müzik ve Güzel Sanatlar Bölümü Öğr.Gör., ODTÜ Klâsik Türk Müziği Korosu Şefliği’ni yürüttünüz. Çok konser veriyorsunuz ve özel derslerle/çalıştaylarla “kanun” öğrencisi yetiştiriyorsunuz.. “Tanini Trio”nun kurulma amacı nedir? Nasıl bir yol izliyorsunuz?
AYDOĞDU: Öğrenci yetiştirmek, verdiğinizi öğrenciden almak çok güzel bir şey. Bu kutsal görevi layıkıyla yapan Babam Gültekin Aydoğdu, bana rol model oldu. Evimize pek çok öğrenci ve sanatçı geldiği için beni pozitif anlamda çok etkiledi. Radyoya girip yayınlara katıldıktan sonra pek çok sanatçı ve hocayla tanışma imkanı buldum. Bilgi birikimi, tecrübe kazandım. Ankara Radyosu gibi ulvi bir kurumda çalışmanın çok faydasını gördüm. İşte edindiğim bu tecrübe ve birikimlerini öğrenci yetiştirmek için kullanmaya başladım. Bir çalgıyı iyi öğretmek için; hem iyi çalmalısınız hem de sıkılmadan, bunalmadan en basitten zora doğru sabretmeniz gerekir. Öğrencilerle çalışırken bir nevi empati yaparım, bu empati hem benim için hem de öğrenci için çok önemli. Bir de güzel bir söz vardır: “Boynuz kulağı geçer.” Bırakın geçsin. Bildiğim her seye öğretmeye çalışırım öğrencilerime, yeter ki çalışsın, zaman ayırsın. Bir de “sevmek çok önemli” bir konu. “Eğer işinizi severek yaparsanız çok fazla çalışmak zorunda değilsiniz” demiş bir yazar. Babam da bildiği her seyi paylaşmıştır. Hatta birlikte yayımladığımız kanun metodunda, babamın kanun yapımı tecrübesinden yola çıkarak kanun yapımı-tamiri - tel takılması - mandal çakılması gibi konuları da metoda dahil ettik, bu konuda da çok güzel geri dönüşler aldık.
Benim öğrencilerimle çalışırken takip ettiğim en önemli şey: Sadece Türk Müziği değil, Batı Müziği, Caz, Dünya Müzikleri gibi pek çok müzik türünde eserler içeren ödevler verir ve bunları çalar ve çaldırırım. Çalgının sınırlarını zorlamak çok önemli, bu sayede kendinize has bir teknik veya teknikler geliştirir ve başarılı olursunuz. Bunların en başında gelen Türk Mûsikisi’dir. Kanun öğrencilerimle çalışırken ilk öğrettiğim besteci Tanburi Cemil Bey’dir ve onun eserleridir.
Tanini Trio’yu 2006’da kurduk. Kanun, Piyano ve Ney’den oluşuyor. Pek çok konser ve atölye çalışmaları gerçekleştirdik, şu ana kadar 30’a yakın ülkede ülkemizi ve müziğimizi temsil ettik. Tanini Trio’yu kurarken, çeşitli köprüler kullanarak Türk Müziği ile Batı Müziği arasında geçişler yapmayı düşündük. Türk Müziği’nin “makamsal” zenginliğini, Batı Müziği’nin “armonik” zenginliğini hesaba katarak, hep birlikte repertuvarımızı oluşturuyoruz. Şu ana kadar 3 albüm gerçekleştirdik. 2017’de “Türkiye Asya Stratejik Araştırmaları Merkezince (TASAM)” grup olarak “Stratejik Sanatçı Ödülü” ne layık görüldük. Amacımız, Yahya Kemâl üstadın dediği gibi: “Gök kubbede hoş bir sadâ bırakmak.”
AY: Ödülleriniz var…İsim yapmış, uluslararası bir sanatçı için ödül almak önemli mi?
AYDOĞDU: Ödül almak insanı yüreklendiriyor, güç veriyor, motive ediyor. Sahipsiz olmadığınızı ve değer verildiğini anlıyorsunuz. Benim aldığın en büyük ödül: 2007’de ODTÜ Senatosu’nca “Takdir Ödülü” almak oldu. Benim için gerçekten büyük bir onurdur mezun olduğum üniversiteden böylesine büyük bir ödülü almak. Vesile olanlara teşekkür ediyorum.
Bir ödül aldığınızı öğrenince; “demek ki doğru yoldayım, doğru işler yapıyorum” diye düşünüyor ve motive oluyorsunuz. Bu sebeple ödüle layık bulunmak, ödül almak “hem çok güzel hem de önemli.”
AY: “Müzik alanı” akademide okuyan gençlere tavsiyeleriniz olacak mı?
AYDOĞDU: “Türk Kültürü, dünya kültürü hakkında bilgi sahibi olmak, kulaklarını kaliteli her müziğe açmak, başta kendi müziğini çok iyi bilmek, bir değil birkaç dili anlayıp konuşabilmek, araştırmak, düşünmek, müziğe başka bir pencereden bakmak için farklı konularla uğraşmak, yaratıcı olmak, entellektüel olmak ,güzel sanatlardan anlamak, doğayı ve hayvanları sevmek,iyi insan olmak, vatanını sevmek, Atatürk’e ve Cumhuriyete sahip çıkmak” olarak özetleyebilirim.
AY: Çok teşekkür ederim.
AYDOĞDU: Ben teşekkür ederim….