Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ekonomi ve hukukta yeni reform dönemini başlatıyoruz' açıklamasına ilişkin, 'Peki neredeydiniz bugüne kadar, demez misiniz?' yorumunu yaptı.
Taşgetiren, 'Sanki iktidara yeni geliyormuş gibi… Sanki iktidara aday bir muhalefet partisi gibi. Sanki 18 yıldan beri iktidarda değilmiş gibi. Sanki ekonomideki ve hukuktaki problemler ve bunların birbiriyle ilişkisi bugüne kadar milyonlarca kere seslendirilmemiş gibi. Sanki bir bakanın gitmesi ile yepyeni bir uyanış gerçekleşmiş gibi. Sanki bütün tıkanma o bir bakanda imiş gibi. Ve sanki o bakanı bu göreve getirildiğinden bu yana bütün ülke yadırgar iken sürpriz bir şekilde istifa etmesine kadar bakanlıktan alınması akla gelmiş gibi…' görüşünü savundu.
Taşgetiren, 'Hayret bişey. 'Biz her şeyin doğrusunu biliyoruz ve işte harekete geçiyoruz' dozunda bir söylem. Peki neredeydiniz bugüne kadar, demez misiniz?' düşüncesini dile getirdi.
Ahmet Taşgetiren'in yazısının tamamı şu şekilde:
Sanki iktidara yeni geliyormuş gibi… Sanki iktidara aday bir muhalefet partisi gibi. Sanki 18 yıldan beri iktidarda değilmiş gibi. Sanki ekonomideki ve hukuktaki problemler ve bunların birbiriyle ilişkisi bugüne kadar milyonlarca kere seslendirilmemiş gibi. Sanki bir bakanın gitmesi ile yepyeni bir uyanış gerçekleşmiş gibi. Sanki bütün tıkanma o bir bakanda imiş gibi. Ve sanki o bakanı bu göreve getirildiğinden bu yana bütün ülke yadırgar iken sürpriz bir şekilde istifa etmesine kadar bakanlıktan alınması akla gelmiş gibi…
Hayret bişey. “Biz her şeyin doğrusunu biliyoruz ve işte harekete geçiyoruz” dozunda bir söylem. Peki neredeydiniz bugüne kadar, demez misiniz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan peş peşe üç ayrı konuşmada “Ekonomide, hukukta ve demokraside yeni reform dönemi, yeni bir seferberlik başlatıyoruz', diye seslendi, hem de “ilgili tüm kesimlerle yakın diyalog ve işbirliği halinde…” vurgusunu ekleyerek…
Cumhurbaşkanı Grupta da aynı vurgulu tonla seslenmişti dünyaya, adeta “Bugüne kadarki “Biz”i unutun, işte yeni “Biz” dercesine ve güvenilir bulunmayacağı kaygısını da içinde taşıyan bir üslupla… Şunlardı dünyaya verilen mesajlar:
- Kazancınızı kazancımız bileceğiz. Size en yüksek kazancı Türkiye sağlayacak.
-Ekonominin tüm taraflarıyla, tüm sivil toplum kuruluşlarıyla yakın iş birliği halinde hareket ediyoruz.
-Her şeyi serbest piyasa ekonomisi kurallarından taviz vermeden, şeffaflığı ve öngörülebilirliği artırmak suretiyle…
-Yatırım ortamının iyileştirilmesi, mali piyasaların derinliğinin artırılması, kamu gelir ve harcamalarının kalitesinin yükseltilmesi, kayıt dışılığın önlenmesi, iyi yönetişim gibi alanlarda da yapısal reformların hazırlıkları içindeyiz.
-Hukuk devleti ilkesini güçlendirme, öngörülebilir, kolay erişilebilen, hızlı ve etkin işleyen yargı sistemi konusunda yeni adımlar atacağız.
-Ekonomi politikalarında güven ve kredibilite kazanımına daha fazla odaklanacak, ülke risk primini düşüreceğiz.
Evet mesajın tam anlamı bu: Bugüne kadarki “Biz”e bakmayın, Biz başka bir “Biz” olacağız.
Bu mesajı Adalet Bakanı’nın sözleri tamamlıyor:
-'Anayasa Mahkemesi karar verip mahkemenin uyar mı uymaz mı gibi bir öngörülebilirliğin olmadığı yerde yatırımda hukuk öngörülebilirliğinden bahsetmek mümkün değildir.”
-Pardon dediğinizde, haksız yere içerde tutuklu kalan kişinin o günleri geri gelmiyor. Ticari itibarı, maddi kayıpları geri gelmiyor.
-Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.
Bu sözlerden ya da daha önce seslendirilmiş benzeri pek çok sözden de “Adalet Bakanı sorunu biliyor ama bir şey yapamıyor olmanın sancısı ile kıvranıyor” izlenimi ediniyorsunuz.
Bunların hemen peşinden Hakimler Savcılar Kurulu harekete geçiyor ve biri bitip yenisi başlatılan davaları, tutukluluğu, beraati, AYM - AİHM seyrü seferi ile bilinen Osman Kavala’nın dosyasını istiyor. Hayret bişey demez misiniz? Herkesin başına birdenbire taş mı düştü demez misiniz? Bir bakışla, bir işaretle, bir jestle, bir “Hadi herkes kendisi olsun, tek bir yere odaklanıp oranın jesti – mimiğine göre işleyen bir sistem olmaktan çıkılsın” denilmesiyle değişen bir yapı, kendi garabetini de ortaya koyan bir yapı olarak görülmez mi? Varsın görülsün, zararın neresinden dönülse kardır tesellisi de yok mu?
Hukuku keşfediyoruz yeniden, öngörülebilirliği, yani “Bize güvenilip güvenilmeyeceği”ni keşfediyoruz. Bütün dünyanın bunlara baktığını keşfediyoruz.
Adaletin önce bize, bu ülkenin insanına lazım olduğundan habersizmişçesine…. Dışarıya hukuk garantisi vermenin ekonomiye iyi geleceğini düşünerek hamle yapıyoruz.
Fehmi Koru dün Türkiye’nin sancılı hukuk dosyasını yazmış sitesinde. Okuyalım.
“Osman Kavala nihayet serbest mi bırakılacak, Anayasa Mahkemesi kararı yönüyle onunla aynı akıbeti paylaşan Enis Berberoğlu’nun milletvekilliği mi iade edilecek? 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle işlerinden olan, özlük hakları alınan insanlara hakları iade mi edilecek? Darbeyle ilgileri bulunmadığı, vaktiyle sempati duydukları grupla ilişkilerini adı darbeye karışınca kopardıkları halde, elek çok geniş tutulduğu için, ‘darbeci’ damgasıyla yargılanıp mahkum edilmiş kişilere af mı gelecek? Sefil ve perişan olmuş insanlar, parçalanmış aileler, bunların çoluk çocukları nihayet rahat nefes mi alabilecek?”
Siz de okudunuz şimdi cevap verin bakalım, şu anda “Hukuk reformu” denilen şey kapsayacak mı bütün bu alanları? Yoksa reform, ekonomideki sıkışmışlığı aşabilme telaşıyla seslendirilmiş, dışardaki bütün odakların pazarlık ve dayatma gücünü artıran, Kavala dosyası ile sınırlı, biraz Rahip Brunson biraz Deniz Yücel olayına benzer bir pey akçesi mi olacak?
Reform günlerine gidiyoruz gitmesine ya, bakalım bizim zihin – kişilik kodlarımız “yeni biçim” kazanmış mı? Bence sınav onun sınavı.