Karar gazetesi yazarı İbrahim Kahveci, ülke olarak Cumhuriyet tarihinin varlıklarının satıldığını ve Türkiye'nin devasa bir borçlanma batağına gömülü durumda olduğunu belirterek, 'Varlık Fonu geleceğimize bir varlık oluşturma fonu değildir. Ülkenin geleceğini satmakla meşgul bir gelecek satışı fonudur.' diye yazdı.
Türkiye'nin çalışmak ve üretmekten başka yolu bulunmadığına vurgu yapan İbrahim Kahveci, 'Çözüm modellerini bakkal yönetiminden daha ketum ülke yöneten yönetimin yanlışlarına bağlamak kadar, eskiye döner ve işler düzelir havasına girmek de ülkeye bir şey kazandırmaz. Yeni ve kapsayıcı modelleri geliştirmemiz gerekiyor. Aksi halde kimse kazanamaz.' ifadelerini kullandı.
İbrahim Kahveci'nin 'Yeni hikaye yazan kazanır' başlıklı yazısı şu şekilde:
Türkiye için tarihi fırsat yılları bitiyor. Hatta aslında bitti bile...
Yaşlanıyoruz; hem de çok hızlı yaşlanıyoruz. On yıl önce 28,8 olan ülke nüfusunun yaş ortalaması 2019 yılında 32,4’e çıktı. 5 milyon olan 65+ yaş nüfus ise on yıl sonra 8 milyon sınırına dayandı.
Doğum sayıları hızla düştü. Nüfusun kendini aynı seviyede tutması için kadın başına 2,1 olan doğum sayısının altına düştük bile. (2019 yılı 1,88)
2019 yılında 1 milyon 318 bin doğum olmuş ama bu doğumların 1 milyon 139 bininde anneler Türkiye’de doğmuş. Ya da bir başka veri üzerinden ifade edelim: 2009-2019 arası on yılda 12 milyon 995 bin toplam doğum olurken 3 milyon 970 bin ölüm gerçekleşmiş. Nüfus artışı 9 milyon 25 bin olması gerekirken. 10 milyon 540 bin kişilik artış oluyor.
Kısaca ülke nüfusumuz göçmenler sayesinde artıyor.
***
Ülkemiz yakın zamanda yaşlı ve fakir bir ülke olarak kalacak. Hatta net olarak ifade edeyim, bu gidişle emeklilere bile reel maaş ödenemeyecek.
Bugünden yarına bir varlık bırakmıyoruz. Ülke olarak Cumhuriyet tarihinin varlıklarını zaten sattık. Geçmişi sattık ama yetmedi, devasa bir borçlanma batağına gömülü durumdayız. O da yetmedi, Hazine garantileri ile gelecek gelirlerimizi bile şimdiden satıyoruz.
Varlık Fonu geleceğimize bir varlık oluşturma fonu değildir. Ülkenin geleceğini satmakla meşgul bir gelecek satışı fonudur.
***
Bugün ülkemizde 13 milyonun üzerinde emekli maaş alıyor. 2019 yılında sadece emekli maaşı ödemeleri 300 milyar lirayı buldu. Bu yıl ise emekli maaşı ödemeleri 350 milyar lirayı ve toplam SGK giderleri ise 550 milyar lirayı bulacak.
SGK zaten topladığı prim gelirleri ile giderlerini karşılayamıyor. Bütçeden aktarılan para ile sosyal güvenlik sistemimiz ağır aksak yürüyor.
Bu yıl SGK’ya bütçeden aktarılan açık finansmanı ve 5 milyona yaklaşan kamu personel maaşları vergi gelirlerinin yüzde 87’sine karşılık geliyor. Pandemi etkisi bitse bile bu harcama oranı yüzde 75’lerin altına kolay inemez.
Hadi ülkemizde yönetim değişti ve istihdam arttı. Böylece SGK daha çok prim toplasa bile artık SGK açığı+kamu personel giderlerinin bütçe vergi gelirlerine oranını yüzde 50’nin altına yıllarca düşüremeyiz.
***
Çalışmak ve üretmek zorundayız. Başka yolumuz yok.
Ülke hem nüfus olarak yozlaşıyor hem de sistem olarak yozlaşıyor. En büyük yozlaşma alanı ise eğitimde.
İyi ama sorunlar nasıl çözülecek?
Mesela dün sosyal medyadan genişçe yazdım: Elektrik üretim fabrikaları 30 kuruşa elektrik satıyor. Ama aynı elektrik bizlere 76 kuruş üzeri bir fiyattan satılıyor. Ödediğimiz elektrik faturasının yarısı elektrik üreticilerine giderken, diğer yarısının aslan payı elektrik dağıtıcılarına akıyor.
Elektrik dağıtımının faaliyet kar marjları üreticilerin 3-4 katı seviyesinde. Sistem bir şekilde elektrik üretimi için yatırımı yapmayın diyor.
Aynı tablo tarım için de geçerli.
Tarlada 1 lira olan ürün rafta 6-7 liradan satılıyor. Çiftçi son on yıllık enflasyona göre 100 liraya satması gereken ürünü yüzde 30 altına 70 liraya satıyor. Oysa aynı ürünler rafta enflasyon oranına göre 100 liraya satılmak yerine sebzede mesela 140 liraya satılıyor.
Üreticide sudan ucuz ama alıcıya çok pahalı. Hem tarımda hem de elektrikte tablomuz tam bu şekilde.
***
Bir ülkenin kalkınması ve gelişmesi için asıl üreticinin desteklenmesi gerekiyor. Hem de daha yüksek katma değerli üretimin desteklenmesi gerekiyor. Biz ise sürekli rantı destekliyor; üretimi cezalandırıyoruz.
Sorunlar o kadar iç içe geçti ki, çözümler sorunu söylemekle gelmiyor. Özellikle ülkede güçlü bir demokratik sistemin geri gelmesi, adalet ve hukukun oturması; liyakatin devreye alınması vs ile yabancı sermaye girişinin de etkisi ile mutlu bir gelecek tablosu çiziliyor.
Gerçekten iş bu kadar basit olsa; ne güzel yönetilir ülkemiz.
Sorunların çözümü artık çok geniş çözüm modelleri içeriyor. Geçen hafta değindiğim gibi; reform değil, devrim gerekiyor.
Mesela nüfus artışı ve yozlaşmanın sonlandırılması için çalışma hayatının teşvik edilmesi ve gelir dağılımının düzeltilmesi gerekiyor. Ama özellikle yozlaşmanın giderilmesi için eğitimdeki çocuk sayısına göre çalışanların gelir vergisi sistemi de değiştirilmelidir.
Evladına eğitim gideri harcayan velilerin gelir vergisi bu eğitim gören evlat sayısına göre düzenlenmelidir. Hatta gelir vergisi birey üzerinden alınarak aile sistemi üzerinden oluşturulmalıdır.
Çözüm modellerini bakkal yönetiminden daha ketum ülke yöneten yönetimin yanlışlarına bağlamak kadar, eskiye döner ve işler düzelir havasına girmek de ülkeye bir şey kazandırmaz.
Yeni ve kapsayıcı modelleri geliştirmemiz gerekiyor. Aksi halde kimse kazanamaz.