Babacan'dan iktidara: Önce kendinize acı reçete uygulayın sonra keyif çayı içeriz

Babacan'dan iktidara: Önce kendinize acı reçete uygulayın sonra keyif çayı içeriz

Partisinin Kars kongresinde konuşan DEVA Partisi lideri Babacan, iktidarın, salgının ekonomi yükünü vatandaşa yüklediğini savunarak sert eleştirilerde bulundu. Babacan, " Önce siz acı reçeteyi uygulayın sonra biz hep beraber keyif çay

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Kars İl Kongresi'nde konuştu. Burada önemli açıklamalarda bulunan Babacan'ın gündeminde yargıdaki hukuksuzluklar, kayyum atamaları, koronavirüs pandemisinin yönetim süreci, ekonomik gelişmeler ve yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'acı reçete' mesajı vardı.

Ekonominin son 20 yılın en kötü seviyesinde olduğunu kaydeden Babacan, 'Halkımızın sağlığı için gereken her tür kısıtlamaya gidilebilir. Ama bunu vatandaşımızı yokluğa mahkum ederek yapamazsınız' diyerek, daha önce iktidara önerdiği 'acı reçete'yi bir kez daha tekrarladı.

Babacan, 'Vatandaşımızın canı risk altındayken bütün bu salgının ekonomik yükünü sadece vatandaşımıza yükleyemezsiniz. Önce siz acı reçeteyi uygulayın sonra biz hep beraber keyif çayını içeriz' dedi.

Babacan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

'Ülkemizde hukuk ayaklar altında. Bugün iktidarda olan partiler, biliyorsunuz bir şu anki büyük iktidarın küçük ortağı var bir de küçüğün de küçüğü var. Bunlar senelerdir hukuku sadece kendilerine hizmet eden araç haline getirmeye çalıştılar. Yargının içinde bulunduğu durum şu anda Türkiye'nin dört bir yanında içler acısı. 

HAKSIZ YERE CEZAEVİNE GİREN VATANDAŞLARIMIZIN HESABINI KİM VERECEK?

Bakın 2016'dan 2020'nin ortasına kadar Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) toplam 220 bin bireysel başvuru yapılmış. Bu başvuruların konusu hak ihlali. AYM'nin esastan incelediği başvuruların tam yüzde 92'sinde AYM hak ihlali olduğuna karar vermiş. Yani vatandaşlarımızın yıllar boyu mahkemelerde yaşadıklarının haksızlık olduğu adeta tescilleniyor.

Peki bu mağduriyetin bedeli ne olacak? Haksız yere cezaevine giren vatandaşlarımızın, dört duvar arasındaki günlerinin hesabını kim verecek? Şimdi bir de biliyorsunuz AYM'nin bu kararları hem büyük hem de küçük ortağı rahatsız ediyor. Bir bakıyorsunuz mahkeme üyeleri açıkça tehdit edilebiliyor ve ara ara da böyle kürsülerden de had bildirmeye kalkıyorlar. Artık bugünkü iktidarın adalete inandığı kanaatinde değiliz. Yargı sadece onların beklediği kararı alırsa memnun oluyorlar, almazlarsa derhal iftira başlıyor, tehdit başlıyor, her türlü yıldırma başlıyor. Kendi yandaş gazetelerine manşet attırıyorlar. Adil değiller ve olmak da istemiyorlar.

'ONLAR İÇİN YARGI TERBİYE ETMEK İÇİN BİR SOPA HALİNE GELDİ'

Onlar için yargı adeta vatandaşları terbiye etmek için kullandıkları bir araç bir sopa haline geldi. Karslı dostlarım yargının nasıl sopa olarak kullanıldığını çok iyi biliyor. Kars'ın seçilmiş belediye başkanını, daha önce tutuklandığı, hatta tutukluluğa Anayasa Mahkemesinin hak ihlali verdiği dosyadan tutukladılar. Bu durumda hukuk devletinden söz edilebilir mi?

Seçilmiş belediye başkanını aldılar, tutukladılar yerine de atama usulüyle bir görevlendirme yaptılar. Demokrasi ayaklar altında. Halkın iradesi, seçme ve seçilme hakkı yok sayılıyor. Seçimler adeta anlamsız hale getirildi.

'İKTİDARIN KAYYUM POLİTİKASI...'

Süreçteki hukuksuzluğu bir an için kenara koyup, izlenen yönteme bakacak olsak, orada da yine başka bir hukuksuzluk var. Diyelim ki zorunlu ve hukuka uygun bir sebeple belediye başkanı işten el çektirildi. Bu durumda, belediye meclisinin kendi içinden seçim yaparak, yani seçilmişler içinden yeni bir başkan belirlemesi gerekir. Öte yandan bakıyoruz, işlerine gelen yerlerde, bazı belediyelerde, bu usulü de uyguluyorlar. Sonuçta, seçimle kazanamadıkları belediyelere kayyum atıyorlar. Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş hiç... Umurlarında değil. Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, seçimlerde kazanamadıkları yerlerde belediyeleri başka yollarla ele geçirme aracına döndü. Bir seçilmişin görevden alınma kararını ancak ve ancak bağımsız ve tarafsız bir yargı vermelidir. 

Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz. Demokratik zemini daraltanlara, meşru siyaset kanallarını tıkayanlara karşı, ısrarla siyaseti savunacağız. Biz her zaman meşru çizgide hareket edeceğiz. 

'ÖLÜMDEN BESLENEN TERÖR ÖRGÜTÜNE DE KARŞIYIZ'

Çocuklarımızı çatışmasız, şiddetsiz, terörsüz şehirlerde büyütmek için canla başla çalışacağız. Biz oyunuza, tüm seçtiklerinize sahip çıkmak için buradayız. Biz seçmen iradesine kayyum atanmaması için buradayız. Biz şiddeti yöntem olarak seçen, ölümden beslenen terör örgütüne de sonuna kadar karşıyız. Biz hukuka aykırı biçimde siyaset yollarını kapatan herkese karşıyız. 

'BU GÜNLER DAHA İYİ GÜNLER'

Ekonomimiz son 20 yılın en kötü seviyesinde. Korkarım ki bu günler daha iyi günler... Kişi başına düşen milli gelir şu anda 14 sene öncesine döndü. Bu yönetim devam ederse Türkiye daha da geriye gidecek. İşsizlik büyüyor, vatandaşımız kirasını ödeyemiyor, pazardan alışveriş yapamıyor ama bugünkü iktidar tüm bu olumsuzluklara karşı vatandaşımıza 'sabredeceksin' diyor. Vatandaşımıza sabredeceksin diyenler kendilerine gelince Cumhurbaşkanlığı bütçesini yüzde 28 oranında artırıyorlar. 

'HAZİNEYİ BOŞALTTILAR AMA KENDİLERİNE GELİNCE PARA VAR'

Günlük kazandığıyla geçimini sağlayan milyonlarca vatandaşımız aylardır bir gelir elde edemiyor. Esnafımız ise işletmesini açamıyor. Dükkânlar kapalı. Ama kira işliyor, faturalar işliyor, vergi işliyor, SGK işliyor. Sayaç durmuyor. Bir de devlet ‘vergi vergi’ diye yakasına yapışıyor. Anladık kasayı, hazineyi boşalttılar ama görüyoruz işte, kendilerine gelince para var. Bilmem kaç uçakla seyahatler yapılabiliyor. Büyük ihaleler alelacele, yangından mal kaçırılırcasına yapılıyor. Kanal İstanbul diye kafayı taktılar, dünyanın parası harcandı oraya. Niye? Orada rant var. Çarpık bir yönetim zihniyetiyle karşı karşıyayız.

Bugünkü iktidar, halkı önceleyen, vatandaşının canını önceleyen bir yönetim anlayışına sahip değil artık. Halkımızın sağlığı için gereken her tür kısıtlamaya gidilebilir. Ama bunu vatandaşımızı yokluğa mahkum ederek yapamazsınız.

'ESAS BİZ SİZE ACI REÇETE YAZALIM'

Derhal ama derhal esnafımıza uzun süre geri ödemesi olmayan ve faizsiz kredi desteği sağlayın, vergi ve SGK borçlarının tamamını pandeminin etkileri bitene kadar öteleyin, faiz de almayın. Hani faize karşıydılar? Zamanında en temiz bürokratlarımızı faizci diye, faiz lobisi diye suçladılar. Döndüler şimdi faizi yüzde 15'e çıkardılar. Hele hele kiradan alınan stopaj var ya onu esnafımızdan hiç almayın diyoruz. Şu andaki hükümet kaynakları başka yere sarf edince halka ne diyor? Acı reçete diyor. 

Ne demişler? Önce iğneyi kendine batıracaksın, sonra çuvaldızı başkalarına batıracaksın. Esas biz size bir acı reçete yazalım. Kaleminiz kâğıdınız hazırsa başlıyorum:

Önce hukuk: Anayasa ve kanunlara bağlı kalın. Sonra hemen tasarruf. Hani diyorlar ya ‘itibardan tasarruf olmaz’ diye. Olur, bal gibi olur. Şu yurt içi, yurt dışı seyahatlerinizdeki uçak sayılarını hele bir azaltın. Konvoylarınızdaki araç sayısını azaltın.

Ardından, kamu ihale mevzuatını değiştirin. Üç beş yandaş şirketi zenginleştiren ihale usulüne bir son verin. Şeffaf ve açık ihale sistemiyle kamuya mal ve hizmet alımlarında yandaşlarınızın değil, halkımızın kâr etmesini sağlayın.

Kanal İstanbul gibi rant projelerine artık bir son verin. Varlık Fonu’nu kapatın. Derhal tüm kurum ve kuruluşları Sayıştay denetimine açın.

'SONRA HEP BERABER KEYİF ÇAYI İÇERİZ'

Bu kadar basit. Bu reçeteyi uygulayın, bakın nasıl düzelmeye başlıyor işler. Vatandaşımızın canı risk altındayken bütün bu salgının ekonomik yükünü sadece vatandaşımıza yükleyemezsiniz. Önce siz acı reçeteyi uygulayın sonra biz hep beraber keyif çayını içeriz.'