Hakkı Öznur: Anlatılan Senin Hikayendir Ülküdaş!

Hakkı Öznur: Anlatılan Senin Hikayendir Ülküdaş!

Ülkücü Hareketin kanaat önderlerinden, Ülkücü fikir ve siyaset adamı araştırmacı–yazar Hakkı Öznur, yiğit ülkücü Ferhat Tüysüz’ün vefatının 25. yılında bir mesaj yayınladı. Öznur yayınladığı mesajda şunları söyledi:

FERHAT’IN  HİKAYESİ, HEPİMİZİN HİKAYESİDİR

12 Eylül 1980 öncesiydi. Zor ve fırtınalı yıllardı. Ölüm kol geziyor, kızıl namlular kan kusuyordu.Ferhat Tüysüz, İstanbul’da mücadeleci yapısıyla, duruşuyla, tavrıyla, yiğitliğiyle Ülkücü gençlik hareketinde çok sevilen, sayılan, saygı duyulan genç bir ülküdaşımızdı.Her gün şehitler verdiğimiz o zor ve fırtınalı yıllarda, kavga günlerinde en önde dövüşenlerdendi. İstanbul sokaklarında kurşunların, taşların, sopaların üzerine korkusuzca nasıl gittiğini dönemin ülkücüleri tanığıdır.

İstanbul’un başta Şişli olmak üzere her semtinde, mahallesinde Ferhat Tüysüzvardır. Okulları işgal eden, mahalleleri kızıl kurtarılmış bölgelere çevirmek isteyen, terör estiren, her türlü komünist örgütlerin karşısında Ferhat Tüysüz gibi gardaşlarımız, yiğitlerimiz, dava arkadaşlarımız vardı.

ÜLKÜSÜ NİZAM-I ALEM ÜLKÜSÜ, SEVDASI HÜSEYNİ BİR SEVDAYDI

Yiğit ülküdaşımız Ferhat Tüysüz 80 sonrası Ülkücü gençlik liderlerinden Bizim Ocak’ın kutup yıldızı Metin Tokdemir’le aynı gün, Hakk’a yürüdü. Sonsuzluğun sahibine kavuştuklarında Metin Başkan 36 yaşındaydı, can Ferhat’ımız 33 yaşındaydı. İkisi de, sevmediler ülküden başkasını. Ülkülerine sevdalıydılar. Ülkü  yolundahakka yürüdüler

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü mücadele içinde yer alan, yiğitliğiyle, mertliğiyle, ülküdaşlarının gönlünde taht kuran, ömrü çilelerle geçen Ferhat arkadaşımız, 12 Eylül darbesinden önce 1979 yılında 17 yaşındayken cezaevine düşmüş, yaklaşık 12 yıl cezaevinde yattıktan sonra 15 Nisan 1991 tarihinde Bursa Cezaevi’nden çıkmıştı.

POL-DERLİ ÇETELERİN, DERİN SOL ÖRGÜTLERİN HEDEFİ OLMUŞTUR

Ferhat, genç yaşında ülkücü gençlik hareketinin sembol isimlerden biri olmuştu.Birçok kez karakollara, şubeye düşmüş, işkenceler görmüştü. 1979 yılından Hakk’a yürüdüğü 8 Aralık 1995 tarihine kadar komünistlerin, bölücülerin, devşirme dönme takımının hedefi olmuştu. Derin Sol örgütlerin, komünistlerin korkulu rüyası olmuştu. Daha 17 yaşındayken ismini bilmeyen, duymayan kalmamıştı. Ülkücü hareket düşmanı, ana akım medya, Sol medya sürekli Ferhat Tüysüz ile ilgiliçarşaf çarşafasparagas iftiralarla dolu algı operasyonları yapıyorlardı. İşbirlikçileri, emniyet teşkilatı içindeki Marksist-Leninist zihniyetli polislerdi.

Tüysüzbaşta olmak üzere birçok dava arkadaşımız, hakkında infaz kararları almışlardı.Ferhat Tüysüz gibi önde gelen simge isimlere 12 Eylül öncesibaşlayan sistematik saldırılar, 12Eylül sonrasında devam etmişti. 

TEKELCİ MEDYA, SOL MEDYA, DEVŞİRME DÖNME TAKIMI 16 YIL LİNÇ KAMPANYALARI DÜZENLEDİ

16 yıl(1979-1995)tekelci medyanın, sol medyanın, beşinci kol grupların iftiralarına, saldırılarına, maruz kalmış, linç kampanyalarına uğramıştır.

Yiğit ülküdaşımız, gardaşımız,canımız, gerçek bir dava adamı ve gönül insanı olan Ferhat arkadaşımız, cezaevi döneminde yakalandığı elim hastalık sonucu akciğer kanserinden 8 Aralık 1995 günü Ankara’da Hakk’a yürüdü. Bütün ömrü çile ile geçen, gerçek dava adamı, adının büyüklüğü kadar mütevaziliği ile gönüllerde yer eden ülküdaşımızFerhat Tüysüz’ün kabri, Ankara’daBağlum Mezarlığı’ndadır.SeyyidAbdülhakim-i Arvasi hazretleri ve Abdurrahim Karakoç ağabeyimizin kabri de buradadır.

Türkiye’nin dört bir yanındaki (İstanbul, Çanakkale, Gaziantep, Bursa) cezaevlerinde yattı.Sürekli okuyan, üreten bir dava arkadaşımızdı. Son döneminde eski ama işe yarayan bir daktilosu olmuştu.İki parmakla geçtiği daktilonun başında hareketimizleilgili davamızla ilgili yazılar yazıyordu. Bursa Cezaevi’nden,“Bizim Ocak”, “Bizim Dergah” dergilerine gönderdiği yazılarını yazdığı daktilosu, yine kendisiyle birlikte Bursa Cezaevi’nde yatan ülküdaşlarımızdan biri olanEmir Kuşdemir’in evinde. Kendisi de11 yıl cezaevinde yatan ülküdaşlarımızdan olanEmir Başkan, daktiloyu evinin bir köşesinde Ferhat’tan kalan aziz bir hatıra olarak saklıyor.

Ferhat, tahliye olduktan sonra yaşamını İstanbul’da değil, Ankara’da sürdürmek istemişti. O tarihte,MÇP Genel Sekreter Yardımcısı aynı zamanda, şehit ailelerimiz ve cezaevlerinde yatan ülküdaşlarımıza sahip çıkmak için kurulan SOGEV’in (şimdiki ismi Selçuklu Vakfı, Başkanı Dr. LütfiŞehsuvaroğlu ağabeyimiz)Başkanı olanMuhsin Yazıcıoğlu ile görüşerek ona, “Başkanım, Ankara’ya yerleşmek ve burada hayatımı sürdürmek, düzenimi kurmak istiyorum. Hem sizin yanınızda olurum. Davamıza, hareketimize burada hizmet etmeye devam ederim.”Muhsin Başkan duygulanmıştı. Muhsin Başkan başta olmak üzere herkes Ferhat ülküdaşımızı çok severdi. Şehit liderimiz Muhsin Başkan, onun çilelerle geçen ömrünü en iyibilenlerdendi. Uğradığı işkencelerin, maruz kaldığı zulümlerinne olduğunu en iyi bilenlerdendi.

Muhsin Başkan, Ferhat ülküdaşımızınkararına saygı duymuş ve destek vermişti.Ferhat Ankara’ya, dava arkadaşlarımızın yardımlarıyla Keçiören’e yerleşmişti. Ankara’nın Keçiören ilçesine bağlı ‘Gazino’ olarak bilinen semttebulunan “Yeni Birlik Blokları A Blok 11” numarada oturuyordu.Yan komşusu, Bursa Cezaevi’nde birlikte yattığı ülküdaşlarımızdan, şimdi avukat olan Osman Başer’di.

Ferhat arkadaşımız, bir taraftan hayat mücadelesi veriyor, öte taraftan evlenip, yuva kurmaya çalışıyordu. Evlendi, mutlu bir yuva kurmuştu. Ancak çilesi bitmiyordu, imtihanı bitmiyordu.Birisi ailesi ve çocukları ile olmak üzere iki kez trafik kazası geçirdi. Bu elim kazaların birinde sevgili evladı, hepimizin evladı Şeyma Nurkızımız, yavrumuz vefat etti. Bu elim acı, hepimizi derinden yaralamıştı. En çok da canımız Tüysüz ailesini...

SABIR VE TEVEKKÜL ADAMIYDI, METANET ABİDESİYDİ

İşkenceler, cezaevi yılları ondan fiziki olarak derin izler bırakmıştı. Bir gün öksürük ile başlayan sıkıntılar kendini gösterince yine hareketin çilesini, cefasını çekmiş dava arkadaşlarımızdan Abidinpaşa ülkücülerinden Kenan Kılıçarslan, Ferhat Tüysüz’ü Keçiören Sanatoryum Hastanesi’ne götürerek muayene ettirmişti. 12 Eylül 1980 öncesi Ulucanlar Cezaevi’nde yatan ülküdaşımızKılıçarslan daha sonra Sağlık Bakanlığı’na girmiş, çalıştığı Sanatoryum Hastanesi’nde ciddi bir muayeneden geçirtmişti. Yapılan muayene ve tahliller sonucuFerhat gardaşımızın “kanser” denen illete yakalandığı ortaya çıkmıştı.

Kenan Kılıçarslan ülküdaşımız,  Ferhat’ın hastalığını öğrendikten sonraki o büyük metanetini ve duruşunu şöyle anlatıyor:

“Memuriyet hayatımın 25 sene kadarı hastanelerde geçti. Çok amansız hastalıklar, hastalar ve ölümlerin şahidi oldum. Bazı hastaların ex olma halini doktorlar müdahale ederken dikkatle an be an izlediğim oldu. Doktor röntgen filmine bakar bakmaz kulağıma eğilip ‘arkadaşının ciğerleri bitmiş…’ dedi. Ferhat ise derhal fark etti doktorun hareketini. Olumsuz bir durum olduğunu anlamıştı. Ben de tutulup kalmıştım, böyle bir netice bir insanın yüzüne karşı nasıl söylenirdi.

Sonrası çok kolay gelişti. Zira rahmetlide evvelce hiç şahidi olmadığım öyle bir iman ve metanet vardı ki… İnanılmaz derecede mütevekkilane bir tavır ile benden tıbben ancak birkaç ay ömrü kaldığını öğrendikten sonra, sohbet ede ede yürüyerek bizim hastanenin derneğine namaz kılmaya gittik. Kanser mütalaalarında bulunduk.

Sonra ise tıbbi tedaviyi reddedip alternatif tedaviyi tercih etti. Son günleri ve son anlarını bile inanılmaz bir teslimiyet ve metanet abidesi olarak yaşadı.Ferhat cezaevinden çıktıktan sonra tanışmıştık kendisiyle, kısa sürmüştü tanışmamız ama fazlasıyla dopdolu geçmişti o kısa süre. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.”

Dr. Ümit Yılmazel ağabey deFerhat Tüysüz arkadaşımız ile yakından ilgilenmiş, sürekliyanında olmuştu.Ümit ağabey, özellikle Ülkücü  şehitlerimizin ailelerinin, cezaevlerinde yatanülküdaşlarımızın ve  onların ailelerinin , sağlık problemleriileçok yakından ilgileniyordu, durumlarını  yakından takip ediyordu.  Bu husustaki gayretlerini de yad etmek bir vefa borcudur.

Dava arkadaşlarımız, başta Muhsin Başkan olmak üzere Ferhat’ın hastalığına çok üzüldüler.Ferhat’ı çeşitli hastanelerde de muayene ettirdiler. Fakat sonuç aynıydı.  Ferhat, hastalığını biliyordu. Ancak ne bir endişe ne bir korku vardı. Sabırla, metanetle karşıladı. Daima tevekkül etti. Dilinde hep “Allah var, gam yok” sözü vardı.

HASTALIĞINA RAĞMEN NİZAM-I ALEM OCAKLARI’NIN HER FAALİYETİNE KATILIYORDU

Ferhat, hastalığına rağmen Muhsin Yazıcıoğlu çizgisine bağlı Nizam-ı Alem Ocakları’nın düzenlediği faaliyetlere katılıyor, destek veriyordu. Hiç unutmuyorum; hala gözlerimin önünde. 1994 yılının Aralık başında Çeçenistan’ı işgal eden, soykırım uygulayan Rus emperyalizmini telin etmek amacıyla Ankara Çeçen Kafkas Derneği, Tandoğan Meydanı’nda bir miting düzenlenmişti. Mitinge her çevreden gruplarda katılmıştı. Nizam-ı Alem Ocakları da yaklaşık   1500 kişilik bir kitleyle Ankara Necatibey Caddesi’nde bulunan Ankara Nizam-ı Alem Ocakları önünde bir araya gelmişti. Buradan Tandoğan Meydanı’na kadar sloganlarla, tekbirlerle yürünmüştü. Ön safta yürüyen ve slogan atanlar arasında Ferhat gardaşımız da vardı.

Bu miting alanında bazı gerilimler de yaşanmıştı. Çeçenistan mitingine bazı Sol kökenli küçük gruplar da katılmıştı. Özellikle bazı Çeçen Kafkas derneklerinin yönetiminde, soğuk savaş döneminden kalma bir takım Marksist-Solcu çevreler vardı. Bunlar miting devam ederken, konuşmalar sürerken provokatif tutumlar sergileyerek, bazı olayların çıkmasına neden olmuşlardı. Güvenlik güçleri, olayı çıkartan bu marjinal gruplara müdahale edeceğine Nizam-ı Alem Ocakları kitlesine saldırmıştı. Nizam-ı Alem Ocakları baştan itibaren tertip komitesinin aldığı kararlara uymuş ve kendilerine gösterilen alanda yerlerini almışlar, pankartlarını açmışlardı.

NİZAM-I ALEM GENÇLİĞİNE SAHİP ÇIKTI

Dönemin BBP Milletvekili Ökkeş Şendiller ile Nizam-ı Alem Ocakları Genel Başkanı Emir Kuşdemir ve yardımcısı olan Ferhat Tüysüz ve Ocak yönetimindeki kardeşlerimizle birlikte duruma müdahale ettik. Güvenlik güçlerini uyardık. Polis şeflerine yaptıklarının yanlış olduğunu, olayları çıkartanların Sol gruplar olduğunu, Çevik Kuvvet’in kurt köpekleriyle arkadaşlarımıza saldırmalarının kabul edilemez olduğunu, derhal geri çekilmelerini sert bir şekilde ifade ettik. “Siz ne yapmak istiyorsunuz? Nizam-ı Alem Ocakları’nı miting alanından neden uzaklaştırmak istiyorsunuz?” diyerek tavrımızı göstermiştik. Ferhat o gerilimli ortamda hem kitlemize sahip çıkıyor hem de kavganın en ön saflarında yer alıyordu. Ortalığın karıştığı bir anda bir baktım Can Ferhat’ımızla yan yana, omuz omuza güvenlik güçlerinin sert müdahalesini durdurmaya çalışıyorduk.

VASİYETİ: “BENİ BAĞLUM KABRİSTANI’NA DEFNEDİN”

Hastalığı ilerleyince Bursa Cezaevi’nde beraber yattıkları, ülküdaşı, dava arkadaşımızEmirKuşdemir ve bazı ülküdaşlarımız tarafından Cebeci Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Ülküdaşımız Osman Başer, Ferhat’ın kısa bir süre Keçiören Sanatoryum Hastanesi’nde yattığını söylüyor.Ferhat ülküdaşımızın hastalığının hızla ilerlemesi üzerine arkadaşlarımız Cebeci’deki Ankara Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü’ne yatırdılar.Ancakkanser bütün vücudunu sarmıştı. 1 ay kadar burada yattıktan sonrasabaha karşı8Aralık 1995 günü Hakk’a yürüdü. Bir iman adamı, bir dava adamı, bir gönül insanı, biryiğit ülkücü, sonsuzluğun sahibine kavuşmuştu.

Birülkü devi olan Ferhat, bu ağır hastalığın sonucunu biliyordu. Allaha teslim olmuş bir mümindi.“Allah’tan geldik, yine Allah’a döneceğiz” inancıyla, imanıyla hayata bakıyordu.  Bir ülküdaşımızın ifadesiyle sessiz sedasız bir dava ve iman abidesi isminin altını kazıdıkça, koca bir derviş çıkıyordu.

Vefatından önce vasiyetini yazmıştı: “Beni Bağlum’a defnedin”Büyük İslâm/ehl-i sünnet âlimi ve mutasavvıfı, büyük veli(1886-1943) AbdülhakimArvâsî'nin kabrinin bulunduğu Bağlum kabristanına gömülmek istiyordu.Necip Fazıl’ın şeyhi AbdülhakimArvâsî hazretleri. Başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere birçok insanın hidayetine vesile olmuştur. Büyük şairimiz, dava büyüklerimizden Abdurrahim Karakoç ağabeyin kabri de,Bağlum kabristanında, AbdülhakimArvasi hazretlerinin kabrine oldukça yakın bir mevkidedir.

HACI BAYRAM CAMİ’NDEKİ CENAZE NAMAZINA BİNLERCE ÜLKÜDAŞIMIZ KATILDI

Can gardaşımız Ferhat’ımızın cenaze namazı, Hacı Bayram Cami’nde kılındı. Cenaze namazına şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte , Anadolu’nun dört bir yanından gelen, ülküdaşlarımız, cezaevlerinde birlikte yattığı çok sayıda  dava arkadaşımız, Nizam-ı Alem Ocakları’na mensup Alperen gençlerimiz  katıldı. Hacı Bayram Cami’nde cenaze namazı kılındıktan sonra yüzlerce araçlık konvoyla Ferhat ülküdaşımızın naaşıBağlum’da defnedileceği kabre getirildi. Can Ferhat’ımız, ülküdaşlarının, dava arkadaşlarının, omuzlarında tekbirlerle, dualarla, vasiyeti olan Bağlum kabristanına defnedildi.

BBP çizgisine bağlı, günlük olarak yayınlanan “Gündüz” gazetesi  Ferhat Tüysüz ve Metin Tokdemir’in hakka yürüyüşünü  9 Aralık 1995 günü “ Başımız Sağolsun”  manşetiyle  vermişti. Bir süre gazetede, Ferhat Tüysüz ve Metin Tokdemir ile ilgili yazılar yayınlandı. Rahmetli Abdurrahim Karakoç ağabey başta olmak üzere  Remzi Çayır, Servet Avcı,  İrfan Sönmez, Erol Dok, Murat Dereli, Hayati Tek, ve bir çok arkadaşımız, iki yiğit ülkücü  Ferhat Tüysüz ve  Metin  Tokdemir’le ilgili yazılar yazmışlardı.

17 Ocak 1996 günüAnkara Kocatepe Cami'nde Ferhat Tüysüz ve Metin Tokdemir için dava arkadaşlarımızmevlit okuttular.Muhsin Başkan, Galip Erdem ağabey ile birlikteyüzlerce ülküdaşımızmevlide katılmışlardı.

HESAP ADAMI DEĞİL DAVA ADAMIYDI

Ferhat Tüysüz, 33 yıllık yaşamında tarihe not düşerek Hakk’a yürüdü. İnandığı davasından asla taviz vermedi. İnandığı ülküsünün peşinde koştu.Hayatlarını bir davaya vakfedenlerin hareket noktaları idealleridir. Dava ruhuna sahip olanlar, hayatlarını ideallerine göre program altına alır. Bir idealist olan Ferhat Tüysüz de yüce ülkü ve değerler uğrunda imanından aldığı güç ile Allah yolunda yılmadan, yorulmadan, bıkmadan, usanmadan çalışmış ve bu yolda Hakk’a yürümüş bir mefkureciydi. Aziz ülküdaşımız, gönül insanı, Ferhat Tüysüz’ü bir kez daha rahmetle, minnetle, özlemle anıyoruz. Ruhu şad, mekânları cennet olsun.