Davutoğlu: Can yakıcı bir tablo var, kesinlikle erken seçim olacak

Davutoğlu: Can yakıcı bir tablo var, kesinlikle erken seçim olacak

KARAR TV ekranlarına konuk olan Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, erken seçim için net konuştu: Türkiye'de can yakıcı bir tablo var, kesinlikle erken seçim olacak. 2021'in ikinci yarısında erken seçim olacağını öngörüyorum.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Çin'den gelen koronavirüs aşısına güvenmediğini söyledi.

Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını cevaplayan Davutoğlu, 'Bilimsel çalışmaya karşı tez de üretilebilir. Düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde, hele devletin kurumu bir aşı üretmişse ona karşı eleştiri getirme şansın olmadığı yerlerde, o aşının kendisinin test edilmesi de zorlaşır. Bu açıdan Çin aşısına çok güvenle bakamıyorum. Çin bilimsel çalışmaları tekelinde yürüten bir ülke' dedi.

Davutoğlu, 'Türkiye’deki iktidar sağlık sorununu da, sağlığın yol açtığı bu ekonomi konularını son derece kötü yönetiyor. Şeffaf değil, veriler güvenilir değil. Tarih veriyor işlemiyor. Tepki geldiğinde BionTech aşısına da bakacaklarını söylüyor. Nedense Çin’e dönük kayırmacı bir yaklaşım var' diye konuştu.

Davutoğlu şöyle devam etti: 'Türkiye gibi önemli ve merkez bir ülkenin bütün küresel güçlerle iyi ilişkiler geliştirmesini zaruri olarak görüyorum. ABD müttefik ilişkileri, AB standartlarında demokrasi ilişkileri, Rusya’yla komşu ilişkileri, Çin’le Asya stratejisi bağlamındaki ilişkiler aynı anda geliştirilebilir. Bunda hiçbir sorun yok. Demokratik bir model içinde mi yönetilmek istiyorsunuz, yoksa otoriter rejimler mi?'

Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:

'Ülkeyi yönetiyor olsaydım alternatif aşıların tümüyle ilgili bilimsel çalışmaların hepsini toplar değerlendirme yapardım ama aşı gibi toplumsal sağlığı doğrudan ilgilendiren bir hususta demokratik süreçlerin işlediği ülkelerdeki çalışmalara öncelik verirdim.

Çin aşısına çok güvenle bakamıyorum. Nihayet Çin, bütün bu bilimsel çalışmaları tekelinde yürüten bir ülke. Bireysel özgürlükler konusunda demokratik ve şeffaf denetim süreçlerinden geçmemiş bütün sonuçlara biraz daha teenni ile yaklaşırdım.

KANAL İSTANBUL-ÇİN BAĞLANTISI

Son dönemde Çin’e dönük özel bir kayırmacı ve hiçbir sorgulama olmayan bir yaklaşım var. Dolayısıyla bu bir güven ortamı oluşturmuyor. Son dönemde iktidar sahipleri, bir karar alırken en önemli kriter şu: İçerideki gücümüzü nasıl konsolide ederiz. İkincisi, buradan bize bir kaynak akar mı? Bize derken ülkeye kaynak akması başka, kendilerine yakın şirketlere bir kaynak akması ayrı bir şey.

Çin ile ilgili beklenti Kanal İstanbul’un yapılması üzerine bir kaynak gelecek şeklinde hatta Kanal İstanbul yakınlarında belli alanların Çin’e bırakılarak bunun yapılacağı gibi tezler işlendi ki; bu ulusal egemenliği de ekonomik rantabiliteyi de yok eder.

İHRACAT PROJESİ DOĞRU AMA...

Türkiye’den Çin’e tren yolu son derece doğru bir projedir. Dışişleri Bakanı ve Başbakanken de destekledim şimdi de destekliyorum. Orta Asya’dan Batı Asya’ya gelecek her yok bizim için faydalıdır. Türkiye buna destek vermeli. Ama buna destek verirken ‘Batı Çin’ diye adlandırdıkları Doğu Türkistan’ın sömürgeleştirilmesi üzerine yürüyen bir politikaya asla cevaz verilmemeli.

İnsan hakları bağlamında da bütün dünya oradaki asimilasyona, soykırıma varan uygulamalara Türkiye’den ses çıkmaması önce AK Parti’nin sonra Erdoğan’ın bütün mirasının iflasıdır. Türkiye Cumhuriyeti açısından da ileride, aynen Fransa’nın Cezayir’deki politikaları nedeniyle sessiz kalması sebebiyle Özal’ın özür dilemesi gibi gün gelip birileri Türkiye’nin Uygur meselesinde sessiz kalmasından dolayı özür dileyecektir.

Bir taraftan Aras nehriyle ilgili şiir okuyacaksınız ki; Azerbaycan meselesindeki politika doğrudur. Öbür taraftan Doğu Türkistan’dan Tibet’e, Himalaya'lara o dağları aşıp da Tayland’a, Malezya’ya inen Uygurların haklarını yok sayacaksınız.

KATAR İLE İLİŞKİLER ŞEFFAF DEĞİL

Katar ilişkilerinin şeffaf olduğu kanaatinde değilim. Şeffaf olabilmesi için devlet kayıtlarında tescil edilmesi ve kamuoyunda paylaşılması lazım. Yalnızca Katar ile ilgili değil. Dış yatırımlarla ilgili benzer bir sıkıntı var. İçerideki yatırımlarla ilgili de.

Eğer perde gerisinde şu yatırım yapılacak ama ortağı da şu olacak o ortaklık üzerinden de şu ilişkiler kurulacak gibi bir network oluşmaya başlamışsa denetim dışında bir alan oluşuyor demektir. Bu açıdan bu ilişkilerin kamu denetimine açık olması lazım.

İktidar kim olursa olsun Türkiye’ye dönük bir yaptırım uygulanırsa biz o iktidarın yanında bu yaptırımların karşısında net tutum takınırız. Bu tartışılmaksızın benimsediğimiz bir ilkedir ama bu yaptırımlara sebep olan dış politika anlayışını ayrıca eleştiririz.

BAŞKENTLER ARTIK ERDOĞAN'I ÇÖZDÜLER

Takip edilen dış politika rasyonel bir dış politika değil tamamen kişisel ilişkilere dayanmış bir politika. Trump gibi dengesiz bir kişi size ‘aptal olma’ diye bir mektup yazabilmiş ve siz de buna tepkisiz kalmışsanız bu sizin kırılganlığınızı gösterir.

Washington'da, Brüksel'de, Moskova’da, Pekin’de oturanlar artık Erdoğan'ı çözdüler. Hangi şartlarda ne taviz vereceğini biliyorlar. O eskiden ‘one minute’ dediği zaman dünyanın dikkatini çeken Erdoğan yok. ‘Bu can bu tendeyken Rahip’i vermem’ dedikten birkaç ay sonra Rahip’i veren Erdoğan var.

'HDP'NİN KAPATILMASINA KARŞIYIM'

Siyasi partilerin kapatılmasına esastan karşıyım. HDP ile siyasi anlamda anlaşmamız mümkün değil, terörle arasına mesafe koymadıkça… Ama ben bu mücadeleyi Diyarbakır sokağında veririm, Batman sokağında veririm. Bu bir siyasi mücadeledir.

Diyarbakır, Batman, Van, Silopi sokağına inmeyip Ankara’da HDP’yi kapatmak üzerinden kendi kitlelerini konsolide etmeye çalışanlar teröre en fazla primi vermiş olurlar. Çünkü siyasi partilerin kapatılması yöneticilerin cezalandırılması değil bir müddet sonra ona oy veren kitlelerin cezalandırılması anlamına gelir. Bir süre sonra o kitleler sisteme olan güvenlerini kaybederler.

O kitleler ya terör örgütünün propagandasına açık hale gelirler. Burada da iki yüzlülük şurada: Aynı Bahçeli Meclis’e gidiyor. HDP ile yan yana oturuyorlar. Sonra gidip İç Anadolu’da ve Karadeniz’deki bu konuda kaygılı seçmeni tahrik etmek üzere konuşuyorlar.

Cumhur İttifakı iki yerde oy kaybediyor; Doğu ve Güneydoğu’da oy kaybediyorlar. Artık orada Gelecek Partisi ve HDP var. Yıllardır devlet bekası diyerek İç Anadolu ve diğer havzalardaki oylardan kopuyorlar.

Şimdi buna karşı tekrar bir hamaset uyandırmak tekrar bir düşman yaratmak… Eğer bu konuda samimilerse gitsinler alanda siyasi mücadele yapsınlar. Onu da yapmayacaklar, bunu yapanların önünü kesecekler. Bu teröre verilen en büyük destek haline geliyor zamanla.'