Haftalık basın açıklamasında konuşan Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
2015 yılında AK Parti'den milletvekili aday adayı olan Prof. Dr. Melih Bulu'nun Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 2 Ocak'ta Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanmasına tepki gösteren Serkan Özcan, 'Tıpkı diğer üniversitelerde olduğu gibi eski Türkiye’nin çapsızlığına, liyakatsizliğine ve adam kayırmacılığına geri dönülmüştür. 28 Şubat yılları ve öncesinde nasıl üniversitelere postal düzenine uygun liyakatsiz tipler doldurulmuşsa, bugün de tamamen iktidar frekansına ayarlanmış liyakatsizler ordusu üniversitelere doldurulmuştur' dedi.
'Bu iktidarın demokrasisi milletin kurduğu bir üniversitenin iktidarın dar kalıbına girmek istemediğini görene kadar' ifadelerine yer veren Özcan, 'Bu iktidarın insan hakları Kürtçe tiyatro oyununu görene kadar. Biz de diyoruz ki bu “kaşıkçı kavganızdan” millet yoruldu' dedi.
Serkan Özcan'ın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
ABD'DEKİ TARİHİ KONGREYE BASKIN
'Dün gece Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananlar tüm dünyaya pekte tahmin edilmeyen bir biçimde demokrasi ve otokrasi arasındaki ince çizgiyi yeniden hatırlattı. Hasmane, ötekileştirici, kendisi gibi düşünmeyen herkesi yaftalayan, dışlayan siyasetin Amerika’da bile nasıl bir görüntüye sebep olabileceğini hep birlikte izledik.
Popülizmin ve yalana dayanan illüzyon siyasetinin en gelişmiş demokrasileri bile tehdit edebileceğine şahit olduk. Demokrasi için değil sadece kendi iktidarı için mücadele edenler dünya barışının karşısındaki en büyük tehdittir.
İLKER BAŞBUĞ'UN AÇIKLAMALARI SONRASI BAŞLAYAN 'DARBE' TARTIŞMALARI
Hepinizin izlediği gibi ülkemizde de yine yeniden darbe tartışmalarına şahitlik ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Daha doğrusu iktidarın köpürttüğü bir darbe tartışmasına şahitlik ediyoruz. Dünyanın başka hiçbir ciddi ülkesinde 3-5 ayda bir iktidarın köpürttüğü bir darbe tartışması göremezsiniz.
Türkiye’nin gündeminden darbelerin çıkması için, siyasetin gündeminden darbelerin çıkması için, hatta iktidarın gündeminden darbelerin çıkması için bir tek şeye ihtiyaç var:
Tam demokratik Türkiye’ye” ihtiyaç var. Tam demokratik bir hukuk devletine” ihtiyaç var. Ancak o zaman, kimse darbe kelimesini değil ağzına, aklına bile getirmeye cesaret edemez.
'İKTİDARIN GÖREVİ LAF YETİŞTİRMEK DEĞİL'
İktidarın görevi darbe tartışmalarına şehvetle laf yetiştirmek değil, bizzat kendisine iktidar olduğu bir ülkede üç beş ayda bir ne diye darbe tartışmalarının yapılabildiğini sormaktır. Ülkemizin gündemini suni darbe tartışmalarıyla meşgul eden, hiç kimsenin ciddiye almadığı tiplerin de iktidarın da milletin derdinin görülmemesi, duyulmaması ve konuşulmaması için çaba sarf ettiğini vatandaşlarımız gayet iyi biliyor.
'NORMAL BİR İKTİDAR DEĞİLSİNİZ'
Ayrıca siz iktidarsınız. Hem de normal bir iktidar da değilsiniz. Hem 18 yıldır iktidarsınız hem de hukuk devletini yok etme pahasına medyadan yargıya ülkedeki her şeyi baskıyla kontrol ediyorsunuz.
Eğer bir darbe heveslisi hala varsa, eğer darbeye niyetlenen millet düşmanları hala varsa, eğer millet iradesini yok etmeye kalkacak hainler varsa ne duruyorsunuz? Bulun bunları yargının önüne getirin. Bunun yerine twitter kampanyaları, bol hamaset, bol slogan artık gerçekten komik olmaya başladı. Ya siz bu darbe işini ciddiye almıyorsunuz ya da bu darbe tartışmaları işinize gelen bir gündem meşguliyeti haline geldi.
Birileri darbe atışmaları yaparken vatandaş ay sonunu getirmenin derdinde. Birileri artık komediye dönen Erdoğan’ı yedirmeyiz paradosini oynarken, vatandaş bu hafta bir zam daha yapılan elektrik faturasını ödemenin derdinde. Birileri ülkeyi garnizona çevirecek kadar polisten yargıya, medyadan üniversitelere her şeyi kontrol altında tutarken vatandaş mutfağındaki yangını söndürme derdinde. Birileri asgari ücretli vatandaşın iki yılda kazanacağını bir ayda aldığı üç beş tane maaşla cebine indirirken vatandaş ay sonunu getirme derdinde.
'TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ BİTMEK BİLMEYEN HAYAT PAHALILIĞI'
Türkiye’nin gündemi gelir adaletsizliğidir. Türkiye’nin gündemi açlıktır. Türkiye’nin gündemi yoksulluktur. Türkiye’nin gündemi bitip tükenmek bilmeyen zamlardır, hayat pahalılığıdır. Türkiye’nin gündemi “Bir canım var, başıma bela olmuş.” diyerek içinde bulunduğu durumu, vicdan sahibi herkesi titretecek netlikte anlatan vatandaştır.
Türkiye’nin gündemi, bize benzeyen diğer gelişmekte olan ülke paralarının değeri dolar karşısında 1997 yılından bu yana en yüksek değerine ulaşmışken, Türk Lira’sını 7,30-7,40’ta tutabilmek için yüzde 17 faiz vermek zorunda kalmış olmamızdır.
VOLKSWAGEN'IN TÜRKİYE'YE YATIRIM YAPMAKTAN VAZGEÇMESİ
Türkiye’nin gündemi Manisa, Kütahya, Balıkesir, Uşak, Denizli, İzmir ve diğer çevre illerde binlerce vatandaşımıza ekmek kapısı olacak, iş olacak, aş olacak Volkswagen şirketinin yatırım yapmaktan vazgeçmesidir.
Duydunuz değil mi Sanayi ve Tekonoloji Bakanı’nı? Hep hamaset hep laf. Milletin kesesinden racon kesmeye alışmış, “Almanlar bizi kıskanıyor” edebiyatına mahkûm olmuş. Neymiş efendim Volkswagen kaybedermiş… Bırakın artık bu lafları Allah rızası için. “Ülkemize nasıl yatırım getireceksiniz? İşsizliği nasıl düşüreceksiniz?” onu söyleyin. Ardından da gidip Manisa’lılara nasıl kazandıklarını ya da kaybetmediklerini !! anlatın bir zahmet. Onlar da öğrensin biz de öğrenelim.
ÇİN'DEN GETİRİLEN KORONAVİRÜS AŞISI
Dünyanın onlarca ülkesinde aşılama başladı. Onlarca ülke en az iki veya üç farklı aşıyı ülkesine getirmek için anlaşmalarını yaptı ve aşılarını almaya başladı. Türkiye’nin ne yaptığını anlayan var mı Allah aşkına?
Ülkemizin aşıdan daha önemli bir gündemi yoktur. Allah rızası için siz Sağlık Bakanı’nın veya Cumhurbaşkanı’nın aşıyla ilgili ne söylediğini anlıyor musunuz? Sağlık Bakanı günde 2 milyon kişiyi aşılayacağız diyor.
Gayet güzel diyoruz biz de.
-Peki sayın Bakan aşımız var mı?
Cevap evet aşımız var.
-Peki ne kadar aşımız var?
Cevap üç milyon. Yani en fazla 1.5 milyon kişiye yetecek kadar.
-Peki geriye kalan 80 milyon vatandaşımız ne olacak?
Cevap yok.
-Peki bari bu eldeki 1.5 milyon aşıyı uygulayın en azından, neyi bekliyorsunuz?
Cevap: Bu aşının henüz onayı yok!
-Niçin?
Çünkü bu Çin aşısı henüz Çin’de bile onaylanıp kullanılmaya başlamadı.
Hatta Çin kendi aşısının dışında Almanya’dan aşı anlaşması yaptı.
-Sayın Bakan siz niçin farklı aşılarla anlaşma yapmadınız?
Niçin iki Türk bilim insanının geliştirdiği Pfizer-Biontec aşısı Türkiye’ye gelmedi?
Cevap yok.
-Peki biri Amerika’da diğeri İngiltere’de iki aşı daha onay aldı, bu aşılarla ilgili bir girişiminiz oldu mu?
Yine cevap yok.
'İKTİDAR AŞI İŞİNİ YÜZÜNE GÖZÜNE BULAŞTIRDI'
Buradan açıkça uyarıyoruz. Bu koalisyon iktidarı aşı işini yüzüne gözüne bulaştırmış durumdadır. Bulaştıracaktır demiyorum dikkatinizi çekerim. Bulaştırmıştır diyorum. Bu iktidarın aşı için yaptığı planı anlamak mümkün değildir. Basit sorularımız var. Bu sorulara hiçbir cevap veremiyorlar.
Birincisi: Siz Çin’le ne kadarlık bir anlaşma yaptınız? Nerede bunun sözleşmesi?
İkincisi: Çin aşıları ne zaman geliyor? 3 milyon aşı İstanbul’da bir ilçeye yetmez? Gerisi ne zaman geliyor? Sözleşmede yazılı mı teslimat tarihi?
Üçüncüsü: Çin aşısını kaça alıyorsunuz? Kiminle anlaştınız? Bu aracı firma, sizin deyiminizle “lojistik işleri” üslenen firma nasıl bir lojistik işi yapıyor? Kim bunlar? Lojistik firması mı ilaç firması mı?
Dördüncüsü ve en önemlisi: Çin aşısı Faz-3’te sınıfta kalırsa, sizin alternatif planınız nedir?
Açıkladığınız gibi “beğenmezseniz geri göndereceğinizi” söylediğiniz senaryo gerçek olursa ne yapacaksınız hatta daha da önemlisi bizler vatandaş olarak ne yapacağız? Onlarca ülke haftalardır vatandaşlarını aşılarken, bazıları nüfuslarının yüzde 10’undan fazlasını aşılamışken, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ne yapacak?
Türkiye’nin aşı gündeminin suni, lüzumsuz, gerilerde kalmış gündemlerle yok edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Millet aşı beklerken gündemin Fikri Sağlar diye köhne bir zihniyetin hezeyanlarıyla meşgul edilmesine müsaade etmeyeceğiz.
FİKRİ SAĞLAR'IN SÖZLERİ
Maalesef Fikri Sağlar bir zihniyeti temsil ediyor ve yalnız değil. Fikri Sağlar’ın bu iktidardan tek farkı siyasi kampta bulunduğu farklı blok. Birisi başörtülü hakim görünce içindeki faşizmi dışarı çıkarıyor, diğeri Anayasa Mahkemesi’nden demokrasiye ve hukuk devletine uygun bir karar çıkınca demokrasi düşmanlığını içinden çıkarıyor,
Birisinin başörtülü hakim görünce ırkçılığı depreşiyor, diğerinin başörtülü birisini kendi partisinden başka bir yerde görünce hakaret edesi geliyor. Her ikisi de demokrasiye ve insan haklarına inanmıyor.
Dikkatli bakıldığında Fikri Sağlar’la bu iktidarın zihinsel akraba olduğu kolaylıkla görülebilir, Fikri Sağlar’ın insanların inançlarından dolayı hâkim olmalarına tahammülü yok, bu iktidarın insanlara düşüncelerinden veya siyasi yaklaşımlarından dolayı tahammülü yok.
'MİLLET KAŞIKÇI KAVGANIZDAN YORULDU'
Fikri Sağlar’ın demokrasisi ve insan hakları başörtülü hakim görene kadar. Bu iktidarın demokrasisi, halkın oylarıyla seçilen kendinden olmayan belediye başkanını görene kadar. Bu iktidarın demokrasisi milletin kurduğu bir üniversitenin iktidarın dar kalıbına girmek istemediğini görene kadar. Bu iktidarın insan hakları Kürtçe tiyatro oyununu görene kadar,
Biz de diyoruz ki bu “kaşıkçı kavganızdan” millet yoruldu. Biz de diyoruz ki durun siz kardeşsiniz, kavga etmeyin. İkiniz de demokrasiden, insan haklarından nasibinizi almamış kardeşlersiniz. Türkiye’nin, milletin ve ülkemizin ihtiyacı, bu sahte gerilimlerden de bu sahte demokratlardan da kurtulmasıdır.
'ŞEHİR GİBİ BOĞAZİÇİ'NİN KAPISINA DA KİLİT VURDULAR'
İnsan haklarına, demokrasiye ve gerçek bir hukuk devletine inanmamanın bir neticesi de bu iktidarın liyakatten bir daha geri dönememek üzere istifa etmesidir.
Geçtiğimiz sene Türkiye’nin en güzide üniversitelerinden birisi olan Şehir Üniversitesi’nin kapısına kilit vuran bu zihniyet, şimdide Anadolu’nun en zeki ve çalışkan çocuklarının akıl teri ile kazandıkları Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına kelepçe vurmuştur.
'LİYAKATSİZLER ORDUSU ÜNİVERSİTELERE DOLDURULDU'
Tıpkı diğer üniversitelerde olduğu gibi eski Türkiye’nin çapsızlığına, liyakatsizliğine ve adam kayırmacılığına geri dönülmüştür. 28 Şubat yılları ve öncesinde nasıl üniversitelere postal düzenine uygun liyakatsiz tipler doldurulmuşsa, bugün de tamamen iktidar frekansına ayarlanmış liyakatsizler ordusu üniversitelere doldurulmuştur.
Bu darbe anayasası yerine milletin vicdanında gerçek yerini bulan tam demokratik bir anayasayı vücuda getirmeden, darbe artığı, askeri garnizon mevzuatından devşirme YÖK ve kurduğu bilim dışı üniversite düzeni ortadan kalkmadan, hepsinden önemlisi, insan onurunun teminatı olan ifade hürriyeti amasız ve eksiksiz bir şekilde tesis edilmeden üniversitelerimizin bir arpa boyu yol alması mümkün değildir,
Kendi küçük dünyasının, dar kalıplarının, farkında bile olmadığı trajik kampının içerisinde iktidarcılık oynayanların da, buna itiraz ederken yine kendi kampı adına sesini yükseltenlerin de bu millete söyleyecekleri sahici bir söz yoktur.
Maalesef Anadolu’nun dört bir yanında başlattıkları liyakatsizlik salgını Boğaziçi Üniversitesine de bulaşmıştır, milyonlarca Kürt vatandaşımızın oylarıyla seçtiği belediye başkanlarını tutuklayıp yerlerine kayyım atayanlardan başka bir şey de beklenemezdi zaten. Milletin iradesine saygısı olmayan bu iktidarın akademik birikime, ilime, bilime ve ahlaka saygılı olmasını kimse beklemesin.'