AY: İki yazarlı “Hikayeden Söze, Sözden Ezgiye; Alıntılarıyla Anadolu Türküleri” kitabını yayımladınız. Nasıl karar verdiniz?
ŞENOL-HÜR: Ahmet Şenol’un konuyla ilgili geniş çaplı araştırmaları ve yazdığı kitaplar ile Hürkan Hür’ün Kocaeli ili içerisindeki çeşitli köy, belde ve yöresel derneklerde kültürel müzikoloji alanında yaptığı alan çalışmaları üzerine, Ali Aktaş’ın (Sosyolog) Ahmet Şenol ile birlikte bir kitap çalışması yapabileceğimiz fikri üzerine çalışmalara başlanıldı. Ve görüşmeler esnasında Anadolu’nun çeşitli yörelerine ait ve halk içinde de oldukça yaygın olan (ezgisine ya da sözlerine aşina olduğumuz) türkülerin hikayelerinin de en az bu türküler kadar önemli olduğunu,. kitap için Seçilen türkü hikayelerinin yanı sıra, notalarının da derlenip düzenlenerek kitap içerisine konulmasını, böylelikle konuya ilgi duyan, özellikle amatör müzisyenlerin, halk tarafından oldukça sevilen ve beğenilen bu türkülerin notalarına kolaylıkla erişebilmelerine olanak sağlamak üzere biz de, halk türkülerimizin ve halk kültürümüzün yaşatılması adına, oldukça katkı sağlayan bir çalışma olacağı gerekçesiyle kitap çalışmalarına hızlı bir şekilde başladık.
AY: Nasıl bir araştırma yaptınız? Kolay oldu mu?
HÜR: Her araştırma konusunun kendine ait birtakım zorlukları vardır. Bu çalışmayı hazırlamanın da tabi ki kendine göre zorlukları oldu. Kitap içeriğini oluşturan araştırma ve nota derlemelerinden tutun da kitap mizanpajına ve kapak tasarımına kadar zorlandığımız birçok alan oldu. Fakat özellikle Ahmet Şenol’un konuya olan bilgisi, tecrübe kaynaklı hakimiyeti, çalışmanın kitaba dönüştürülmesi hususunda, yol gösterici kolaylıklar sağladı.
AY: “Hikayeden söze ve sözden ezgiye” derken, sanki her hikayenin bir ezgisi var gibi anlaşılıyor. Öyle mi?
ŞENOL-HÜR: Kesinlikle. Halk türküleri içerisinde bir türkü yoktur ki hikayesi olmasın. Muhakkak yaşanılan hikayeler dilden dile aktarılırken, yaşatılmak adına, ezgiyle birleştirilerek bir bütünlük kazandırılır ve türkü halini alır. “Hikayeden söze, sözden ezgiye” adının altında yatan anlam; her türkünün bir hikayesi olduğudur, fakat takdir edersiniz ki, her hikaye bir ezgi ile birleştirilmiştir demek de doğru olmayacaktır.
AY. Yörelere göre dağıtım yaptınız mı? En çok hangi yörede türkülerin hikayesi var? Derlenen ve söz olarak elinizde bulunan ezgileri notaya alınmış mı?
ŞENOL: Anadolu’nun neredeyse her yöresine dokunmaya çalıştık. Çalışmada ağırlık verilen bir yöre bulunmuyor? Evet, çalışmada yer alan türkülerin birçoğu notaya alınmış şekildedir.
AY: Bu eserle ne anlatmaya çalışıyorsunuz? Gençlere bir öneriniz var mı?
Çalışmada, ezgisine ya da sözlerine aşina olduğumuz halk türkülerimizin hikayelerini okuyucuya aktararak türkülerin anlatıları hakkında bilgi vermenin ve böylelikle dinlenilen türkülerin dinleyicide uyandırdığı duygu aktarımının artırılmasının hedeflendiği söylenebilir. Ayrıca paylaşılan nota derlemelerinin profesyonel ve amatör müzisyenlere birer repertuar niteliği taşıması da çalışmanın amaçlanan hususları arasındadır. Bu türküler ve hikâyelerini gelecek kuşaklara aktarılması, Anadolu geçmişinin, gelecek kuşaklarda yaşatılmasını sağlamak için; “Her Birey; Bir Türkü Öğrenmelidir”AY: Kitapta kaç türkü yer alıyor? Sizi en çok etkileyen hikayesi olan türkü hangisi oldu?
ŞENOL-HÜR: İstanbul Cinius yayınlarınca, Ocak-2021 yılında basılan ve 311 sayfa olarak yayınlanan eserimizde, Toplam 136 adet türkü yer almaktadır? Kitabımızda ki tüm türkülerimizin hikayeleri, bizleri çok etkilemiştir.
AY: Bu eserler kaç yılları arasında derlenmiş. Yeniden derlense yine hikayeler bulunabilir mi?
ŞENOL-HÜR: Yaklaşık 1950 ve sonrası bir zaman dilimini kapsadığı söylenebilir. Hepsi için geçerli olmasa da hala yaşayan ve yaşatılan hikayeler mevcuttur. Yeniden derlense yine hikayeler bulunabilir.
Bilindiği üzere;
Anadolu insanını anlamak, tanımak türküleri anlamakla, tanımakla olur. Anadolu insanını, seven, yeren, acıyan, kızan, savaşan, ağlayan, gülen, can veren, ölen, dirilen, can salan türkülerdir. Anadolu insanının varlığında Türkü, bir yaratış geleneğidir. Onun öğretildiği, anlatıldığı bir kurum, bir eğitim - öğretim kuruluşu yoktur. Onun öğreteni de, öğreneni de halktır, Anadolu insanıdır. Öğretimin-eğitimin en kötüsü, en yıkıcısı, en yararsız olanı çağın gidişine, uygarlıkların yeni yeni yaratmalarına, buluşlarına değil de “yıpranmış geleneklere” göre düzenleneni, onların doğrultusunda yürütülenidir.
Gelenekler türkülerin doğuşunu, yayılmasını sağlayan halk kültürü ürünleridir. Türkü söyleme geleneği eskidir de söylenen türkü, ortaya konan duygu yenidir. Türküler uydurulan, yüzlerce yıl yaşanmış bir olayı işlemez, konu edinmez. Yaşanan sıcaklığı insanın kanında, buğusu canında duyulan, bilinen, görülen bir olayı örer, dile getirir. İnsana yabancı kalan, insan yaşayışına girmemiş, yalnız düşüncede oluşan bir olayı, bir konuyu işleyen türkü yoktur. Türkünün konusu somuttur, insanın yetiştiği ortamla, çevresini kuşatan soydaşlarıyla, konu komşularıyla içten bağlantılıdır. Türküler söylendikleri yörenin özelliğini, yaşama biçimini, insan davranışlarını, ilişkilerini, sevgi olaylarını dile getirir. Bu nedenle bir bölgenin türküsü, başka bir bölgeninkine uymaz, benzemez. Bu ayrılık, biçim, öz, konu bakımından da açıkça görülür.
AY: Teşekkürler….
ŞENOL-HÜR: Çalışmamıza yer verdiğiniz için biz, size teşekkür ederiz.