DEVA Partisi lideri Babacan, Gelecek Partisi'ni ziyaret etti. İki lider ana gündem maddesinin güçlendirilmiş parlamenter sistem olduğu görüşmenin ardından kameralar karşısına geçti. Doğu Türkistan'daki Çin zulmü konusunda sert
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve beraberindeki heyet Gelecek Partisi'ni ziyaret etti. İki genel başkan arasındaki görüşmede Babacan’a DEVA Partisi genel başkan yardımcıları Sadullah Ergin, İdris Şahin, Burak Dalgın ve Elif Esen eşlik etti. Gelecek Partisi heyetinde ise genel başkan yardımcıları Nedim Yamalı, Selim Temurci, Ayhan Sefer Üstün ve Serap Yazıcı yer aldı.
Görüşmenin ardından Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ortak basın açıklaması düzenledi, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İki lider görüşmenin ana gündem maddesinin güçlendirilmiş parlamenter sistem olduğunu söyleyerek, Türkiye'de zihniyet ve sistem sorunu olduğunu kaydetti.
Davutoğlu'nun açıklamasından öne çıkanlar:
'Siyasi atmosferin hareketlenmesi bir zenginliktir. Son dönemde bütün partiler arasında yakın temasın artmış olması sevindirici. Ama maalesef İYİ Parti hala birbirleriyle görüşmek dışında kimseyle görüşmemekte ısrar ediyor, iktidar partileri de... Herkesin birbiriyle konuşması gereken bir süreçten geçiyoruz. Türkiye'de hala kutuplaştırıcı bir dilin hakim olması iktidarın büyük bir ayıbıdır. Diğer partiler arasında son derece artan dinamik bir görüşme trafiği var, memnuniyet duyuyoruz.
'TÜRKİYE'DE HER AN ERKEN SEÇİM KAPIYI ÇALABİLİR'
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni eleştirmekle yetinmemiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili bir çalışma yapmıştı heyetlerimiz, kamuoyuyla paylaşmıştık ve partilerden randevu talep etmiştik. DEVA Partisi yoğun bir kongre trafiği içindeydiler, çünkü Türkiye'de her an erken seçim kapıyı çalabilir. Bugün Genel Başkanı ağırladık, hem geçmiş olsun hem hayırlı olsun ziyaretinde bulundular. Bizim geçmiş olsun Kovid değil, sokağın ortasında Selçuk Bey ve gazetecilere yönelik saldırılar nedeniyle bize geçmiş olsun dediler bu bile büyük bir ayıptır.
'ANA GÜNDEM GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM'
Görüşmemizde ana gündem maddemiz güçlendirilmiş parlamenter sistemdir. Genel Başkan ve heyeti de görüşlerini ve çalışmalarını lütfettiler, bundan sonra sadece bu konuda değil diğer alanlarda da Gelecek ve DEVA Partisi'nin daha sık görüşmesi ve ortak önerilerle kamuoyunun gündeme gelmesi konusunda mutabık kaldık, ikili bazda temaslar artacak.
'YENİ ANAYASA GÜNDEM DEĞİŞTİRME ÇABASI'
Çünkü Türkiye'de her an yeni gündem unsurları var, bütün bu gündem arasında Sayın Cumhurbaşkanı yeni bir Anayasa önerisinde bulundu. Tamamen taktik ve gündem değiştirme çabasıdır, burada samimiyet görmüyoruz, iyi niyet görmüyoruz, iklim oluşturma çabası da görmüyoruz. Özellikle ülke gündeminin yoksullukla, yasaklarla boğulduğu dönemde sadece suni bir ümit uyandırmak için gerçek gündemimize dönecek şekilde ekonomik zorluklar, ekonomide yaşanan sıkıntılar, son olarak iktidar yandaşı gazetenin (Takvim gazetesi) gerçekten Türk basın ve ahlak tarihine büyük bir rezalet olarak geçecek baş sayfası. O baş sayfayı alıp çerçeveletmek ve Erdoğan ve Bahçeli'ye göndermek lazım ve imzaları da almak lazım mesulleri sizsiniz diye. Türk basın tarihinin kara lekesi olarak da duvarlara asılmalı.
BOĞAZİÇİ ÖĞRENCİLERİNE 'TERÖRİST' DENİLMESİ
Gerçek gündem bu, gerçek gündem şu veya bu şekilde beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz fikirlerini ama kendi görüşlerini ifade eden ve toplantı gösteri yapan öğrencilerin tümüne bir kitleye terörist suçlamasında bulunarak terör kavramının içini boşaltmaktır. Bütün bu yaşananlar derin bir krizi ortaya koyuyor. Biz bütün partilerle olan yakın temasımızı sürdüreceğiz. Erdoğan-Bahçeli konuşmasından daha sık olacağını söyleyebiliriz.
Babacan'ın konuşmasından öne çıkanlar:
Bugün Gelecek Partisi Genel Merkezi'ne, Sayın Davutoğlu'na hem hayırlı olsun hem geçmiş olsun deme imkanı bulduk. Selçuk Bey de aramızda tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Gerçekten Türkiye'nin bütün gidişatına baktığımız zaman 90'lara hızla dönüş var. Hele hele ekonomi yönetiminin yaptığı yapmadığı işlere baktığımız zaman Özal öncesine, 1970'lere dönüş var. Bu ülke bunları hak etmiyor.
Özellikle 2018'de partili Cumhurbaşkanlığı sistemi başladıktan sonra her alanda problemler hızla büyüyor. Ülkede artık hukukun üstünlüğü diye bir kavram, ilke neredeyse kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti niteliğini kaybediyor. Anayasa'nın bağlayıcı bir metin olarak kabul edilmediği bir ülkede hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün değil.
'SİSTEM VE ZİHNİYET DEĞİŞİKLİĞİ ŞART'
Şu anda ülkemizin ciddi bir yönetim sistemi sorunu var aynı zamanda yönetenlerin zihniyetiyle ilgili de ciddi bir sorun var. Bu sorunları çözmek istiyorsak muhakkak sistem değişikliği şart ama aynı zamanda zihniyet değişikliği de şart. Bu zihniyet de topyekun iktidar değişikliği olmadan mümkün olmayacak.
Bunun için hazırlanıyor, bunun için çalışıyoruz. Gelecek Partisi'nin güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişle ilgili önemli bir çalışma var. Bizim de üzerinde çalıştığımız bir çalışma var, heyetlerimiz karşı karşıya gelerek ikili bazda istişare mekanizması oluşturmaya karar verdik.
'İSTEDİKLERİ GİBİ YENİ ANAYASA YAPMALARI MÜMKÜN DEĞİL'
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı'nın birdenbire ortaya attığı yeni Anayasa gerçekçi değil. Yeni anayasa diyor küçük ortak her zaman olduğu gibi çerçeveyi çiziyor. Gemide reis var ama dümende küçük ortak var. İstedikleri gibi yeni bir Anayasa yapmaları da çok mümkün görünmüyor yakın zamanda.
TAKVİM GAZETESİNİN MANŞETİNE TEPKİ
Son günlerdeki hükümet yanlısı, bizzat hükümetin yönettiği medyada çıkan haberler, atılan manşetler bu ülkeye yakışmıyor. Adeta şu andaki propaganda makinesi şöyle çalışmaya başladı; artık yoksulluk kaderiniz, zaten yoksulluğa sabretmek gerekir ve yoksulluğa alışmayla ilgili vatandaşlarımızın ne yapması gerekiyor onun adeta bir bakıma öğretisine başladılar. Bu artık kader, buna razı olacaksınız ve yoksulluk içerisinde yaşamak için markette nasıl alışveriş yapacaksınız, neye dikkat edeceksiniz gibi önerilere başladılar. Şu andaki yönetimin başarısızlığını itirafından ibaret.
'HAYAT PAHALILIĞININ SUÇLUSU OLARAK MARKETLERİ GÖSTERİYORLAR'
Enflasyonun suçlusu kendileri değil gibi, kaç yıl arka arkaya inatla yanlış para politikalarının sonucunda hem kur hem enflasyon arttığı halde, suçlu ve sorumlusu sadece ve sadece Erdoğan ve ortakları olduğu halde hayat pahalılığının suçlusu olarak marketleri gösteriyorlar. Pazarcı, bakkal, market suçlu ilan edildi. 2018'de de kuru soğan depoları basıldı, terörist ilan edildi. Aynı hikayeyi tekrar görüyoruz. Bir terörist bulacaksın, bazen bakkal, bazen BOUN öğrencileri... Haftanın suçlusu, terörist panosu var, ülkenin hiçbir sorununa çözüm bulamıyorlar.
Ülkenin sorunlarına köklü çözüm üretmek için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Pek çok parti bu hazırlığın içinde. Bu taraftan ümit yok, unutacağız, ülkenin yarınlarıyla ilgili hazırlık yapmak zorundayız. Çünkü iş başa düştüğünde hazır olmalıyız.
SORU VE CEVAPLAR
(Anadil tartışmaları)
Babacan: İnsanın annesinin konuştuğu dili konuşması, bu dili öğrenmesi ve dilin yaşatılması temel bir insan hakkıdır. Biz anadil konusuna temel bir insan hakkı konusu olarak bakıyoruz. Kimse anadili üzerinden topluma fitne tohumları atmasın. Bu ülkeyi kimse bölmeye, parçalamaya kalkmasın. Her bir vatandaşımızın annesinin konuştuğu dili konuşması, öğrenmesi, yaşatması ve geliştirmesi en doğal hakkıdır.
(Doğu Türkistan'daki Çin zulmü)
Şu anda Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde çok ciddi insan hakkı ihlalleri var. Hatta bazı uluslararası çalışmalarda 'soykırım' değerlendirmesi var. Bunu kimsenin görmezden gelmemesi ve ilkeli bir duruş lazım. Şu anda bizim hayretler içerisinde izlediğimiz bir gerçek var o da Sayın Erdoğan ve Bahçeli'nin bu gerçeği tamamen görmezden gelmesi. Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde hangi noktaya geldi ki işler çok önem vermemiz konuda iki ortak da sessiz hatta üçüncü ortak da tam tersi propaganda yapıyor, oradaki olayların yönünü bambaşka şekilde topluma anlatmaya çalışıyor.
'NİÇİN MAZLUMLARIN YANINDA DEĞİLSİNİZ?'
Ciddi insan hakkı ihlallerinin olduğu her coğrafyada mazlumların yanında olmalıyız. Hükümete soruyoruz: Niçin mazlumların yanında değilsiniz? Niçin bu kadar ağır insan hakkı ihlalleri varken susuyorsunuz? Dünyanın gündeminde olan bu meselede niçin susuyorsunuz? Acaba o ülkeyle olan ilişkilerimizde bilmediğimiz bir şey mi var? Niçin sessiz kaldıklarını çıkıp açıklamaları lazım. Ya da çıkıp demeleri lazım ki burada bir insan hakkı ihlali yok, bunlar yalan söylüyorlar.
'İNSAN HAKLARI KONUSUNDA YÜZ KARASIDIR'
Davutoğlu: İnsan hakları söz konusu olduğunda ırk, din, etnisite gözetmeksizin vicdanı olan herkesin omuz omuza vermesi lazım. Uygur ve Doğu Türkistan söz konusu olduğunda vicdanın ayağa kalkması lazım. Şu anda açık veya net bir şekilde bütün dünyanın hemen hemen üzerine müttefik olduğu bir gerçek var ki Sincan Özerk Bölgesi'nde kardeşlerimiz ağır bir toplama kamplarından 'soykırım' ifadesine uygun şekilde seyrediyor. Kadınlar özellikle zikretmek isterim toplu tecavüze uğruyor, kısırlaştırılıyorlar.
İnsan haklarıyla birlikte kadın haklarının da yerle bir edildiği bir tablodan bahsediyoruz. Bunu ABD desteği üzerinden Çin'in zulmünü meşrulaştırma çabası insan hakları konusunun yüz karasıdır. Türkiye eğer sessiz kalıyorsa bu konuda eleştirilmesi gereken Sayın Erdoğan ve Ankara'da oturanladır. Sayın Erdoğan 2009'da bunların çok daha azı yaşandığında o zaman bunları 'soykırım' olarak nitelendirmişti. Şimdi onun misli misli bir gelişme yaşanıyor, Türkçe yasaklanıyor, toplama kamplarına alınıyorlar ve sesleri yok. Karşı karşıya kaldığımız tablo bir insan hakları faciasıdır. Arkada hangi ticari ilişkiler, bağlantılar var ki bütün bu zulme sessiz kalınıyor ve Çin'e garanti veriliyor. Bir gün bu iktidar özür dilemek zorunda kalacak. Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan susabilir ama biz asla susmayacağız ve mutlaka bu meselenin dünya gündeminde olduğu gibi Ankara gündeminde kalmasına çaba sarf edeceğiz.
(Türk dış politikası)
Babacan: Şu anda bir dış politikadan söz etmek mümkün değil. Çünkü politika dediğiniz büyük resme bakar, hedefi vardır. Sadece Türkiye'nin dış ilişkiler kümesi var, politikası yok. Tamamen tek bir kişinin dürtüleriyle yürüyor, uzmanların saf dışı bırakıldığı, diplomatların önemli ölçüde saf dışı bırakıldığı bir dış ilişkiler seti var. Dış ilişkilerin, iç kamuoyunda elverişli bir şekilde kullanımı söz konusu, düşmanlar teröristler içeride bulunmazsa dışarıda bulunuyor. İç siyasette de vatan elden gidiyor, düşmanımız çok diyerek içerideki problemlerin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Türkiye yalnızlaşmış bir ülke. yoksul, fakir ama mücadele eden bir Türkiye algısı yaratma çabası var. Bunların hiçbirini halkımız hak etmiyor.
Davutoğlu: Dış politika bir vizyon ve zihniyet meselesidir. Bugün özellikle ABD Trump'tan Biden dönemine geçerken, bütün yatırımını Trump'a yapan bir dış politika anlayışının itibar argümanları olamaz. Avrupa bir gün düşman oluyor, Biden bir gün sohbet edeceği bir muhatap, diğer gün Türkiye'ye her an müdahale eden bir dış mihrak oluyor. Maalesef Türkiye, Erdoğan'ın psikolojisine uygun bir şekilde uluslararası ilişkilerde dalgalı bir seyir takip ediyor. Kaybeden Türkiye oluyor. İddialı ve itibarlı bir Türkiye inşa edecek alt yapıya sahiptir Türkiye.
'PROPAGANDA MAKİNESİNİN DÜĞMESİNE BASIYOR'
('Erdoğan'ın yanındayız' kampanyası)
Babacan: Türkiye'de ne zaman bir siyasi partinin bayrağı, cumhurbaşkanı forsunun yanına kondu, devleti oluşturan omurganın sonu gelmiş oldu. Bir Cumhurbaşkanı şapkasını takıyor Valiye talimat veriyor, Genel Başkan şapkasını takıyor, İl Başkanı'na talimat veriyor. Herhangi bir vali, iktidar partisinin ilçe partisiyle toplantı yapıyor bunu gördük. Ülkedeki sistemin nereden nereye geldiğini görüyoruz. Sistem değişikliği ülkenin önemli ihtiyacı.
Herhangi bir olayda Erdoğan'ın olayın hedefinde kendisi olduğuyla ilgili bir toplumsal algı oluşturduğu an biliyor ki kendi seçmeni etrafında konsolide oluyor. Seçmeni, problemlerin büyüdüğünü görse de 'Bana saldırıyorlar' dediğinde konsolidasyon oluşturabiliyor. BOUN diyor ki 'Rektör istifa etsin', o diyor ki cuma namazından sonra, hep cuma namazından sonra yapılıyor, 'Neredeyse cumhurbaşkanı istifa etsin diyecekler' diyor. Propaganda makinesinin düğmesine basıyor, hedefte ben varım, herkes tertibini alsın diyor. Artık bu oyunlara kimsenin kanmaması lazım, laf üretmeye çalışıyorlar hala, bir an önce iş üretsinler. Bu ülkenin sorunlarını bir an önce çözsünler.
'YANINDAYIZ KAMPANASIYLA AYAKTA KALMAYA ÇALIŞMASI EN BÜYÜK ZAAFTIR'
Davutoğlu: Ülkenin Cumhurbaşkanının iki günde bir 'yanındayız' kampanyasıyla ayakta kalmaya çalışması en büyük zaaftır. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı'nın böyle bir destek kampanyasına ihtiyacı olmaz, görevini yapar, iki günde bir yanındayız kampanyaları yapılması zaaf göstergesidir. Niye sık sık yapılıyor, niye buna ihtiyaç var? Dikkatler başka yöne çekilmek isteniyor ve koruma saiki oluşturulmak isteniyor.
Vali iktidar partisinin değil, kamunun görevlisidir. Bu tür kampanyalara valilerin katılması da zaaftır. Cumhurbaşkanlığı makamı valiliğin desteğine ihtiyaç duyuyorsa kendilerini tartışmaya açmışlar demektir. Görevlerini yapmalarını isteyebilir, kendisine saygısı varsa beni destekleyin diyemez, demez. Bu liderlik zaafıdır. Önce sistem değişimi, ardından da zihniyet değişikliği gerekiyor, biz bunu yapacağız.
(Erdoğan ve Bakan Soylu'nun LGBTİQ+ açıklamaları)
Babacan: Bu bir iktidarın vatandaşlarına nasıl baktığıyla ilgili çok temel bir sorundur. Biz TC vatandaşı olan herkesin hayat tarzını olduğu gibi kabul ediyoruz. Türkiye'de anayasamızın gereği olarak aile kurumunun da güçlü olması gerektiğini aynı zamanda savunuyoruz. Şu andaki hükümet, küçük gruplar hedefliyor kendisine ve o küçük gruplardan kendisine pek de destek vermeyecek grupları gözüne kestiriyor ve o grupları düşmanlaştırıyor, terörist ilan ediyor, marjinalleştiriyor ve toplumsal yapı üzerinde ciddi çatlaklar oluşturuyor. Böyle bir zihniyet ülkenin birlik beraberliğini sağlayamaz. Adeta nefret tohumları ekiyor toplumun farklı kesimleri arasına. 'Bana oy gelmez' dediği kesimleri ötekileştirerek kendisine destek verenleri konsolide etmeye çalışıyor. İktidarın çoğulcu bir demokrasiye inanması lazım. Bunlarınki çoğunlukçu siyaset. Geri kalandan bana ne diyorlar.
Davutoğlu: İktidar ve Cumhurbaşkanı bütün BOUN camiasının ortak meselesi olarak başlayan tepkiyi, toplumun bir kesimi tarafından olumsuz şekilde algılanacak düşüncesiyle bir gruba mahkum ettiriyor, herkesi onun içine sokuyor. Haklı taleplerin gözardı edilmesinin önünü açıyor. Biz Gelecek Partisi olarak aile değerlerini esas alan bir anlayışa sahibiz ama TC vatandaşları kanun önünde ve bu anlamda anayasa hakları bakımından hepsi birbirine eşittir, görüş beyan etmesi konusunda da baskı altına alamaz. İktidara düşen, o üniversitenin iklimi gözetilerek toplumsal barışı sağlayarak iç dokusunda tepkilere sebep vermektense makul bir çözümün yolunu arar.
(Enis Berberoğlu kararı)
Babacan: Anayasa Mahkemesi'nin kararları herkes için bağlayıcıdır. Şunu üzülerek gördük ki AYM'nin gerekçeli kararında AYM bunu hatırlatma ihtiyacı hissetti. Bir ülkenin anayasası herkesi bağlıyorsa, yürütmeyi, yasamayı da bağlıyorsa Cumhurbaşkanı'nı da bağlar. Cumhurbaşkanı daha önce 'Saygı duymuyorum, uymuyorum' ifadesini kullandı. 'Alt mahkeme de uymayabilir' dedi. Artık böyle bir ülke hukukun üstünlüğünün gözetildiği bir ülke olamaz. Yapılması gereken, AYM'nin oy birliğiyle aldığı kararla vardığı noktanın derhal gecikmeksizin uygulanması gerekir. Aksi halde yeni anayasa çalışalım, konuşalım hakları olamaz. Mevcut anayasaya uymuyorsun, anayasayı değiştirmekle niye uğraşıyorsun? Bu zihniyet meselesi.