SOYKAN: Sayın Aksoy, Türk Milliyetçiliğinin tarihsel sürecine baktığınızda, sizin pencerenizden neler görünüyor?
AKSOY: Türk Milliyetçiliğinin en önemli ve ilk yazılı belgesi Orhun Yazıtlarında “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir” özgüveni vardır. Ama bu özgüven Orta Asya’da kaldı. Türkler, Batıya olan göçlerde Fars ve Arap kültürleri ile karşılaştılar. İslamiyet’in kabulü ile beraber bu iki kültür Türk kimliğini adeta sersemletti. Çünkü Müslümanlık ile Araplaşmanın, Farslaşmanın sınırını çizemediler. Düşünebiliyor musunuz, Selçuklular Anadolu’ya Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Afşin Bey, yani Türkçe isimlerle geldiler ama yıkılırken Selçuklu sultanlarının adları Keykavus, Keykubat, Alaaddin, Gıyasettin idi… Osmanlı kurulurken de Ataman, Ertuğrul, Orhandılar yıkılırken ise Abdülhamit, Abdülmecit, Vahdettin oldular. Bakın, ilginç bir örnek daha vereyim: “Key” Farsça “Alp” demektir, ikisi de üç harf… İslamiyet öncesi destanlarımızdan “Alp Er Tunga” destanımız vardır, işte oradaki “Alp”tir key… Hani şu Selçuklu Sultanları Keykavus ve Keykubat’taki key yani… Peki, “Alp” gibi köklü ve ana sütü gibi temiz bir Türkçe sözcüğü bırakıp niye “Key” olduk?.. Araplardan aldığımız adlara, Araplaşmaya girersem bu konu çok uzar.
Özetle İslam’ın kabulü ile beraber Araplaşma ve Farslaşma başladı, Osmanlı da bu süreci ne yazık ki hızlandırdı, Türk töresini, Türk kimliğini, Türkçeyi örseledi.
SOYKAN: Peki bu sürecin günümüze yansımaları nasıl oldu?
AKSOY: Arapçada Türk’ün çoğulu “Etrak”tır… Arapların “Etrakı bi idrak” sözü Osmanlı da sanki İslami bir umde gibi benimsendi. Osmanlıya göre de Araplar “Kavm-i Necip”tir… Tabi söz buraya gelmişken Atatürk’ün “Bir Arap binbaşının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim” sözünü anımsıyorum. Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşında bu gibi milyonlarca olay yaşanmıştır… Ben bir romancı olarak bu sahnelerin insan ruhunda yarattığı depremleri, devrimleri çok iyi bilirim. Şöyle diyenler de var: “Efendim Fransız İhtilalinden sonra milliyetçilik fırtınaları dünyayı sardı”… Elbette bu etkeni de yok sayamayız ama Türk milleti için 1. etken Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı’nda yaşadığı ihanetlerdir… Atatürk, Mehmetçiğin iki damla gözyaşında Türklük bilincine erdi… Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat Paşa ve bütün İttihatçılar Türklüğü, Türkçülüğü, Türk Milliyetçiliğini savaş cephelerinde öğrendiler… Hayat denen acımasız öğretmen öğretti onlara, kitaplar değil…
SOYKAN: Gelelim şimdi Cumhuriyet dönemine, milliyetçilik Cumhuriyet döneminde nasıl bir seyir izledi?
AKSOY: Atatürk dönemi Türk Milliyetçiliğinin 2. Ergenekon’udur. Arap ve Fars kültürü çevremizi demir dağlar gibi çevirmişti. Milli kimliğin belirginleştiği, üzerine oturduğu yer dildir. Türkçe konuştuğumuz kadar Türk’üz. Atatürk’ün önündeki en büyük sorun altı yüzyıldır horlanan, dışlanan Türkçemizi Arap ve Fars boyunduruğundan kurtarmaktı. Kurduğu Türk Dil Kurumu ve topladığı kurultaylar ile konuya eğildi. Ama Türkçülük iddiasındaki milliyetçiler sonraki yıllarda muhafazakârlık batağına saplandılar. Türk solu, Türk sağından daha Türkçü bir durş sergileyerek Türkçeyi Arapça ve Farsçanın boyunduruğundan kurtarmaya çalıştılar ve başarılı da oldular. Nazım Hikmet’ten, Yaşar Kemal’e, Sabahattin Ali’den, Orhan Kemal’e bütün edebiyatçıları, Türk Dil Kurumu’ndaki dilbilimcileri saygıyla anıyorum.
SOYKAN: Alper Bey ülkücü bir romancı olarak günümüzde Türk Milliyetçileri ile Siyasal İslamcıları nasıl görüyorsunuz? Bu ayrım net mi, yoksa orada da bir fluluk var mı?
AKSOY: Necip Fazıl’ın 200.000 Dolar kumar parası ile MHP’ye transfer edildiği günden başlamak üzere aradaki sınır buzlu cam arkasındaki şekiller gibi flulaştı. Emperyal güçlerin “Yeşil kuşak projesi”nin miladıdır bu transfer. Sizin flulaşma dediğiniz olguya ben “Siyasal İslam soslu milliyetçilik” diyorum. Ama hayat denen acımasız öğretmen yüz yıl önce, İttihatçı subayları nasıl Osmanlıcılıktan İslamcılığa sonra da Türkçülüğe çevirmişti. Günümüzde ise iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla gelişmesi, internetle birlikte bilgi akışının önündeki duvarların yıkılması Siyasal İslam soslu milliyetçileri de titretip kendine getirecektir. Türk solunun da bu bilgi devriminin dışında kalamayacağını görüyorum, millileşeceğini görüyorum. Dünyadaki siyasal konjenktör, yani hayat denilen acımasız öğretmen bu sonucu tetiklemektedir. 68 ve 78 kuşağı izm’ler kuşağı idi, Bilgi Çağı Kuşağı izm’ler prangasını kırıp attı. Onların beyninde siyasal ümmetçilik bitti, dünyanın gerçekleri bitirdi bunu… Sol, sağ kavramları da Bilgi Çağı Kuşağının saplantısı değil artık. Siyasal İslamcı iktidar evet çok tahribat yaptı ama Türk milliyetçilerinin Atatürk’ü tanıması ve sevmesi gibi hayırlı bir sonuç da doğurdu. Türk gençliği tek yürek, tek yumruk olup Atatürk’ün başlattığı İkinci Ergenekon’u hedefine ulaştıracaktır.