Son günlerde Milliyetçi Hareket’in Lideri büyük siyaset ve devlet adamı merhum Alparslan Türkeş’i hedef alan “ırkçı”lık iftirasına ve Türk milliyetçiliği fikriyatına yönelik kirli ve karanlık saldırılar üzerine Ülkücü fik
Öznur,yayınladığı açıklamada,AlparslanTürkeş’e iftira atan müfterilere Türk Milliyetçiliği fikriyatının hilafına haksız yakıştırmalarda bulunan malum çevrelere, ders niteliğinde, tarihi bir cevap vermiştir.Ülkücü Hareketin önde gelen isimlerinden Hakkı Öznur yazılı açıklamasında şunları ifade etmiştir
ALPARSLAN TÜRKEŞ’E “IRKÇI” DİYENLER MÜFTERİDİR
Ülkemizde Türkeş ve Türk Milliyetçiliği düşmanlığı yeni değildir. Tek parti döneminden günümüze, Türkeş ve Türk Milliyetçileri, her türlü saldırılara uğramış, zulme maruz kalmıştır. 3 Mayıs 1944’te Türk Milliyetçileri, CHP iktidarında büyük baskı ve zulüm görmüş, tabutluklara sokulmuş, zindanlara atılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’na yol açan süreçte ve Almanların ilerlemeleri aşamasında, Avrupa’da yükselen faşizmin en büyük işbirlikçiliğini CHP yapmıştır. CHP iktidarı ve yandaşları o günlerde gazete ve dergilerinde faşizme ve Nazizm’e övgüler düzerken, Türk Milliyetçileri Nazizm’e ve faşizme karşı çıkmışlar ve faşist CHP iktidarında büyük zulüm görmüşlerdir.
1944 yılından, hatta Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar Türk Milletinin varoluş mücadelesi karşısında gayr-ı milli ideolojilerin mensupları, bazı masum kavramların arkasına sığınarak daima Türk Milliyetçiliği fikriyatına saplantılı bir fikri sabit ekseninde hücum etmektedir.
Türk Milletinin düşmanları rahmetli Alparslan Türkeş’e Türk tarihinin hiçbir aşamasında müşahede edilmeyen,bu ülkenin tarihi yürüyüşüne yabancı ideolojilerin kavram ve yaftalarıyla “Faşist” dediler, “Irkçı” dediler, “Kafatasçı” dediler. Her türlü alçakça iftiralarda bulundular.
Milliyetçi Hareketin Lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’e ve onun liderliğindeki Türk Milliyetçiliği hareketine karşı girişilen saldırılar, 1960’lardan günümüze Marksist/bölücü çevreler,1970’lerden bu yana da siyasal İslamcı zihniyete mensup zihniyet ve akımlar, aktörler ve yapılar tarafından sistematik olarak devam ettirilmektedir.
Küresel diktatör ABD, Rusya (Sovyetler), Çin, Batı, İsrail, Vatikan muhibbanları, CIA devrimcileri, kapitalist enternasyonal, Neoconlar, Taşnak/Hınçak çeteler, kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, derin Sol örgütler, bölücüler (PKK-Barzaniler-Talabaniler), devşirme dönme takımı, beşinci kol gruplar, Alparslan Türkeş ve Türk Milliyetçiliği düşmanlığına devam ediyorlar.
ANDIMIZI YASAKLAYANLARLA TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE SALDIRANLAR AYNI KARANLIK ZİHNİYETTİR
AlparslanTürkeş, milletin inanç ve değerlerini savunan, Türk Milliyetçiliğinin kuşatıcı, birleştirici ve bütünleştirici ruhunu konuşmalarında ve yazılarında ortaya koymuş ve inançla savunmuştur.Türk Milliyetçiliğinin “ırkçılık” olmadığını, Türk Milliyetçiliği ülküsüne düşman olanların küresel emperyalizme hizmet ettiklerini söylemiştir.
Andımızı kaldıran, “Türküm” diyemeyen kirli ve karanlık zihniyet ile “İstiklal Marşı”, “Türklük”, “Cumhuriyet” sevdalısı Alparslan Türkeş’e ve Cumhuriyeti kuran irade olan “Türk Milliyetçiliğine” düşman olan zihniyet aynı melun zihniyettir.
Alparslan Türkeş’e “ırkçı” diyen etki ajanıdır, nüfuz casusudur, beşinci kol görevlisidir, yabancı istihbarat servislerinin elemanıdır, CIA devrimcisidir, derin sol mensubudur, devşirme dönmedir,kriptoermenidir, kripto yahudi’dir. Bölücüdür,Barzanici’dir, iç savaş tahrikçisidir.
Toplumsal ayrışmayı körükleyen, iç barışı bozmayı hedefleyen kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kirli ve karanlık siyaset, Türkeş’i ve Türk Milliyetçiliğini hedef alan nefret dili ( yazılar ve konuşmalar) tamamen maksatlı ve planlıdır.
20 yüzyılda yeni “mikro milliyetçilikler” belirdi. Ayrıştıran, bölen ve etnik köken siyaseti mikro-milliyetçilik, etnik ayrımcılık, milli devlet düşmanlığıdır. Etnik ayrımcılık yapan zihniyet etnik-faşist bir karaktere bürünmüştür. Etnik fetişizm, bir inanç körlüğü, ideolojik saplantı ve patolojik bir durumdur.
Mikro faşizm en belirgin olarak kendini HDP/PKK ve İslamcı-Kürtçülerde kendini göstermektedir. Milliyetçiliğin etnik bir kökene dayandırılması olan etnik-milliyetçilik son tahlilde mikro faşizme dönüşmektedir. Etnikçiliği günümüzde canlandıranlar, ABD, AB, İsrail destekli bölücüler ve siyasal islamcılardır. Hem HDP/PKK hem İslamcı Kürtçüler etno- faşistlerdir.
Şahsiyetli bir duruşu olmayıp, sürekli konum ve kimlik değiştiren bazı zevatlar,önce siyasal İslamcılıktan etnik-ırkçılığa savrulan dün İran’cı bugün Biden’ci olan bu kişiliksiz, şahsiyetsiz malum tiplerdir. Bu tam bir psikiyatrik durumdur. Her haliyle “tükenmişlik sendromu” yaşayan bu malum tiplerin zihinlerinin hastalıklı, şuuraltlarının kirli olduğu bir realitedir. Bu malum çevrelerin zihinsel durumunun psikolojik-psikiyatrik boyutu var!
Kifayetsiz, muhteris, aklı ve zihni bulanıkların etnik-ırkçı harekete özgü ruhsal patolojiler rahatlıkla görülmektedir. Hem HDP/PKK çevrelerinde, hem de İslamcılık maskesi altında Kürtçülük yapan çevrelerde bu hastalık yaygındır.
TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE SALDIRANLAR GRAHAM FULLER’İN ÇOCUKLARI, ATLANTİK KONSEYİ’NİN TAŞERONLARIDIR, MAŞALARIDIR!
AKP hükümetinin “çözüm süreci” dediği PKK açılımının mimarı Washington’du. İlk açılımlar, ABD-İngiltere iş birliği ile hazırlandı ve planlandı.Bir CIA kuruluşu olan Atlantik Konseyi, “PKK açılımı, Kürt Açılımı” üzerine çalışıyor, raporlar hazırlayıp, toplantılar yapıyor. CIA “mikro milliyetçiliğe” destek veriyor etnik ayrımcılığı körüklüyor.
Peter Galbrait, Graham E. Fuller, Richard Perle, MortonAbramowitz, HenriBarkey, David Phillips gibi birçok CIA uzmanı ve eski diplomat, Türkiye üzerinde yaptıkları çalışmalarda PKK açılımına destek veriyor. “PKK’nın özerklik ve federasyon talepleri kabul edilmeli, Kürtçe resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe eğitim yapılmalı, PKK yasal parti olarak görülmeli, siyasi faaliyetlerine izin verilmeli, PKK lideri Abdullah Öcalan serbest bırakılmalı” diyenler,Türkiye’yi bölmek ve parçalamak, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Türkeş’e ve Türk milliyetçiliğine saldıranlar; “Kürt raporu” hazırlayan, bölücülerin hamisi olan GrahamFuller’in, Paul Henze’nin,“Karanlıklar Prensi” Richard Perle’nin, CIA istasyon şefleri’ninçocuklarıdır.BOP’çuların, Atlantik Konseyi’nin maşaları, taşeronları, yerli işbirlikçileridir.
ALPARSLANTÜRKEŞ SAYGIN, DEMOKRAT BİR SİYASET VE DEVLET ADAMIDIR
Alparslan Türkeş gibi milletimizin derin sevgi ve saygı beslediği demokrat, engin hoşgörülü naif ve nezaket sahibi bir siyaset devlet adamına iftiralarda bulunmak itibar suikastlığıdır. İftira ile eleştiri arasındaki temel farkı bilmeyen hasta bir zihnin hezeyanı, akıl ve izan dışı sözleri, ifade özgürlüğü olarak görülemez.
Bundan 24 yıl önce yüzbinlerce insanın karlı bir Ankara gününde, tekbirlerle, dualarla, gözyaşlarıyla sevgi seli ile sonsuzluğun sahibine uğurladığı tarihi bir şahsiyetin, hayat ve dünya görüşü hakkında hilafı hakikat sözler sarfedilmesi, toplumsal barışa ve huzur ortamına yönelik bir provokasyondur.
Uzlaşmacı, birleştirici, bütünleştirici bir siyaset adamı olan Alparslan Türkeş, siyasi yaşamı boyunca her zaman eleştiriye açık olmuş, yapılan demokratik eleştirileri daima saygıyla karşılamıştır. Muarızları bile Türkeş’in saygın bir siyasetçi ve devlet adamı olduğunu her zaman ifade etmiştir. Türkeş yaşarken uğradığı haksızlıklara, kirli ve karanlık saldırılara, kara propagandalara karşı, siyasi seviyesini ve nezaketini korumuş özgül ağırlığını daima hissettirmiştir.
Rahmetli Türkeş kendisine yönelik fikri ve siyasi eleştirileri demokratik terbiye ile dile getiren hangi görüşten olursa olsun, onları dikkate alır ve saygı duyardı. Türkeş yaşarken uğradığı bütün haksızlıklara, kirli ve karanlık saldırılara, kara propagandalara rağmen, siyasi seviyesini nezaketini korumuş özgül ağırlığını daima hissettirmiştir.
Elbette Türkeş de eleştirilebilir. Çünkü bizim inancımıza göre yüce Allah dışında hiçbir güç layüsel değildir, sorgulanamaz değildir. Ancak eleştirmek başkadır, hakkı teslim etmek başkadır. Her siyasi figür ve devlet adamı gibi, Türkeş de eleştirilmez değildir. Elbette her siyasetçi gibi Türkeş’in fikirlerine itiraz edecek siyasi çevreler olacaktır, olmuştur da. Önemli olan, her düşüncenin demokratik kültür içinde ve saygın bir dil ve üslupla eleştirilmesidir. Saygı sınırları içindeki eleştirilere diyecek bir şey yoktur. Ancak iftiralara hakaretamiz bir tarzda yapılan ahlaksızlıklara, edepsizliklere Türk Milliyetçileri sessiz kalmaz, demokratik yol ve yöntemlerle tepkilerini gösterirler.
TÜRKEŞ OTORİTERİZME VE OTOKRATİK SİYASETE KARŞI ÇIKMIŞ DEMOKRATİK SİYASETİ SAVUNMUŞTUR
Milliyetçi Hareketin Lideri Alparslan Türkeş, birçok konuşmasında, “Türkiye’nin milli güvenliğinin şemsiyesi adalet ve demokrasi” demiştir. Adaletsizliklere, haksızlıklara, zulümlere karşı çıkmış, hak, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelesi vermiştir.
80 yıllık ömrü çilelerle, mücadelelerle geçmiş, siyasi yaşamı boyunca Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuştur. Her zaman otoriterizme, tek adam-tek parti rejimine karşı çıkmış, demokrasiyi ve adaleti savunmuştur.
Türkeş tarihi tecrübesiyle, birikimiyle, devlet adamlığıyla yapmış olduğu konuşmalarda, verdiği toplumsal mesajlarda tek adam, tek parti rejimini millet ve demokrasi için tehlike olarak görmüş, tam demokrasiyi savunmuştur.
Türk Milletinin birlik ve beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunan, kamplaşmaya, kutuplaşmaya, cepheleşmeye her zaman karşı çıkmış, daima demokratik kültür ve demokratik siyaseti benimsemiş Alparslan Türkeş’e, “ırkçı” demek, hakikate karşı ve insaf sınırlarını zorlayan bir bühtandır.
Tek parti zihniyetlerine, kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya, karşı çıkmış, ötekileştirici ve gerilimden, kaostan yana olan kirli politikaları şiddetle eleştirmiş, siyasi iktidarları uyarmıştır.
Tek adamlığı Tek parti zihniyetini demokrasi için tehlike olarak görmüş ve asla tasvip etmemiştir. Antidemokratik yol ve yöntemlere, askeri vesayete, parti vesayetine, demokrasi dışı arayışlara, mafyaya, çetelere her daim karşı çıkmış, milletin ve demokrasinin yanında yer almıştır.
Türkeş, otokratik siyasete ve otoriter heveslere daima millet adına karşı çıkmış, demokratik, sivil siyaseti savunmuştur. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuş, hukukun üstünlüğünü savunmuştur.
Türkeş bir konuşmasında, “Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı millettir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini korumadan demokrasiyi koruma ve geliştirmenin de imkânı yoktur.” demiştir.
1944‘lerde tek parti diktatörlüğünün, 12 Eylül’de Amerikancı dikta rejiminin baskılarına, zulümlerine maruz kalan Türkeş her zaman hak, hukuk, adalet ve demokrasi demiştir. 57 yıl önce 1963 yılının Eylül ayında idamla yargılandığı Mamak mahkemesinde, “En kötü demokrasi en iyi ihtilalden daha iyidir. Ben en kötü demokratik idareyi en iyi ihtilal idaresine tercih ederim.” demiştir.
TÜRKEŞ: BİZİMMİLLİYETÇİLİĞİMİZ DEMOKRATİKVE SİVİL MİLLİYETÇİLİKTİR
Alparslan Türkeş’in milliyetçilik anlayışının temelinde, Türk Milletine ve değerlerine karşı beslenen derin hürmet ve sevgi yatmaktadır. Türkeş’in ortaya koyduğu Türk Milliyetçiliği anlayışında, başka milletlere karşı kin ve nefrete, gareze, öfkeye yer yoktur; aksine kendi milletine duyulan derin sevgi esastır.
Milliyetçi Hareketin Lideri Başbuğ Türkeş; “Milliyetçiliğimiz, demokratik, sivil, kültürel milliyetçiliktir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Savunduğumuz milliyetçilik, insan sevgisine dayanan, demokratik milliyetçiliktir. Demokratik milliyetçiliği reddeden her türlü sisteme karşıyız” demiştir. Türkeş, Türk Milliyetçiliğinin kaynağını Türk-İslam ülküsünden aldığını söyleyerek yeni sömürgecilik olan küreselleşmeye ancak milli kimliğini koruyarak, sivil, demokratik bir milliyetçilikle cevap verileceğini söylemiştir.
AlparslanTürkeş 12 Eylül 1980 darbe sonrası idamla yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasında Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi Kıdemli Hakimliğine sunduğu savunmasında; “Milliyetçi hareket, siyasi hayatta her zaman ‘hak, hukuk, adalet’ demiştir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara daima karşı çıktık. Haksızlık ve adaletsizlik, zulüm demektir. Ülkeler küfür ile yıkılmaz ama zulüm ile yıkılır. Milletimizin hizmetinde olmaya daima gayret ettik.” demiştir.
Türkeş 12 Eylül darbesinde tutuklandıktan sonra 14 Ekim1981 tarihli Mamak mahkemesindeki savunmasında, “Ben hayatım boyunca demokrasiyi savundum. Hukuku ve adaleti savundum.” demiş ve Milliyetçi Hareketin gerçek demokrasiden ve Hürriyetçi parlamenter rejimden yana olduğunu ifade etmiştir.
12 Eylül darbesi sonrasında 4 yıl 7 ay cezaevinde yatan, 9 Nisan 1985 yılında tahliye olan Başbuğ Türkeş, Mamak mahkemelerinde, cunta mahkemelerinde daima katılımcı demokrasiyi ve çok partili parlamenter sistemi savunmuş, “Türk Milliyetçileri çoğulcu demokrasiden, çok partili demokratik parlamenter sistemden yanadır” demiştir.
TÜRKEŞ TÜRKİYE’NİN BİRLİĞİNİ BERABERLİĞİNİ KARDEŞLİĞİNİ SAVUNMUŞTUR
Türk Milliyetçiliği, Alparslan Türkeş’in ifadesiyle bir ‘iman ve ahlak hareketi’ olduğu kadar, bir kültür hareketidir.Başbuğ Türkeş,Siirt’te yaptığıbir konuşmada, “Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır. Kürtler ne kadar Kürt’se, biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk’sek, onlar da o kadar Türk’tür. Doğusundan batısına hepimiz bir aileyiz.”demiştir.
1 Nisan 1992 günü verdiği “Değişen Dünyada Bölgemiz ve Türkiye” konferansında yine şu tarihi sözleri söylemiştir:
“Yıllarca kaderde, kıvançta, çilede, sevinçte bir ve beraber olduğumuz,onlar ne kadar Kürt’se biz de o kadar Kürt’üz, bizler ne kadar Türk’sek, onlar da o kadar Türk’türdiyebildiğimiz bu vatandaşlarımızı bizden ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Biz, Kürt düşmanı değiliz, biz ayrılıktan değil, birlikten yanayız. Hiçbir zaman bir Türk-Kürt ayrımcılığı yapmadık, yapmıyoruz. Yapanlarla daimamücadele ettik. Kürt kardeşimizdir.Bölücülerise düşmanımızdır.”
Başbuğ Türkeş bir dava adamı, millet önderidir. Bir konuşmasında;“Biz, Türk Milletinin davasını güdüyoruz. Arkamızda hiçbir yabancı güç yok. Arkamızda Türk milleti var. Emperyalizm , “Büyük Türkiye”, “Türk Dünyası”, “Türk Birliği”, ”Yeniden Büyük Türk-İslam Medeniyeti “ dediğimiz için bizi hedef almıştır. Yolumuz doğru ve sağlamdır. Allah bizimledir. Yenilmez insanlarız, çünkü imanımızı tamdır. Yenilmez olmamızın sırrı inançlardan, ülküden, büyük davadan dönmemek, taviz vermemek ve asla yenilmeyi kabul etmemektir” demiştir.
Ülkücü Hareketin Kurucusu Türkeş’in kırmızıçizgisi, ezan, Kur’an, cami, bayrak, vatan, millet, devlet, İstiklal Marşı’dır. Alparslan Türkeş’in ifadesiyle “Türklük şuuru bu topraklarda ilelebed payidar olmamızın teminatıdır.”
Türkeş Anadolu’dur. Türk Dünyasıdır. Kıbrıs’tır. Batı Trakya’dır. Bosna’dır. Kosova’dır. Kerkük’tür. Telafer’dir. Erbil’dir. Halep’tir. Bakü’dür. Almatı’dır. Taşkent’tir. Buhara’dır. Türkistan’dır. Grozni’dir. Gümülcine’dir. Kırcali’dir. Üsküp’tür. Saraybosna’dır. Çecenistan’dır, Doğu Türkistan’dır. Kısacası Türk ve İslam dünyasıdır.
1944’TE SANSARYAN HAN’DA TABUTLUKLARA SOKULDU 12 EYLÜL CUNTASININ MAHKEMELERİNDE İSE İDAMLA YARGILANDI
Alparslan Türkeş, her şartta, her daim Türk Milliyetçiliği ülküsünü inançla, azimle, kararlılıkla savundu. 1944’ te tabutluklara sokuldu, 12 Eylül darbesi ile tutuklandı, hapsedildi, idamla yargılandı.77 yıl önce tek parti diktatörlüğünde Sansaryan Han’da zulümlere maruz kaldı. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başına koydular. Hareketin lideri Türkeş 44 hadiselerinden 36 yıl sonra Amerikancı beşli konsey tarafından yapılan milliyetçi hareket düşmanı, 12 Eylül darbesinde yine savunduğu fikirleri ve mücadelesinden dolayı hedef oldu.
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alındı. Binlerce ülkücü, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklandı.12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce ülkücü tutuklandı. C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirildi.
Türk mahkemelerinde, Türk Milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 12 Eylül 1980 sonrası açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın” iddianamesini de, askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. 29 Nisan 1981’de “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” açıldı. Davanın savcısı, ülkücü düşmanı Nurettin Soyer idi.29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada, Milliyetçi Hareketin Lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 220 ülkücünün idamı istendi.
Milliyetçi Hareketin Lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete’ye”, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu, masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.
Amerika'nın 'bizim çocuklar' dediği Beşli Konsey’in tutuklattığı bir numaralı isim, Milliyetçi Hareketin Lideri Alparslan Türkeş’ti. 4 yıl 6 ay 25 gün tutuklu kaldı. Mahkemelerde ve mahpushanede bile dik durdu, eğilmedi. Zulme rıza göstermedi.
TÜRKEŞ FAŞİZME, NAZİZME HER TÜRLÜ OTORİTER VE TOTALİTER REJİMLERE KARŞI ÇIKMIŞ MÜCADELE ETMİŞTİR
Türkeş’e göre, Türk Milliyetçiliği Hareketi, hem Marksist sosyalizmi ve Liberal kapitalizmi, hem de ulusal sosyalizm ve faşizmi reddetmektedir. Türkeş, ayrıca hem baskıcı, totaliter ve faşist devletçiliğe, hem de putlaştırılmış Nazi ırkçılığına, Cermen nasyonalizmine karşı olduğunu her zaman belirtmiştir.
Türkeş, Faşizme, Nazizme ve her türlü gayri- milli ideolojilere karşı olan temel görüşlerini mecliste de sıklıkla vurgulamış, bu konuda fikirlerini şu sözlerle açıklamıştır:
“Kanunlarımıza göre, faşizm suçtur. Bu iddiayı ileri süren sayın sözcülerin, bu kitaplarımızdan bir tek satırı, şimdiye kadar yaptığımız konuşmalardan bir cümleyi, bir kelimeyi bu isnatlarına vesika, delil yapmaları icap eder. Kaldı ki, biz her zaman komünizme karşı olduğumuz kadar, faşizme de karşı olduğumuzu, faşizmin, Nazizmin de yabancı ülkelerin kendi şartlarından doğmuş sakat sistemler olduğunu, iflas etmiş sistemler olduğunu ifade ettik, bunlara karşı olduğumuzu belirttik; ama biz komünizme de karşıyız ve Türkiye’nin bir komünizm tehlikesiyle, bölünme tehlikesiyle, kardeşi kardeşe düşman ederek Türk Milletinin birliğinin yıkılması, Türk Vatanının parçalanması, Türk Devletinin bölünmesi tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu inancı içinde ve bunu da komünizmin temsil ettiği, komünistlerin bu işin başında faaliyet gösterdikleri kanaatindeyiz. Milletimiz, devletimiz için bunu başta gelen tehlike olarak görmekteyiz.”
Türkeş bu konuda görüşlerini “Biz komünizme olduğu kadar, faşizme de karşıyız. Hiçbir zaman da faşist olmadık. Programımız, kitaplarımız hepsi meydandadır. Prensiplerimiz vesikalar halindedir. Faşist değiliz.” şeklinde ifade etmişve şunları söylemiştir:
“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız, manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak Ben Türküm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık, Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının, komünist ırkçılığının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız.”
Türkeş, milliyetçilik anlayışlarının şovenist olmadığını yine şu sözlerle ifade etmiştir:“Türk Milliyetçiliği hiçbir zaman şoven olmamıştır. Hiçbir zaman başka bir milleti küçük görmek, yok etmek veyahut o millete zulmetmek fikri ile duygusu ile alakası olmamıştır. Eğer öyle olsaydı 500 sene, 800 sene, 900 sene bizim idaremizde, elimizin altında kalmış olan milletlerin 500 sene sonra, 900 sene sonra ayrı bir millet hüviyeti, varlığı göstermemiş olmaları içimizde eriyip gitmiş olmaları icap ederdi.”
TÜRKEŞ HER ZAMAN IRKÇILIĞI LANETLEMİŞ VE KARŞI ÇIKMIŞTIR
Milliyetçi Hareketin Lideri Türkeş her zaman ırkçılığı lanetlemiş ve karşı çıkmış, bir konuşmasında şunları ifade etmiştir: “Bizim milliyetçiliğimiz ırkçılığa karşıdır, ırkçı değiliz biz. Biz Elhamdülillah Müslümanız, kelime-i şehâdet getirip Müslüman olan herkesi din kardeşimiz olarak başımıza taç yaparız ve onları Türk Milletinin evladı olarak görürüz ve ırkçılığı reddederiz. Irkçılık, İslâm’a aykırıdır ve çok sakat bir siyasi görüştür.
Tarih içerisinde siyasi ırkçılık akımı insanlığa çok zarar vermiş, çok felaket getirmiştir. Bunun en sonuncusu II. Dünya Savaşında görülmüş, Almanya’da bunun hâlen çok ibret verici örnekleri var. Bu ırkçılığın insanlığa getirdiği canavarlığı gösteriyor, ırkçı değiliz, ırkçılığa karşıyız. Milliyetçiliğimizin temel kaynağı İslâm imanı, İslâm ahlâk ve fazileti ve Türklük şuurudur. Nazist Hitler ırkçılığının, Komünist ırkçılığının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız.”
TÜRKEŞ: EHL-İ SÜNNET KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Alparslan Türkeş, soğuk savaşın sona ermesinden sonra küresel emperyalizmin ‘yenidünya düzeni’ adı altında yeni sömürgecilik politikalarını görerek, “ABD, İngiltere, körfez monarşileri, Orta Doğu’daki siyasal İslamcı akımlara destek veriyor. Tek emelleri, İslam’ın orta yolunu temsil eden, ehl-i sünnet omurgasını çökertmek ve Türkiye’yi de etnik ve mezhep çatışmalarının içine çekerek istikrarsızlaştırmak istiyorlar” demişti.
Milliyetçilik fikrini ‘küfür’ sayan, Kutupçu ve Humeynici çizgideki çevrelerin değişik türlerine İslam tarihinde hep rastlanılmıştır. Bugün, İran, Ortadoğu ve Körfez ülkelerinin hal-i pür melali ve Arap İslam’ını temsil eden hareketlerin ortaya koyduğu icraatlar ortadadır.
Uzun asırlar Türk hakimiyetinin temsil ettiği ‘Ehl-i sünnet ve’lcemeat’ akaidi ve fıkhı, Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği, ashabın hayata aktardığı ve takip ettikleri yolu, onuncu yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla taşıyan din anlayışıdır.
Ehl-i Sünnet’in esas omurgası Türkiye’dir. Türkiye İslam dünyasının sağduyusudur. Ülkücü/milliyetçi hareket de, Ehl-i Sünnet çizgisinin savunucusu ve koruyucusudur Bu çizgiden asla taviz vermez. Ehl-i Sünnet düşmanlarıyla mücadeleyi İslamî bir mücadele olarak görür ve gereğini yapar. Selefi-Vahhabitekfirci ve İrancı grupların Türkeş’e ve Ülkücülere olan düşmanlığının temel sebeplerinden en önemlisi, ülkücülerin, Ehl-i sünnet çizgisini “kırmızı çizgi” olarak görmeleri ve ona gönülden bağlı olmalarıdır.
İran’daki Şia önderlerinin “takiyye/yalan” üzerine kurulu itikatlarına karşı, NATO/İngiliz destekli Vahhabi-selefi akımların ürettikleri trajedilere karşı,ülkücülerin Ehl-i Sünnet çizgisindeki müstakim duruşu ve mücadelesi, İslam’ın yüz akıdır.Siyasal İslamcı radikal grupların söylemi köksüzdür. Milli ve yerli değildir. Kendilerine özgü ve özgün bir fikirleri yoktur; bu toprakların tarihinden, tecrübesinden beslenmemişlerdir. Ortak özellikleri Türk’e, Türk Milletinin birlikte yaşama idealini temsil eden inanç ve değerleri savunan Türk Milliyetçiliğine ve Milliyetçi Hareketin Lideri Alparslan Türkeş’e saldırmaktır.
İngiliz destekli, Suud kökenli, neo-harici sapık akımların, Türkeş ve Türk Milliyetçiliği düşmanlıkları tarihseldir. Bir iman, ahlak ve vicdan hareketi olan Türk Milliyetçiliği hareketini ve onun lideri Alparslan Türkeş’i, ırkçılık ile suçlayan, “küfür” ile itham edenler, Orta Doğu bataklığındaki yaşanan trajedilerle dengeleri bozulmuş, hastalıklı zihniyete sahip; köksüz, ruhsuz siyasal İslamcı çevrelerin artıklarıdır.
Ülkenin birliği ve bütünlüğünün mayasını teşkil eden ehl-i sünnet inancının kuşatıcılığını merkeze alarak, milli birliği ve bütünlüğü esas alan Türk milliyetçiliğini “kavmiyetçilik” olarak tercüme etmeleri, tamamen art niyetli ve kafa karıştıran fitne düşüncelerdir.
Bu çerçevede Marksist-Leninist akımların, Şebbiha zihniyetli, örgütlerin, nebbaş kılıklı Hâricî kafalı, Vahhabi/Selefi, tekfirci grupların ve ruhlarını iblise satan ajan provokatörlerin, her türlü müptezellerin, küstahların, hainlerin, Türkeş’e saldırıları, boşuna değildir. Türkeş, Türkiye’dir, Büyük Türkiye’dir, Türk dünyasıdır. Türk ve İslam dünyasının birliğidir.
“Cahiliye dönemi” zihniyetine sahip zevatlarıncahiliyye asabiyesi ile milli birlik ve beraberliği tesis ederek, güçlü bir millet olmayı hedefleyen Türk Milliyetçilerini, ‘ırkçılıkla’ suçlamaya çalışmaları, en hafif tabirle izansızlıktır.
Milli kimlik ve milli kültürden nasibini almamış cahiliye döneminden kalma kabileci Arap zihniyetin savunucusu selefi/vahhabi akımlar ve zihniyetler hastalıklı ve saplantılıdır. Orta Doğu’da Şii ve Vahhabi çevrelerin hem rekabeti hem milliyetçilik düşmanlığı psikopatolojik, sosyal, siyasal ve teolojik birçok boyutu ile açıklanabilir.
İran devriminden sonra devrimin lideri Ayetullah Humeyni İran’da psikiyatriyi yasaklamıştı. İran öykünmecilerinin, Tahran yolcularının ve onların ardıllarının bugün kişilik bozuklukları yaşamaları, ruh hallerinin iyi olmamaları gayet normaldir. Bu ruh hastalarını Ayetullah Ruhaniler bile düzeltemez.
Siyasal İslamcıların Türk Milliyetçiliğine düşmanlığı, 12 Eylül 1980 öncesine dayanmaktadır. O süreçte. Zaman zaman sol örgütlerle Ülkücülere karşı kirli ittifak yapmışlardır. Ülkücüler, Türkeş liderliğinde hayatın her alanında emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı, tarihi milli direniş sergileyip milli duruş ortaya koyarken, çakma mücahitler milliyetçilik düşmanlığı yapıyorlardı.
Ülkücüler, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek köleleştirmek isteyen, kara ve kızıl sömürgeciliğe ve onların yerli işbirlikçilerine vermiş oldukları o tarihi ve şerefli mücadelede binlerce mensubunu şehit verirken, siyasal İslamcı çevreler ülkücülerle uğraşmaya, onlara gayri İslami usullerle saldırmaya devam ediyordu.
Tercüme İslamcılar, islamcılık oyunu (!) oynarken, Alparslan Türkeş her türlü emperyalizm ile küfrün uşaklarıyla mücadele ediyordu. Bu tarihi ve destanlık mücadelede, 2100 vatan evladı “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyerek şehit düşerken, çakma mücahitler milli direniş ortaya koyan Ülkücü Hareket’e saldırıyor akıl ve izan dışı iftiralarda bulunuyorlardı.
Ülkücü gençler, “Ülkümüz göklerde dalgalanan bir sancak, Allah’ın huzurunda eğiliriz biz ancak” diyerek şehadet mertebesine ulaşırlarken, salon mücahitleri, salonlarda Necip Fazıl’dan şiir okumakla meşguldüler.
Ülkücüler, Kur’an yolunda, Allah ve Resulu’nün yolunda, inandıkları Nizam-ı Alemİ’la-yıKelimetullah yolunda, şehit düşerlerken, çakma mücahitler para, kasa-tura işleri ile uğraşıyorlardı.
“Yolumuz Allah yolu, yolumuz Kur’an yolu, yolumuz ülkü yolu” diyerek küfre meydan okuyan, “Vatanım ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun…” diyerek, bu kutlu yolda şehadet mertebesine ulaşan Ülkücüleri ‘tekfir’ eden, “ırkçı faşistler” diyerek suçlayanlar, şimdi yine geçmişteki rollerini yeni versiyonlarıyla devam ettiriyorlar. Biz, bu çevreleri yıllar öncesinden tanıyor ve biliyoruz. Şimdiki densizliklerine şaşırmıyoruz.
CUMHURİYETİ KURAN İRADE, TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKRİDİR.
Türk Milliyetçiliği, istiklal harbini veren, yönlendiren, başarıya ulaştıran ve cumhuriyeti kuran iradedir. Milletin değerlerini yaşama ve yaşatma ülküsüdür.
Türk Milliyetçiliği, 5000 yıllık Türk tarihinin köklerinden doğmuştur. Tarihi ve felsefi temelleri ve binlerce yıllık derinliği vardır.
Türk milliyetçiliği, Oğuz Han’dır, Bilge Kağan’dır, Hoca Ahmet Yesevi’dir, Alparslan’dır, Osman Gazi’dir, Fatih’tir, Yavuz’dur, Gazi Mustafa Kemal’dir, Alparslan Türkeş’tir, Dündar Taşer’dir, Ahmet Er’dir, Gün Sazak’tır,Muhsin Yazıcıoğlu’dur,
Gaspıralı İsmail’dir, Mehmet Akif’tir, Atsız’dır, Serdengeçti’dir. Abdürrahim Karakoç’tur,
Türk Milliyetçiliği fikir ve aksiyondur, Kutadgu Bilig (Kutlu kılan bilgi) DivanüLugati’t Türk, “Genç kalemler”dir, “Türk Yurdu”dur, “Orhun”dur, “Millet”tir, “Toprak”dır, “Serdengeçti”dir, “Fedai”dir, “Ocak”dır, “Bozkurt”tur, “Genç Arkadaş”tır, “Hasret”tir, “Ülkü Ocağı”dır, “Nizam-ı Alem”dir, “Alperen”dir, “Birliğe Çağrı”dır,.
ÜLKÜCÜYSEK, ÜLKÜCÜ HAREKETİN MENSUBUYSAK, TÜRKEŞ’İN TARİHİ ROLÜ BÜYÜKTÜR!
Türk Milliyetçisiyim. Ülkücüyüm diyorsak, ülkücü kimlik sahibiysek, ülkücü hareket milletimize mâl olmuşsa, bunu, hareketin kurucusu Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e borçluyuz.
Diktalarla, diktatörlerle, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede bugünlere geldik.
Biz Ülkücü Hareket mensupları, inandığımız hak dava için sevdalısı olduğumuz milletimiz, ülkemiz ve ülkümüz için çok ağır bedeller ödedik.
Tarihimiz boyunca haksızlık ve zorbalığa sessiz kalmadık, zalimlerin önünde diz çökmedik, başımızı öne eğmedik.
İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara tıkıldık. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.
Darağaçlarına yürürken’de, son sözlerimizi söylerken de, Hüseyni bir duruşa sahiptik. C-5’de, Hasdal’da, Harbiye’de Zincidere de askeriyeye ve emniyete bağlı, işkence merkezlerinde, zindanlarda zalimlere boyun eğmedik, zulme rıza göstermedik.
Ölümlerin kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu, fırtınalı, zor yıllardan geliyoruz. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, çarmıhlara gerildik, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.
2100 Ülkücü hareket mensubu “Vatanım! Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun”, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” diyerek şehit düştü.
12 Eylül darbesiyle Amerikancı, Kenanist rejim, rahmetli Başbuğumuz Alparslan başta olmak üzere on binlerce Ülkücüyü gözaltına aldı, işkence merkezlerinde işkencelerden geçirdi, zindanlara doldurdu, tabutluklara koydu, idam sehpalarına çıkardı.
Andımız olsun,ahdımız olsun ki, Türk Milliyetçiliği ülküsünü savunmaya ve yolunda yürümeye azimle, inançla, kararlılıkla devam edeceğiz.
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ NAZİZM’E, FAŞİZM’E VE HER TÜRLÜ OTORİTERİZME HER ZAMAN KARŞI ÇIKMIŞLARDIR.
Faşizm, Nazizm ve Komünizm gibi totaliter akımlar tarih sahnesinde yok iken, Türk Milliyetçiliğinin felsefi ve kültürel temelleriyle yüzyıllara dayanan köklü bir geçmişi vardır. Türk Milliyetçiliği, tarihi bir yaşama tarzı ve birleştirici duygu olarak milletimizin tarihi ile yaşıt sayılabilir.
Türk Milliyetçileri, asla yabancı ideolojileri benimsemez ve taklit etmez. Türk Milliyetçiliği, her çeşit taklitten arınmış, kendi toplumunun köklerinden ortaya çıkmış ve değerlerini inançlarını benimsemiş yüce bir ülküdür. Bizim milliyetçilik anlayışımız, ilahi misyonumuz olan İ’lay-ı Kelimetullah davasıdır. Türk milliyetçiliği, ırkçılık temeline dayanan bir dünya görüşü değildir, mensubu olduğu yüce milletimiz de ırkçılık nedir bilmez. Türk milliyetçileri, Batı sömürgeciliğinin ürünü olan “renk ırkçılığı ve kafatasçılığını” şiddetle reddeder. Türk milliyetçileri ete, kemiğe, kana ve ırka değil, milli kültüre dayanır.
Demokrasiyi reddeden, tek parti ve tek şef anlayışına dayanan, Düçe’nin, Führer’in mutlak otoritesinde, insanlık dışı açık faşist rejimler, 20. yüzyılı kan ve gözyaşına boğmuştur. Bolşevik rejimlerle, Faşizm ve Nazizm arasında fark yoktur. Hepsi birer dikta rejimleridir.
Türk Milliyetçileri, şefleri putlaştıran, ideolojik putlar inşa eden bütün beşeri akımlara ve ideolojilere tamamen muhaliftir. Küresel şeflere ve baronlara kökünden karşıdır. İnançları gereği bütün putları yıkıp, Allah’a kul olan bir sistemin savunucusudurlar. Türk Milliyetçileri, bütün insanlığı, küresel putları tarihin karanlıklarına gömmeye, insanlığı gerçek anlamda kula kulluğu reddetmeye, Allah’a kul olmaya çağırmaktadır.
Türk Milliyetçileri, son dönemlerde dozunu şiddetle artıran yeni sömürgeciliğe ve küreselleşmenin kanatları altında gelişen “azınlık ırkçılığına” da asla müsaade etmez. Kur’an ve sünneti ölçü alan, insanların yanılmazlığı üzerine dayalı bütünizmleri reddeden, Batı’ya ait sağ ve sol kavramları asla kabul etmeyen Türk Milliyetçilerini ‘kafatası avcıları’ olarak nitelemek, aptallığın, cahilliğin, kötü niyetli olmanın açık bir göstergesidir.
Türk milletinin tarihi fütuhat anlayışı, İslami, insani adalet ve adil bir toplum üzerine inşa edilmiştir. Türk’ün tarih felsefesi ve anlayışı, Batı’nın sınıfçı, diktacı, laikçi, pozitivist, jakoben ve emperyalist anlayışıyla taban tabana zıttır.
Türk Milliyetçileri, milli kimliği ve kültürü yok etmek isteyen emperyalizmin bir nevi ferdiyetçi ve kollektivist anlayışlarını da milletimiz için büyük tehlike görür ve bunlarla mücadele etmeyi de en önemli konulardan biri sayar.
Türk Milliyetçiliği, tarihi ve kökleri itibariyle beş bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Milletin vicdanıdır. Milletini sevmek ve yüceltmek ülküsünün adıdır.
Türk Milliyetçiliği fikri, cumhuriyeti kuran irade olmuştur. Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşları; cumhuriyet, demokrasi ve milliyetçiliktir. Türkiye Cumhuriyeti, milli devlet olarak kurulmuştur. Türk Milliyetçiliği, bir medeniyet ve kültür hareketi olarak ırkçılığa karşıdır. Halka dayanan bir sistem olmasıyla otoriter sistemleri reddeder.
Nazizm’in (Nasyonal Sosyalizmin) Alman toplumunda, faşizmin ise İtalyan toplumunda tarihi kökleri vardır. Bu iki otoriter akım, Avrupa’nın sosyal ve ekonomik yapısı içinden çıkan dünya görüşlerine uygun siyasi hareketlerdir ve bu ülkelerin sosyal psikolojileriyle uyuşmaktadır.
Türk Milliyetçiliğinin devlet ve millet anlayışı bu iki akımın fikir ve düşünceleriyle bağdaşmaz. Çünkü Türk Milliyetçiliğinin millet ve milliyet şuuru ırkçılık, bölgecilik, aşiretçilik, mezhepçilik ve benzeri gayriahlaki düşüncelerin tamamen karşısındadır. Bizim milliyetçiliğimiz, doğası itibariyle özgürlükçü, demokratik ve halkçı bir anlayışa sahiptir.
Milliyetçilik, Batı’da egemen güçlerin hakim gücüdür. Türk Milliyetçiliği, Batı’daki gibi burjuva hakim görüşü ve Aristokrat sınıfın ideolojisi değildir. Kapitalizm, Nazizm ve Faşizm gibi ideolojiler dünyada yok iken Türk Milliyetçiliği sahnede vardır. Bizim milliyetçilik anlayışımız, Avrupa'nın saldırgan anlayışından çok farklıdır. Avrupa-burjuva milliyetçiliğinin tarihi kökleri itibariyle Türk Milliyetçiliği arasında derin farklar vardır.
KAYNAĞINI TÜRK- İSLAM ÜLKÜSÜNDEN ALAN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DÜNYA GÖRÜŞÜMÜZDÜR
İslam’da millet gerçeği vardır. İslam, milleti reddetmez. Türk milliyetçileri, Her türlü ırkçı ve kavmiyetçi yaklaşımların karşısındadır. İslamiyet, milliyetçiliği reddetmez. İslamiyet’in yasakladığı şey, ırkların varlığını kabul etmek değil ırklar arasında üstünlük görmektir. Yani İslam, ‘üstün ırk’ nazariyesini reddeder. Milliyetçilik, kavmiyetçilik değildir. İslam’la şereflenmiş milletlerin, millet ve milliyetçilik duygularını İslam’ın ana esas ölçülerinde aramak lazımdır.
İslamiyet kavim, ırk ve millet anlayışını reddetmez. Sadece posa ırkçılığını ve soy üstünlüğünü savunan cahiliye devri saplantılarına karşıdır. İslam dini ile milletler, milliyetler, milli şuurlar çökertilemez. İslam dini ile milletler güçlenir ve hayat bulur.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti ile yeryüzüne hak, hukuk, adalet dağıtan, hiçbir zaman ırkçılık yapmayan Türk milletine karşı sadece aşağılık kompleksi olan bazı ülkelerin yaklaşımlarıyla Türk Milletine, Türk Milliyetçiliğine bühtan etmek, zavallılıktan başka bir şey değildir. Türk Milletinin İslam âlemi içerisinde ayrı bir yeri vardır.
Son söz: Kaynağını Türk- İslam Ülküsünden alan Türk Milliyetçiliği dünya görüşümüzdür.