Enpolitik köşeyazarı Ali İhsan Dilmen bugün “Değişmelisiniz ama bu da Yetmez, Adil Olmalısınız!” başlıklı yazı kaleme aldı.
Enpolitik köşeyazarı Ali İhsan Dilmen yazısında değişimin şart olduğuna vurgu yaparak, “Bu samimiyetsizlik ve bencillik; 'ülke yönetiminin değişmesini, toplumu mengene gibi sıkan otoriter düzen ve o düzeni yöneten kişi ve iktidarın son bulması' için çaba gösteriyor olmak, zaman zaman öfke ve hırsınızın, yalan söylemeyi meşru saydığınız iktidara karşı; en tutarlı, en keskin üslup ve ifadelerle eleştirmiş olmasına rağmen içine düştüğünüz kibir ve asabiye sebebiyle bulunduğunuz çamurlaşma ve kindarlık ve belki de çıkar ve korkularınız yaşadığınız çelişkinin izahı için yeterlidir ve doğrusu bu kibir üzerinizde iken sizden başka bir tavır beklemeyi de 'saflık' olarak değerlendirmekteyim.
Hatırlatmak isterim, bu hal, tavır ve duruşunuzla, ahlaki açıdan hitap ettiğiniz kesimlere güven veremiyorsunuz” dedi.
Dilmen yazısının devamında, “Bu noktada sayın Davutoğlu ismi önemlidir. Kusura bakmayın, sayın Davutoğlu ve ekibinin bencilliğe ve kibre eyvallahı olsaydı bulunduğu yeri terk etmez, o imkanları elinin tersiyle itmezlerdi. Toplum Davutoğlu'nu biliyor ve onun temiz siyaset yaptığına inanıyor. Davutoğlu'nun temiz siyaset içermeyen hiç bir değirmene su taşımayacağı da kesindir. Hal bu iken, soruyorum. Size niye eyvallah etsin?” ifadelerini kullandı.
Ali İhsan Dilmen’in “Değişmelisiniz ama bu da Yetmez, Adil Olmalısınız!” başlıklı yazısının tamamı şu şekilde:
Kendilerini sosyal demokrat, liberal demokrat gören bir kısım medya mensubu, entelektüel, akademisyen, ucundan, kenarından siyasete bulaşmış, kanaat önderliğine soyunmuş kişilerin ekseriyetinin davranışlarında samimiyetten yoksun, demokrasiyi içselleştirmemiş, onurlu bağımlılık hassasiyetinden uzak tutumlarını gözlemlemek ve tespit etmekten hicap duyuyorum.
Burada belirtmeliyim ki, elbette hepsi böyle değil ve daha özgürlükçü ülke arzulayanlar da var ve varlıkları ülkemiz için iyi şeyler düşünmemiz için ümit kaynağıdır.
Bu değerli insanları ayrı tutmak benim için insani, ahlaki ve siyasi yükümlülüktür.
Bunu belirttikten sonra devam edeyim.
Gelelim bu yazıya konu olanlara.
Onlar, bu tutum ve tavırlarıyla karşı tarafa hiç güven vermiyorlar.
Bu kişilerin kendilerini objektif olarak tanımlamaları samimi olduklarını inanmamız için yeterli değildir.
Demokrasi havarisi kesilmeleri kendilerini ve kendileri gibi veya benzeri düşünceye sahip olanları memnun ediyor olabilir.
Ancak istediklerini yapabilmeleri için bu yeterli olmaz.
Çünkü Türkiye sadece onlardan ibaret değil.
Başkalarının varlığını da kabullenmeleri gerekiyor.
Kendilerinden beklenen lütuf değil, haktır.
Görülüyor ki toplumda kendilerine inanmak konusunda şüphe içinde olan büyük bir çoğunluk var.
Ve onları ikna etmeyi beceremiyorlar.
Haktan, hukuktan yana görünmeye çalışmaları, ahlaksızlık ve ikiyüzlülük olarak değerlendirilmektedir.
Bu sebeple kamuoyu araştırmalarında kararsız seçmen sayısı her gün artmakta onların istediği yere gitmemektedir.
Kararsızların mesajı sadece partilere değil, aynı zamanda muhalif tarafa destek olan, yazar, çizer, akademisyen, entelektüel, medya vb kesimleredir.
Kararsızlar nezdinde bu çabalar inandırıcı olmamaktadır.
Hal böyle iken, istiyorlar ki, sadece seçmenler değil, partilerde onlara kayıtsız şartsız teslim olsun ve onları kendilerine kılavuz edinsinler.
Gerçekte seçmen bunlara güven duymamakta haksız değildir.
Aslında bu zümre, kendilerini tanımladıkları gibi değil ve öyle olmak gibi bir çabaları da yok.
Zira, ahlak, adalet, eşitlik ve demokrasi ve yolsuzluklara karşı mücadele bağlamında içinde olduğu siyasi harekette gözlemlediği çürüme ve yozlaşmaya karşı, tavır alan, düzeltilmesi için irade koyan ve duruş gösteren, bu mücadele için uhdesinde bulunan bütün imkanları seferber eden, düzeltmesine fırsat verilmeyeceğini anlayınca sahip olduğu makamı elinin tersiyle iten, dürüstlük ve ahlaki ilkelere sadakat gösteren, akademik birikimini, entelektüel ve siyasi duruşunu büyük bir nezaket ve ahlaki duruşla ortaya koymuş lidere, sırf 'Bizim mahallemizden değil ve kendisini yönlendirme ve yönetme imkanını da bize vermiyor, bu gücü imkanımıza sunmuyor ve sunmaya niyetli değil' diyerek görmezden geldikleri toplumun gözünden kaçmıyor.
Bu samimiyetsizlik ve bencillik; 'ülke yönetiminin değişmesini, toplumu mengene gibi sıkan otoriter düzen ve o düzeni yöneten kişi ve iktidarın son bulması' için çaba gösteriyor olmak, zaman zaman öfke ve hırsınızın, yalan söylemeyi meşru saydığınız iktidara karşı; en tutarlı, en keskin üslup ve ifadelerle eleştirmiş olmasına rağmen içine düştüğünüz kibir ve asabiye sebebiyle bulunduğunuz çamurlaşma ve kindarlık ve belki de çıkar ve korkularınız yaşadığınız çelişkinin izahı için yeterlidir ve doğrusu bu kibir üzerinizde iken sizden başka bir tavır beklemeyi de 'saflık' olarak değerlendirmekteyim.
Hatırlatmak isterim, bu hal, tavır ve duruşunuzla, ahlaki açıdan hitap ettiğiniz kesimlere güven veremiyorsunuz.
Sahip olduğunuz kibrinizle istiyorsunuz ki, sayın Davutoğlu size kendisini beğendirmek için gözünüzün içine baksın, sizden şefkat ve merhamet dilensin.
Hayır!
Bunu yapmayacağını en azından ahlaki tutarsızlığınız kadar iyi biliyorsunuz ve bundan eminsiniz.
İşte tam da bu nedenle, sayın Davutoğlu'nu görmezden gelerek, gündeminize almayarak terbiye edeceğinizi düşünüyor, kibrinize boyun eğmeye zorluyorsunuz.
Bu beklentiniz gerçekleşmeyecek biliyorum, ama yine de sormak istiyorum.
Olmasını istediğiniz kişi, sizin isteğinize 'evet' dediğinde geriye ondan ne kalır ön görebiliyor musunuz?
Siz göremiyorsanız o mutlaka görüyordur.
Bilmenizi isterim.
Halka dokunmayan, sadece size faydası olan bu bencil siyaset, üzerinde istediğiniz gibi oyun kurma hakkını kendinizde gördüğünüz; 'Halkçılık, demokrasi, hukuk, laiklik, modernlik' davanıza faydası olmayacak, ancak yakalandığınız hastalığınıza belki bir süre şifa sunmaya devam edecek ve yalanlarınızla başkalarının size inanmalarını bekleyeceksiniz.
Unutulmamalıdır kararsız seçmen herkesi sınava tabi tutmaktadır.
Bu sınava siz de tabisiniz.
Bu sebeple kibir ve zaaflarınızdan arınmalısınız.
Bu zaaflarınızı koruyarak iktidarı değiştiremeniz çok zor.
Oyunu istediğiniz gibi kuramazsınız.
Bugün iktidara kerhen desteğini sürdüren seçmenin güven duyacağı liman, 'hür, eşit ve saygın bir ülkenin vatandaşı olmak' arzusunun gerçekleşeceği inancını vermek zorunda.
Bunun yerine siz, toplumun önüne inandırıcı hedefler koymak yerine 'Erdoğan karşıtlığı' üzerinden duruş gösteriyorsunuz.
Bu yeterli değildir.
Topluma somut bir şey önerdiğiniz yok.
Geri dönelim dediğiniz 'Parlamenter sistem önerisi, Temiz siyaset yasası ve Ekonomik kalkınma modelini' topluma öneren siyasi hareketi ve liderini görmeden 'Demokratik Türkiye' talebinde samimi ve inandırıcı olamazsınız.
Bunun için, dürüst olmanız ve samimiyet sınavını geçmeniz gerekiyor.
Bu sınavı bu halinizle veremez, kibrinizden arınamaz, değişim inancını seçmene veremezsiniz.
Bu noktada sayın Davutoğlu ismi önemlidir.
Kusura bakmayın, sayın Davutoğlu ve ekibinin bencilliğe ve kibre eyvallahı olsaydı bulunduğu yeri terk etmez, o imkanları elinin tersiyle itmezlerdi.
Toplum Davutoğlu'nu biliyor ve onun temiz siyaset yaptığına inanıyor.
Davutoğlu'nun temiz siyaset içermeyen hiç bir değirmene su taşımayacağı da kesindir.
Hal bu iken, soruyorum.
Size niye eyvallah etsin?
Bu ülke de keyfilik istemiyorsanız eğer, öncelikle kendinizi beğenmekten, kibrinizden vazgeçmeli ve başkalarının günahlarıyla ilgilenmekten vazgeçip aynayı kendinize tutmalısınız.
Zira bu halinizle güven vermiyorsunuz.
Her halinizle kusurlu, eksik olduğunuzu unutup, başkalarından kusursuzluk bekleyemezsiniz!
Önce ahlaklı davranacaksınız!
Siz, toplumun ve Davutoğlu'nun sicil amiri değilsiniz.
Evvela ahlaklı davranın!
Temizliğe bagajınızdan başlayın!
Değişimi kendinizden başlatın!
Türkiye'nin onurlu bir ülke olma yolunda demokrasi mücadelesine destek verin, engel olmayın, kibir ve bencillikle bu mücadeleyi kirletmeyin!
Millete öğretmenlik yapma hakkınız yok.
İdeolojik, jakoben ve elitist tavrınızla toplumla buluşma ihtimaliniz mümkün değil.
Bırakın değişim, milletin inandıklarının eliyle olsun.
'Onlar yapamadı biz yaparız' denilerek başarıya ulaşılmaz.
Rövanşizm hastalığından kurtulun!
Ve ülkeyi ve siyaset kurumunu rövanşizm bataklığından el ele vererek birlikte çıkaralım.
İktidarın kusurunu görün ama bizimkilerinin üstünü örtün demekle yol alamazsınız.
Ahlaklı olmakta cesur olun!