Sitemiz enpolitik genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı Canboray Soykan, bugün “O Denizin Karardığı Gün: Çerkes Soykırımı “ başlıklı yazısını kaleme aldı.
Canboray Soykan’ın bugün kaleme aldığı yazısında, 157 yıl önce Çarlık Rusyası'nın, stratejik açıdan önemli gördüğü Kafkaslardan Çerkes halkını sürgüne göndermesini yazdı. Soykan yazısında, “İyiliğin, sevginin, vicdanın; dili, dini, ırkı olmaz. Aynı şekilde zalimliğin, kötülüğün ve karanlığın da dili, dini, ırkı olmaz. İnsanlığın ortak mirası olan acıları da katiyen kategorize edemeyiz, anlatılamayan tüm öyküleri anlatmalı, geçmişten bugüne halen yankılanan tüm ağıtlara kulak vermeliyiz. Ancak böyle yarınların kararmama ihtimalinin filizlerini besleyebiliriz. Bugün 21 Mayıs, bugün insanlık tarihi için zifiri bir gün, bugün o denizin karardığı gün. Karadeniz’in derinliklerine insanlığa dair tüm güzelliklerin diri diri gömüldüğü gün bugün” dedi.
Canboray Soykan’ın yazısının tamamı şu şekilde:
Kardan adam gibi eriyen zaman
Sırnaşık bir kedi nasıl bacaklarımıza sürtünerek geçip gidiyorsa, zaman da öyle bir değiverip geçiyor işte. Bazen derin izler bırakıyor, bazen de gölgesinin izini dahi ortalıkta bırakmadan peşinden sürüklüyor. Bir buçuk seneyi aştı salgın günlerini yaşadığımız. Takvimler kardan adam gibi eriyip gidiyor da zaman da eriyip gidiyor mu ? Zaman da bitiyor mu, bizi bizden eksiltip giderken bir de küstahça arkasından seslenince bize dönüp de hiç bakmıyor mu ?
Ne oldu, nasıl oldu, ne ara oldu ?
Takvimler çaresiz kavuşurken evrendeki tozların arasına, biz de bizden eksiliyoruz aslında. Zamanın hızı karşısında dehşete sık sık düşüyorduysam da özellikle salgın döneminden sonra dona kalıyorum. Ben bundan iki sene önce liseden mezun oldum, üniversite sınavına girdim ve üniversiteye girdim. En son bundan on dört ay önce fakültemde ders dinliyordum. Birinci sınıftım, şimdi finallerin ardından üçüncü sınıfı karşılamaya hazırlanıyorum. Yeğenin oldu oluyor derken, yeğenim birinci yaşını kutluyor. Ne oldu, nasıl oldu, ne ara oldu ?
İnsan en çok bilmediğinden korkar
Diyor ya o şarkıda ‘’Nasıl gaddar seneler, geçiyor durduğu yerde !’’ hakikaten de durduğu yerde geçiyor, hiç koynunda olan bitenlere insaf etmiyor. Enpolitik’teki köşeme 109.yazımı yazıyormuşum şu anda, buna da şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Üniversite sınavına hazırlandığım keyifsiz günlerde, dershanede deneme sınavı arasında aldığım bir telefon, kabul ettiğim bir teklif ve an itibariyle klavyeye emekleyen 109.yazı. Bu hız bazen beni korkutuyor ve insanoğlu evrimsel süreçte genlerine işlenen bazı çekinceleri miras olarak taşıyor. İnsan en çok bilmediğinden korkar, bilmemekten korkar.
Geleceği kontrol edemeyiz ama…
İnsan bilmediğinden korkar çünkü bilmediği bir durum karşısında nasıl refleks göstereceğini, kendisini nasıl koruyacağını bilemez. En çok bilinmezlik de tabii ki gelecekte gizli, kimi şeyleri geride bırakacağı gerçeğinin farkındalığını da içine eklerseniz geleceğin neden bazen insanları korkutan bir sözcük olduğunu anlayacaksınız. Dünyada meydana gelen kimi felaketlerin de kimi büyük gelişmelerin de kursağında bu iksirin damlacıkları dolanıyor aslında. İnsanların doğaya ve yarınlara meydan okuma cesareti yatıyor epeyce mevzunun arkasında. Geleceği kontrol edemeyiz, edemeyeceğiz bu gerçeği kabul etmek lazım ama belki başka bir adım atabiliriz.
Dünden ders alabiliriz
Geleceği tamamen kontrol edemeyiz, olumsuz ihtimallerin tamamını ortadan kaldıramayız. Kaldıramayız ama geleceğin daha aydınlık, daha umutlu, daha yaşanabilir olabilmesi için farklı adımlar atabiliriz. Bu dünyada yaşayan tek insan olmadığımızı, milyarlarca canlının gelip geçtiğini, gelip geçeceğimizi ama yarınlara şiir kokulu meyveler ikram edebilmek için güzelliklerin tohumunu ekebileceğimizi aklımızdan çıkarmayabiliriz. Dün olan bitenlerden ders alarak ve bu sayede de bugün olup bitenlere farklı bakarak kazanım elde edebiliriz. Geçmişte yapılan hatalardan ders alarak, yarın yapılabilecek hayati hataların önüne geçebiliriz. Böylece bugünümüzün de korktuğumuz yarınımızın da korkunç senaryolarını bir nebze önleyip, ferahlıkların önünü açabiliriz.
Bugün 21 Mayıs…
İnsanlık tarihi ders almak için, hataları revize edebilmek için yığınla örneğe sahip. İnanın bu konuda bir sıkıntı çekmezsiniz, çekmeyiz. İnsanlık tarihi ibret alabileceğimiz, analiz edip ne kadar kararabileceğimizi rahatlıkla izleyebileceğimiz hadiselerle dolu. İyiliğin, sevginin, vicdanın; dili, dini, ırkı olmaz. Aynı şekilde zalimliğin, kötülüğün ve karanlığın da dili, dini, ırkı olmaz. İnsanlığın ortak mirası olan acıları da katiyen kategorize edemeyiz, anlatılamayan tüm öyküleri anlatmalı, geçmişten bugüne halen yankılanan tüm ağıtlara kulak vermeliyiz. Ancak böyle yarınların kararmama ihtimalinin filizlerini besleyebiliriz. Bugün 21 Mayıs, bugün insanlık tarihi için zifiri bir gün, bugün o denizin karardığı gün. Karadeniz’in derinliklerine insanlığa dair tüm güzelliklerin diri diri gömüldüğü gün bugün.
Cılız bir hayalin titrek elleri
Bugün 21 Mayıs, Çerkes Soykırımının yıl dönümü. Rusya’nın 600 bin ölümü kabul ettiği biliniyor ama pek çok batılı tarihçinin araştırmalarına göre 1 – 1,5 milyon arasında Çerkes’in vahşice ölüme mahkum edildi bu süreçte. Bu hadise insanlık tarihi boyunca görülen en büyük soykırımlardan biri biliyor musunuz ? İnsanlık tarihinin en kara izlerinden biri bu soykırım. Soykırım diyorum çünkü Rus Çarlığı tarafından Çerkes halklarının ortadan kaldırılmasına yönelik eylemler öyle bir iki gün veya bir sene içinde gerçekleşmedi. Neredeyse yüz sene boyunca süren, yüz sene içinde adım adım gerçekleşen ve artık 21 Mayıs 1864 itibariyle de son darbesi vurulan bir süreç bu. Yayılmacı politikalar neticesinde ortaya çıkan bir ırk kırımı bu ve öyle tartışmalı vesaire de değil. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük ırk kırımları içinde bu felaket.
İnsanların cansız bedenleri parçalayabilecek kadar alçaldığı bir felaket bu.
İnsanların cansız bedenlere tecavüz edebilecek kadar alçaldığı bir felaket bu.
İnsanların cansız bedenlerin içindeki ceninleri sökebilecek kadar alçaldığı bir felaket bu.
İnsanların cansız bedenleri sokak köpeklerine yem edebilecek kadar alçaldığı bir felaket bu.
Peki niçin ?
Çerkesler kendi dilini konuştuğu için.
Çerkesler kendi tarımını yaptığı için.
Çerkesler kendi kültürünü yaşattığı için.
Çerkesler canlarını kurtaralım diye direndiği için.
Ne oldu peki ?
Binlerce Çerkessürgüne kalmadan topraklarında katledildi.
Elli Kişinin sığamayacağı takalara yüzlerce Çerkes bindirildi.
Göz göre göre yüzbinlerce Çerkes Karadeniz’de ölüme terk edildi.
Osmanlı topraklarına ulaşmayı başarabilen Çerkesler hayatta kaldı.
Binlerce masumÇerkes’e Karadeniz’in dipsiz çukurları mezar oldu .
Bir toplumun hafızası, ataları ve anayurtları ellerinden alınıp ufalandı.
Özgünlüğüyle tüm dünyanın takdirini toplayan Çerkes kültürü didiklendi.
Bir toplumun dili, lehçeleriyle birlikte bu dünyadan silinme noktasına geldi.
Çekilen tüm bu acılara rağmen bugün neler oluyor ?
Bugün İsrail ve Filistin arasındaki çatışmada masumlar ölüyor.
Bugün Karadeniz değil de Ortadoğu masumlara mezar oluyor.
Bugün insanlar hala etnik kökenleri dolayısıyla şiddet görüyor.
Bugün insanlar hala sonu olmayan bir kavga yüzünden yitiyor.
Eğer ibret alsaydık, eğer imtina etmeyi öğrenseydik bu acılar yine yaşanır mıydı ?
Eğer ibret alsaydık, takvimler eriyip gitse de biz insanlığın erimesini durduramaz mıydık ?
Halen balık yemeyen Çerkesler var biliyor musunuz ?
Halen Karadeniz’e yaklaşmayan Çerkesler var biliyor musunuz ?
Halen bu acının yasını özel günlerinde tutan Çerkesler var biliyor musunuz ?
Halen dünyanın bir yerlerinde özgürce yaşayabilmek için mücadele eden Çerkesler var biliyor musunuz ?
Bu böyle gitmez, gidemez ! Ne insanlık, ne de yaşadığımız dünya artık bunları kaldıramaz !
İnsanların özgür olduğu bir dünya mümkün olabilir mi ?
İnsanların farklılarla kucaklaştığı bir dünya mümkün olabilir mi ?
Nefretten beslenen iktidarların bulunmadığı bir dünya mümkün olabilir mi ?
Topluma birey modeli dayatan tiranların bulunmadığı bir dünya mümkün olabilir mi ?
Hepsinden de öte;
İnsanların ibret alması, utançlarla yüzleşmesi mümkün olabilir mi ?
Utançlarla yüzleşip bir daha görüşmemek üzere vedalaşmak mümkün olabilir mi ?
Geleceği kontrol edemeyiz ama yarınlara şiir kokulu meyveler ikram etmek için karanlıkla yüzleşebiliriz.
Çerkes Soykırımının 157.senesinde bu soykırımı lanetliyorum.
Bir Çerkes olarak tüm soydaşlarımızın acısını yüreğimde taşıyor, paylaşıyorum.
Bir insan olarak bizim yaşadıklarımızı hiçbir toplumun yaşamamasını diliyorum.
Diliyorum ve o şiir kokulu meyvelerin bir gün olgunlaşacağını hayal etmek istiyorum.
Bu cılız bir hayal…
Bu pembe bir hayal…
Bu çocuksu bir hayal…
Bu masumane birhayal…
Peki siz ellerinden tutar mısınız ?
Bir cılız hayalin titrek ellerinden tutar mısınız ?
Bir bebeğin annesinin elini tuttuğu gibi tutun…
Tutun lütfen, tutun.
Tutun bu cılız hayalin titrek ellerini…