Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, partisinin görüş ve önerileri için değerlendirmelerde bulundu. "Gündem adı altında sürekli bunların krizlerini izliyoruz" diyen Özcan, hükümete "'Hedef Türkiye' dediğiniz z
Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan, partisinin görüş ve önerileri için değerlendirmelerde bulundu. Hükümetin yürüttüğü politikalardan ve yaşadığımız ortamın kaosundan bahseden Özcan, hükümete ağır eleştirilerde bulundu.
Serkan Özcan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
'Ülkemiz, son 5 yıldır içine sokulduğu sistemik depremlerden başını kaldıramıyor. Bu iktidarın artık raftan indirip milleti avutacağı gündemi de kalmadı. Sadece “Yönetemiyor” değiller. Kurdukları düzenin yarattığı sıkıntılardan başlarını kaldırıp, ülke sorunlarına kafa yoracak halleri de kalmadı. “Gündem” adı altında sürekli bunların krizlerini izliyoruz. Millet aş, iş, ekmek derdinde; millet hak, hukuk, özgürlük peşinde; ama bunlar; kendi aralarındaki çıkar, makam ve rant savaşlarından başlarını kaldıramıyorlar. Ortaya saçılan pislikleri de “vatan-millet-sakarya” edebiyatıyla örtmeye çalışıyorlar. Her yeni kriz, bir önceki krizi unutturuyor. Mesela; “128 Milyar dolara ne oldu?” sorusunu, ancak bir mafya krizi unutturabiliyor. Tabii o da bir süreliğine. Yargıda yaşanan sorunlar, yargı mağdurlarının yüzlerini güldürdükleri için değil, Merkez Bankası başkanı görevden alındığı için unutuluveriyor. Merkez Bankası başkanının görevden alınmasının, bir gecede ülkeye faizleriyle beraber 600 milyar liranın üzerinde zarar vermesi, bunlar millete patates soğan dağıttıkları için değil, suç örgütlerinin ifşaatları ortalığı kasıp kavurduğu için unutuluyor.'
'DOĞRUDUR HEDEF TÜRKİYE, ANCAK TÜRKİYE'Yİ O HEDEFE SİZ KOYDUNUZ'
Sedat Peker gündeminden 17-25 Aralık konusuna kadar birçok konuya değinen Özcan, '25 gün boyunca susan Cumhurbaşkanı en sonunda Bakan’ına sahip çıktı. Önce vesayet ortakları Perinçek ve Bahçeli sahiplendi, bir gün sonra da kendisi. Vesayet ortağı “tarafsız kalınamaz, yedirmeyiz” dedi, Cumhurbaşkanı da geçmişine de geleceğine de sahip çıktı. Tam anlamıyla bir şov, tek kelimeyle bir tiyatro izledik. Muhalefeti ve toplumu dövüyor, alenen şiddet çağrısında bulunuyor; bakanının da sırtını sıvazlıyor. Peki ne oldu şimdi? Perde kapandı, sorular rafa mı kalktı? Sn Cumhurbaşkanı’nın tozlu raflara kaldırmaya çalıştığı soruları, sadece muhalefet değil, devlet tecrübesinden geçmiş herkes soruyor. Cumhurbaşkanlığı İstişare kurulu üyesi Sayın Çiçek “binde biri doğruysa felakettir” diyor. Susurluk Komisyon Başkanı Mehmet Elkatmış; “Böylesini görmedim. Yargı görevini yapamıyor, Hukuk ve Adalet bitmiş” diyor. MİT eski müsteşar yardımcısı sayın Cevat Öneş; “Susurluk’tan beter” diyor. İktidar ise muhalefeti suçlayıp “Hedef Türkiye, dış operasyon var” diyor! “Hedef Türkiye!”; diye slogan atınca, “Operasyon var!” diye bağırınca, rögar kapağı kapandı mı? Yahu hedef Türkiye ise, o tetiği çeken sizlersiniz! Sırtını sıvazlayıp meydanlara çıkarttığınız; vekillerinize, bürokratlarınıza önünde ceket iliklettiğiniz, bugün ise suç örgütü lideri dediğiniz adamla düne kadar birlikteydiniz! Millete “kan banyosu” tehditleri savururken “hedef Türkiye” değil miydi? 17-25 Aralıkta “Hedef Türkiye” değil miydi? Neden 4 bakanınızın istifasını kabul ettiniz 17-25 Aralık’ta? Neden Mecliste soruşturma komisyonu kurulmasına izin verdiniz? Neden Susurluk’ta, hem de sadece “sahte kimlik verme” iddiasıyla, İçişleri Bakanı istifa etmek zorunda kalmıştı? O zaman “Hedef Türkiye” değil miydi? Peki madem “hedef Türkiye”, 15 Temmuz kahramanlarından olduğunu ifade ettiğiniz Sn.Mustafa Çalışkan, İçişleri Bakanı tarafından neden hedefe konuyor? Aynı Mustafa Çalışkan çıkıp neden “Toplum da rahatsız” diye demeç vermek zorunda kalıyor! Evet, doğrudur. “Hedef Türkiye!” Ama Türkiye’yi o hedefe siz koydunuz!' diye konuştu.
'HERKESİN KARŞINIZDA HAZIR OLA GEÇECEĞİNİ Mİ SANIYORSUNUZ?'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya destek açıklamasına değinen Özcan, '25 gün boyunca susan sayın Cumhurbaşkanı, gerçekten de İçişleri Bakanına destek verdi mi? Yoksa bu kirli düzenin, kirli ortaklığın sürmesi için yara bere içindeki Bakanına şimdilik koruma ve kollama görevini mi yapıyor? Peki koruma ve kollama görevini ifa ederken, toplumsal barışın altına dinamit koymasına, bizleri tehdit etmesine ne demeli? Rize’yi vatan toprağı değil de kendi mülkü zanneden siz, muhalefete ve topluma tehditler savurup; “bu daha iyi günleriniz” dediniz diye bizim susacağımızı falan mı sanıyorsunuz? Siz, halkı kin ve düşmanlığa sevkeden, suçu ve suçluyu öven, toplumsal barışı dinamitleyen sorumsuz cümleler sarf ettiniz diye, herkesin karşınızda hazır ola geçeceğini falan mı sanıyorsunuz? Polis bize Milletin Meclisinin önünde “anayasa biziz, sizler maşasınız” diye bağırırken, bizler boyun mu eğeceğiz zannediyorsunuz?' dedi.
'SAYIN ERDOĞAN'IN BAKANINA SAHİP ÇIKTIĞINA KENDİ BÜROKRASİSİ BİLE İNANMAMAKTA'
'İçişleri Bakanının altındaki bürokratına iftira atması da, Emniyet Genel Müdürü Mustafa Çalışkan’ın bağlı olduğu bakana meydan okuması da, bu sistemin gerçek resmini ortaya koymaktadır! “Kim, nasıl görevden alacakmış, görelim” demesi tam anlamıyla bunların kurduğu düzenin mahiyetini arz etmektedir. Kurumları, kuralları ve hiyerarşileri tarumar eden, “Tek kişilik cumhurbaşkanlığı sisteminin” işleyişiyle ilgili fotoğrafı, net biçimde ortaya koymaktadır. Bürokrat, bakanına değil, direk cumhurbaşkanına bağlı olduğunu yüksek perdeden dillendirmektedir. Güvenlik bürokrasisinde, iç güvenliğimizi de tehdit edecek çekişmeler olduğunu göstermektedir. Bir şeyi daha göstermektedir. O da sayın Erdoğan’ın bakanına gerçekten sahip çıktığına, kendi bürokrasisi bile inanmamaktadır.'
'BERABER OLDUKLARI ADAMIN BİRİ, BİR KAMERA BİR TRİPODLA BÜTÜN AYARLARI BOZDU'
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in videolarına da değinen Özcan, şunları söyledi, 'Bizler bu yolsuzluk düzeninin gün gelip bir “otoriter yolsuzluk düzeni” haline dönüşeceğini gördük! Gördük ve itiraz ettik. “Böyle gitmez” dedik. “Siyasi Ahlak kanununa ihtiyaç var” dedik. “Siyasi partilerin finansmanı yasası” dedik. “İhale yasası çıkarmak lazım” dedik. “İmar rantını kamuya, yani halka bahşetmek gerekir” dedik. Otoriterleşen düzene karşı, demokrasiyi, yolsuzluğa karşı, temiz siyaseti savunduk. Demokratik, tarafsız ve şeffaf bir hukuk düzenini kurmak istedik. Yani ayran içip ayrı düşmedik! İşte bu devrimsel çabamız yüzünden ayrıştık bunlarla. Bize “bir ilçe başkanı dahi bulamayız” diye karşı koydular. Arkamızdan, tıpkı İçişleri Bakanının bugün açık seçik itiraf ettiği gibi kumpaslar kurdular. Hem de Sayın Genel Başkanımız, terörle mücadelenin en sert mücadelelerini verirken! İşte şimdi geldikleri noktayı görüyorsunuz! Dün “ilçe başkanı bulamayız” diyenlerin buldukları bakanlara, sırtlarını dayadıkları odaklara bakar mısınız? Dün beraber oldukları adamın biri, bir kamera bir tripodla, bunların bütün ayarlarını bozdu. Ama ne “Pudracı gençleri” ne “Yurt dışına adam kaçıran çeteleri” ne de “bakanlığına dezenfektan satan bakanı” unutmayacak, unutturmayacağız!'
'KANAL İSTANBUL DİYE İNAT ETMELERİNİN ANLAMI NEDİR?'
Hükümetin Kanal İstanbul konusundaki ısrarına da değinen Özcan, onca gündem arasında bu konuya devam ettikleri için şu ifadelere yer verdi, 'Çiftçiler Konya’da yol kapatırken, işçiler fabrika önlerinde eylem yaparken, hibe adı altında sadaka verilen esnaf kredileri ödeyemezken, işsizlik tarihi seviyelere ulaşmışken, ülkede her üç gençten biri işsizken, intiharlar peşi sıra gelirken, asgari ücret yoksulluk değil açlık sınırına dayanmışken, dış borç almış başını gitmişken, arkası-yarın dizisi 100 milyondan fazla izlenmişken bunların hala “Kanal İstanbul” diye inat etmelerinin anlamı nedir? Marmara Denizi alarm veriyor, deniz salyası her yere yayılıyor, kolera riski artmış, canlılar ölüyor, bunlar hala Kanal İstanbul’u sayıklıyor. Geçtik onu, Marmara denizindeki ekolojik felaketi araştırma önergesini bile Mecliste birlik olup reddediyorlar.'
DEVLETİN VATANDAŞA AYIRDIĞI GERÇEK BÜTÇE 11 MİLYAR TL
Pandemi döneminde yapılan yardımlar hakkında da konuşan Özcan, şöyle konuştu, 'Geldiğimiz nokta maalesef ortada! Ne ekonomiyi ne de salgını doğru düzgün yönetebildiler. Millet olarak yarasalara döndük adeta. Bütün kararlar ya akşam ya gece yarısında alınıyor. Bir gün sonra ne olacağını, ancak birkaç saat önce öğrenebiliyoruz. Eğitim sistemi allak bulak olmuş halde. Çocuklar, aileler, eğitimciler perişan ve şaşkın. Ya “hibe” diye millete yutturdukları rakamlara ne demeli. Yüzde 90’ının borç olduğu bilindiği halde, Cumhurbaşkanı “661 milyar hibe ve destek verdik” diyor. Devletin resmi ajansı olan Anadolu Ajansı, algıları yönlendirmekten hiç çekinmiyor. “Türkiye likit destekte devleri geride bıraktı” diye haber yapıp, Aslında devletin hibe veremediğini, Karşılıksız yardım yapamadığını, milleti faizli kredilere mahkûm ettiğini duyuruyor cümle aleme. Buradan sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum kıymetli kardeşlerim. Hiç uzağa gitmeye, başka yerlerde rakamlar aramaya falan gerek yok. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan Kamu Maliye Raporu, durumun Sn. Cumhurbaşkanı’nın anlattığı gibi olmadığını açık seçik gösteriyor. Rapora göre 661 milyar TL’lik yardımın sadece ama sadece 68 milyar TL’si karşılıksız hibe şeklinde dağıtılmış. Bitmedi! Bu 68 milyar TL’nin 57 milyarı işçi ve işverenin ödemeleriyle biriktirilen işsizlik fonundan, kalan 11 milyarı ise devlet bütçesinden karşılanmış. Başka bir deyişle yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olan Korona Salgınında, bu AK Parti- MHP koalisyon iktidarının, vatandaşına layık gördüğü bütçe harcaması sadece 11 milyar TL.
Nerdeyse 15 aydır;
-Evlerine kapanmış olan vatandaşlara,
-Kepengini kapatmış olan esnafa,
-İşinden olan emekçiye,
-Hayatını riske sokan sağlıkçıya,
-Bilgisayarı ve interneti olmadığı için eğitimi aksayan öğrenciye,
-Borç altında ezilmiş perişan hale gelmiş çiftçiye,
Koskoca devletin bütçesinden layık gördüğü yardım kişi başı 130 TL.
Aylık 8,5 TL. Günlük 28 kuruş! Bu mu sizin yardımınız? Bu mu sizin desteklerde dünya liderliğiniz? Bu mu sizin pandemide vatandaşa sahip çıkma şekliniz? Utanmıyor musunuz ekranlara çıkıp salgında vatandaşımıza sahip çıktık demeye? Utanmıyor musunuz sizin 10-20-50 hatta 100 katınız destekler vermiş ülkelerle kendinizi aynı listelere yazıp milletle alay etmeye? Vatandaş bunları görmüyor mu sanıyorsunuz? Bir kenara not etmiyor mu sanıyorsunuz? OECD bile çıkıp bir ülkenin cumhurbaşkanını yalanlıyor; “kredi değil, hibe ver” diyor. Toplumuna karşı da dünyaya karşı da güvenilirliğini kaybetmiş bir ülke haline geldik maalesef!'
'128 MİLYAR DOLAR KONUSUNU DA MI YANLIŞ ANLADI?'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından 128 milyar dolar kısmına da değinen Özcan, bu konuyla ilgili tabi ki soru sorulabileceğini söyledi ve şunları ekledi, 'Sn. Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklamalarda dikkat çeken başka bir husus ise 128 Milyar Dolar ile ilgili?
-Bir yere gitmedi orada devletin kasasında duruyor,
-Bu parayla cari açığı finanse ettik,
-Pandemide kullandık,
-Zaten böyle bir para hiç olmadı ki derken,
Merakla beklediğimiz 128 Milyar Dolar’ın akıbeti nihayet belli oldu. Sn. Cumhurbaşkanı’nın son açıklamasına göre rezervleri altyapı üstyapı yatırımlarında kullanmışız! E hani vatandaşın cebinden 5 kuruş çıkmadan yapılıyordu bu yatırımlar? Bize bu projelerinin “vatandaşa maliyeti olmadığı” söylenmişti! Yine mi yanlış anlamışız? Hani Muhalefet hesap kitap bilmiyordu da siz alanı ekonomi olan bir “ekonomist” olarak kimsenin yapamadığını yapmış, millete yük olmadan bu yatırımları gerçekleştirmiştiniz? Ayrıca “hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yoktan”, ne ara “Merkez Bankasının parasının nereye gittiği sorulur mu” noktasına geldik? Merkez Bankası’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi, Anayasanın 161’inci ve 165’inci maddelerinde belirtilen usuller çerçevesinde ve bütçenin incelenmesi yoluyla yapılır. Dolayısıyla, evet Sn. Cumhurbaşkanı, “Merkez Bankası’nın parasının nereye gittiği” sorulur, her demokratik toplumda milletin 128 Milyar Dolarının nereye gittiği de kimlere satıldığı da varsa bir suiistimal veya bir hukuksuzluk olup olmadığı da sorgulanır.