CHP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü, CHP'den istifa ettiğini açıkladı.
Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) katılan Kadıgil'in açıklaması şöyle:
Herkese merhaba;
Hayatımın hem en zor hem en heyecanlı açıklamasını yapmak üzere huzurunuzdayım.
Zor, çünkü bugün itibariyle çok sevdiğim evimden, beni eğitip bugünlere getiren partimden istifa etmiş bulunuyorum.
Havuz medyasından arkadaşların heyecanlanacağını tahmin ediyorum ama öncelikle şunu ifade edeyim, kimse boşuna sevinmesin. Çünkü ağzımdan bunca yıllık partime, yoldaşlarıma zarar verecek herhangi bir itham duyamayacaksınız.
Cumhuriyet Halk Partisi bana hayalini bile kurmadığım bir yol açtı. Birçok yoldaşımın teveccühüyle 3 dönem parti meclisi üyesi ve bir dönem milletvekili olarak onurlandırdı. Ne yaptıklarınızı ne bana öğrettiklerinizi unutmam mümkün.
Bu kararı alırken çok sevdiğim ve kırmaktan çok korktuğum için onlarca uykusuz gece geçirdiğim birçok insan oldu. Beni siyasete bizzat sokan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve her bıkma noktasına geldiğimde sabırla dinleyip öğreterek siyasette tutan, ailemden ayrı görmediğim sevgili Bülent Tezcan başkanım…
Aysu, Gökçe, Suzi, Selin, Jale, Müziş, Gülizler ve ismini saymakla bitiremeyeceğim, yıllardır omuz omuza mücadele vermekten onur duyduğum kız kardeşlerim.
Gerek partiye gerek ülkeye dair en büyük umudum olan genç arkadaşlarım,
“mazbeyta” ekibim, canım Ali’m,
büyük CHP ailesinin her kademesinden binlerce arkadaşım ve elbette mecliste 3 yıl birlikte görev yapmaktan onur duyduğum Grup Başkan Vekillerim ve tüm milletvekili arkadaşlarım…
Son olarak biri daha var, görüşlerine herkesten çok kıymet verdiğim, acaba CHP’den ayrılmak onun bu ülke için yapmak istediklerine ihanet olur mu diye düşünmekten kendimi alamadığım biri.
Oysa bazen gerçekten memleketin hayrına olduğunu düşünüyorsan ezberleri bozmaktan korkmamam gerektiğini öğreten de aynı kişi.
İsmi Mustafa Kemal Atatürk.
Ben size manevi miras olarak hiçbir kalıplaşmış kural, hiçbir dogma bırakmıyorum diyen. Böyle bir dünyaya hiç değişmeyecek hükümler getirdiğini söylemek aklın gelişimini inkar etmek olur diyen de yine kendisi.
Değerli arkadaşlarım;
Artık aynı çatı altında olmasak da ülkemizi AKP karanlığından kurtarmak için her daim yan yana ve omuz omuza olacağımızdan zerre şüpheniz olmasın. Çünkü ben bu adımı bu mücadeleye köstek olmak için değil bilakis biraz daha solunuzdan destek olabilmek için atıyorum. Hem önümüzdeki tarihi seçim sürecinde, hem de elbirliğiyle yaralarımızı sarma aşamasına geçtiğimizde, hepimizin iyiliğine olduğunu düşündüğüm bir yola çıkıyorum.
Bilin ki ülkem için doğru olduğuna inandığım şeyi yapıyorum.
Fikrim hür, vicdanım rahat.
Gerçekten tanıyanların, beni anlayacağını biliyorum.
Evet, bu ayrılığın sebebi ne bir kavga ne de bir tartışma.
Tertemiz bir ideolojik ayrılıkla karşınızdayım.
Bugün AKP ve küçük ortağının ülkeyi sürüklediği karanlıkta Cumhuriyet Halk Partisi’nin sırtına tarihi bir sorumluluk yüklenmiş durumda. Çok farklı kesimden görüşleri demokrasi ortak paydasında buluşturmak hem zorunlu hem meşakkatli bir sorumluluk.
Bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’nun son derece yapıcı bir tavırla bu süreci yürüttüğünü izlemek bana gurur veriyor. Farklı görüşlerden demokratların birlikte inşa ettiği bu yol, çeşitli kesimlerle dengeli bir siyaset yürütmeyi de zorunlu kılıyor.
Ne var ki oldukça uzun zamandır Türkiye siyasetindeki bu dengelerde ciddi bir eksiklik olduğunu ve bu eksikliğin tüm ülkemizi olumsuz etkilediğini düşünüyorum.
Gerek seçim çalışmalarında ve sonrasında birlikte gururla mücadele ettiğimiz Millet İttifakı ortaklarımız, gerekse mevcut karanlık karşısında pozisyon almak üzere yeni kurulan partilere bakıldığında zaten milliyetçi-muhafazakar olan ağırlık merkezine karşı kurulan dengelerin de genel itibariyle yine milliyetçi ve/veya muhafazakar çizgide olduğu bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
Bu gerçekliğin bir sonucu olarak tüm ülkenin ekseni ister istemez merkezin sağına doğru eğiliyor.
İşte bu eksende hak ettiği ağırlıkta temsil edilmediğini hisseden milyonlarca insan da yaşıyor bu ülkede. Hayata mevcut yapıların çok daha solundan bakan, insan uydurması sıfatların, mülkiyet aşkının insanlığı ve gezegenimizi felakete sürüklediğini görenler. Sadece AKP’den değil, bugün AKP’nin temsil ettiği bu kokuşmuş düzenin bizzat kendisinden de kurtulmak isteyenler.
Ben de kişisel olarak bu insanlardan biriyim.
Oysa siyasetin başka kuralları var. Ana hat olarak ortak bir yola karar verildiğinde o yoldan sapmadan disiplinle yürümek yol arkadaşlarına karşı gerekli ve yerinde bir sorumluluk.
İşte ben de tam bu noktada artık bir yol ayrımına geldiğimi hissettim.
Ya ben böyleyim deyip zaman zaman genel hattan ayrılmak ve partimin saray rejiminden kurtulmak için ilmek ilmek ördüğü dengelere zarar vermek pahasına kendi fikirlerimi söyleyecektim ya da kendimi frenleyip, parti disiplini içerisinde hareket edecektim.
Ben, tüm gücümle siyaset yapmaya Gezi Direnişinden sonra, orada gördüklerimden, öğrendiklerimden, orada bozulan ezberlerimden sonra başladım ve kendime bir söz verdim, asla profesyonel bir siyasetçiye dönüşmeyecektim. Aktivisttim ve böyle kalmakta inat edecektim.
Örgütlü kadın hareketinin hepimize öğrettikleri sayesinde yüzleştiğim toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine yaptığım okumalar, gururla söylemeliyim ki beni azılı bir feminist haline getirdi.
Ve yine geç kalarak da olsa nitelikli bir sosyal demokrat olmak üzere çıktığım yol ise beni bir kez daha ne mutlu ki Denizlerin yoluna çıkarttı…
İşte o yol, o ruh bugün bu mecliste temsil ediliyor.
Ve artık Türkiye’nin ilk kadın genel başkanının, Behice Boran’ın partisinin meclis grubunu, ikisi bıyıklı üç erkeğe terk etmeye gönlüm razı gelmiyor.
İşte ben bugün itibariyle, inandığım değerleri açıkça ve yüksek sesle savunmak için, bu düzeni biraz düzeltmeye değil, tümden değiştirmeye çalışmak için, dünya görüşüme daha yakın gördüğüm bir partiye, Türkiye İşçi Partisi’ne katılıyorum.
Ben hiç yürekten inanmadığım bir şeyi size anlatmadım, bundan sonra da yapmak istemiyorum.
Ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam açıkça onu konuşmak istiyorum.
Siyasette olacaksam, olduğum gibi olmak istiyorum.
İsteyen varsın imkansız desin, ben sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada inat ediyorum!
Ali İsmail’in düşlerindeki özgür dünyada inat ediyorum!
Kıymetli basın emekçilerine ve zaman ayırıp dinleyen herkese teşekkür ediyorum.