Tarih: 10.08.2021 11:06

Aynur Algül yazdı: Erişim hakkını getiren toplumsal dönüşümler

Facebook Twitter Linked-in

Gelecek Partisi Kurucular Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyesi, Kişisel Gelişim Uzmanı Aynur Algül bugünkü yazısında, Dünya da ve ülkemizde ki erişebilirlik serüveni yazısı dizisinin ikinci bölümünü okuyucuları ile paylaştı.

Aynur Algül’ün yazısının tamamı şu şekilde:

Yazı dizimizin ilk bölümünde, bir kanun değişikliğiyle ülkemizde erişilebilirlikle ilgili bazı dönüşümlerin yapılabilmesi için verilen sürelerin tekrar uzatılarak, yaşanacak mağduriyetlere göz yumulduğundan, aslında hayatın doğal seyrinin diğer canlılar ve bizler için ihtiyaçlarımıza göre şekillendiğinden, temel bir hak olan erişilebilirlik ihtiyacını anlayabilmek için sanayi devrimiyle birlikte gündemimize giren ve üretimi sürdürebilecek nitelikteki insanı tanımlayan 'normal' ve 'anormal' kavramlarından ve ilk erişilebilirlik kazanımlarından olan, geliştiricisinin ölümünden iki yıl sonra ülkesinde ve dünyada kabul gören Braille yazıdan söz etmiştik. Bitirirken de, dünyanın yaşadığı büyük savaşlar sonucunda sakat kalan çok sayıda insanın ihtiyaç ve taleplerini daha yüksek sesle dile getirmeleri nedeniyle normal insanın buna duyarsız kalamadığını belirtmiştik.

1860'ların ilk yarısında Amerika'da yaşanan Kuzey - Güney iç savaşının ardından çok sayıda insan sakat kalmıştı ve bazı eyaletlerde, toplumun moral bozukluğu yaşamaması gerekçesiyle bu insanların dışarıda bulunmalarını yasaklayan kanunlar çıkarıldı. Ancak bu insanlar için birşeyler yapılması kanaati daha yaygındı ve 1868 yılında ilk tekerlekli sandalye patenti alındı. Böylelikle yürüme güçlüğü yaşayan insanların hareketliliğini sağlamak, dışarıya ve hayata erişebilmelerini mümkün kılmak için önemli bir adım atılmış oldu. Ancak bu tekerlekli sandalyelerin dışarıda rahat hareket edebileceği standartlarda yollar, kaldırımlar ve rampalar için epey zaman daha beklenecekti.

Silahlar teknolojik açıdan geliştikçe ortaya çıkardıkları tahribat da artıyor, çeşitli düzeylerde toplu sakatlanmalara yol açıyordu. I. Dünya Savaşı sırasında kimyasal silah olarak kullanılan zehirli gazlar nedeniyle çok sayıda asker kör olmuştu. Bu duruma maruz kalan Alman askerleri için 1915 yılında Almanya'da rehber köpekler kullanılmaya başlandı ve kısa süre sonra Amerika'da da bu yönde çalışmalar başladı. Ülkeleri için bedenlerini feda ederek aktif yaşamdan kopan insanları topluma dahil edebilmek için bir tür vefa çabasıydı bunlar. Diğer yandan da, bu denli yoğun sakatlanmaların ortaya çıkaracağı sosyo-ekonomik tablonun sağlıklı biçimde yönetilmesi gerekiyordu. Bu nedenle, engelli insanları hayata daha fazla dahil edebilecek çözümler geliştirilmeliydi.

Savaşlarda çok sayıda erkeğin cephelerde bulunması nedeniyle fabrikalar ve üretim atölyelerinde iş gücü açığı meydana geliyordu. Sistem bir biçimde işlemeye devam etmeliydi. Bu noktada kadınların yanı sıra engellilerden de iş gücü olarak yararlanılmaya başlanmıştı. Kaderin ne garip cilvesidir ki, bir asır kadar önce üretime katkı sağlayamayacağı gerekçesiyle normalin dışında kabul edilen engelli insan, artık üretim mekanizmalarının öznelerinden biri haline geliyordu.

Dünyanın engelli insanlardan soyutlanması gerektiğini düşünenlerin sayısı da az değildi. Bilim ve siyaset çevrelerinden etkili insanların bazı kararları 1900'lerin ortalarına kadar engelliler açısından ciddi sonuçlar doğurdu. 'Öjeni' kavramı etrafında gelişen fikirler nedeniyle nitelikli olmadığı düşünülen insanların toplumdan bir biçimde tasfiye edilmesi, dünyaya gelmelerinin önlenmesi, nitelikli olduğu varsayılan insanların eşleştirilmesiyle nitelikli bir nesil oluşturularak öjenik bir uygarlık kurulması amaçlanıyordu. Bunun için hasta ve sakat insanlar ayıklanarak insan ırkı ıslah edilmeliydi. Böylece yük olarak değerlendirilen insanların sorumluluklarından toplum kurtulmuş olurdu ve bu kadar farklı insanın ihtiyacına göre çözümler geliştirmeye de gerek kalmazdı.

Nazi fikrinin iktidar olduğu ülkelerde öjenist uygulamalar sert biçimde gerçekleştirildi. Başta zihinsel engelliler olmak üzere farklı sakatlıkları bulunan insanlar, gaz odalarının ilk kurbanlarından oldular ve daha başka katliamlara maruz kaldılar. 1907 yılından itibaren çeşitli ABD eyaletlerinde zihinsel, görme ve işitme engellilerin zorla kısırlaştırılmasına dair yasalar çıkarıldı. Bu yasalar pek çok eyalette uzun yıllar yürürlükte kaldı ve 67 bin civarında insan zorla kısırlaştırıldı.

Ülkelerin ya da bölgelerin temel haklara bakış açılarındaki farklılıklar, engelli insanları da etkileyen sonuçlar ortaya çıkarıyordu. 1931 yılında görme engelliler için beyaz baston uluslararası bir simgeye dönüştü. II. Dünya Savaşı sonrası görme yetisini kaybeden ABD askerleri için kurulan rehabilitasyon merkezlerinde beyaz baston daha da geliştirildi ve kullanımı için teknikler belirlendi. Böylece engelli insanları hayata eriştirecek bir araç ve yöntem daha geliştirilmiş oldu. Aslında görme engelli insanlar öteden beri bir ağaç dalı ya da benzeri bir aracı baston olarak kullanıyordu ancak yapılan bu çalışmalarla bastonun rengi, şekli ve kullanım teknikleri geliştirilerek belli bir forma sokuldu.

Zaman içerisindesayıları artan engelli insanlar eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, bakım merkezlerinde ve kamplarda bir araya gelerek birbirlerinden haberdar olarak daha organize hale gelmeye başladılar. Eğitim, istihdam ve diğer temel haklar konusunda toplu mücadelelere giriştiler. Korumalı işyerleri gibi ayrıştırıcı uygulamalara, ayrı okullarda okumaya ve hayatın daha birçok alanında toplumdan ayrışmaya karşı çıktılar.  Bu mücadeleler sonucunda ayrımcılığı önleyen ve eğitim, istihdam gibi alanlarda herkesle birlikte yer almayı mümkün kılan yasal düzenlemeler yapıldı. Herkes bir arada aynı hizmeti almaya çalışınca bazıları için erişim sorunlarının varlığı ortaya çıkıyordu. Herkesle aynı yolları, binaları ve diğer alanları kullanmak durumunda olan engelli insanlar için gerekli düzenlemeler yapılmalıydı.

Yeni yasaların çıkarılması ve yürürlükte olduğu halde işlemeyen bazı yasaların uygulanabilmesi için mücadele yöntemi olarak eylemlere de başvuruldu. Bunlardan biri de ABD'nin Coloradoeyaletinin başkenti Denver şehrinde gerçekleşti. 1978 yılında bir grup tekerlekli sandalyeli insan bir kavşakta sandalyelerinden inip yere yatarak kavşağı trafiğe kapattılar. Talepleri, şehir içi ulaşımda alçak tabanlı otobüslerin kullanılması başta olmak üzere kendileri için gereken düzenlemelerin yapılmasıydı. Bu eylem biçimi zaman içerisinde başka yerlere de yayıldı ve istenen düzenlemeleri içeren yasaların çıkmasıyla sonuçlandı. Yine Amerika'da kısaca 'ADA' olarak bilinen, zihinsel ve fiziksel engellilere yönelik ayrımcılığı yasaklayan, ulaşım düzenlemelerini içeren ve kamuya açık alanların engellilerin rahat hareket edebileceği şekilde tasarlanmasını amaçlayan Amerikan Engelliler Yasası'nın bir türlü çıkmaması nedeniyle 1990 yılında bir eylem yapıldı. Eylemde engelliler ve destek veren insanlar, kongre binasının batı girişindeki merdivenleri emekleyerek çıktılar. Tutuklamaların da yaşandığı bu eylem neticesinde başkan yasayı imzaladı.

Dünyanın, yasal düzenlemelerle de olsa engellilerin temel haklarıyla ilgili bilince ulaşması kolay olmadı. Bu konuda yapılması gerekenler önceleri bir yük, sonrasında sosyal destek ve yardım faaliyeti olarak görülürken son aşamada temel bir insan hakkı olarak değerlendirildi. Yazı dizimizin sonraki bölümünde bu temel insan hakkı bilincine nasıl gelindiğini, öncesinde hangi yaklaşımlar çerçevesinde nasıl adımlar atıldığını anlatmaya çalışacağız.

Erişiminizin kısıtlanmadığı günler dileğiyle.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —