Yunus Emre Neyimiz Olur? Tarihçi-Yazar Naci Yengin’le Yaptığımız Söyleşi

Yunus Emre Neyimiz Olur? Tarihçi-Yazar Naci Yengin’le Yaptığımız Söyleşi

“Yunus Emre’nin İzinde” kitabıyla dikkatleri üzerine çeken Tarihçi-Yazar Naci Yengin’le yaptığımız söyleyişiyi siz değerli okuyucular ile paylaşıyoruz.

ENPOLİTİK: Yunus Emre'nin sizin hayatınızdaki yeri nedir?

YENGİN: Her Türk’ün özünde Yunus’un sevdasına dair bir şeyler vardır.

Her Türk’ün özünde Oğuz Kağan, Dede Korkut, Hoca Ahmet Yesevi, Sultan Alparslan, Sarı Saltuk, Ahi Evran, Hacı Bektaş,Tapduk Emre, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’ten bir şeyler vardır. Aksi halde Türk olmamız mümkün değildir. Kendini Türk olarak tanımlayan bir insanın özünde bahsettiğimiz önder şahsiyetlerden bir şeyler yoksa o insandan şüphe etmek gerekir.

Milletlerin oluşumunda, kültürel kodlarında önder şahsiyetlerin, rol model olarak kabul ettiği sembol isimlerin büyük yeri vardır. Türklerin Hanif inancına sahip anlayış, düşünüş ve hayat tarzı on beş bin yıla kadar eskilere gider. Bu uzun geçmişte on binlerce önder, kahraman, pir, eren, komutan, dede, baba, şeyh, derviş, devlet adamı yaşamış, bulundukları coğrafyalarda insana, devlete, millete ve vatana hizmet etmişlerdir. Yunus Emre’de bu önder şahsiyetlerden birisidir.

Kimliğimizi Yunus Emre’de bulmak kadar mutluluk verici, insanı gönendiren bir başka duygu yoktur sanırız.

Oğuz Ata başlayan, Hoca Ahmet Yesevi ile devam eden milli karakterimizin kökleşmesi, dal budak salmasında Baba İshak, Barak Baba, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Tapduk Emre, Yunus Emre gibi nice Horasan Ereninin etkisi vardır. Biz de kendimizi bu yola çıkmaya hüküm giymiş insanlardan sayarız.

Yunus Emre özelinde millete olan sevdamızda, Yunus Emre’ye olan aşk derecesindeki tutkumuzda anamızın ninnilerine kattığı Yunus’un sözleri, halk hikâyeleri ve destanlarımızın büyük etkisi olsa gerektir.

ENPOLİTİK: Yunus Emre'nin felsefesine nasıl bir perspektiften bakıyorsunuz?

YENGİN: Yunus Emre milletin dertleriyle dertlenen, milletin yaralarını sarmak için merhem olmaya çalışan bilge bir kişiliktir. Kalıplardan, kamplaşmalardan, tarikat  ve mezheplerden ayrı değerlendirilmesi gereken şahsiyetlerin başında Yunus Emre gelmektedir.

Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde bir yandan Moğolların Anadolu işgali, öte yandan Türkiye Selçuklu devletinin içinde yaşayan iktidar-muhalefet çatışması; Türkçe’nin her geçen gün saray ve edebi dilden uzaklaşıyor oluşu; Anadolu, Kafkaslar, İran, Suriye, Irak Türklüğünün milli kimliğinin tehlike altında oluşu Yunus gibi nice Horasan Erenini harekete geçirmiş ve Anadolu’nun değişik coğrafyalarında, köy kasaba demeden dergâhlar kurmuş, tekke ve zaviyelerde;  yaşadıkları bölge insanlarını hiçbir ayrım gözetmeden kol kanat germişlerdir. Akis halde ne Türklük kalacaktır ne de Türk örf ve adet. Dilini kaybeden bir milletten bahsetmek çok zordur. Yunus gibi Türkçe yazan, söyleyenlerin felsefesi milletin öz benliğinden doğan ve binlerce yıllık mazi ile günü kucaklayan geleceğe kanat açan bir felsefedir. Yunus Emre’nin felsefesi ile Hoca Ahmet Yesevi’nin felsefesi, Alparslan’dan Atatürk’e uzanan tarihi süreç içinde Türk’ün hayata, devlete, mukaddesata olan bakışlarında çok büyük farklar bulamazsınız. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı insanın aşkla yaratıldığının da bir anlamda açıklamasıdır.

Son dönemlerde Yunus’a atfedilen, hümanist, İslamcı, Arapçı, şovenist yaklaşımların Yunus’un ortaya koyduğu bakış açısı Risalet’ünNushiye’de geçen şiirleri ve Onun hayata bakışıyla taban tabana zıt yaklaşımlardır. Yunus milletin içinde çıkan milletin değerlerini benimseyen ve ata bindiğinde alp, attan indiğinde eren olan bir Türk’tür.

ENPOLİTİK: Yunus Emre'nin toplum tarafından doğru anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

YENGİN: Yunus Emre gibi şahsiyetlerin yeterince anlaşılmasını beklemek Yunus’un ortaya koyduğu değerler manzumesinde mümkün görünmemektedir. Dün olduğu gibi bugün de Yunus yeterince anlaşılmamıştır. Osmanlı döneminde Yunus’un sözlerinin dergâhlarda okunmasının yasaklandığını düşünecek olursak bu günlerde Yunus’u yeterince anlamak; anlaşılması için bütün kanalları açmak zor görünmektedir.

Yunus’un layıkıyla anlaşılmasının önüne konan engelleri aşmak sadece Yunus’u araştıran ve kafa yoranların üstesinden geleceği bir durum değildir. Bizce Yunus’un anlaşılmasını engelleme çalışma ve çabaları çok daha gerilere gitmektedir. Türk devrimcisi olarak gördüğümüz, bazen ahi teşkilatıyla birlikte esnaflık, bazen Moğollara karşı savaşçılık bazen de köy, kasaba demeden maddi manevi baskı altında yaşayan Türklerin moral değerlerini arttırmak amacıyla dolaşan bir Yunus’u anlamak zordur.

ENPOLİTİK: “Yunus Emre'nin İzinde” adlı eseri kaleme alırken sizin için en büyük motivasyon kaynağı neydi?

YENGİN: Yunus Emre’nin bu topraklarda yaşaması, Türkistan’dan Anadolu’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar, İran ve Suriye Türk illerine varıncaya kadar gönüllerde 700 yıldan fazla bir zamandır yaşıyor oluşu başlı başına motivasyon kaynağıdır. Bu minvalde düşünen birisi için bir de çocukluğunda kulağına gelen ilk ninnilerin Yunus’un görklü sözleri ve sevdası olunca başka bir motivasyona, sebebe ihtiyaç duyulmaz.

“Yunus Emre’nin İzinde” çalışması bir yandan alanında yazılmış ilk çalışma olmanın mutluluğunu yaşarken bir yandan da endişe ve çekinceleri de içinde barındırmaktadır. Zira Yunus Emre’nin izini sürmek ve Yunus Emre’nin yaşadığı dönemi incelemek, Hocası Tapduk Emre’nin son olarak gelip yerleştiğini düşündüğümüz Emre Köyünde kurduğu Dergâhında yetiştirdiği Yunus Emre, Aliğim Emre, Ömer Emre, Şeyh Emre ve Carullah aşiretinden öğrencilerin de bulunduğu dönemi aydınlatmaya çalışmak içinde riskleri de barındıran bir konudur.

Türkiye’de Fuat Köprülü ile popüler yeniden hale gelen Yunus Emre, Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin kimliği, nerede yaşadığı, hayat felsefesi, mezhebi, meşrebi, mezarı… birçok konu henüz tam anlamıyla aydınlatılabilmiş değildir. Yunus Emre üzerine yapılan araştırmaların pek çoğu araştırma yapanın zihni altyapısı, inanç ve kültürel değerlerine göre değişebilmektedir. Bu sıkıntılı durum Yunus Emre’nin her kesime hitap eden engin hoşgörü ve sevgi felsefesine zıt olsa da Yunus’tan nemalanan bazı çevrelerin Yunus Emre’yi kendi mecralarına çekme ısrarı maalesef devam etmektedir. Hâlbuki Yunus Emre’yi tanımak için Hocası Tapduk Emre’yi bilmek ve tanımak elzemdir.

“Ko beni yatayım şeyh eşiğine/ Dönmezim şeyhimden ya ne döneyim” vasiyeti gereği Yunus Emre’nin en son bulunduğu ve Tapduk Emre’den sonra ölümüne kadar (1320-1321) dergâhın başında bulunduğu Kula Emre Köyünde Tapduk Emre’nin türbesinin girişine sağ tarafına, adeta ayakucuna defnedilmiş görünmektedir.

Yunus Emre ve Tapduk Emre’nin Kula Emre köyünde bulunan dergah ve mezarı, bölgede Türk varlığı, köyün tarihi ve mimari özellikleri, köyde halen kullanılan dil, gelenek ve törenleri, Tapduk Emre Dergahı, hama, çeşme ve medrese kalıntılarının halen varlığını koruması, Osmanlı kaynaklarında dergaha dair belge ve kayıtlar, Fuat Köprülü’nün 1953’te köye gelerek belge ve bütün evrakları alıp götürmesi vb. birçok konu bizi Yunus Emre’nin izini sürmeye teşvik eden nedenler arasında sayılabilir.

ENPOLİTİK: Sizce Yunus Emre nasıl anlaşılmalı ve Yunus Emre'ye nasıl bakılmalıdır?

YENGİN: Anadolu Türklüğünün öncü isimlerinden Yunus Emre hakkında söylenmedik söz kalmamıştır dense yeridir.

Anadolu insanı Yûnus’u öylesine benimsedi ki, hiç kimse ona ait belgelere dayalı bir biyografiye ihtiyaç duymadı. Hayatını, eserinden, söylediklerinden ibaret gördü ve onu, her zaman ve mekânda şiirleriyle yaşattı. Kendi sözcüsü, kendi ruhunun tercümanı olarak kabul etti.

Ahmet Yaşar Ocak Hocanın ifade ettiği gibi: “Yunus Emre'nin temel kimliğini hesaba katmadan, bu kimliğin analizini yapmadan, yalnızca divanından seçilip çıkarılmış birkaç beyit yahut mısraya dayanarak Yunus Emre'yi anlayabileceğimizi sanmak, hatta yalnızca şiirlerine bakarak onu anlayabileceğimizi düşünmek, bizce önemli bir yanılgıdır. O dönem Orta Doğu'su içinde mütalaa edilmek şartıyla, Anadolu'nun siyasi, sosyal ve kültürel şartlarını, bunların oluşturduğu hayat tarzını, ayrıca ve özellikle Anadolu'daki sufi akımları ve bunların bağlı bulunduğu İslam dünyası genelindeki ana sufi mektepleri, bunların birbiriyle ilişkilerini çok iyi kavramadan Yunus Emre'nin düşüncelerini anlamaya ve yorumlamaya kalkışmak, işleyebileceğimiz en büyük hatadır. O, bir Ömer Hayyam, bir Hafız, bir Fuzuli, bir Karacaoğlan gibi sırf şiir yazmak için şiir yazan bir şair değildir. Mevlâna’da ve daha önceki benzeri pek çok İslam sufisinde olduğu gibi, geleneğe uyarak düşüncelerini halka aktarabilmek için şiiri bir form olarak kullanmış, ama bu arada da bu işi gerçekten sanatkârane yapmıştır. O, yaşadığı zaman ve mekânın, çok tabii bir tezahürü olarak İslam temeline dayalı Türk halk sufiliğinin bir parçası olarak bu sufiliğin kavramlarını kullanmak suretiyle fikirlerini ifade etmiştir.”

Bizce Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğunu ortaya çıkarmaktan ziyade Yunus Emre’nin mezarının bulunduğu iddia edilen merkezler arasında koordineli bir şekilde Yunus Emre kültür çalışmaları, sanat, edebiyat, tasavvuf, tarih, müzik etkinliklerinin yapılması daha anlamlı ve Yunus Emre felsefesine daha uygun olacaktır kanaatindeyiz.

Yunus Emre ile ilgili yapılacak çalışmalar, Tapduk Emre ve Yunus Emre’nin türbe mezar ya da makamlarının bulunduğu il, ilçe ve köyler arasında ortaklaşa organizasyonların yapılması gerektiğinin önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Kültür, sanat, tarih, edebiyat, müzik, ilahiyat, sosyal ve siyasi alanlarda yapılacak ortak çalışmalarla Yunus Emre gerçeği biraz daha ortaya çıkacak ve Yunus Emre’nin hayatı boyunca düstur edindiği medeniyet inşası yolunda tek başına attığı adımlar yüzbinlerle, milyonlarla devam edecektir.

Ortaya koyduğumuz “Yunus Emre’nin İzinde” çalışması Yunus Emre’yi daha yakından tanıma ve anlama çabasına katkı sağlamak amacına az da olsa hizmet ederse kendimizi mutlu sayarız.

Yunus Emre ve Türkçe Yılında Yunus Emre’nin geniş kitlelerce anlaşılmasına yaptığınız çalışmalar ve verdiğiniz destek adına sizlere teşekkür ederim.