CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısı sonrasında AK Parti'nin ülkeyi krize sürükleyen ekonomi politikalarını değerlendirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında ekonomi gündemi hakkında açıklama yaptı.
Faik Öztrak'ın açıklamaları şöyle oldu:
Geçtiğimiz yıl pandemiye bağlı olarak, Tüm dünya ekonomileri büyük sıkıntılar yaşadı. Küresel ekonomi geçtiğimiz yıl yüzde 3,3 daraldı. Bu yıl ise dünya ekonomisinin yüzde 6 büyümesi bekleniyor. Pandeminin ekonomiyi durdurduğu Geçen yılın ikinci üç ayına göre, Tüm dünyada olağanüstü büyümeler kaydediliyor. Haritada yerini bulmakta zorlanacağımız, Makau bile bu dönemde yüzde 69,5 büyümüş. Guyana yüzde 48,7 büyümüş.
Yine aynı dönemde; Peru yüzde 41,9, Azerbaycan yüzde 35,5, İngiltere yüzde 22,2 büyümüş. Türkiye’de ise, büyüme yüzde 21,7. Ama AK Parti Genel Başkanı, Dünyanın en yüksek ikinci büyümesini gerçekleştirmekle övünüyor. Ekonomi yazınında bu tür yüksek sıçramalar, Baz etkisiyle açıklanır.
Diğer taraftan, buna finans literatüründe, “Ölü kedi sıçraması” denir. Yüksek binadan düşen kedi, Hızla yere çarptığında ölür ama yine de, Yukarı sıçrar. Hem dünyadaki, Hem de Türkiye’deki son büyüme rakamlarının sürdürülebilirliği Tartışma konusu.
Nitekim Türkiye ekonomisi, Bu yılın ikinci üç ayında, Önceki üç aylık döneme göre, sadece binde 9 büyümüş. Oysa yılın ilk üç ayında aynı büyüme hızı, yüzde 2,2 idi. Yani çeyrekten çeyreğe büyüme hızı, yarıdan fazla düşmüş. Yine bu yıl kaydedilen sözde yüzde 21,7’lik büyümeye rağmen, 2018’in ikinci çeyreğinden bu yana bakıldığında, Baz etkisi kayboluıyor.
Üç yılda toplam büyüme, sadece yüzde 7,4. Yıllık ortalama büyüme ise yüzde 2,4’de kalıyor. Yani ortada övünülecek bir büyüme yok. TÜİK’in tabelasındaki büyüme, sokakta yok. TÜİK ’in büyüme rakamı; vatandaşa dokunmuyor. Milletimizin kahir ekseriyetinin refahını artırmıyor. Yaşam koşullarını iyileştirmiyor. Bunu TÜİK ’in rakamları bile saklayamıyor. Geçen yılın ikinci üç ayında, Yüzde 37 olan emeğin milli gelirden aldığı pay, Bu yıl yüzde 33’e düşmüş.
Emeğiyle çalışanlara bu milli gelir artışı yansımamış. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü, Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, Hükümetin Memur maaşlarında, Emekli aylıklarında refah payını çalışandan kaçırmak için, Bin bir takla attığı, İşsizliğin 9 milyonu aştığı bir ülkede, Emekçinin milli gelirden aldığı pay nasıl artacak? Ekonomi büyüdü diyorlar.
Büyüyen ekonomi değil. Ne büyüdü ben söyleyeyim. Büyüyen iş arama kuyrukları. Gençlik ve Spor Bakanlığı Şanlıurfa ve Adıyaman’da, Toplam 12 kişilik temizlikçi kadrosu açıyor. Başvuran 13 bin 785 kişi. Bunların da 1673’ü de üniversite mezunu. Bu kadar yüksek işsizliğin yanına bir de pul olan, Paramızı koyun, Avrupa’nın ucuz emek ülkesine döndük.
Avrupa İstatistik Ofisinin rakamları ortada. Türkiye; Arnavutluk ve Karadağ’dan sonra, Avrupa’nın en düşük asgari ücretini veren ülke… Çin 19 yılda ucuz emek ülkesi olmaktan çıkıp, Kalkınma merdivenlerinde yukarı çıkarken, Biz bu merdivenlerde aşağıya yuvarlandık. Hep diyoruz ya… Bunlar saraylarında milleti unuttular. Milletin halini görmüyorlar. Bugün de sarayın kibirlisi çıkmış, “Son 20 yılda Avrupa’da, Öğretmen maaşlarını en çok artıran biziz” demiş. Son 20 yılda, milli parasını en fazla pul eden de sizsiniz.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın rakamlarına göre, 33 ülke arasında, Lise öğretmenlerine verilen maaş sıralamasında 28. sıradayız. Topu topu beş ülkeden öndeyiz. Lüksemburglu bir lise öğretmeni, Bizdekinin 3,5 katını, Alman öğretmen 2,8 katını, Hollandalı öğretmen 2,5 katını kazanıyor.
Bunlar da 2019’un rakamları. Aradaki makas, TL’deki değer kaybına bağlı olarak, Son iki yılda daha da açıldı. Sarayın kibirlisi bu rakamları söyler mi? Elbette söyleyemez. Peki, son bir yılda Türkiye’deki sözde büyümeyi kimler hissetti? Sermayenin milli gelirden aldığı pay son bir yılda, Yüzde 43’den yüzde 50’ye çıkmış. Yani pandemi sermayeye yaramış. O da bir kısmına…
Büyüme herkesi kapsamamış. Küçük bir azınlığın durumunu iyileştirmiş. Bunların da kimler olduğunu hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Yanaşmalarının lüks arabalarda düzenledikleri, Pudra şekeri partilerini, Milletin vergilerinden aksatmadan ödenen, Dolarla, avroyla garantileri unutmadık. Bu tablonun arkasında ciddi bir siyasi tercih var. Erdoğan şahsım hükümetinin tercihi var. Erdoğan, pandemi döneminde, Milletimize doğrudan gelir desteği vermek yerine, Milleti borca batırmayı tercih etti.
G-20’nin gelişen ekonomileri içinde, En çok kredi veren ekonomi Türkiye. Buna karşın aynı grupta, En az doğrudan gelir desteği veren üçüncü ekonomi de Türkiye. Erdoğan’ın bu tercihleri, Sadece gelir dağılımını bozmakla kalmadı. Ekonomide pek çok kırılganlığı da derinleştirdi. Hızlı kredi genişlemesi, bugün finans kesiminin nefesini kesti. Geçen yıl ikinci çeyrekte verilen krediler olağanüstü arttırıldı.
O dönemde finans kesimi, Büyümeye en fazla katkıyı yapmıştı. Bu yıl ise aynı sektör daralan tek sektör oldu. Bu da büyümeyi 1,7 puan aşağı çekti. Bu arada bozulan kredi kalitesi de cabası. Hızlı kredi genişlemesi; Bir yandan zombi şirketleri yüzdürdü, Diğer yandan belli sektörlerde ciddi balonlar oluşturdu. Eurostat verilerine göre son bir yılda, tüm Avrupa’da, Konut fiyatlarının, kiraların en hızlı arttığı ülke, Türkiye. Diğer taraftan, Son bir yılda inşaat girdi maliyetlerindeki olağanüstü artış, Yeni konut inşasını tehdit ediyor.
İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu, Çimento fiyatlarındaki fahiş artışlara dayanamayarak, 9 Eylül’de “Harç bitti, yapı paydos” deme kararı aldı. Müteahhitler 15 günlüğüne greve gidiyor. Bu ne alışılmış ne de görülmüş bir durum… Bütün bunlar büyümenin sürdürülebilir olmadığını ortaya koyuyor. Hızlı kredi genişlemesinin sebep olduğu bir başka kırılganlık da, Yüksek enflasyon. Saklanan enflasyon, işsizlikle birleşerek, Milletin satın alma gücünü eritip bitirdi. Perişan etti.
İşte bu sabah Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. Aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,12. Bu, 2018’den sonra, En yüksek Ağustos ayı enflasyonu. 12 aylık enflasyon ise yüzde 19,25 ile mevcut seride, Tüm Ağustos aylarının rekorunu kırdı. Böylece Türkiye, Dünya enflasyon liginde tırmanarak, 12. ekonomi oldu.
Bu ligde yarıştığımız diğer ekonomiler Etiyopya, Angola, Zambia, Sudan ve Nijerya. Erdoğan geçtiğimiz ay, “Ağustos ile enflasyonda da düşüş göreceğiz. Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması, Mümkün değil” demişti. Gel gör ki, enflasyon rakamları Erdoğan’ı yalancı çıkardı. Sadece Erdoğan değil. Enflasyon Merkez Bankası Başkanı’nı da yalancı çıkardı.
Başkan “Faiz enflasyonun üzerinde kalacaktır” diye söz vermişti. Ama faiz yüzde 19’da kalırken, Enflasyon yüzde 19,25’e çıktı. Enflasyon faizi aştı. Enflasyon faizi aşınca, Merkez Bankası faizi artırmamak için, İzlediği enflasyon göstergesini değiştirdi. Çekirdek enflasyonu dikkate alacağını açıkladı.
Bunlar milletin enflasyonunu zaten izlemiyordu. Şimdi TÜİK ’in tüketici enflasyonunu da izlemeyeceklermiş. Beyler hedefe uyamayınca, Hedefi kendilerine uyduracak. Yaptıkları iş bu… Böyle bir yönetime güven duyulur mu? Merkez Bankalarının en önemli sermayesi güvendir.
Maalesef Erdoğan bu sermayeyi hovardaca çarçur etti. Ağustos’ta özellikle düşük ve orta gelirlilerin, En çok tükettiği ürünlerde olağanüstü fiyat artışları var. 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 30’a dayandı. Kuraklık sadece ormanlarımızı değil, Sofralarımızı da kavurdu. Son bir yılda, Salatalık yüzde 129, Kabak yüzde 87, Şeftali yüzde 81, Taze fasulye yüzde 68, Domates yüzde 50, Tavuk eti yüzde 64, Ayçiçek yağı yüzde 61, Yumurta yüzde 49 zam görmüş.
Sebze, meyve ve diğer sıradan ürünler bile, Millet için artık lüks olmuş. Üstelik daha yaz aylarındayız. Kışı hayal bile edemiyorum. Allah bu milleti, Erdoğan’ın zam ve zulmünden korusun. Ev düzmek, araba almak da artık hayal… Son bir yılda, Televizyonun fiyatı yüzde 97, Bulaşık makinesinin fiyatı yüzde 71 artmış. Benzinli otomobiller ise yüzde 91 zam görmüş.
Ama enflasyonda turpun büyüğü de hala heybede. Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makas, Rekorlar kırmaya devam ediyor. Aradaki fark 26 puanı aştı. Açılan fiyat makası, kuraklık ve ötelenen enerji zamları, Enflasyonun düşmeyeceğinin habercisi. Nitekim enerjide zam sağanağı başladı. Genel Başkanımız bu konuda Erdoğan’ı uyarmıştı.
Dün gece, Sanayi ve elektrik üretim şirketlerine verilen doğalgaza, Yüzde 15 zam yapıldı. Kuraklık nedeniyle, Hidroelektrik santrallerin üretimi zaten düştü. Doğalgazla elektrik üreten şirketlerin girdilerine yapılan bu zam, Tüketicinin enerji faturalarını, İlerleyen günlerde daha da şişirecek. Türkiye’de zaten 2 milyon 100 bin aile, yaklaşık 8 milyon kişi, Devletten yardım almadan, Elektrik faturalarını ödeyemiyordu. Şimdi yeni zamlarla, Kış günlerinde faturasını ödeyemeyenlerin sayısı daha da artacak.
Hem ekonomimiz, hem de ülkemiz, Erdoğan’ın elinde yönetilemiyor, Oradan oraya savruluyor. Milletimiz yoksullaşıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti iş başı yaptıktan sonra, Sadece Merkez Bankası kasasındaki, 128 milyar dolarını buharlaştırmakla kalmadı. Milletimizin cebindeki 127 milyar doları da aldı. Milli gelirimiz 765 milyar dolara düştü. Oysa 13 yıl önce, 2008’in ikinci çeyreğinde milli gelirimiz 770 milyar dolardı. 13 yılda nüfusumuz 10 milyon artmış. Ama milli gelirimiz yerinde saymış. İşte bunun adı fakirleşmedir. Bunun adı fırsatları heba etmektir.
Bunun adı Erdoğan siyasetidir. Erdoğan şahsım hükümeti daha önce, Ülkemizi istihdamsız büyümeyle tanıştırmıştı. Şimdi de yoksullaştıran büyümeyle tanıştırdı.
Bu arada salgın yeniden milletimizin sağlığını tehdit ediyor. Günlük vefat sayımız yeniden 300’e dayandı.
Oysa geçen yıl bu zamanlar, Günlük vefat sayısı 50’nin altındaydı. Sadece son bir ayda 6 bin vatandaşımızı Salgın nedeniyle yitirdik. Temmuz başında 5 binin altına düşen, Günlük vaka sayıları yeniden 20 binin üzerine çıktı. Fransa, Türkiye’yi geçen hafta, yeniden kırmızı listeye aldı. İngiltere’nin kırmızı listesindeyiz. Almanya’nın yüksek riskli ülkeler listesindeyiz.
Şimdi Sağlık Bakanı çıkmış, “Bize ne oldu, Maske, mesafe konusunda birbirimize örnektik” diyerek, Sorumluluğu yine millete atıyor. Gerçek vaka sayılarını aylarca milletten kim sakladı? Siz saklamadınız mı Sayın Bakan? Sayenizde, TÜİK hala Ölüm ve Göç İstatistiklerini yayımlayamıyor. Siz gerçek tabloyu kararttıktan sonra, Millet salgını hafife alıyor diye suçlayamazsanız. Bir sözümüz de milletimize… Bilimin emrettiği tüm tedbirleri beraberce almak zorundayız. Hele hele okullarımız açılmışken, Yavrularımızın sağlığını daha çok düşünmek zorundayız. Okulların açılması önemlidir, Öğrencilerimize ve velilerimize hayırlı olsun.
Ancak okulları açık tutabilmemiz çok daha mühimdir. Aksi halde bir kuşağı kaybedeceğiz. Türkiye’miz zaten çok zaman ve kaynak kaybetti. Daha fazlasını kaybedemeyiz. Erdoğan Şahsım Hükümeti, Bu milletin sırtında ağır bir yüke dönüşmüştür. Türkiye’nin bu yükten kurtulması için, Üç yeniye ihtiyacı var. Yeni kurallar, Yeni kurumlar Ve Yeni kadrolar.
Biz bu üç yeniyle, Milletimizi hak ettiği refah seviyesine çıkaracağız. Yeter ki artık sandık milletin önüne gelsin. Milletimiz zaten herkesin ne yaptığını görüyor. Notunu veriyor. Sandık geldiğinde de asil milletimiz, Erdoğan ve küçük ortağına tasdiknamelerini verecek.