Akıl Okulunun Fikir Babası Aykut Karahan’dan ‘Alternatif Düşünme ve Öğrenme’

Sitemiz köşe yazarı Dr.Göktan Ay’ın; Yazar, Alternatif Düşünme ve Öğrenme Akademisi Kurucusu, Akıl Okulunun Fikir Babası Sn. Aykut Karahan ile yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz.

Ropörtaj 12.09.2021 09:58:47 0
Akıl Okulunun Fikir Babası Aykut Karahan’dan ‘Alternatif Düşünme ve Öğrenme’

AY: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

KARAHAN: En zor işlerden birisi de insanın kendisini tanıtmasıdır. Zira insanın kendini tanıtabilmesi için “kendini tanıma sürecini” bitirmiş olması gerekir diye düşünüyorum. Bu da ömrün son noktasına kadar giden bir süreçtir. Ancak 1978 Sarıkamış doğumlu olduğumu söyleyebilirim.

AY: Alternatif Düşünme ve Öğrenme Akademisi’ni neden kurdunuz? Faaliyetleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

KARAHAN: İşin gereği “Alternatif Düşünme ve Öğrenme Akademisi” bir fikir olarak kaldı. 2000'li yılların hemen başında genç bir öğretmen olarak böyle bir ideal taşıyor idim. Dünyaya meydan okuyabilecek bir insan yetiştirmek gayesi ile düşünmüştüm. Mesela; hem bir “batı dili”, hem de bir “doğu dili” öğrenen gençler olsun istiyordum. “İstikamet neden hep belli yönler olsun ki” diye düşünmüş idim. Zira insan 4 ana yön ve 4 ara yönü irade ve ihtiyarı ile seçebilme şansına sahip bir varlıktır. En azından bir alternatifi olduğunu farketmesini sağlamaktı amaç. Lakin gerçek manada hayata geçemedi.

AY:Akıl Okulu” nasıl bir proje?

KARAHAN: Akıl Okulu, bir Çin hikayesinde alıntılanarak kurgusu yapılmış hayali bir fikir idi. Alternatif Düşünme ve Öğrenme Akademisi'nin içinde bir alt alan olarak var olacaktı. Ama olamadı maalesef.

AY: Doğaya karşı hassassınız ve;Bugün bizler ‘Başka Sarıkamış Yok!’ diyerek sözü yükseltmez isek; yarın çocuklarımız, torunlarımız bambaşka bir Türkiye ile karşı karşıya kalacaklar.” diyorsunuz..Açar mısınız?

KARAHAN: Sarıkamış, maalesef sahipsiz kalmış bir manada. 90'lı yıllardan itibaren gittikçe artan bir oranda, hatta şimdilerde de devam eden bir erime ile karşı karşıya. 30-40 yıl önce nüfusu 25 binlere dayanmış ilçe ki, köyler ile bu nüfus çok daha yukarılarda idi! Şimdilerde 15 binin dahi altına düşmüş bir ilçeden bahsediyoruz. Dahası “ekonomik olarak tam bir çöküş yaşamış” bir ilçeden bahsediyoruz. Ayakkabı Fabrikası ve Toprak Mahsulleri Ofisi kapatılmış, köyler adeta viraneye, toprakların “ekilip biçilmediği” bir yere dönüşmüş. Bütün bu olumsuzluk içinde Sarıkamış bulunduğu bölge itibariyle Sarıçam dediğimiz özel bir ağaç türüne ve “birçok endemik türe de” ev sahipliği yapmaktadır. Fakat ve ne yazık ki, son üç yıldır Sarıkamış'ta korkunç “bir ağaç kesimi” söz konusu. Sosyal medyadan sesimizi duyurmaya çalıştık lakin olmadı. İmza kampanyaları başlattık olmadı. Ve, bugünlerde maalesef aldığımız haberlere göre kesim hâlâ devam etmektedir. “Sarıçam” olmazsa, Sarıkamış'ın doğal güzelliği de olmaz. Üstelik Sarıkamış hem rakımının yüksek olanı nedeniyle, hem de orman varlığı vesilesi ile “kristal kar” dediğimiz bir kar örtüsü ile kaplanmaktadır ve bu kar kayak sporu için en elverişli kar türüdür. Fakat ormanlar yok edilirse, işte bu kar kalitesi de ortadan kalkacaktır. Üstelik bu Sarıçamlar tarihe de tanıklık etmişlerdir. Bazılarının gövdelerinde hâlâ Sarıkamış Harekatı’nın izlerini görmek mümkündür. Başka yerlerde olsa “anıt ağaç” yapılırlar. İşte bunun gibi birçok meseleden ötürü sözü yükseltmek gerekir diyoruz.

AY: Özellikle “Sarıkamış” üzerinde çok duruyorsunuz. Neden?

KARAHAN: Çünkü “Sarıkamış”, çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği şehirdir. Bina boylarının ağaç boylarını geçmediği, daha doğru ifade ile ağaç boylarının bina boylarından daha uzun olduğu bir yerdir. Ancak Sarıkamış'ta maalesef “inşaat teröründen” nasibini almaya başlamıştır.

AY: İktidarın Maden Şirketlerine ve HES’lere izin vermesini neye bağlıyorsunuz? Bunların ülkemize ve insanımıza yararı var mı?

AYKUT: Ünlü Alman edebiyatçı ve romancısı Geothe, yine çok ünlü romanı Faust'un ikinci cildinde şeytanın askerlerin maaşını ödeyemeyen krala “yerin altının da kendisine ait olduğunu” söylemesi ile insanın “doğayı bir sömürü aracı olarak” görmesinin romanını yazar. Doğayı sömürmek bir bakıma insanın kendisini ve kendi anlam “değer dünyasını yok etmesi” demektir. İnsan “manen ayakta kalabilmek” istiyorsa, maddi doğanın bir parçası olduğunu hatırlamalı ve bir an önce bu hipnoz halinden çıkmalıdır.

AY: ÜlkemizdeKolektif Bilinç”  sağlanamıyor mu?

KARAHAN: Maalesef bir “ortak kader bilincimiz” hâlâ gelişmedi, gelişemedi. Bunu yapabildiğimiz gün “kolektif bilinç” sağlanabilir. Ancak pek ümitli olacak haller yok elimizde. Sel üstünde sürüklenen bir dal parçası gibiyiz. Nereye giderek artık. İstikametimiz ve irademiz devre dışı kalmıştır.

AY: Sizce, insanı hayvandan ayıran en önemli özellik nedir?

KARAHAN: Düşünce tarihinin en başından beri bu soru sorulmuş ve muhtelif cevaplar verilmiştir. En meşhuru da, “düşünen hayvan, yani canlı” olmasıdır. Ama bence, en önemli insani vasıf, insanın “kendisini yolcu olarak” görmesidir. Yani, bir yolda olduğunu ve o yolda bir yolcu olduğunu bilmesidir en önemli farkı. Bir “hayat yolculuğudur” bu ve üstelik ebediyete giden bir yol. Ve burada da yük ağır; “İnsan olabilmek ve insan kalabilmek.”

AY: Pandemi döneminde anlaşılmıştır ki, doğal denge insanlığın geleceği için çok ama çok önemli. Ormanlarımız içinde birçok canlı ve endemik bitki türü yer almaktadır. Bunu bir kıyım olarak görüyor musunuz?

KARAHAN: Maalesef doğaya karşı büyük bir kıyım var. Yaz başında Türkiye topraklarının nemlilik düzeyini gösteren bir harita yayınlanmış idi. Orada topraklarımızın Karadeniz'in küçücük bir alanı hariç kurak görünüyordu. Ve bu haritadan birkaç ay sonra, kurak bölgelerde yangınlar çıktı. Hem ormanlar yandı, hem de orada bulunan bitki türleri ve diğer canlılar zarar gördü. Doğa kendini “sürekli yenileme kapasitesine” sahip, ancak “insan buna izin verecek mi” bütün sorun burada.

AY: “Pedagoji ve Formasyon” üzerinde çok duruyorsunuz..Neden?!

KARAHAN: Çünkü, bir işin ne olduğu kadar nasıl olduğu da önemlidir. Elimizde birçok bilgi parçası olabilir, ancak bunu “pedagojik bir formasyona dönüştürme” kapasitesi yoksa, o bilgi mahir kişilerin hayatı ile sınırlı kalıyor. Formasyon olursa, neyin nasıl yapılacağı sorusu daha net ve kolay bir şekilde cevaplanır. Pedagoji aynı zamanda, yöntemi de beraberinde getirir.

AY: “Keşke fetih kutlamaları kadar, o fethi mümkün kılan ilmi arka planı da bilseydik.” diye tweet atmışsınız… Nasıl yani?!

KARAHAN: Bir gülün var olabilmesi için, koca evrenin var olması gerekir ya da herhangi başka bir şeyin ve tabi insanın. İstanbul'un fethini mümkün kılan Fatih'in sadece manevi zenginliği değil, aynı zamanda diğer bilim alanlarında da yeterince “bilgi sahibi” olmasıdır. Fatih, yanında “çok değerli ilim adamlarını eksik etmediği” gibi, kendisi de “sürekli okuma yazma faaliyetinden” geri durmamaktadır. Ciddi bir ilmi derinliği vardır. İşte fetih kutlamalarında ıskalanan husus budur. Yani Fatih'in ilmi derinliğinin kutlamaların şatafatı, gürültüsü arasında kaybolmasıdır.

 

AY: Kitaplarınızdan bahseder misiniz!

AYKUT: “Aklın Öteki Yakası” 2011 yılında yazdığım “felsefi psikolojik” bir tür deneme kitabı. Tarihe ve kendi çocuklarıma not düşmek adına yazdım. Benim elimden gelen hocalık ve yazarlık bunu yapabilirim. 2017 yılında ise 20 yıllık eğitimci kimliğime dayanarak “Mental İngilizce” isimli gençlere en zorlandıkları konu olan “yabancı dil eğitiminde method tavsiyesi” niteliğinde. Bir nevi dil öğrenimi için yöntem ve teknik kitabı gibi oldu.

AY:Teşekkür ederiz…

AYKUT: Verdiğiniz değer için, ben de size çok teşekkür ederim. Umarım ülkemiz bir gün birbirine “değer katan” ve “ortak kader bilincinin” eşlik ettiği “sorumlu yurttaşlar” ülkesi olur.


Perşembe 14.6 ° / 10.5 °
Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °