AY: Hocam, nasılsınız? Pandemi dönemi nasıl geçiyor?
ÖZDEMİR:
Teşekkür ederim. Sayın Hocam, pandemi “alışılmayacak, herkesi bir çok yönden sıkıntıya sokan” bir süreç. Her yönü ile etkileniyoruz. Öğrencilerimizden, kongrelerden, seminerlerden, toplantılardan uzak kaldığımız bir dönem yaşıyoruz. Umarım en kısa sürede biter, ekonomik zararları bir yana “sosyal ve psikolojik olarak” insanları çok kötü etkiledi daha ne tür olumsuz etkileri olacak onları da kestiremiyoruz.
AY: Ülkemizde bazı bakanlıkların başında “Milli” ismi geçiyor. Milli Eğitim Bakanlığı gibi.. Milli’den ne anlaşılmalı?. Eğitim milli olabildi mi?
ÖZDEMİR: Eğitim “Milli” oldu mu? sorusu aslında yeni sorular da sormamızı zorunlu kılıyor? Biz milletleşme sürecini tamamladık mı? diye sorarsak sorunuzun cevabı daha kolay verilebilir. Ortak hayat sahnesi geliştiremeyen, toplumun tüm fertlerinin birlikte olacağı alanlar, oluşturamayan ülkeler klan, küçük topluluk, aşiret, hemşeri düzeyinden ileri geçemiyor, maalesef. Böyle yönelim olunca da eğitimin milli olması oldukça zor görünüyor. Milli Eğitim Atatürk döneminde bir süre sağlanabilmiş ama ondan sonra sürekli gelgitler yaşamıştır. Dışlanan gruplar hep olmuş, Cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesinden uzaklaşmalar görülmüştür. Oysa Cumhuriyet; doğu, batı ve Türklük değerlerinin bir sentezidir. Osmanlıdan beri devam eden “İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık akımlardan” hangisine tek başına ağırlık verseniz Türkiye’yi yönetilmez kılarsınız. Bunlar arasında “hukukun üstünlüğüne dayanan” herkesi kapsayan ama birbirine saygılı, başkalarının “görüş ve düşüncelerine saygı duyan” bir ilişkiyi tesis edebilsek eğitim daha kolay milli hale gelebilir.
AY: Eğitimin ilk basamağı kaliteli öğretmen mi, sistem mi, öğrenci midir?
ÖZDEMİR: Hepsi diye bir seçenek var ise, ben onu tercih ederim. Ben eğitimi bir “bütünsellik olarak” görüyorum. Toplum, aile ve okul teorileri birbirini desteklemelidir. Eğer bunlar arasında bir kavga var ise o ülkede nitelikli eğitimden söz edemeyiz. Ailedeki değerler, okuldaki değerler ve toplumdaki değerler bunlar açıklıkla ortaya konulmalı, yüzleşilmeli, yeni bir toplumsal sözleşme yapılmalıdır. Kuşkusuz öğretmene atfettiğimiz değerler ve roller de önemli, öğretmen çocuğa yeni bir kimlik kazandıran kutsal kişi değil; “onun zevklerini, öğrenme, merak etme, keşfetme, farklı olma, sürüden ayrılabilme cesareti gösterme gibi özelliklerini örselemeden geliştiren, koruyup kollayan” kişidir. Eğitim sisteminin en kritik ögesi iyi yetiştirilmiş öğretmendir.
AY: İki senedir “Öğretmenlik Meslek Kanunu” konuşuluyor. Sn. Cumhurbaşkanımız, “24 Kasım 2021’de hazırlıklar tamamlandı” dedi. Sizin deyiminizle;Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu hazırlamak bir zihniyet ve eğitim felsefesi gerektirir mi?
ÖZDEMİR: Kesinlikle bir “zihniyet ve eğitim felsefesi” gerektirir. Eğitimden, öğrenmeden, ne anlıyoruz? Bizim kopyalarımızı mı yetiştirmek istiyoruz? Yoksa özgür, soru soran, düşünen, itiraz edebilen, alışılmışın dışına çıkan birey olabilmiş insanlar mı yetiştirmek istiyoruz? Bunlar Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun özünü oluşturmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu, 3600 ek gösterge, farklı kanunlar ile düzenlenmiş ödül, ceza işlerini tek kanunda toplamak olarak görüyorsanız ki öyle bir çalışma var, bence gerek yok.
AY: Prof.Dr. Selahattin Turan Hoca; “Öğretmen orkestra şefidir, müfredat bekçisi değil.”demiş, siz de “Aynı anlama gelir dostum, orkestra şefi eserin yazıldığı gibi icra edilmesini sağlar yeni bir şey katmaz, oysa öğretmen cazcıdır, doğaçlama yapar, yeni ritim katar.” diye tamamdınız. Elbette alanımıza girdiniz, açar mısınız?
ÖZDEMİR: Aslında burada bir şehir efsanesini çürütmek istedim, orkestra yazılan, elinize verilen notanın dışına çıkamaz. Bestekarın çizdiği sınırlar içinde kalmak zorundasınız, şef tabi ki önemli ancak doğaçlama yapamaz, başka bir ritme geçemez, ekleme yapamaz ama caz öyle değildir ortama göre durumsal yaratıcı olabilirsiniz. Öğretmen ortama göre yaratıcı olabilmelidir.
AY: “Çevresini değiştirmek için; ‘uğraşan, soru soran, sorduran, öğrenme ve merak duygusu bitmeyen’ öğretmen arkadaşlarım” diye seslenmişsiniz…Öğretmenleri uyandırmak mı istediniz?.. %? bu saydığınız özelliklere sahip?
ÖZDEMİR: Ben öğretmenlik rolleri olarak çevresini değiştirmeye çalışmayı, öğrencilerine soru sormayı, öğrencilerinde soru sormasını çok önemsiyorum. “Öğrenme ve merak duygusu bitmeyen” öğretmen “yaşayan ve gelişen” öğretmendir. Öğrenme en çok öğretmene yakışır. Burada ezberlemeyi değil; irdelemeyi, kritik etmeyi, sorgulamayı öne çıkarıyorum.
Devam edecek…