CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Muhalefet sokaklara dökülecekmiş, 15 Temmuz'u görmediniz mi” sözlerine “Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor, anladığım kadarıyla, çıkmayaca
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da bir otelde CHP muhabirleriyle bir araya geldi, sorulara yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu’na; CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP Medya ve İletişimden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Tuncay Özkan ile CHP Genel Başkan İletişim Koordinatörü Ömer Topsakal eşlik etti.
Kılıçdaroğlu, miting yerine ağırlıklı meslek örgütleri, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşları ve gençlerle buluşacaklarını söyledi. Erken seçim ihtimali için Kılıçdaroğlu, “Erdoğan erken seçime gitmek zorunda. Ülke yönetilemez noktaya geldi” yorumu yaptı. İBB’ye yönelik teftişler ve konuya ilişkin AKP ile MHP kanadından gelen yorumlar hakkında Kılıçdaroğlu, “İstanbul AK Parti’nin yandaşlarını yemlediği bir havuz… Ekrem Bey’i (İmamoğlu) suçlamalarının nedeni aslında ekonomideki kaosun yaşananların unutturulması. Bütün bu sorunları Ekrem Bey’i ilave edip tartışma zeminini bu tarafa çekmek istediler” dedi. Kılıçdaroğlu’na sorulan sorular ve verdiği cevaplar şöyle:
AĞIRLIĞI MESLEK ÖRGÜTLERİ, KANAAT ÖNDERLERİ, GENÇLERLE BULUŞMAYA VERECEĞİZ: (Miting planlaması) Belli bir zaman dilimi içinde hava koşulları el verirse sürdüreceğiz. Şu tarihte, şurada burada değil; mitinglere çok ağırlık vermeyeceğiz. Ağırlığı meslek örgütleri, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, gençlerle buluşmaya vereceğiz. Bu toplantıların mitinglerden daha verimli olduğunu düşünüyorum. Meslek kuruluşları ya da kanaat önderleri ile yaptığımız toplantılar, bizim CHP’ye sempati duyan veya oy veren kişiler değil; tam aksine bize biraz mesafeli ama ‘CHP ne düşünüyor, sorularıma ne yanıt verecek’ diye merak eden insanlar, gelsin soru sorsunlar, bizi tanısınlar, biz onları tanıyalım. Bir anlamda helalleşme sürecinin başlangıcı gibi bir şey oluyor. Bu toplantıları çok önemsiyorum. Bir bölümü kapalı oluyor, bu talep onlardan geliyor. ‘Bizi burada görürlerse AK Parti tarafından…’, onları da anlayışla karşılıyoruz.
GÜVENİ SAĞLAYAMAZSANIZ DEVLETİ YÖNETEMEZSİNİZ: (Muhalefetin ekonomi krizini aşma planlamaları) Aslında söylüyoruz ama siyasi gündem içinde kaybolup gidiyor. İktidar olduğumuzda bir hafta içinde yapacağımız ilk iş, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kurmak. ‘Bu ülkenin geliri, gideri nedir, hangi fonlarda ne kadar para var, paralar nereye harcanıyor?’ Bütün rakamları bilmezseniz sağlıklı yönetemezseniz. Burada çalışacaklara, ‘bana 10 gün içinde tüm rakamları getireceksiniz. Kamu özel iş birliği projeleri nedir, ne kadar ödenecek, borç nedir, alacak nedir?’ dersiniz. Bütün rakamları alacak sonra yöneteceksiniz. Sonra Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacaksınız. Bir tarafa bakanlar bir tarafa sorunları yaşayanlar ‘anlatın bakalım’ diyeceğiz. Çiftçilerin, esnafın aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz. Bunları bir hafta içinde yapacağız. Bir de uzun vadeli planımız var. Önümüzdeki beş yılın planlanması lazım. Türkiye’nin en verimli, istihdam yaratan önümüzdeki süreçte bölgesinde en güçlü ülke olabilecek şekilde yatırımlar yapacağız. Bunu önümüzdeki günlerde açıklayacağız. İktidar olduğunuzda 1 numaralı kararname var. Sayın Erdoğan’ı yolcu ettiğimizde, yerine gelecek cumhurbaşkanı bunun gereğini yapmak zorunda. Devletin bütün üst kademesindeki bürokratlar istifa etmiş sayılıyor. Oraya yeni isimler atanacak. ‘İktidar olduğunuzda kimi atayalım’ yok öyle bir şey. Bugünden her şeyi planlı programlı yapıyoruz. Süratli şekilde atamalar yapılıyor. O işin erbabı uzmanı kimse onları atayacağız. ‘Bu bizim partilimiz, yeğenimiz, partilimizi getirelim demeyeceğiz.’ Tam tersini yapacağız. İlk bir haftada güveni sağlayacağız. Güveni sağlayamazsanız devleti yönetemezsiniz. İlk bir haftada bir ayda yapılacak bunlar.
SANDIKTA GEREĞİNİ YAPACAĞIZ: (Erdoğan’ın ‘muhalefet sokağa dökülecekmiş’ ifadeleri) Gülümseyerek yorumladım. Tam tersi arkadaşlara, ‘taşkınlık yapmayacaksınız, sokağa çıkmayacaksınız, sabırla sandığı bekleyeceksiniz’ dediğim gibi beyefendi hayal aleminde yaşadığı için ‘vay efendim sanki biz sokaklara çıkılması’ talimatı vermişiz. Bunun basın danışmanları yok mu ne konuştuğumuzu önüne koymuyorlar mı? Beni dinlemesini pek beklemem. Dinlediğinde koltuğunda oturamaz, eleştiriyi hazmedemez. Hangi taşkınlık? Tam tersi, ‘sakin, sabırla seçim sandığını bekleyeceksiniz, gidecek oyunuzu kullanacaksınız, otoriter yönetimi demokratik yollarla değiştireceğiz’ nokta. Gittiğimiz her yerde söylüyoruz. Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor, anladığım kadarıyla, çıkmayacağız. Zorlayacak, baskı kuracak, çıkmayacağız. Sandıkta gereğini yapacağız.
KÖPÜĞÜNÜ ALMAK İÇİN ZAMLARI DA ALMASI LAZIM: (Erdoğan’ın ‘dövizin köpüğünü aldığımız gibi enflasyonunda köpüğünü alacağız’ sözleri) Zamları geri mi alacaklar? Köpüğünü almak için zamları da alması lazım. Yapacağını hiç sanmıyorum. Politik bir söylem, kendi tabanını rahatlatmak için kullandığı bir cümle. Ekonominin ne kadar kötüye gittiğini Erdoğan da biliyor. Eximbank’a talimat verildi, talepleri beş gündür karşılayamaz durumda. Erdoğan ekonomiyi de Türkiye’yi de yönetemiyor, yönetme gücü, kapasitesi, bilgisi yok, birikimi yok. Onun için sık sık 84 milyonu bindirmiş freni patlamış bir kamyona, hep beraber yokuş aşağı gidiyoruz. Erdoğan’ın izlediği ekonomik politikanın tipik sonucu bu.
ERKEN SEÇİM İSTEYEN HER SİYASİ PARTİ ÖNERGE VERİR: (HDP’nin erken seçimle ilgili ortak önerge talebinde bulunması) HDP geldiğinde evet, ‘önerge vereceğiz’ dedi. Verebilirler, bağımsız bir siyasi parti, hepimizin saygı duyması lazım. Biz nasıl veriyorsak, onlar da verebilir. Erken seçim isteyen her siyasi parti önergelerini verir, komisyon başkanı topluyor, kabul edilirse Genel Kurul’a iner. Böyle bir önerimiz oldu, onlar bu önerimize nasıl bir tavır alacaklar bilmiyoruz.
ERDOĞAN ERKEN SEÇİME GİTMEK ZORUNDA: (Erken seçim ihtimali) Erdoğan erken seçime gitmek zorunda. Ülke yönetilemez noktaya geldi, Hazine’nin piyasanın durumu, vatandaşın durumu malum. Nereye kadar götürecek? Geçen her gün 84 milyonun sırtına yeni yükler geliyor. Hazine çok parlak değil, borçlar ödenecek, faizi düşürdük dediler. Tam tersine Hazine’nin borçlanma faizi, vatandaşların faizi yükseldi, bütün faizler yükseldi. Elde edilecek gelirlerle bunlar karşılanabilir. Yeni borçlar alınması lazım, nereden, nasıl bulacaklar bilmiyoruz. Erdoğan’ın yapacağı öncelikli şey süratle seçime gitmektir.
BİZİM KİTABIMIZDA SOKAĞA ÇIKMAK YOK AMA HERKESİN HAKKINI ARAYACAĞIZ: (Kamu kurumlarına yapılan ziyaretler ve gelen tepkiler) MEB’e gitmeden önce Sayın Bakan’dan randevu istedim, gelmedi. Haksızlığa uğrayan öğretmenler var. Basın toplantısı yaptık beraber, orada da Milli Eğitim Bakanlığı’na gideceğimi söyledim. Uzun süre bekledik. Yaklaşık 15 saat sonra gittim ben. Mavi tık esprisi çıktı. Randevu istediğimi söylemiş ama bakan cep telefonuna bakmamış vs. Bakana ulaşamıyoruz… Oraya gittiğimde haksızlığa uğramış bir kişinin haksızlığa uğrama gerekçesini Sayın Bakan’dan öğrenmek istiyorum. Randevu verilmiyor, gençler adına oraya gidip o açıklamayı yaptım. Kalabalıkta kilidi filan göremedim. Erdoğan ‘gelemezsin, gidemezsin.’ Bizim değil TBMM Başkanı’nın tepki göstermesi lazım. Seçilmiş bir milletvekili, bırakın genel başkan, bir kamu kurumuna nasıl giremez? Bu eleştiriyi hazmedememektir, adaletsizliği sürdüreceğiz, ‘sen neden hak arayanların yanındasın’ demektir. Ankara İl Başkanlığı, örgütü toplamak istemiş, ben ‘hemen gelmesinler, ben ve kadın milletvekilleri gideceğiz’ dedim. ‘Sokağa çıkacağız, asacağız, keseceğiz’ yok öyle şey. Ben onların haklarını savunacağım, hazırlıklar yapılıyor. İnternet sitesi hazırlanıyor. Gençlerin nasıl elendiğini internet sitesinde göreceksiniz. Bir insanın elinden ekmeğini nasıl alırsınız? ‘Bunlara sahip çıkmayın’ deniliyor. Kime sahip çıkacağız? Haksızlığı yapan Erdoğan’a mı sahip çıkacağız. ‘Erdoğan çok iyi yaptı, bu gençleri ezdi ‘mi diyeceğiz? Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok ama haksızlığa uğrayan herkesin hakkını arayacağız, demokratik yollardan arayacağız.
KORUMALARI GÖNDERELİM MERKEZ BANKASI’NA: (MEB kapısına kilidin kendi korumalarının taktığı iddiaları) Korumaları gönderelim Merkez Bankası’na faizi indirsinler.
TUZAĞA DÜŞMÜYORUZ: (Sokak tartışmasının çıkma sebebi) Bizim sokaktan kastettiğimiz kontrolsüz şekilde sokağa çıkıp camın, çerçevenin kırılması, şiddetin olması. Yoksa demokratik yollardan insanlar izin alırlar, meydanlarda yaparlar. Mersin’de miting yapmak istedik, ‘bu meydanda yapamazsınız, şurada yapın’ dediler. Gittik, gösterdikleri yerde yaptık. Dolayısıyla özel bir çatışma alanı yaratmak istiyorlar, o tuzağa düşmüyoruz. Elbette insanlar demokratik yollardan caddede, sokakta açıklamalarını yapar, afiş açar, bu demokrasinin gereği zaten. Erdoğan bunu böyle anlamıyor ‘siz sokaklara çıkacaksınız, biz de sizi ezeceğiz.’ Onun beklediği hayal ettiği bu. 15 Temmuz örneğini de bunun için veriyor.
İMAMOĞLU’NU TARTIŞMA ZEMİNİNE ÇEKMEK İSTEDİLER: (Devlet Bahçeli’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili söylemleri) Belediyeye eleman alınırken savcılıktan belge alınıyor. Eğer soruşturma açılacaksa Adalet Bakanı hakkında açılmalı, ‘siz terörist olan birine nasıl belge verisiniz’ diye. Ekrem Bey’i (İmamoğlu) suçlamalarının nedeni aslında ekonomideki kaosun yaşananların unutturulması, işin Türkçesi bu. Çünkü zamlar var yağmur gibi geliyor, işsizlik var, insanlar geçinemiyor. Bir hanede bir kişi çalışıyorsa o hanede tencere kaynamıyor. Bütün bu sorular var. Bütün bu sorunları Ekrem Bey’i ilave edip tartışma zeminini bu tarafa çekmek istediler. Müfettişleri görevlendirdiler. Bizim belediyelerimizden zaten müfettiş, Sayıştay denetçisi eksik olmuyor. Bizim belediyelerimiz bunlara alışkın. Seyit Bey (Torun) bir hazırlık yapıyor. Malum polis baskınları da geçmişte yapılırdı. İstanbul seçimlerinde de oldu, Küçükçekmece Belediyesi’ni, bazı evleri polis bastı. Sandıklarda hile yapıldı, ne oldu sonuç. ‘Acaba CHP‘lileri belediyeleri nasıl itibarsızlaştırır’ onun arayışı içindeler.
İSTANBUL, AK PARTİ’NİN YANDAŞLARI YEMLEDİĞİ BİR HAVUZ: İstanbul, AK Parti’nin yandaşlarını yemlediği bir havuz, büyük bir rant vardı ve onu AK Parti yandaşlarını yemlemek için, kendi medyasını destekliyordu. Olmayan bir işi olmuş gibi onayını verip parasını veriyorlardı. Bina ihalesine çıkmışsınız böyle bir iş yok, ortada da bina yok, parası ödeniyor. Bu kişi şimdi Ulaştırma Bakanı. Başka bir ülkede olsa bu bakan bir dakikada orada oturamaz. Hırsızlığın meşrulaştığı bir ortamda rahatlıkla bunu yapıyor, rahatlıkla bakan olarak atanıyor. Tıpkı rahatlıkla rüşvet alanın büyükelçi olarak atanması gibi. Bizde hazırlık şöyle yapılıyor, polis baskını gelirse ne yapacağız, müfettişler geldiğinde ne yapacağız? Müfettişlere verdiğiniz belgenin örneğini alacaksınız. Belgeyi yok edebilirler, yırtar ‘vermediler’ der. Savcı da yandaş. Yolsuzluklar konusunda bu kadar hassas olan İçişleri Bakanlığı, 34 yolsuzluk dosyasına el koydu büyükşehrin. Ne oldu bunlar? AK Parti döneminin yolsuzlukları. Şimdi Ulaştırma Bakanı olmamış biri işi olmuş gibi adama para ödemişsin. Cumhurbaşkanlığı’na, bakanlıklara makam araçları. Tam bir yağma Hasan’ın böreği dönemi yaşandı. Bakanlık bunların dosyasını istedi, üstü örtüldü. Medyanın bunu takip etmesi lazım. Benzer haksızlık bizde olursa biz üstüne gideriz. Amaç dikkatleri başka bir yere çevirmiş. Toplam kamu zararı İBB’nin tespit ettiği, 13 milyar 202 milyon TL. İyi para.
ERDOĞAN KENDİ DE İBB’YE GİDEBİLİR: (İBB’ye AKP’den milletvekili adayının görevlendirilmesi) Görevlendirilebilir, Erdoğan kendi de gidebilir, İçişleri Bakanı kendisi de gidebilir. Ben ‘araştıracağım’ diyebilir. Biz bunlardan çekinmiyoruz, mesele denetim önyargılı yapılmaması. Denetim hakları var, denetim önyargılı olmaması, gerçek olması. Böyle olursa bizim açımızdan sorun yok. Biz bunlara ve müfettişlere güvenmediğimiz için belediye başkanlarının hangi önlemleri alması gerektiğini kendilerine bildirdik.
BAHÇELİ’NİN YENİ FONKSİYONU AK PARTİ’NİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPMAK: (Devlet Bahçeli’nin İBB’ye ilişkin açıklamaları) Bahçeli’nin yeni fonksiyonu biliyorsunuz, AK Parti’nin sözcülüğünü yapmak. Dolayısıyla biz Erdoğan’a cevap verince sözcüye ayrıca cevap vermeye gerek yok.
İSTEDİĞİ KADAR DİN ARGÜMANLARI KULLANSIN AMA MUTFAK SİYASETTE EN GÜÇLÜ ALAN: (Erdoğan’ın ‘faiz’ tezi ile enflasyon rakamları) Tüketici kredisi alacaksınız. Herhangi bir bankadan alın. Eylül ayına bakın, şimdiye bakın; artmış. Devletin beş yıllık borçlanma kağıtlarına bakın, o da 17’den 25’e çıktı. Devleti yönetenler kendi kendilerine kazık attılar. Yüzde 17 faiz ödenmesi gerekirken, yüzde 25 üzerinden faiz ödemeye başlayacaklar. Hani faiz düşmüştü? Dediğim gibi, iflas eden bir teori. Dini söylemlerle vaziyeti kurtarmaya çalışıyorlar. Faiz arttı peki ne oldu? Nas ne oldu? Faiz arttı. Erdoğan şöyle düşünüyor, ‘tabanım ne söylesem inanır, ben bunları rahatlıkla kandırabilirim.’ Ama Erdoğan’ın bilmediği bir şey var. Bu ülkenin insanı mutfağa girince gerçekle karşılaşıyor. Erdoğan’ın unuttuğu insanların mutfakları. Erdoğan mutfakları unutmuş vaziyette. İstediği kadar din argümanları kullansın ama mutfak, siyasette en güçlü alan.
KURAN KURSLARININ ANNE VE BABALARININ GÜVENLE ÇOCUKLARINI GÖNDEREBİLECEĞİ MEKANLAR OLMASI GEREKİYOR: (Özgür Özel’in kuran kursları ile ilgili ifadelerine ilişkin Erdoğan ve Bahçeli’nin tepkileri) Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptığım dönemde Diyanet’in öğrencilere verdiği derslerin kitaplarını istedik. Son derece güzel hazırlanmış, renkleri güzel seçilmiş. Çocukların Kuran’ı rahat öğrenebileceği materyaller hazırlanmıştı. Ben Diyanet İşleri Başkanı’nı o dönem kutladım. Dolayısıyla Diyanet’in bu çerçevede çocuklarımıza, isteyen ailelerin çocuklarına Kuran’ı öğretmesi kadar doğal bir şey yoktur. Siyaset, inanç ve kimlik alanlarına asla girmemeli. Anayasa’nın 24. maddesinde de bu açık ve net belirtiliyor. Gerçekten de Kuran kurslarının annelerin babaların güven içinde çocuklarını gönderebileceği mekanlar olması gerekiyor. Bazı kursların badana boyalarının CHP İl örgütleri tarafından yapıldığını da belirtmek isterim. İnsanlar inançlarını çocuklarının öğrenmesini isteyebilirler. Bunun AKP ve MHP tarafından siyasete malzeme edilmesini de doğru bulmuyorum. Görüşümüz, partinin görüşü de budur.
TANJU ÖZCAN 100 BİN İMZAYI TOPLARSA ADAY OLABİLİR: (Tanju Özcan’ın ‘cumhurbaşkanı adayı olabilirim’ açıklaması) Herkesin aday olduğu ortamda Tanju Bey de aday olmak isteyebilir. 100 bin imzayı toplarsa o da aday olabilir. Biz kimseye sen aday olmayacaksın diye baskı yapmıyoruz. Dolayısıyla Tanju Bey de kendi ilettiği il çerçevesinde, belediye başkanlığı yaptığı ilin hassasiyetlerini dikkate alarak politika yapıyor. Saygı duymak gerekiyor bir anlamda.
‘YOLSUZLUĞA GÖZ YUMDUK’ DİYORLAR: (20 Aralık gecesi ile ilgili araştırma önergesinin reddedilmesi) Bu süreç içerisinde çok büyük vurgunların yapıldığını biliyoruz. Ama bunun somut belgelere indirgenmesi gerekiyor. Bahçeli’ye çağrı yaptım. Kim kazandı bunun tespiti gerekli. Bankalarda bu kayıtlar var. Kimlerin döviz alıp sattığını birebir belirleme imkanı var. AKP bunu reddetti MHP ile birlikte. Yani ‘biz yolsuzluğa göz yumduk’ diyorlar. Bunu unutacağımızı kimse düşünmesin.
DİLENCİ GİBİ YALVARMASINI KABUL ETMİYORUM: (2021 yılını dış politika değerlendirmesi ve 2022 yılında beklentiler) İç politikadaki bütün hatalar dış politikada da tekrarlandı. Türkiye yalnızlaştı bölgesinde büyük ölçüde… Şimdi yeni bir arayış içinde. ‘Katar, BAE, İsrail, Suriye ve Mısırla yeniden bağlantı kurabilir miyiz’ arayışı içinde. Ortadoğu’daki tarihin bize verdiği rolü kaybettik. Bu rolü şimdi başkaları üstlendi. Hatta Yunanistan üstlenmeye çalışıyor. Doğu Akdeniz’de çıkacak olan doğalgaz karbon yatakları ile ilgili anlaşmalar yapıldı. Türkiye ve KKTC tamamen devre dışı bırakıldı. Büyük bir başarısızlık var. Erdoğan bunu düzeltemez, itibarı yok. Katar’a her türlü imkanı verdi. Vermedikleri hiçbir şey kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin izlediği dış politika ve iç politikalara sonrasında egemen güçlere gidip dilenci gibi yalvararak onları kabul etmesini kabul etmiyorum. Aç kal kardeşim ya, Türkiye’nin itibarı var.
İTTİFAK ‘SEN OLACAKSIN’ DİYORSA ‘OLMAM’ DEME ŞANSINIZ YOK: (Cumhurbaşkanı adaylığı) Millet İttifakı olarak bana sorulduğunda ‘evet’ derim. ‘Cumhurbaşkanlığı önemli bir görevdir. Eğer millet ittifakı kabul ederse evet aday olurum.’ Sonuçta yanlış bir şey söylemiyorum. Bir ittifak ‘sen aday olacaksın’ diyorsa ‘hayır efendim ben olmam’ deme şansınız yok, olmaz da zaten. Anketler yapılır başka şeyler de yapılır ama yanlış bir şey yapıyoruz. Nerede yanlış yapıyoruz? Ya arkadaş nasıl bir cumhurbaşkanına ihtiyaç duyuyoruz. Mesela bu sorulmuyor. Anket yapacaksam önce bunun sorulması lazım. ‘Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı’ konusunda toplumun bir nabzını tutmamız lazım. Topluma önce bunu anlatmamız lazım, biz nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz. Hangi partiden olursa olsun vatandaştan, ev kadınlarından tutun, işsizlere kadar, sanayicilerden tutun, apartman görevlisine kadar. Bu ülke nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor? Biz bu tartışmayı hiç yapmıyoruz mesela. ‘Kim olsun’ diyoruz. Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı? Devleti teslim edeceksiniz. Ağzından dudağından çıkan her şey bir anlamda hayata geçmiş oluyor. Öyle bir düzen var.
CUMHURBAŞKANI SEÇİLECEK KİŞİNİN GÜVEN VERMESİ LAZIM, ‘NEREDEN ÇIKTI PARLAMENTER SİSTEM’ DERSE NE OLACAK: Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin güven vermesi lazım. ‘Seçildik geldik, ne kadar güzel ya bütün yetkiler bende, nereden çıktı bu güçlendirilmiş parlamenter sistem’ derse ne olacak? Akıl dediğimiz şeyi bazen erteliyoruz. Duygularımızla hareket ediyoruz. Duygularımız bir tarafa bırakıp, aklımızla hareket etmek zorundayız. Çünkü biz devleti yönetmeye talibiz. Duygular başka bir şey, ayrı bir şey. Devlet duygularla yönetilemez. Önyargılarınız sizi teslim alabilir. Buradan çıkılması lazım. Devlet aklı derken bunu söylüyorum zaten. Dünyanın sorunu var ve dünyanın sorununu çözmek zorundasınız. Bunu çözerken de akılcı politikalar üretmek zorundasınız. Artı, devletin mekanizmalarını çalıştırmak zorundasınız. Bu nedenle taahhüt ediyorum. Altı ay içerisinde devletin bütün çarkları sağlıklı dönecek. Altı ay! Türkiye’nin öyle uzun süre beklemeye tahammülü de yok. Altı ay içerisinde bu çarkları döndürebileceğimiz bir mekanizmayı yaratmak zorundayız. Mekanizmayı iktidar yapmak zorundayız. Aynı zamanda ittifakı da bir arada tutmak zorundayız. İttifakın herhangi bir unsuru kendisini bu sistemin dışında görmemeli. Bugün nasıl bir araya gelip konuşuyorsak, devleti yönetirken de bir araya gelip konuşmak zorundayız. Politikalarımızı oluşturmak zorundayız. O nedenle biz alt yapı çalışmalarını, güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne anlıyoruz? Nedir bunun içeriği onun için bu çalışmaları yapıyoruz.
SICAK SİYASETE MÜDAHALE AK PARTİ’NİN İŞİNE GELİR: (19 Ocak’a sayılı günler kalmasına rağmen Osman Kavala’nın hala serbest bırakılmaması) Türkiye’de adaletin olmadığını ben de biliyorum aslında. Herkes gibi. Sokaktaki vatandaş da biliyor. Osman Kavala ve Selahattin Bey’in (Demirtaş) Erdoğan’ın talimatı üzerine içeride tutulduğunu hepimiz biliyoruz. Hukukun çalışmadığını, tahliye edildiği zaman savcıların hemen harekete geçirildiğini, gece yarısında iddianame hazırlandığını ve tekrar içerde tutulduğunu hepimiz biliyoruz. Bizim bildiğimizi herhalde bugünkü iletişim ortamında dünyadaki bütün insanlar da görüyorlar ve biliyorlar. Türkiye’de demokrasi olmadığını tek adam rejiminin olduğunu ve bu rejimin insanlara huzur sağlamadığını hepimiz biliyoruz. Ne olur… Osman Kavala ile ilgili AB yaptırım kararı uygular mı, uygulamaz mı? Yaptırım uygulamasını istemem doğrusunu isterseniz. Türkiye’de sıcak siyasete dışarıdan müdahale hep AK Partinin işine gelir. AK Parti ister zaten. Onlar bir bağırıp çağırsınlar. Ben burada bunu yapmıyorum deyip kahraman gibi gezsinler. Böyle bir beklentisi var Erdoğan’ın o nedenle ben dışarıdan Türkiye’ye müdahaleyi doğru bulmuyorum. Türkiye kendi sorunlarını, kendi iradesi ile demokratik şartlar içerisinde çözebilir ve çözeceğiz. Dünya bunu görecek. Bu sorunun temel çözümündeki aktör kim derseniz onu da söyleyeyim. Temel aktör ilk kez sandığa gidecek olan gençlerdir. Onlar dünya siyaset tarihine de bizim siyaset tarihine de çok önemli bir miras bırakacaklar. Buna inanıyorum.”