İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı işaret ederek 'Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı'dakine verecek' sözleri için, “‘Seçilmiş cumhur
Meral Akşener, bugün partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuştu. Akşener, özetle şunları söyledi:
999 HAFTADIR İKTİDARDASIN, HALA ‘BİZ ÇÖZERİZ’ DİYORSUN: “İktidarın boş konuşmalarla, hamasi nutuklarla ve öfke nöbetleriyle geçirdiği bir haftayı daha geride bıraktık. Sayın Erdoğan ve arkadaşları, her hafta olduğu gibi bu hafta da yine dertli çiftçilerimizi görmezden geldi. Yine siftahsız esnaflarımızı duymazdan geldi. Yine borç batağındaki emeklilerimizi bilmezden geldi. Bu ibretlik durumu artık yadırgamıyoruz. Çünkü artık beceriksizliklerinin üstünü örtecek bahaneleri kalmadı. Çünkü artık tutmadıkları vaatleri unutturacak sözleri, milletimizin dertlerine derman olacak çözümleri kalmadı. Çünkü artık Sayın Erdoğan ve partisinin milletimize verecek hiçbir şeyi kalmadı. Tabii hal böyle olunca da Sayın Erdoğan’ın çaresizliği artık gülünç bir hal almaya başladı. Geçen, yine çıktığı bir meydanda, ‘Milletimizi bunaltan sıkıntıları biz çözeriz’ dedi. ‘Fahiş fiyat artışlarını biz çözeriz’ dedi. Yanlış duymadınız, aynen böyle dedi. Bir de utanmadan havuz medyasına manşet attırmışlar. Güler misin, ağlar mısın? Sabah şeriflerin hayrolsun sayın Erdoğan, günaydın! Yahu 20 yıldır neredeydin? Şimdiye kadar çözdün de elini tutan mı oldu? 999 haftadır iktidardasın, hala ‘Biz çözeriz’ diyorsun. 999 haftadır çözememişsin, tam tersine sorun olup memleketin üzerine yağmışsın, şimdi utanmadan çıkıp ‘Biz çözeriz’ diyorsun. Neyi çözeceksin sayın Erdoğan? Zerre sıkılmadan çıkıp, ‘Ekonomide işler yolunda’ diyorsun. Bu üstün farkındalıkla sen neyi çözeceksin?
BU ZİHNİYETLE, BU CAHİLLİKLE MEMLEKETİN HİÇBİR SORUNUNU ÇÖZEMEZLER: Her ağzını açtığında döviz zıplıyor; sen, ısrarla çıkıp, ‘Faiz sebep, enflasyon neticedir’ saçmalığını sayıklamaya devam ediyorsun. Bu engin ekonomi bilginle sen neyi çözeceksin? ‘Açım’ diyen vatandaşımıza utanmadan ‘Abartma’ diyorsun. Dertli vatandaşın kafasına çay atmaktan da geri durmuyorsun. Bu olağanüstü empati yeteneğinle sen neyi çözeceksin? Her hafta çıkıp, tarlasına küsmüş çiftçimizi nasıl zengin ettiğinden bahsediyorsun. Bu acayip hayal gücünle sen neyi çözeceksin? Emeklimiz, memurumuz, işçimiz, esnafımız, iş dünyamız için ‘Her şey güllük gülistanlık’ diye diye, dalga geçer gibi ortalıkta geziyorsun. Memleketin meseleleriyle bu kadar ilgiliyken sen neyi çözeceksin? Allah aşkına söyler misin sayın Erdoğan; Saray’a doldurduğun bol maaşlı beceriksizlerle neyi, nasıl çözeceksin? Bu ucube sisteme geçtiğimiz son 3 buçuk yılda neyi çözebildin de şimdi çözeceksin? Maalesef çözemezler. Bu zihniyetle, bu beceriksizlikle, bu cahillikle memleketin hiçbir sorununu çözemezler.
ALLAH KİMSEYİ BU DURUMA DÜŞÜRMESİN: Biliyorsunuz geçtiğimiz gün, müstakbel muhalefet partisi genel başkanı sayın Erdoğan, çıktı ve dedi ki ‘ABD ve Avrupa enflasyondan kırılıyor. Bizim böyle bir derdimiz yok’. Üstelik bunu, Aralık 2021 tarihi itibariyle ülkemiz dünyanın en yüksek 6’ncı enflasyonuna sahipken söyledi. Ne yapalım biz buna? Bunu, iflas eden Lübnan, Arjantin ve Venezüella gibi ülkelerde bile bizden daha düşük, bir enflasyon varken söyledi. Bunu, G20 ülkelerinin 2021 yılı enflasyonu ortalama yüzde 4 buçukken, yani onların bir yıllık ortalama enflasyonu bizim aralık ayı enflasyonumuzun üçte biri kadarken söyledi. Hatta orada da durmadı, hızını alamayıp dedi ki ‘Gelişmiş ülkeler, bir anda 5 ila 7 katına çıkan bir enflasyon gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmıştır’. Şu şuursuzluğa bir bakar mısınız? Şu aymazlığa, vatandaşın gözünün içine baka baka gerçekleri çarpıtan şu utanmazlığa bir bakar mısınız? Gerçekten ibretlik. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.
ENFLASYON, AVRUPA’NIN BÜYÜK ÜLKELERİNDEKİ ENFLASYONUN TOPLAMINA ULAŞMIŞ: Memleketimizin meselelerini pek umursamasalar da ilginçtir, Japonya’daki ekonomik durum hakkında nedenini anlayamadığımız bir derin hassasiyete sahipler. O nedenle size Japonya’dan bir örnek vermek istiyorum. Mesela Japonya’da yıllık enflasyon yüzde 0,1’den yüzde 0,6’ya çıktı. İşte size, sayın Erdoğan’ın bahsettiği batı ülkelerindeki 6 katlık enflasyon artışına bir örnek. El hak, doğrudur, 6 kat artmış, yüzde 0,6 olmuş. Enflasyon canavarı Japonya’yı adeta esir almış. Sayın Erdoğan’a göre enflasyon şoku yaşayan diğer ülkelerde de durum vahim. Mesela Fransa’da yüzde 2,8’e, Güney Kore’de yüzde 3,7’ye, euro bölgesinde yüzde 5’e, Güney Afrika’da ise yüzde 5 buçuğa dayanmış. Sayın Erdoğan’ın feyz aldığı kankası Putin’in Rusya’sında ise yüzde 8,4. Peki dünyada böylesine vahim bir kriz söz konusuyken bizde durum nasıl? Sayın Erdoğan ve hünerli ekonomi ekibi sayesinde enflasyon bizi teğet geçmiş, yüzde 36. Memlekette enflasyon, Avrupa’nın büyük ülkelerindeki enflasyonun toplamına ulaşmış, ama bu arkadaşların enflasyon gibi bir derdi yokmuş. Şu ciddiyetsizliğe bir bakar mısınız? Şu iş bilmezliğe bir bakar mısınız? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten şu lakayt tavra bir bakar mısınız? Yazıklar olsun.
SAYIN ERDOĞAN’I ACİLEN CİDDİYETE DAVET EDİYORUM: Doğrudur; dünyada, oransal olarak bakıldığında görece yüksek enflasyon artışları var. Ama bu, Türkiye’deki dünyanın kat be kat üzerinde seyreden enflasyonu meşrulaştırabilir mi? Hayır. İktidarın beceriksizliğini örtecek bir veri olabilir mi? Hayır. Peki bu zihniyetle milletimizin enflasyon kaynaklı sorunlarına çözüm bulunabilir mi? Hayır. Buradan, sizlerin aracılığıyla sayın Erdoğan’ı acilen ciddiyete davet ediyorum. Devleti yönetenler, rakamları eğip bükerek milletini kandırmaya çalışamaz. Ya abuk sabuk açıklamaları bırakıp milletin derdine odaklanın ya da sandığı getirin, biz gelelim, milletimizi bu iş bilmezlikten çekip kurtaralım. Ayıptır, günahtır. Böyle devlet yönetilmez.
HİÇ KİMSE ENFLASYONUN KALICI OLARAK DÜŞÜRÜLECEĞİNE İNANMIYOR: İktidarın enflasyonla mücadelede gösterdiği bu müthiş iş bilmezliğin bir benzerini de faizle mücadelede görüyoruz. Biliyorsunuz sayın Erdoğan, mart ayından beri kafayı politika faiziyle bozdu. Bu inatlaşmada olan da maalesef milletimize, esnafımıza, iş dünyamıza oldu. Mesela Hazine’nin borçlanma faizi, mart ayına göre 10 puan arttı. Mesela ticari kredilerde en itibarlı müşteriler dahi yüzde 37 ile yüzde 40 bandında faiz ödemek zorunda. Mesela dosya masraflarıyla birlikte ihtiyaç kredilerindeki faiz oranları yüzde 50’ye ulaştı. Ez cümle; sayın Erdoğan politika faizini 5 puan indirdi ama piyasadaki tüm faizler 10 ila 25 puan arasında arttı. Neden mi? Çünkü sayın Erdoğan’ın güven veren ekonomi yönetiminin bir sonucu olarak, hiç kimse enflasyonun kalıcı olarak düşürüleceğine inanmıyor. Politika faizinin inmesiyle birlikte bugün bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 14 ile aldıkları paraları Hazine’ye yüzde 26 ile borç veriyor. Milletin hazinesine yapılan şu ihanete bakar mısınız?
DOLAR BİRİKTİRMEK İÇİN 84 MİLYONDAN TOPLADIĞI VERGİLERİ ÇARÇUR EDİYOR: Sayın Erdoğan’ın faiz severliği bunlarla da sınırlı değil. Tepeden tırnağa, iğneden ipliğe her şeyden vergi alan bu arkadaş, ilginçtir, nedense faiz gelirlerinden vergi almıyor. Kur korumalı sistem gelene kadar Türk lirası mevduat faiz gelirlerinden vergi almazken şimdi buna Hazine tahvili faiz gelirlerini de ilave etti. Yani siz bugün Hazine’ye milyarlarca lira borç verin, bu verdiğiniz borçtan da yine milyarlarca liralık gelir elde edin, sizin için vergi oranı sıfır. Ayrıca bu hafta Meclis gündeminde olan bir kanun teklifiyle de şirketlere önemli bir vergi istisnası getiriliyor. Döviz mevduatını Türk lirası mevduata çeviren kurumlar vergisi mükelleflerinden kambiyo, yani kur kazançlarından alınan yüzde 25 kurumlar vergisi artık alınmayacak. Yani Merkez Bankası’nın dolarlarını yandaşlarına ucuz ucuz sattılar, şimdi de dolar biriktirmek için 84 milyon insanımızdan topladığı vergileri çarçur ediyorlar. Devleti 70 sente muhtaç eden AK Parti iktidarı, şimdi de adeta kapitülasyonlara benzer tavizler vererek, bunun yanında da ülkemizi adeta kara para aklama yeri haline getirerek ömrünü uzatmaya çalışıyor. Hatta bu yolda öyle tehlikeli adımlar atmaya başladılar ki gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz.
EĞER BİR HESAP KESİLECEKSE ONU YÜCE TÜRK YARGISI KESER: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, geçen hafta, yargı süreci devam eden Selahattin Demirtaş’ı, gitti terörist başı Abdullah Öcalan’a şikayet etti. Dedi ki ‘Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı'dakine verecek’. Rezalete bakar mısınız? Türk yargısının düşürüldüğü şu duruma bir bakar mısınız? Neymiş; en büyük hesabı, İmralı’daki kesecekmiş. Yazıklar olsun. Sayın Erdoğan, bu memlekette eğer bir hesap kesilecekse onu yüce Türk yargısı keser. O kadar. Makamının ciddiyetinin farkına var artık. ‘Seçilmiş cumhurbaşkanıyım’ diye çaka satarak geziyorsun ama AKP Genel Başkanlığı fikrinden, anlayışından kurtulamadın gittin kardeşim. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, böyle abuk sabuk konuşamaz. Kendine gel. Belli ki 2019 seçimlerinden ders almamışsın. Anketlerde çakılınca yine gidip, Cumhur İttifakı’nın pek de gizli olmayan gayri resmi ortağının peşine takılıyorsun. Geçen sefer mektupla işi kurtarmaya çalışmıştın, görüyorum ki bu sefer başka oyunlar peşindesin. Seni şimdiden uyarıyorum; eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için İmralı’dakini İmralı’dan çıkarmanın peşindeysen orada duracaksın. Sakın ha. Sakın ha. Sakın ha. Seçim kazanmak için böyle bir kötülüğü bu memlekete yapmaya kalkma. Belki küçük ortağını ikna edebilirsin ama böyle bir ahmaklığa yeltenirsen karşında bizi bulursun. Ve o sandık geldiğinde, kim kimden nasıl hesap kesiyormuş, ilk elden görürsün. Bu memleketi senin seçim kazanma hırslarına yedirmeyiz. Şehitlerimizin aziz hatırasını senin siyasi hesaplarına ezdirmeyiz. Bunu böyle bilesin.
BU BAŞKANIN DA SON KULLANMA TARİHİ YAKINDIR: Kasım ayı ödemeler dengesi sonuçları açıklandı. Buna göre kasım ayında, maalesef 2,7 milyar dolar cari açık verdik. Kur krizi nedeniyle 3 ay boyunca verdiğimiz cari fazlanın hep süreceğini zanneden sarayın sözde ekonomistleri, bir anda sus pus oldular. Hatırlayın; bu pek nitelikli arkadaşlar, sanki sanayide yapısal bir dönüşüm yapmışlar gibi cehalet kaynaklı bir özgüvenle ‘Artık Türkiye ekonomisi cari fazla veriyor’ demeye başlamışlardı. Biz de onlara, 1994’te, 1998 ve 1999’da, 2001, 2002 ve 2019 yıllarında da Türkiye’nin 9 aya varan sürelerde üst üste cari fazlalar verdiğini; bunun aslında bir kriz karakteristiği olduğunu söylemiştik. Ama maalesef dinletememiştik. Hatta Merkez Bankası Başkanı, hızını alamamış, enflasyonla doğrudan mücadeleyi bıraktıklarını, bundan sonra cari fazla vererek enflasyonu düşüreceklerini söylemişti. İşte size sonuç. Haydi bakalım. Şimdi ne olacak? Enflasyonla dolaylı mücadeleye devam mı sayın Başkan? Sarayın bu konudaki derin sessizliği hayra alamet değil. Bu başkanın da son kullanma tarihi yakındır, benden söylemesi.
EYLÜL AYINDA EKMEĞİ 6 LİRADAN ALMAK ZORUNDA KALACAK İNSANLARIMIZ DA MAĞDUR OLACAK: Pazartesi günü genel merkezimizde Sivas Ziraat Odası başkanlarını ağırladık. Aynı diğer illerdeki ziraat odası başkanları gibi onlar da gübre alamamaktan, mazot doldurup tarlalarını sürememekten şikayetçiler. Gübre kullanımı yüzde 40 azalmış. Yem alamadıkları için ineklerini kesime göndermek zorunda kalmışlar. Binlerce sağmal inek kesime gitmiş. Tarımda geldiğimiz durum bu kadar kötüyken tarımdan pek de anlamayan Tarım Bakanı da herhalde Nebati Bakan’ın son dönemdeki göz kamaştırıcı çıkışlarını kıskanmış olacak, birbirlerini kıskanıyorlar, tahıl ekim döneminde mazottaki, gübredeki, tohumdaki, zam yağmuruna bakıp konuştu. Çiftçilerimize, ‘Girdilerdeki artışı dert etmeyin’ dedi. Şu pişkinliğe bir bakar mısınız? Bakanlık, oturduğu yerden ahkâm kesme makamı değildir. Çıkıp diyeceksin ki ‘Girdi maliyetlerini dert etmeyin. Çünkü biz, devlet olarak mazot, yem ve ilaçta maliyetin en az yarısını sübvanse edeceğiz’. Hadi onu diyemedin, o zaman ‘Dörtte birini sübvanse ediyorum’ diyeceksin. Ama nerede? AK Parti kadrolarında ne bunu diyebilecek bir vizyon var ne de çiftçilerimizin karşısına çıkabilecek yüz var. Buradan AK Parti iktidarını uyarıyorum. Mart ayı gelmeden, en geç şubat başında gübre desteğini açıklayın. Çiftçimizin ucuz gübreyi mart ayında kullanmasını sağlayın. Saray bürokrasiniz, her konuda olduğu gibi bu konuda da geç karar almasın. Çünkü aksi takdirde sadece çiftçimiz değil, eylül ayında ekmeği 6 liradan almak zorunda kalacak insanlarımız da mağdur olacak. Aklınızı başınıza alın.
ŞU DONDURMA İKRAMLI KANKALIĞIN KIRK YILDA BİR FAYDASINI GÖRELİM: Milletimize gösterdikleri ithalat sopası yetmedi, şimdi bir de ihracat kısıtı sopası geldi. Bir sonraki adımlarının ne olacağını merakla bekliyorum. Bu gidişle fiyatlar artmasın diye meyve ağaçlarının başına, bostanların ortasına adam dikecekler herhalde. İhracatı kısıtlayarak yaş sebze meyve fiyatını düşüremezsiniz. Sadece ihracatçıyı ve çiftçiyi mağdur etmiş olursunuz. Yurt dışında pazar kaybedersiniz. Yaş sebze ve meyvedeki uluslararası üstünlüğümüzü kaybedersiniz, kaybettirirsiniz. Bizi dinlemiyorsanız bari ihracatçıyı, çiftçiyi dinleyin. İhracat kısıtlaması getireceğinize, ilk önce şu iki aydır çözemediğiniz Rusya meselesini çözün. Yüzlerce TIR Rusya sınırında sürünüyor. Binlerce ton sebze-meyve çürüyor. Sorun teknik ise yani ilaç kalıntısı sorunu ise bürokratlarınızı değiştirin. Sorun siyasiyse söyleyin sayın Erdoğan’a, dostu Putin’i arasın. Şu dondurma ikramlı kankalığın kırk yılda bir faydasını görelim.
İŞE TARIM BAKANI'NI GÖREVDEN ALMAKLA BAŞLA: Bu işler, çiftçilerimize ‘çalışın’ demekle olmaz. Çiftçilerimizi lobilerin önüne itip ‘toprağınıza sahip çıkın’ demekle de olmaz. Eğer tarımın bir millî güvenlik sorunu olmasını engellemek istiyorsan ilk olarak işe, çiftçimize gün yüzü göstermeyen Tarım Bakanı’nı görevden almakla başla. Sonrasında da çiftçimize akıl vermeyi bırak, destek ver. Ayıptır, günahtır.”
Akşener, konuşmasının bir bölümünde kürsüyü Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarında kalan üniversite öğrencisi Deniz Barış Çatal’a bıraktı. Çatal, şunları söyledi:
“BİZLER BARINAMIYORUZ, BİZLER BESLENEMİYORUZ”
“1994’te sayısı 57 olan üniversiteler, günümüzde itibariyle 209’a kadar dayandı. Siyasi bir vaat ve eğitimsel bir rant olarak apartmandan bozma yapılarda kurulan bu üniversitelerde ne sıra var ne ders anlatacak hoca ne de meraklı bir öğrenci. Bu tabela üniversitelerine mahkum edildik ve mahkum bırakıldık. Bizim ailelerimiz, dişinden tırnağından kazıyarak eğitimimize binlerce lira harcayarak bizi bu üniversite sınavına hazırladı ve üniversitelere gönderdi. Lakin bambaşka bir insan hakları ihlaliyle o yaşlarda karşılaştık. Bizler barınamıyoruz, bizler beslenemiyoruz.
Benim 6 tane arkadaşım, geçtiğimiz dört ay içerisinde Ankara’daki okullarından kayıtlı dondurmak ve de sildirmek zorunda kaldılar. Çünkü bu insanlar barınamadı, bu insanlar sokakta kaldı. 8 milyon 340 bin öğrenciden şanslı bir azınlığı, yalnızca 719 bini devlet yurtlarında, KYK yurtlarında kalmaya hak kazanabiliyor ve ben o öğrencilerden biriyim. Yaklaşık 2 bin kişinin kalmış olduğu ve 18 metrekarelik odalarda 6 kişilik kaldığımız KYK yurtları ne yazık ki her şeyin güllük gülistanlık olmadığı yerler. Bir tabuttan hallice olan bu alanda, ‘devlet bize bunu mu reva görüyor’ diye bazen düşünmekten kendimi alamıyorum.”
'ARKADAŞIM 20 YAŞINDA ÖKSÜZ KALDI'
Yurtta hijyen sorunu da yaşadığı belirten Çatal, “Ekim ayında yakın arkadaşlarımdan biri, yurtta kaptığı hastalığı ailesine bulaştırdı ve annesini kaybetti. Arkadaşım 20 yaşında öksüz kaldı. Sayın Genel Başkanım size soruyorum; benim 20 yaşında Türkiye’de derece yapıp Ankara’ya büyük umutlarla gelmiş arkadaşımı öksüz bırakan kim? Bunu merak ediyorum” dedi.
Çatal, “Biz, sadece hak ettiğimiz gibi yaşamak istiyoruz; özgürce, hakça ve adalet içerisinde. Bizler, Avrupa’daki yaşıtlarımız gibi lüks arabalara binmek istemiyoruz. Bizler, hak ettiğimiz gibi kaliteli bir eğitim almak ve onurlu bir şekilde Türkiye topraklarında hayatımıza devam etmek istiyoruz. Biz, yurt dışına kaçmak zorunda kalmak istemiyoruz” diye konuştu.
'BİZ BÜYÜKLERE YAZIKLAR OLSUN'
Çatal’ın ardından konuşmasına devam eden Akşener, “Bu genci burada bu şekilde konuşturduk biz. Biz derken kürsüden bahsetmiyorum. Bu gençleri bu hisleri hissetmeye mahkum ettik biz. Biz büyüklere yazıklar olsun, hepimize” dedi.
Akşener, partisinin üniversiteli gençlerin yurt problemine dair çözüm önerilerini şöyle açıkladı:
GEÇTİĞİMİZ YIL 20 YURT KAPATILMIŞ: “Üniversiteli öğrencilerimizin yaşadığı barınma problemi, bunun en güncel örneklerinden biri. Eylül 2021 Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre; ülkemizde Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı 773 yurt, yaklaşık 700 bin öğrencimize barınma imkânı sunuyor. 2016 yılından beri yurt sayısında anlamlı bir artış görülmemiş; hatta tam tersine, yalnızca geçtiğimiz yıl tam 20 yurt kapatılmış. Artan yurt talebini nedense görmezden gelen iktidar, diğer sosyal hizmet alanlarında olduğu gibi bu önemli alanda da biliyorsunuz taşeronlaşmaya gitti. Özel yurtların sayısı bile, aslında iktidarın öğrencilerimizi nasıl da bazı dernek ve vakıfların yurtlarında kalmaya zorladığını gösteriyor.”
Akşener, İstanbul Çemberlitaş KYK Kız Yurdu’na ve İstanbul Fatih KYK Kız Yurdu’na ait fotoğrafları göstererek konuşmasına şöyle devam etti:
BU YOKSUNLUĞUN TEK SEBEBİ İKTİDARIN İŞ BİLMEZLİĞİ: Gördüğünüz üzere, sanki bir hapishane koğuşuna bakıyormuşsunuz gibi. İşte size, iktidarın gençlerimize, genç kızlarımıza reva gördüğü yaşam alanları. Bunu kabul edemeyiz. Her sabah gözünü bu odada açan bir gençten ne yaratıcı olmasını ne çalışkan olmasını ne de üretken olmasını bekleyemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin gencine reva gördüğü yaşam alanı bu olamaz. Ve kimsenin şüphesi olmasın, İYİ Parti iktidarında olmayacak. Bizim devletimiz, öğrencilere yurt yapmaktan aciz midir? Bizim devletimiz, geleceğin mühendisine, doktoruna, avukatına, barınabileceği bir çatı sunmaktan yoksun mudur? Elbette değil. Gençlerimiz, gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla eşit, hatta onlardan daha iyi şartlarda yaşamayı hak ediyor. Devletimizin de gençlere bu ortamı sağlayacak gücü var. Bu yoksunluğun, bu acizliğin tek sebebi iktidarın iş bilmezliğidir. Bu kadar basit.
TÜRKİYE’NİN ŞANTİYE ŞEFİ SAYIN ERDOĞAN: Ben böyle konuşunca sayın Erdoğan’ın sinirleri bozulacak. Hemen, ‘Yurt sayısını 20 yılda 190’dan 769’a çıkardık’ diyecek. Biliyorsunuz; Türkiye’nin şantiye şefi sayın Erdoğan, inşaatları konusunda çok hassastır. Çünkü malum; kendisinin en büyük meziyeti, önceki hükümetlerden daha fazla inşaat yapmış olmaktır. Sayın Erdoğan, şimdiden söyleyeyim, istatistiklerini kendine sakla. Hiç kendini yorma. Yurtlar yeterli mi, değil mi; onun cevabını ver. Ama veremezsin. Çünkü cevabı ve yapılması gerekeni sen de biliyorsun ama kılını bile kıpırdatmıyorsun. Bugün yurt bulamadığı için üniversiteye gidemeyen öğrenci var mı? Var. Ev bulamayıp sokakta kalan var mı? O da oldu. 2 odalı evin kirasını 8 kişi bölüşen gençler var mı? O da var. Devlet yurtlarında 10 kişilik koğuşlarda kalanlar var mı? O da var. Hâl böyleyken sen bu sorunu çözmüş gibi caka satamazsın. Sayın Erdoğan, biz ne diye bu kadar çok vergi ödüyoruz? Ne diye KDV ödüyoruz? Maaşlarımızdan ne diye vergi kesiliyor? Bir araba satın alınca iki araba parası vergiyi ne diye ödüyoruz? Elektrik faturasında 5 kalem vergiyi ne diye ödüyoruz? Sen sarayda sefa sür diye değil. Danışmanlarına 5 maaş ver diye değil. 5’li çetenin borçlarını affet diye değil. Yandaşların dolarlarını zarar etmeden bozsun diye de değil. Biz o kadar vergiyi, bir tane öğrencimiz bile eğitimden mahrum kalmasın diye ödüyoruz. O zaman sen, bu çocuklara kalacak yer bulacaksın. 700 bin yatak kapasitesi yetmiyorsa bunu 800 bine çıkaracaksın. 800 bin yetmiyorsa 900 bine çıkaracaksın. Yani işini yapacaksın. Bu kadar basit.
CEMAATLERİN YURTLARINI BAŞKA 15 TEMMUZLAR OLMASIN DİYE KAPATACAKSIN: Türkiye’de özel yurtların sayısı, devlet yurtlarının 6 katı. Peki bu özel yurtların en çok kapatıldığı yıl sizce hangi yıl? Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen, milletimizin devletini sokaktan toplamak zorunda kaldığı 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün olduğu yıl, yani 2016. 2016-2017 öğretim yılında özel yurt sayısı 4 bin 741’den 3 bin 900’lere kadar düşüyor. Yani 900’e yakın, birçoğu FETÖ terör örgütüne ait özel yurt kapatılıyor. Sırf bu bile aslında, öğrencilerimizi devlet yurtları yerine bazı vakıf ve derneklerin yurtlarına terk etmenin ne kadar yanlış olduğunun bir vesikası. Bu yurtlara izin verenler, barınma sorunu yaşayan dar gelirli öğrencilerimizi göz göre göre FETÖ’nün kucağına itenler, bunun da hesabını vermek zorunda. Bu konu sadece bizi değil, milletimizi de fazlasıyla rahatsız ediyor. Metropoll Araştırma Şirketi’nin verilerine göre; vatandaşlarımızın yüzde 63’ü devlet yurtlarının yetersiz olduğunu; yüzde 80’i cemaat, tarikat, dernek ve vakıfların öğrenci yurdu işletmesini doğru bulmadığını; yüzde 81’i ise çocuğunu bu tür yurtlara vermek istemediğini söylüyor. Yani vatandaşlarımız, çocuklarının ne olduğu belli olmayan yurtlarda kalmasını değil, devletin yurdunda rahatça yaşamasını istiyor. Madem milletimiz istiyor, sen de bunu yapacaksın sayın Erdoğan. Devlet yurtlarının sayısını artıracaksın; cemaatlerin, tarikatların, vakıf ve derneklerin yurtlarını, başka 15 Temmuzlar olmasın diye kapatacaksın ve öğrencilerimize hak ettikleri hizmeti layıkıyla vereceksin. Eğer veremiyorsan da paşa paşa o koltuktan kalkacaksın. Bunun başka yolu yok.
İYİ PARTİ İKTİDARINDA YURTLAR ÜCRETSİZ OLACAK: Kalkınma Politikaları Başkanlığı’mız hesabını kitabını yaptı. Buradan sözünü veriyorum: İYİ Parti iktidarında yurtlar ücretsiz olacak. Böylece öğrenciler, almak zorunda oldukları kredileri yurt parası olarak KYK’ya geri vermek zorunda kalmayacak. Yurt yemekleri ücretsiz ve sağlıklı olacak. Yurt odalarını, gelişmiş ülkelerdeki konforu da geçecek şekilde yeniden tasarlayacağız. Öğrencilerimiz, kendilerine en yüksek mahremiyetin sağlandığı iki kişilik yurt odalarında rahatça vakitlerini geçirecekler. Siyasi sebepler ile yurttan atılma gibi tehditler son bulacak. Giriş-çıkış saatleri, gençlerimizin sosyal hayatlarını etkilemeyecek düzeye çekilecek. Ayrıca öğrencilerin talepleri doğrultusunda, yurtlarda düzenli olarak kültür, sanat ve spor faaliyetleri düzenlenecek. Bizler, İYİ Parti olarak, zor durumda olduğunuz, yoksun olduğunuzu düşündüğünüz, yalnız ve baskı altında hissettiğiniz her an sizin yanınızdayız. Cumhuriyetimizin bu salonu dolduran biz büyüklerinize sunduğu fırsatları biz sizlere sağlayamadık. Bunun için tüm samimiyetimle çok üzgünüm. Ama az kaldı. Hiç merak etmeyin. Türkiye’nin kaynakları var. Bu siyasi irade iktidara geldiğinde, sorunların nasıl teker teker çözüleceğini göreceksiniz.
ŞANS VERMENİZ GEREKEN SARAYDA SEFA SÜRENLER DEĞİL, MİLLETİYLE BİRLİKTE YÜRÜYEN İYİ PARTİ: AK Parti iktidarı artık yolun sonuna geldi. Seçim ufukta görünüyor. Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının her sözü, her vaadi, her adımı artık yeniden seçilebilmek için. Her türlü vaadi verecekler. Her türlü hamaseti yapacaklar. Korkutmak için her türlü yalanı söyleyecekler. Ve zamanı geldiğinde, 3 buçuk yıldan sonra ilk kez karşınıza geçip, onlara yeniden bir şans vermenizi isteyecekler. Unutmayın; son 3 buçuk yıldır EYT’den tarıma, esnafın dertlerinden öğretmenlerimize, bu kürsüde onlarca sorunu konuştuk. Bu beceriksiz iktidarın sadece son 2 ayda verdiği zararlarla bu sorunların tamamı çözülürdü. O kadar büyük zarar verdiler ki bu sorunların sadece biri değil, tamamı çözülürdü. İşte o nedenle bir şans daha vermeniz gereken, 20 yıldır iktidarda olup da ekonomide enkaz bırakanlar değildir. Bir şans daha vermeniz gereken, Türk lirasını pula, gelirimizi kuşa çevirenler değildir. Bir şans daha vermeniz gereken, verdiği hiçbir sözü tutmayanlar, 2018 seçimlerinden sonra bir kez olsun bile halinizi hatırınızı sormayanlar hiç değildir. Artık şans vermeniz gereken, vizyonuyla, çözümleriyle, projeleriyle gümbür gümbür gelen İYİ Parti’dir. Artık şans vermeniz gereken, alanındaki en liyakatli kadrolarıyla Türkiye’yi hakkıyla yönetmek için sabırsızlanan İYİ Parti’dir. Artık şans vermeniz gereken, koltuklarında tüneyip döşeme eskiten taklitleri değil, 24 aydır memleketi il il, ilçe ilçe dolaşıp ayakkabı eskiten ‘orijinal’ İYİ Parti’dir. Artık şans vermeniz gereken, sarayda sefa sürenler değil, milletiyle birlikte yürüyen İYİ Parti’dir.
BAŞKA HİÇBİR SİYASİ PARTİYE BU KADAR KOMPLO DÜZENLENMEMİŞTİR: Başka hiçbir siyasi partinin üzerine, İYİ Parti kadar gidilmemiştir. Başka hiçbir siyasi partinin yolu, İYİ Parti kadar kesilmemiştir. Başka hiçbir siyasi parti, İYİ Parti kadar tehdit edilmemiştir. Başka hiçbir siyasi partiye, bu kadar komplo düzenlenmemiştir. Yol yakın. İktidar artık ufukta görünüyor. Biz hazırız. Dertleri biliyoruz. Kadrolarımızla, çözümlerimizle, projelerimizle biz hazırız. Zengin, mutlu ve huzurlu Türkiye vizyonumuzla biz hazırız. Biz çözeriz.”