CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) üyeleri ile birlikte TBMM’de basın toplantısı yaptı. Özel, “Kadın hareketi temsilcilerine Meclis’e giriş y
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıka, EŞİK Platformu ile birlikte TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, 29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan da katıldı.
Özel, basın toplantısının başında, “Kadın cinayetleri niye artıyor?’ sorusunun birçok cevabı var. Ama kadın örgütlerinin sözü dinlenmediği için artıyor” dedi. Özel, şöyle konuştu:
“Kadına yönelik şiddet niye engellenmiyor diye sorduğunuzda, kadın örgütlerinin bu konudaki önerileri, eleştirileri dikkate alınmadığı, tavsiyelerine uygun davranılmadığı için artıyor. İstanbul Sözleşmesi’ni bütün milletvekilleri birden kabul etti, yasama organı olarak milletin verdiği yetkiyle yapmıştık. Türkiye’nin yüz akı bir işti. Ama oradan yüz karası bir şekilde bir gece yarısı, bir gecenin karanlığında bir kişinin imzası ile çıkıldı. İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çıkıldığı tarih 1 Temmuz ve bakanlığın açıkladığı veriler, kadın örgütlerinin açıkladığı veriler gösteriyor ki sözleşmeden çıkılmadan önceki altı ayla, çıkıldıktan sonraki altı ay arasında kadın cinayetlerinde yüzde 15’lik bir artış var.
Demek ki kadın örgütlerini dinlemek lazım, demek ki ‘biz biliriz olur’ dememek lazım. Birilerinin etkisi ile siyasi çıkar peşinde gelecek seçim hesapları ile birtakım odaklara şirin görüneceğiz diye verilen siyasi kararla kadınlara iyi gelmemektedir.
Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası sınırlandırılmak isteniyor. Aile arabuluculuğu ve boşanmanın hızlandırılması başlıkları ile basında yer alan düzenleme girişimlerinin ne için kadın hakları aleyhine hazırlıklar olduğunu, bu düzenlemeler ile medeni kanun arasındaki ilişkiyi ve laik hukuk ilkeleri açısından nasıl bir tehdit oluşturduğunu bizlere anlattılar.
Biz duyduklarımızdan etkilendik ve bildiklerimizden daha büyük bir riskin olduğunun farkına vardık. Biz bu görüşleri parti olarak kendi yetkili organlarımıza taşıdık, tartışıyoruz ve görüşlerimizi bu doğrultuda, kadın örgütleri ile uyumlu bir şekilde ve kadın kollarımızın onlarla iş birliği içinde sürdürüyoruz.
Ancak onlar bu kadar erkek sesinin egemen olduğu, hakim sesin kadınların sesini bastırmaya çalıştığı bir süreçte seslerini duyurmak için TBMM kürsüsündeler.
Bizim basın toplantılarımıza eşlik edenler, burada konuştuklarında, kürsü kullandıkları için Meclis’e gelme hakkından menediliyorlar. Meclis milletvekillerinin değil milletin, halkın Meclis’idir. Bu kürsüyü özgürleştirmek varken bu kürsüyü yasaklamak, Meclis’e giriş yasağı koymak, 2022 yılında büyük bir utanç, Meclis’i kuran iradeye meydan okumak, Meclis’i kuran iradeyi anlamamaktır. Türkiye’deki kadın hareketi temsilcilerine Meclis’e giriş yasağı koyma ayıbını, Mustafa Şentop sürdürecek mi? Sürdürürse onu başta kendisini yetiştiren kadınlar olmak üzere Türkiye’nin bütün kadınlarına şikayet etmek boynumuzun borcu olsun.”
“AİLE ARABULUCULUĞU KADIN CİNAYETLERİNİ ARTIRACAK”
EŞİK Platformu gönüllüsü Serap Dalkılıç ise şunları söyledi:
“Bizler kadın hakları mücadelesini gönüllüleri olarak bu çatı altında ilk kez bulunmuyoruz. 20 yıl önce medeni yasa ve ceza yasasında kadın erkek eşitliği lehine değişiklikler yapılması, şiddetle mücadele yasalarının hazırlanması sırasında, bizler hep buradaydık. Burada olduğumuz için de önemli kazanımlar elde ettik. Ama ne yazık ki bugün kazanımları savunmak için buradayız.
17 Şubat 1926’da bu çatı altında laiklik ve kadın hakların temeli olan medeni yasa kabul edilmişti. 96 yıl önce atılan bu dev adım, kadın hareketinin büyük çabasıyla 1 Ocak 2002 tarihinde taçlandırıldı. ‘Aile reisi erkektir’ ifadesi yasadan çıkarılarak eşitliğe dayalı demokratik aile yapısının yerleşmesinde önemli bir adım atıldı. Haklar ve sorumluluklarda eşitlikler getirildi. Evlilik sona erdiğinde evlilik sürecinde edinilen malların eşit paylaşılması kabul edildi.
Ancak geçtiğimiz 10 yıl zarfında dini nikahtan önce belediye nikahının yapılması zorunluğunun fiilen kaldırılması, müftülük nikahının yasalaşması gibi adımlarla medeni yasanın laiklik ilkesini ve kadın erkek eşitliğini garanti altına alan niteliği tek kelime ile aşındırıldı.
Bugün adım adım, 2016 yılında oluşturulan Boşanma Komisyonu raporunda yer verilen, kadın örgütlerinin karşı çıktığı pek çok yasal değişiklik önerisi hayata geçirilmek isteniyor. Nafaka hakkının gaspı bunlardan birisi kuşkusuz. Kamuoyunda yoksulluk nafakasının evlilik süresine bağlanması üzerinden konuşulan sözüm ona reform paketi nafaka hakkının sınırlandırılması dışında kadınlar aleyhine vahim iki başlık içeriyor.
Bunlardan birisi aile arabuluculuğu diğeri boşanmanın kolaylaştırılması. Kadınlar kelimenin tam anlamıyla bıçak kemiğe dayanmadığı sürece zaten boşanmıyorlar. Aile ara buluculuğu kadınların içinde şiddet olan evliliklere mahkum kılacak, kadın erkek eşitsizliğinin bu kadar yakıcı olduğu aile arabuluculuğu baştan eşitsiz bir ilişki üzerinden başlayacak. Erkek avantajlı ve gelenek, görenek, dini teamüller etkili olacak.
Devlet kendi eliyle kadını güçsüzleştirecek adım atamaz, atmamalıdır. Kadın cinayetlerinin sıklıkla boşanma sürecinde ve sonrasında gerçekleştiği kadınların çantalarında koruma kararlarıyla katledildiği gerçeği dikkate alınırsa arabuluculuk sürecinde kadınların can güvenliği büyük bir risk altında olacak. Devletin kolluk kuvvetlerinin dahi sağlamakta yetersiz kaldığı can güvenliğini özel aile arabuluculuğu bürolarının sağlaması beklenemez. Aile arabuluculuğu kadın cinayetlerini artıracak.
Bir büyük tehlike daha… Aile arabuluculuğu aile hukukunun özelleştirilmesi sonucunu doğuracak. Çok hukukluluğun önünü açacak, hukuk devleti ve laiklik ilkesini aşındıracak.
Yargı yükünü hafifletmek bahanesiyle sunulan boşanmanın kolaylaştırılması yönünde yapılacak değişiklikler, yine kadınları ev içi şiddete mahkum etme sorucunu doğuracak. Boşanma hızlıca gerçekleştirildikten sonra nafaka, evlilik sırasında edinilmiş haklar, tazminat hakları gibi taleplere ilişkin ayrı dava açılsın demek ve bunları boşanma davasından sonraya bırakmak kadınların bu ekonomik haklarını elde etmelerini neredeyse imkansız hale getirecek. Boşanma davası süresince ödenen tedbir nafakası ise hepten yok olacak. Boşanma davalarının uzun sürmesinin nedeni erkeklerin bu ekonomik haklarından istememesinden kaynaklanıyor. Yani yargıyı meşgul eden kadınlar değil erkekler.
“ERKEKLER ÇOCUKLARINA BİLE NAFAKA ÖDEMEK İSTEMİYOR”
Aynı yavaş işleyen yargı sistemi içinde kadınların mahkeme kapılarında yılması ve ekonomik haklarından vazgeçmesini istiyorlar. Kadınlar da bir an önce kurtulmak için nafakadan çoğu zaman vazgeçiyorlar. Yapılan bu değişiklik kadınlar için değil erkekler için boşanmayı kolaylaştıracak.
İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik, gerçek dışı karalamalar gibi nafaka hakkının süreye bağlanarak sınırlandırılması büyük bir manipülasyon bulutu içinde gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Süresiz nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkeklerin kaç kişi olduklarını ve nasıl bir mağduriyet yaşadıklarını yıllardır bir türlü öğrenemedik. Bu konuda güvenilir hiçbir bilgi veri kamuoyuna açıklanmıyor. Çocuklar için ödenen iştirak nafakası da sanki kadına ödenmiş gibi anlatılıyor. Oysa bildiğiniz gibi yoksulluk nafakası çalışmayan ve birikimi olmayan, boşanınca yoksulluğa düşecek olan eşe bağlanıyor. Ağırlıklı olarak ev kadınları için. Eğitim hakkına erişimi engellenmiş, meslek sahipleri olamamış veya evin tüm yükü üzerinde olduğundan kadınlar için bir destek. İştirak nafakası ise erkeklerin çocuklarına ödedikleri nafaka. İktidarın hazırladığı taslakta nafakanın süre sınırının çocuklar için de geçerli olacağı söyleniyor. 18 yaşını doldurmuş çocukların nafakaları kesiliyor. Eğitim devam ediyorsa nafaka devam ediyor. Şimdi açıkça görüyoruz ki hükümet çocuklarına dahi nafaka ödemek istemeyen erkekleri koruyor. Bu tasarı sayesinde erkekler hızlıca boşanacak. Evliliğin getirdiği tüm sorumluluklardan kurtulacak. Babalık görevleri de buna dahil. Erkekler çocuklarına nafaka ödeme istemiyorlar.”
“YOKSULLUK NAFAKASININ YÜZDE 66’SI ÖDENMİYOR”
EŞİK Platformu gönüllüsü Aydan Barut ise şöyle konuştu:
“Türkiye’de nafaka sorunu yaşayanlar kadınlar ve çocuklarıdır. Hak ettiği halde birçok kadına nafaka bağlanmıyor ya da şiddet tehdidi ile kadınlar bu haklarından vazgeçiyorlar. Bağlanan nafaka miktarları da yetersiz ve sayısız sorunlar yaşanıyor. Bu konuda çeşitli baroların ve kurumların yaptığı çok sayıda araştırma var. Yoksulluk nafakasının yüzde 66’sı ödenmiyor. Erkeklerin mağduru olduğu nafaka miktarı ise yoksulluk hatta açlık sınırının yanından bile geçmiyor. Daha önemlisi iddia edildiği gibi süresiz nafaka diye bir şey yok. Nafaka kadının çalışmaya başlaması, yeniden evlenmesi veya başkasıyla fiilen evli gibi yaşaması veya miras kalması durumunda kesiliyor. Bir gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödediğini iddia eden erkeklerin TÜİK verileri bile yalanlıyor. 2020 yılında açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye’de boşanmaların yüzde 2.2si bir yıldan az evlilikleri kapsıyor. Bu kadar küçük oran nasıl oluyor da neredeyse tüm Türkiye’deki boşanmış erkekleri etkiliyor Milyonlarca kadının hakkının gasp edilmesini anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Kadınları dosyalar dolusu mağduriyet hikayesini anlatmıyor olmaları sandık başına gittiklerinde bu konuda kimin ne yaptığını utanacak olmaları anlamına da gelmiyor.
“KADIN HAKLARININ KONUŞULDUĞU MASADA NEDEN DİYANET VAR?”
Ülkenin bunca adalet ve yoksulluk sorunu varken hükümetin derdi neden medeni yasa ve kadınların nafaka hakkı? Kadınların haklarını konuşulduğu bir masada bir bağımsız kadın örgütü veya baro yokken neden Diyanet İşleri Başkanlığı var? O Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarında kadınlara ödenen yoksulluk nafakasının üç ay sonrasının haram olduğunu söylüyor. Bununla da kalmıyor iştirak nafakasının kız çocukları için 9 yaşa erkek çocukları için 12 yaşa kadar ödenmesinin caiz olduğunu belirtiyor. Diyanet’in dile getirdiği dikkat edin. Siz de ‘sıra medeni yasanın evlenme yaşı hakkındaki hükümlerine mi geldi’ diye soruyor musunuz? Yoksa yakında evlenme yaşının kız çocukları için 9, erkek çocukları için 12 olması yönünde bir yasa teklifi mi göreceğiz. Görürsek de şaşırmayalım.”
“HAKLARIMIZDAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Aylin Nazlıaka ise “Biz kadınlar kazanılmış olan haklarımızdan asla ve asla vazgeçmeyeceğiz. Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere tüm haklarımıza sahip çıkacağız. CHP ailesi olarak kadın dernekleriyle dayanışma içinde bu hak kazanımlarını yeniden elde edeceğiz. Hepimiz tok, hepimiz eşit, hepimiz özgür, hepimiz güvende oluncaya kadar da mücadelemiz sürecek” dedi.