Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan Ay’ın, “Öğretim Elemanları Sendikası” (ÖGESEN) “Öğretim Elemanları Derneği” (ÖGEDER) Genel Başkanı ve Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi/Antropoloji Bölümü Dr.Öğr.Üy. Vahdet Özkoç
AY: Sn. Hocam, nasılsınız? Pandemi dönemi nasıl geçiyor?
ÖZKOÇAK: Teşekkürler. İyiyiz, iyi olmaya çalışıyoruz. Son 2 yıla baktığımızda pandemi salgınından dolayı aslında birçoğumuz benzer hayatları yaşıyoruz. Kendimizi ve sevdiklerimizi hastalıktan koruyarak mümkün olduğunca görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Eğitimin salgından en fazla etkilenen konu olduğu düşünülünce bir an evvel salgın ortamından kurtularak öğrencilerimizle çok daha rahat bir eğitim ortamına tekrar kavuşmak istiyoruz.
AY: Ülkemizde makama gelenler, neden değişiyor? Makamı hazmeden yönetici bulmakta mı zorlanıyoruz?
ÖZKOÇAK: Bunun en büyük nedenlerinden birisi, makama güç katacak kişilerden ziyade makamdan güç alan kişilerin önemli görevlere ve makamlara gelmesi/getirilmesinden kaynaklı. ‘’Liyakat, ehliyet ve vatanseverlik’’. Bu üçlü sacayağından, birisi eksik olduğunda makama gelen yönetici ego tutulmasına kapılıp makamın kendisine verdiği güç ve yetkiyi bir baskı, tehdit aracı olarak kullanmaya başlıyor. Makamlara hak ederek gelenler ise, “var olan bilgi ve birikimlerini makamın getirdiği yetkiyle birleştirerek personele ve vatandaşlara nasıl daha iyi hizmet ederiz” derdindeler. Makama gelip değişenler bilmeli ki makamlar gelip geçicidir.
AY: Önceki Başkan Prof. Dr. M.Y.Saraç, uzun yıllar YÖK’te olduğu halde, ‘Yeni YÖK’te de başarılı bir performans gösteremedi. Görevi bırakırken de “YÖK halısının altını tertemiz bıraktım” diyebildi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
ÖZKOÇAK: Sayın Saraç YÖK başkanı olarak atandığında aslında çok umutluyduk. Ondan önceki başkanların YÖK dışından atandığını düşününce, YÖK içerisinden gelen bir başkanın sorunlara ve bu sorunların çözümüne daha hâkim olacağını düşündük. Fakat Sayın Saraç; sorun çözen YÖK değil sorun üreten YÖK olmayı bilerek ya da bilmeyerek seçmiş oldu. Yeni YÖK adı altında yetkilerin tamamen üniversitelere devredildiği, üniversiteler tarafından farklı uygulamaların ve kararların alındığı bir dönemi yaşadık. Öyp50d ve 50d ile beraber araştırma görevlilerinin özlük haklarının gaspedildiği, yaşanan bir hain 15 Temmuz darbe girişiminin ardından akademide gereken temizliğin yapılmadığını düşününce “halının altının tertemiz olduğunu söylemek” maalesef zor.
AY:Yeni YÖK Başkanımız Prof. Dr. Erol Özvar’dan beklenti yüksekti. Ama, çözümcü bir atılım hala gelmedi. Ben, görevde olan “Yönetim Kutulu Üyelerinden bazıları değişmediği sürece, beklentilere cevap veremeyeceğini” düşünmeye başladım. Çünkü, eski başkanın, Külliye’de olmanın avantajını kullanarak, “Y.K. Üyelerine talimat ve rektör adayları için isim verdiği” dillendiriliyor ki, çok tehlikelidir. Görüşünüzü almak isterim…
ÖZKOÇAK: Sayın Erol Özvar’dan fazlası ile umutluydum. Çünkü kendisini Marmara Üniversitesi Rektörlüğünden tanırım. Hatta saatlerce süren bir toplantıda yakından tanıma fırsatını da buldum. O toplantı sonrasında Meslekdaşıma ‘’İnşallah Erol hoca YÖK Başkanı olur. Liyakat vurgusunu sürekli yapıyor ve çalışana hakkını verme konusundaki hassasiyeti değerli’’ demiştim. Eski Başkanın ‘’halının altı temiz’’ vurgusundan sonra Erol hocanın da yapacakları kısıtlandı. Maalesef eski Başkanın talimatlarını dinleyen Yürütme Kurulu Üyelerinin olduğu duyumunu ben de aldım. Aslında bunun olması da şaşırtıcı değil. YÖK tarihinden ‘’içeriden beslenme’’ diyebileceğimiz bir atama ile Başkan olan tek kişi. Etkisinin sürmesi de gayet doğal. Erol hoca maalesef istediklerini tam uygulayamıyor algısı oluştu. İçeriden gelen bilgiler de bu yönde. Ben de aksini düşünmüyorum. Zaten hemen her konuda ‘’…bu konuda desteğimiz TAM’’ diyerek yanında olduğumuzu da belirtiyorum.
AY: “Eğitim hepimize lazım, Sağlık hepimize lazım, Adalet hepimize lazım. Bu üç konuda siyasi partilerimiz siyaset üstü düşünmeli. Sorunları çözmek için bir araya gelmeliyiz” diyorsunuz. Çok doğru, neden bir araya gelemiyoruz?
ÖZKOÇAK: Maalesef siyasi çekişmelerden dolayı. Hükümet sorun çözme yetkisini muhalefet ile paylaşmak isteyemeyebiliyor, muhalefet bir soruna yönelik geliştirdiği projeyi hükümet tarafından hayata geçirileceği gibi nedenlerle açıklamaktan çekiniyor. 15 Temmuz ve sonrasındaki süreç, Yenikapı ruhu bu konuda aslında ümitlerimizi artırmıştı ama daha sonra gelinen süreçte maalesef yine siyasi çekişmelere yenildik. Biz, akademik zam ve öyp50d’de tüm siyasi partilerin aynı kararı almasını sağlamıştık. Aslında o kadar güçlü bir ülkeyiz ki, tek ihtiyacımız olan; “ama”sız “fakat”sız bir birliktelik ruhu. Siyasi, dini ya da sosyal görüşümüz ne kadar farklı olursa olsun. Bizler millet olarak bunu başaralım ki siyasiler de bizden örnek alsınlar.
AY:Vatanını seven bir akademisyen olarak; “Başka Devlet yok. Devlet bizim. Gençler bizim. Allah’ın izni ile sorunların tamamı çözülecek” söyleminizle ümitli olduğunuzu görüyorum. YÖK tarafından gönderilen, ama dönüş yolunda denklikleri iptal edilen “denklik bekleyen akademisyenlerin” sorunu çözmek çok zor mu?
ÖZKOÇAK: Kesinlikle zor değil. YÖK tarafından alınacak bir karar ile çok kolaylıkla çözülebilecek bir sorun. YÖK ve ÖSYM bu öğrencileri kılavuzda o üniversitelere de yer vererek, denklik açısından sorun yaşanmayacağını söyleyerek göndermiş, ama sonradan “denklik vermiyoruz” diyerek büyük bir hak kaybına neden olmuş.. İster kazanılmış hak diyelim, ister Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle “maç başladıktan sonra kural değişmez” diyelim, bu sorunun bir an önce çözülmesine yönelik geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu öğrencilerimize destek olmaya devam edeceğiz. Çözüm önerimiz de basit. Fark dersi ve staj ile denkliklerini almaları. Gerekirse Vakıf Üniversitelerine yönlendirilsin ama eksiklikleri tamamlansın. Bu çözüm önerimizi onlarca kez sunduk. Yüzlerce ileti de aktardık. Denklik bekleyen yaklaşık 64 bin akademisyen gencimizin mağduriyeti var. Dile getirdik hemen her platformda. Getirmeye de devam edeceğiz.
AY: Siz, Doç.lik için istenen yabancı dil puanını da aldınız. Ama, Doç.lik kadrosuna geçemiyorsunuz? Neden? Mobbing mi yapılıyor?
ÖZKOÇAK: Benim durumum biraz farklı. 15 Temmuz hain darbe kalkışmasından sonra renklenen bir Gladyo yapısından bahsediyoruz. 40 yıllık yapılanma samimi 10 yıllık mücadele ile ancak sonlandırılır. TBMM’de ve diğer platformlarda özlük hakkı mücadelesini aleni veren tek Sendika Genel Başkanı olmam sebebi ile ellerindeki gücü kullandı bazıları. ÜAK ve YÖK’e onlarca belge ve dosya sunmamıza rağmen bir adım atılmadı. Haricen gelen bilgiye göre de Erol hoca tüm yazışmaları incelemiş ve ‘’haksızlık var’’ diyerek dosyaları görmüş. Sonrasında ne olur bilinmez ama mahkeme sürecinde olduğu için detay vermek istemiyorum. Şu kadarını söyleyim 256 net 526 ham puan ile başvurmama, sosyal medyadan jürinin eşinin aleni saldırmasını sunmama, mahkemenin bile bilirkişi olamaz dediği jüri üyesini asil jüriye koymalarına itiraz etmeme rağmen adım atılmaması ‘’halımın altı temiz’’ diyenlerin ne kadar etkili olduğunun göstergesi. Ancak unutulmamalıdır ki bu sorunlar artık Erol Özvar’ın dönemine sarktı ve sürecin idari sorumlusu artık kendisi. Sürekli yazarım “yaptıklarımız kadar yapamadıklarımızdan da sorumluyuz.” Şu ana kadar yazılan tüm itirazlar kayıt altında ve yapılan işlemlerin elbette bir yasal karşılığı olacaktır. Yüce Türk Yargısına güvenim de tamdır. Bu sorunlar sebebi ile ne Yargımıza ne de Devletimize kırgın değilim. Elbette haklı olan hakkını olacaktır. Ancak benim sürecim Türkiye’de emsal olacak süreçtir. Ne mutlu bana ki bu süreci sevdiklerim ile birlikte sorunsuz atlatıyorum. Belki de bu rahatlığım ve dik duruşum bazılarını daha da rahatsız ediyor. Çünkü Allah dağına göre kar verir. Benim dağım bu. Başkalarının Allah korusun ‘’intihar sebebi’’ olarak gördüğü bu Mobbingi 2019 Mart’tan bu yana rahatlıkla yürütüyorum. Şunu unutmasınlar ki ben dahil herkes attığı imzadan 12 yıl sorumlu. Kimse sorumluluktan ve yargı önünde hesap vermekten kaçamaz. Bu korku da bu işlerde imzası olanlar için yeterlidir sanırım.
Devam edecek…