Tarih: 17.02.2022 09:08

Dr.Vahdet Özkoçak; Bizde olan 50d’li Arş.Gör., dünyada yok!...(2)

Facebook Twitter Linked-in

AY: Akademisyenlik de “mesai kavramı” olmamalı. Öğr. Gör. ve Arş. Gör. görev tanımını doğru buluyor musunuz?

ÖZKOÇAK: Araştırma Görevlilerinin yaşadığı en büyük problemlerden birisinin görev tanımlarının olmaması. 2547 sayılı kanunda Araştırma Görevlilerinin bölüm, dekanlık ve üniversitenin vereceği DİĞER görevleri yapar ifadesi var. Bu hem ucu açık olduğundan, hem de başta mobbing olmak üzere her türlü görevi kapsayabileceğinden problemler yaşanıyor. Görev tanımları biraz daha belirgin olsa da Öğretim Görevlileri için de benzer durumdan söz edilebilir. Mesai kavramı da yargı kararları da dahil akademisyene mesai uygulanamayacağını gösteriyor. Akademisyen yeri gelir sahada, yeri gelir laboratuvarda ve alanıyla ilgili bir görev için dışarıda bulunabilir. Arş. Gör. ise teziyle alakalı veri toplamak için dışarıda olabilir. Bu nedenle “akademisyene mesai uygulanamaz” diyoruz. Fakat bazı üniversitelerde sadece araştırma görevlileri üzerinden bir mesai baskısı yürütüldüğünü görüyoruz. Öğretim üyelerine serbest olup araştırma görevlilerinden mesai istenmekte. Bunların takipçisi olduk ve olacağız. Akademide unvan farkı olmadan tüm personele eşit davranılması en büyük talebimiz.

AY: Akademide, “hakkını arayanın” cezalandırıldığı, onun için de akademisyenlerin “sustuğu” ya da “bana ne”, “bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın” anlayışında olduğu görüşü hakim. Ne dersiniz?

ÖZKOÇAK: Bu aslında maalesef tüm kurumlarda var. Yukarıda bahsettiğimiz makama hak etmeden gelen yöneticiler personel üzerinde bu tür baskılar kurabilmekte. Hakkını arayan kişiler de gerek keyfi gerek hukuka uydurularak yer değiştirme, sürgün ya da negatif terfi gibi yöntemlerle cezalandırılıyorlar. Bu örnekler görüldükçe de insanlar kabuğuna çekiliyor. Ben gerek şahsen gerekse de sendika olarak sonucunda zarar görme pahasına hakkın adaletin daima savunucusu oldum. Bundan sonra da değerli hocalarımızla, yöneticilerimizle olmaya devam edeceğiz. 

AY: Akademide kangren haline gelmiş olan 50d’li ve 33a’lı ve öncelikli Arş.Gör.’lerin durumunu çözmek, yetişmiş gençlerin önünü açmak çok zor mu?

ÖZKOÇAK: Araştırma Görevlilerinden hep akademinin fidanları olarak bahsettim. Kendim de araştırma görevliliğinden geldiğim için sorunları çok daha iyi biliyorum. Akademinin Tümörü diyerek tabir ettiğim ve kabul gören 50d gibi ucube bir sistem dünyanın hiçbir yerinde yok. Devletin aldığı, yetiştirdiği yetiştirilmesi için para harcadığı 50d’li genç meslektaşlarımızı, doktoraları bittiği gün kapı önüne koymak gibi bir lüksümüz olmamalı. Bu kaynak israfıdır, yetişmiş insan gücü israfıdır ve insanı okuduğuna pişman etmektir. Ülke olarak doktoralı insan gücüne çok fazla ihtiyacımız varken bunu derhal çözüme kavuşturmamız gerekmekte. Biz sendika olarak havuz sistemini önermiştik. 2018’de TBMM Eğitim Komisyonunda da kabul edildi. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan 2. 100 Günlük eylem planı içerisinde yer almıştı. Çözüm aslında çok basit ama çözmek isteyene tabii. Sn. Prof.Dr. Erol ÖZVAR hocadan beklentiler büyük bu konuda. Bu arada tarihe not düşmek isterim, bu konu tartışılırken YÖK ve YÖK’ün yetkilileri ile TBMM Eğitim Komisyonu’nda tabiri caizse “kafa kafaya gelmenin” bedelini de ödüyorum. O gün bana kızgınlıkla bakan o gözlerin, neredeyse tamamı “hala görevde” ve ‘’kral çıplak’’ diyen tek kişiydim. Bence o günlerin de hesabını görüyor bazılar. Tarih yazdı, arşiv unutmaz. Bugün keyif sürsün bazıları. Beni Genç Akademisyenler de, diğer meslektaşlarım da, siyasiler de ‘’hak arayan’’ olarak kayıt etti. Hem de tek başına. Bu sebeple de vicdanım rahat. Devletimize olan borcumu bu şekilde, bir nebze de olsa ödediğimi düşünüyorum.

AY: Yapılan ciddi bir araştırmada, akademide ilk sırada mobbingin, ikinci sırada tacizin, üçüncü sırada intihalin gelmesini  yorumlar mısınız?

ÖZKOÇAK: Akademide var olan hiyerarşi sistemi, sözleşmeli çalışmayla birleşince mobbing maalesef kaçınılmaz oluyor. Profesör ve doçentler kadrolu iken, kalan tüm akademik personel sözleşmeli çalışmakta. Kendisinden akademik hiyerarşide daha altta olan meslektaşlarına sırf egolarını tatmin etmek için mobbing yapan sözde akademisyenlere karşı mücadelemiz devam edecek. Genç akademisyenleri kadrolarıyla, ekmekleriyle tehdit edenler mutlaka cezalandırılmalı. Taciz hiçbir yerde olmasını istemediğimiz bir olay. Akademide de maalesef örneklerini görebiliyoruz. Bunların bireysel olduğunu idrak edip kurum ya da unvan genellemesi yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Adli bir konu olduğu için de kolluk güçleri ve savcılıklar gerekeni yapıyorlar zaten. Üretmeyi kişilik haline getiremeyip, akademik çalışmalar ve olaylar dışındaki her şeye verecek bir cevabı olanlar maalesef intihal yapabiliyor. Okumadan yazan, üretmeden yayınlayan kişilerin çoğu intihal yapmakta. YÖK’ün bu konudaki kararı çok açık. İntihal yaptığı belirlenen bir akademisyen meslekten süresiz ihraç ediliyor.

AY: 3600 ek gösterge için çalışmalar hızlandı; Polis, öğretmen ve din görevlisi maaşı en az 1150 TL artacak. “Hiyerarşinin korunması” için Çalışma Bakanı, “bu çalışmanın tüm memurları kapsayacağını” söyledi. Akademisyenler de mutlaka çalışmanın içinde yer almalıdır. Ne dersiniz?

ÖZKOÇAK: Akademisyenler diğer kamu personelleriyle karşılaştığında meslekleri gereği yaptığı harcamalar en çok olan kamu personelleridir. Yurtiçi-yurtdışı kongreler, indirilmesi gereken ücretli makaleler, akademik çalışmalarda kullanılması gereken yazılım programları, deney malzemeleri gibi ürünleri akademisyenlerimiz hep ceplerinden karşılıyor. 2014 yılında akademik zam talebimizin en önemli gerekçesi de buydu. 7 yıllık süreçte akademik zammın maalesef eridiğini görmekteyiz. O nedenle akademisyenlerin de ek göstergeleri, diğer personel gibi (Arş.Gör) 3600’den başlamalıdır. Bunla birlikte önümüzdeki günlerde yeni bir akademik zam talebimiz de olacak.

AY: YÖK yönetmeliklerine rağmen, “Öğretim Elemanları / Öğr.Gör ve Arş.Gör.”  alımında kurallara uyan üst yöneticiler, sıra; “Öğretim Üyeleri’ne / Dr.Öğr.Üy., Doç.Dr.,  Prof.Dr.” gelince neden “şahıs gözeten” şartlar koymaktalar?

ÖZKOÇAK: Bunun en büyük nedeni üniversitenin içinden görevde yükselmelerde ilana çıkılması. Bunu defalarca söyledim. Siz, “bir yüzbaşının binbaşılığa terfisinde kendisine yeniden kadroya çıkıldığını? Bir polisin komiserliğe yükseldiğinde yeniden kadroya çıkıldığını” gördünüz mü? Bir fakültede Dr. Öğr. Üyesi olan bir akademisyen doçentliğe atandığında üniversite yeniden kadro ilanına çıkıyor ve bu akademisyene kadro vermek için de özel ilan şart koymak durumunda kalıyor. Yeniden kadro ilanına çıkmaya gerek kalmadan görevde yükselmesi gelene bu hak tanınmalıdır. Arş.Gör. ve Öğr.Gör. alımında ise maalesef kurallara uymama daha üst seviyede. Mülakat ve yazılı sınav gibi işlemlerle hak ettiği halde kadroya giremeyen birçok adayın şikayetleri bizlere ulaşmakta. Gerekli hukuki desteği veriyoruz ve emsal olacak onlarca davayı da kazandık. Aslında bunlara gerek de olmamalı. Hem kurum hem de şahıs yıpranmasın. Çözümümüz de basit ve net: Havuz Sistemi.

 

Devam edecek….




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —