CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV canlı yayınında, “Savaş Kerimoğlu ile Uyanma Vakti” programının konuğu oldu. Kılıçdaroğlu sözlerine, “Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Sorunları biliyorum ama kimse umutsuzluğa kapılmasın. Değiştireceğiz” sözleriyle başladı. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“BU MASA UMUT MASASI, GELECEĞİ İNŞA ETME MASASI: (Altı muhalefet partisinin parlamenter sistem toplantısı) Ülkenin içinde bulunduğu ağır şartları sadece ben bilmiyorum. Zirveyi oluşturan bütün liderler bunun farkında. Yine bütün liderler şunun da farkında. Türkiye böyle bir açmaza teslim edilemez. Türkiye’nin buradan çekilip çıkarılması lazım. Bu ülkenin buraya gelmesinin temel nedeni Türkiye’nin tek kişiye teslim edilmesidir. Buradan da Türkiye’nin çıkması gerekiyor. Bunun için de demokrasinin gelmesi gerekiyor ve biz altı lider bu konuda bir araya geldik. Demokrasi yok. Demokrasi olsa insanlar düşüncelerini özgürce ifade ederler, vatandaş ödediği verginin nerelere harcandığını öğrenebilir, parlamento göstermelik olmaktan çıkar, milletvekillerinin bağımsız iradeleri olur; AK Parti veya MHP milletvekilinin kürsüye çıkıp vatandaşın derdini dile getirdiğini duydunuz mu? Duymadıysanız demokrasi yok demektir. Buna benzer yüzlerce örnek sayabiliriz. Altı liderin bir araya gelmesi gerçek anlamda demokrasinin bu ülkeye gelmesidir. Aslında o masada Türkiye vardı. Her görüşten insan vardı. Her görüşten insan bu ülkenin iyiliği için mücadele ediyor. Biz irademizi ortaya koyduk. Her bir liderin ayrı partisi var, doğru. Her liderin farklı çözüm noktası var ama en azından demokrasi konusunda ortaklaşabiliyoruz. Çok güçlü bir bildiri de yayınladık. Bu masa; bir ‘umut masası’, geleceği inşa etme masası. ‘Umut masası’ olarak da diyebiliriz memleket masası olarak da diyebiliriz. Önemli olan masanın etrafındaki liderlerin ortaya koydukları irade. Bu irade, önümüzdeki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin siyasi bölümünü yazacak olanlar; ‘Ahlatlıbel Zirvesine’ mutlaka yollama yapacaklardır. Aksayan demokrasinin, tekrar Türkiye’ye getirilmesi için altı liderin büyük özveri içinde nasıl toplandığını, nasıl bildiri yayınladıklarını tarihçiler yazacaktır. Tarih bunu yazacaktır. CHP açısından da diğer partiler açısından da son derece önemli ve değerli.
MASANIN 14 AYAĞI OLSA NE FARK EDER?: (‘Ahlatlıbel Zirvesi’ne iktidardan gelen eleştiriler) Bunlar eleştiri mi? Ne söyleyeceklerini bilmiyorlar. Masanın dört ayağı değil de 14 ayağı olsa ne fark eder? Masa doğru mu? Doğru. Masanın etrafında insanlar var mı? Var. Ortak talepleri ne? Demokrasi, bu ülkede hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi, adalet, adil bir düzen. Hep beraber bunu mu istiyoruz? Bunları eleştiremiyorlar. ‘Bu taleplere biz kulaklarımızı tıkadık’ diyemiyorlar. Şimdi eleştirecekler, ne diyecekler? Efendim masanın ayağı, örtüsü, üzerindeki bilmem cam bardak. Bunlarda akıl var mı? Oturur bildiriyi okursun, dersin ‘şu, şu noktalara katılmıyoruz’ ben bunu saygıyla karşılarım ama tek bir cümlesi dahi eleştirilemiyor.
ADALET YÜRÜYÜŞÜ YAPMAK ZORUNDA KALDIM: (Hedefinizin şu olduğunu da söyledi Cumhur İttifakı; ‘Erdoğan’ı yıkmak, Cumhur ittifakını parçalamak.’ Hedefiniz bu mu?) Olay, Erdoğan olayı değil. Olay, Türkiye olayı. Biz Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak istiyoruz. Erdoğan, bir kişi. Bugün var yarın yok. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti bakidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güçlenmesini, üretim zincirlerini büyütmesini, katma değeri yüksek ürün üretmesini, demokrasi içinde yapmasını, düşünce özgürlüğünün olmasını, din ve vicdan özgürlüğünün olmasını, adaletin olmasını, yargının bağımsız olmasını, medyanın özgür olmasını; insanların haksız yere hapislerde tutulmamasını istiyoruz. Bunlardan haberi yok. Çünkü onlar bunların hiçbirini yapamıyorlar. Tam tersi. İnsanlar, hapislere atıldılar. O kadar büyük haksızlık oldu ki bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak ‘Adalet Yürüyüşü’ yapmak zorunda kaldım. Adalet yürüyüşü nedir? Bütün dünyaya gösteriyoruz. Bu ülkede adalet yok diye. Gerçekten de adalet yok. Adalet olsa böyle bir tablo mu olur? Bizim masamızın önemi büyüktür.
ZAMLARI ZULME DÖNÜŞTÜREN KİŞİYE ZALİM DENİR: Bu masanın özü adalettir zaten. Ama adaletin bütün alanlara yayılmasını istiyoruz. Zamlar zulme dönüşüyorsa, zamları zulme dönüştüren kişiye zalim denir. Zalimler devletleri yönetemezler. Zalimler devleti yönetirlerse zulüm olur. Bizim amacımız da zulmü payidar etmemek. Sade vatandaş sadece sandığa gidip oy kullanmakla zulümle karşılaşıyorsa, bir çare arıyor. O masa bir çaredir aslında. Çare masası.
YALAN SÖYLEME YETENEKLERİ MÜTHİŞ GELİŞMİŞ: (Sistemin değişmesine dönük çalışmalar) Önce hukuku inşa etmek zorundasınız. Nasıl inşa edersiniz? Parlamentoyu güçlendirirsiniz. Milletvekili gerçek anlamda milletin vekili olsun, bir kişinin vekili olmasın. Vatandaş vergi ödüyor. Devleti yönetenler harcadıklarını cebinden harcamıyorlar, vergiyi harcıyorlar. Nerelere gidiyor bu paralar? İtiraz etmiyoruz, yapın ama kaça yaptınız? İsraf, haram. Peki haramdan ne umuyorlar? Vatandaş elektrik düğmesine basamıyor. Bastığı zaman, sadece elektrik faturasını ödemiyor. Dört çeşit vergi ödüyor. Yapılan zulüm değil mi? Doğal gaza yapılan zam, zulüm değil mi? Gerçekten bunlar halkı kandırmak için, ‘Avrupa’ya göre biz çok daha ucuza veriyoruz.’ Avrupa’da asgari ücret kaç lira, kişi başı gelir kaç lira? Ödedikleri faturalar gelirinin yüzde kaçını oluşturuyor? Bizde yüzde 60-70’ini oluşturuyor onlarda yüzde 2-3’ü. Yalan söyleme yetenekleri müthiş gelişmiş. Birisi de ‘bu zamları CHP yaptı’ diyor. Devleti kendilerinin yönettiklerini farkında mı değiller yoksa iftira atarak kandıracaklarını mı sanıyorlar?
HDP’Yİ DE DİĞER SİYASİ PARTİLERİ DE YOK SAYAMAYIZ: (Parlamenter sistem çalışmasının genişlemesi) Masanın genişleyip genişlemeyeceğine ben karar vermem, bir başka parti lideri de tek başına karar vermez. O masanın etrafında oturan kişiler, yeni aktörlerin masanın etrafına oturup oturmamasına karar verir. Gördüğüm kadarıyla, şu anda öyle bir talep yok. HDP zaten ayrı bir ittifak kuruyor. HDP’nin demokrasi konusunda özel bir vurgusu var. ‘Demokrasiyle ilgili kararlar alacaksanız bizi göz ardı edemezsiniz’ diyorlar. Ben de şunu söyledim zaten. Yani biz HDP’yi de masada olmayan diğer siyasi partileri de yok sayamayız. Anayasa diyor ki ‘siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.’ Demokrasinin vazgeçilmez unsurları ise her siyasi partiye saygı göstereceksiniz. Biz de her siyasi partiye saygı gösteriyoruz. Masanın, o akşam toplanmasının temel nedeni, daha önce alt yapısı üzerinde çalışılmış güçlendirilmiş parlamenter sistem ile ilgili bir metne son şekli vermek ve bunu hangi tarihlerde biz kamuoyuna paylaşırız, onun kararını vermekti. Elbette bu süre içinde, o masada ekonomi de konuşuldu, dış politika da konuşuldu demokrasi de konuşuldu, adalet de konuşuldu haksızlıklar konuşuldu. Bütün bunların hepsi doğal olarak konuşulur. Siyasi liderler herhalde bir araya gelip anılarını anlatmıyorlardır. Türkiye’nin temel sorunları görüşüldü. Biz gerçek anlamda ülkenin demokrasiye kavuşması, insan haklarının tesis edilmesi ve Türkiye’nin çağdaşlaşması için düşünce olarak o masada ifade ettik. Ne zaman eyleme dönüşecek? Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda bunların hepsi eyleme dönüşecek…
DÜNE KADAR DİYORLARDI Kİ ‘NİÇİN BİR ARAYA GELMİYORSUNUZ?’: (Bu masadan iktidar çıkacak inancınız çok net herhalde?) Elbette. Sadece inancın olmasının ötesinde, bizi iktidara taşıyacak olan halktır. Bütün mesele bizim samimi olmamız. Altı parti bir araya gelip Türkiye’nin sorunlarını masaya yatırıp, ortak irade ortaya koyuyorsak, bu demokrasi açısından değerlidir ve bizim samimiyetimizin en önemli anahtarıdır. Hiçbirimizin önyargısı yok. Hiçbirimizin arka planda bir şey düşündüğü yok. Bu samimi ortamın halka yansıması lazım. Düne kadar diyorlardı ki, ‘niçin bir araya gelmiyorsunuz?’ Doğru. Geldik bir araya ortak fotoğraf verdik ve güçlü bir metni paylaştık. O metnin bana göre çok değerlidir.
28 ŞUBAT’TA RAFA KALDIRILAN DEMOKRASİYİ 28 ŞUBAT’TA RAFTAN İNDİRECEĞİZ: (28 Şubat’ta toplantı tarihine yönelik eleştiriler) Takılsınlar. Geçmiş 28 Şubat’ta ne oldu? Demokrasi rafa kaldırılmıştı. Bu 28 Şubat’ta ne olacak? Raftan demokrasiyi indireceğiz. Kim ne düşünürse düşünsün. Bu 28 Şubat, Türkiye’ye demokrasinin gelmesi için atılan temel adımlardan biri olacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Bir kişinin iradesine teslim edilmeyen bir Türkiye diyoruz. Bugün, bir kişi ne talimatı veriyorsa herkes ona uyuyor. Bana dünyada bir kişinin iradesine teslim edildiği bir yer gösterin. Osmanlı’da yoktu bile. Hangi kabine? Bugün hiçbirinin iradesi yok ki. Bunlar birer devlet memuru. Yasada bakan yazdığı için adına bakanlar diyoruz. Eski bakan değil bunlar. Eski bakanların iradesi olur. Bakın bakanlar kurulu demiyorlar ‘kabine’ diyorlar. Adı bakan, ama bakan değiller. Bakan çıkıyor, ‘orman yangınlarını sayın cumhurbaşkanımızın talimatı ile söndürmeye başladık.’ Yani talimat vermeze söndürmeyecekler. İstifa etme hakkı dahi yoktur, bir bakanın. Beyefendi kabul ederse ancak istifa edebiliyor.
İKTİDAR OLDUĞUMUZDA MUHALEFETE HESAP VERECEĞİZ: Çözümü nasıl yapacaksınız, onu da söyleyeyim. Yasama organını, bağımsız kılacaksınız. Yürütme organının; yani gerçek anlamda kabinenin olduğu, yaptığı her harcamanın denetlenmesi lazım. Yürütme organı kesin hesabı Meclis’e getirdiğinde Kesin Hesap Komisyonu’nda başkan, ana muhalefet partisinden olacak. Yürütme organı, muhalefete hesap verecek. Erdoğan, diyelim ki ana muhalefet oldu. Biz gidip ona hesap vereceğiz. Kendimize bu kadar güveniyoruz. Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Erdoğan’ın avukatları yargının üzerine adeta çullanmışlar. O avukatların servet beyanında bulunması lazım. Milyon dolar olmadan davalara bakmıyorlar. Kimden ne kadar para alıyorlar hiçbiri belgelerde yer almıyor. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Ne diyor? ‘Tarafsız olacağıma dair namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.’ Yemin edeceksiniz sonra tarafsız olmayacaksınız. AK Parti’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum. Namus kavramının ne kadar önemi olduğunu biliyorum. O zaman siz tarafsız davranmayan bir kişiyi cumhurbaşkanlığı makamına oturtmayacaksınız. Oturtursanız vicdanınız kanar.
28 ŞUBAT MAĞDURUYUM: (28 Şubat mağdurlarıyla buluşma) O dönem bir Batı Çalışma Grubu vardı, başbakanlıkta. Ben genel müdürdüm, benim de aleyhime oraya raporlar, şunlar bunlar geldi. Ben o raporları sonradan, milletvekili olunca öğrendim. O dönem Gülen cemaatinin bir gazetesi vardı. O gazetede 8 sütuna manşet gördüm. Bir sürü haksız iddia vardı ve dava açtım. Dava açınca, haberi yapan gazeteci ‘Başbakanlığın bu konuda raporu var’ dedi. Ben de mahkemeye başvurdum. Rapor geldi. Gazeteciyi dava dışı bıraktım, o raporu yazmış çünkü. Ama başbakanlık aleyhine dava açtım. O dava, uzun yıllar devam etti. Erdoğan Başbakandı. Batı Çalışma Grubu’nun hazırladığı rapora destek verdi. Yani 28 Şubat sürecine avukatları aracılığı ile destek verdi. Başbakanlık avukatları gittiler, benim haksız olduğumu bu raporun doğru olduğunu söylediler. Elbette mağdurum. O dava geçen aylarda benim lehime sonuçlandı. Cumhurbaşkanı oldu, bu sefer onların avukatları bu davalara sahip çıktılar. Mağdurların yanında değil zulmün yanında oldular. Ben de onun mağduruyum. Sonuçta davayı kazandım. 28 Şubat mağdurları var mı, var. Niye helalleşme diyoruz? Bunun için diyoruz. İntikam duygusu ile devlet yönetilmez. Devlet akılla yönetilir. Benim gibi düşünmeyen, beni eleştiren insanın hangi gerekçe ile eleştirdiğini benim bilmem lazım. Medya özgürlüğünün önemi de oradan kaynaklanıyor.
VERİLEN SÖZÜN TUTULMASI LAZIM: (Helalleşme) Helalleşme, hatayı kabul etmektir. Roboski’de fidan gibi çocuklar öldürüldü. Ciddi bir kusur. Dosya kapatıldı. ‘Ankara’nın dehlizlerinde bu olay kaybolmayacak’ deniyordu. Kayboldu gitti. Diyarbakır Anneleri ile de helalleşeceksiniz, Cumartesi Anneleri ile de helalleşeceksiniz. Kimsenin bir şey beklediği yok zaten. Cumartesi Annesi, ‘evladımın mezarını gösterin’ diyor. Biz ne yapıyoruz? Copluyoruz bu aileleri. Söz de verildi, peki ne oldu? Verilen sözün tutulması lazım. Çağırırsınız anneleri, ‘Ben bunu yapacaktım ama bunu gerçekleştiremiyorum.’ O anneler engin hoşgörüleriyle ‘haklısın’ diyebilir.
HUZURUN GELMESİNİ İSTİYORUM: (Diyarbakır ziyareti) Bakın Diyarbakır Hapishanesi işkencelerin doruğa çıktığı bir hapishanedir. İnsanlara dışkı yedirilir mi? O hastanede işkence görenlerle devlet helalleşti mi? O insanlarla ben yan yana da gelmedim. Gelebilirim. Bir haksızlık olduğunu ve telafi edilmesi gerektiği biliyoruz. Kızılderililere beyazların ne yaptığını biliyoruz değil mi? Filmlerini çekenler yine beyazlar. Bu da bir helalleşmedir. Geçmişte büyük hatalar yapıldı, telafi etmek istiyoruz diye. Bunu yaptığımız zaman sorun büyük ölçüde çözülecek. Bu memlekette huzurun gelmesini istiyoruz. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Yönetilmeyen bir Türkiye gerçeği var. İstişare olması lazım.
KORKU DUVARI YIKILIYOR: Şu anda korku duvarı da parça parça yıkılıyor. Duvarın ötesine geçeceğiz. Ne demektir? Güçlendirilmiş parlamenter sistemi getirmek demektir. Biz vatandaşlara güveniyoruz, onlar da bize güvensinler.
KAZANIMLARI KORUYACAĞIZ, ÜZERİNE KAZANIM VERECEĞİZ: (İktidarın ‘kazanımlar gidecek’ söylemi) Demokrasi kazanımlar üzerine yeni kazanımlar elde etmektir. Biz kazanımları koruyacağız. Üzerine yeni kazanımlar vereceğiz. Onun yaşam tarzına, kimliğine, inancına saygı göstereceğiz. Belediye başkanlarına söyledim. ‘Bulunduğunuz beldede cami, kilise, havra, cemevi varsa hepsini tertemiz yapacaksınız. Allah ile kulun arasına benim girme hakkım yok. Biz sosyal devleti yeniden inşa edeceğiz. Mansur Bey adaydı. ‘Faturaları bölücü terör örgütü dağıtacak…’ İftira atmak olmaz. ‘CHP’li belediyeler gelirse sosyal yardımlar kesilecek...’ Kesildi mi? Tam tersine arttı. Şunu söyleyeyim, 27 buçuk yılımı devlette buna verdim. Çok şükür. Bir Allah’ın kulu da ‘sen şu parayı şuna haksız yere verdin’ demedi, diyemez de zaten. Önemli olan iyi niyettir. İyi niyetle yola çıkmaktır.
ALTI AYDA ÇARKLAR DÖNECEK: Biz çok şey yapacağız. Allah nasip eder iktidar olursak altı ayda bu ülkenin çarkları dönecek. Bu ülkenin itibarı olacak, demokrasinin bütün kurallarını getireceğiz. İlk yapacağımız iş, ‘Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kurmaktır. Planlama yapmayan kimse yoktur. Koskoca devletin Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Bir yerde büyük harcamalar varsa kaynağı nedir, nasıl tasarruf yapacağız?
'DEVLETİN BÜTÜN VERİLERİNİ GETİR' DİYECEĞİZ: Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız, ilk talimat şu olacak. 50 tane işini bilen planlamacı atayacağız. Başına da çok düzgün birisini atayacağız. Ve şunu söyleyeceğiz, 10 gün içinde bana devletin tüm verilerini getir. Ben bunu göreceğim. Bir sürü bakanlık boş, dünyanın kirasını ödüyorlar. Yazık günah değil mi?
SANTİM SANTİM OLUŞMUŞ VAZİYETTE: Bütün bunların hepsi kafamın içinde, santim santim oluşmuş vaziyette. Hepsi tamam. İttifak, bizim Ahlatlıbel masası, sadece benim değil, masada oturan bütün liderlerin kafasında santim santim oluşmuş vaziyette. Devleti akılla yöneteceğiz. Devleti adaletle yöneteceğiz. Akılla adalet kardeş kavramlar.
FATURALARDA DA ADALET OLACAK: (Faturalarda adalet olacak mı?) Faturalarda da adalet olacak. Alın terine, emeğe değer verirseniz, faturalarda adalet doğal olarak olacaktır.
PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜK BİZDE: (Basın İlan Kurumu’nun atamaları) Etrafındaki birisi demiyor, ‘sayın cumhurbaşkanı bir yıldan fazla atama yapılmıyor, sizin atama yapmanız lazım, haksızlık var burada. Kılıçdaroğlu böyle diyor.’ ‘O zaman biz yapalım.’ Yaptılar. Biz doğruları söylüyoruz. Psikolojik üstünlük, ahlaki üstünlük her şey bizde. (Sandıkta üstünlük?) o da olacak.
KILIÇDAROĞLU’NUN DEDİĞİ OLMASIN DİYE: (Su faturalarında indirim çağrısı) Zam yapılmadı ki. İSKİ zam yapacaktı, tam tersi oldu, izin vermediler çünkü belediye meclisinde AK Parti çoğunluktaydı. İndirim dediği zaten yüzde sekizden bire indirildi. Onu da biz söyledik. ‘Sıfır yap’ dedim, Kılıçdaroğlu’nun dediği tam olmasın diye sıfır yapmadı, bir yaptı. Suda da yediden bire inecek. Zaten vergiyi indirirseniz, bütün belediyelerde iniyor.
İNDİRİM YAPILINCAYA KADAR ÖDEMEYECEĞİM: (‘Elektrik faturalarını ödemeyeceğim’ açıklaması) İndirim yapılıncaya kadar ödemeyeceğim. İmkanım var öderim, ödeyemiyorum demiyorum. Zamlı elektrik faturasını ödeyemeyecek durumda olan 100 binler var. Onların sesini benim duyurmam lazım. Yazıktır, günahtır. Kasabın buzdolabını düşünün. Etler orada kalacak. Çalışmak zorunda. Ete zam gelecek. Devleti nasıl yönettiklerini bilmiyorlar. Elektrik bu hale gelmemeliydi.
ELEKTRİK KAMU HAKKIDIR: (Elektriği kamulaştıracak mısınız?) Elektrik kamu hakkıdır. Haksızlık, hukuksuzluk varsa, kesinlikle kamulaştıracağız.'