İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şunlar:
“8 -10 BİN GÜN PRİM ÖDEMİŞ ÇALIŞANLARIMIZA, ‘SEN EMEKLİ OLAMAZSIN’ DEMEK DÜPEDÜZ ZULÜMDÜR: Kanunun gerektirdiği prim ödeme gün sayısını doldurduğu halde, yaklaşık üç milyon insanımız yaş nedeniyle emekli olamıyor. Yaklaşık 1,8 milyon insanımız da önümüzdeki dönemde, maalesef emeklilikte yaşa takılacak. Yani bugün, yaklaşık 4,8 milyon halen çalışan veya geçmişte çalışmış olan vatandaşımız EYT mağduru. Ailelerini de kattığımızda 20 milyon insanımız mağdur. Ortada böyle büyük bir mağduriyet olmasına rağmen iktidar, bu insanlarımıza ‘emekli olamazsın gençsin’ diyor. Özel sektör ise ‘çalışamazsın yaşlısın’ diyor. 8 bin gün, 9 bin gün, 10 bin gün prim ödemiş çalışanlarımıza ‘sen emekli olamazsın’ demek haksızlıktır, düpedüz zulümdür. Bu kadar basit.
İYİ PARTİ İKTİDARINDA, EYT SORUNUNU TARİHİN TOZLU RAFLARINA KALDIRACAĞIZ: Biz, İYİ Parti olarak kurulduğumuz ilk günden beri EYT’li kardeşlerimizin yanındayız. Bu kardeşlerimiz primlerini ödemişler, dolayısıyla alacakları emekli maaşını hak etmişler. Uyguladığınız yalan yanlış politikalar ve iş bilmezliğiniz yüzünden ortaya çıkan sosyal güvenlik kurumu açıklarının bedelini, bu insanlarımıza ödetemezsiniz, muhteremler. Kimse merak etmesin, İYİ Parti iktidarında bu mağduriyeti gidereceğiz. Hesabını kitabını yaptık. Devletin, bu konuda katlanacağı maliyeti de hesapladık. Yapacağımız EYT düzenlemesi bir sosyal yardım değil, haktır. EYT grubunda yer alan, prim gün sayısını doldurmuş 3 milyon insanımız, yapacağımız düzenlemeden yararlanabilecek. Diğer emekliler gibi sağlık imkanlarına tam olarak erişebilecekler. Ayrıca, herhangi bir başvuru dönemi de öngörmüyoruz. Yani EYT’liler, istedikleri zaman müracaat edip düzenlemeden faydalanabilecek. Önümüzdeki dönemde prim gün sayısını doldurarak EYT’li olacak 1,8 milyon insanımız da bu düzenlemeden yararlanabilecek. Ayrıca, bu düzenlemeden yararlanacak kardeşlerimiz istedikleri zaman yeniden işgücü piyasasına dönebilecek. Meclis Grup Başkanvekilimiz Erhan Usta kardeşim ve ekibi EYT’li kardeşlerimiz ile yakın çalıştı. Bu çalışma beraber yapıldı. Allah’ın izniyle İYİ Parti iktidarında el ele verip, EYT sorununu tarihin tozlu raflarına kaldıracağız.
KEŞKE SİZİ BUGÜN BURADA GÜLİSTAN’LA BİRLİKTE AĞIRLAYABİLSEYDİK: Ayrıca bugün aramızda, 782 gündür kayıp olan Gülistan Doku kızımızın ailesi var. Keşke sizi çok daha iyi şartlarda ağırlayabilseydik. Keşke sizi bugün burada Gülistan’la birlikte ağırlayabilseydik. Ama olamadı. Maalesef Gülistan, 2 yıldan uzun bir süredir kayıp. Şayet genç bir üniversiteli kadın 2 yıldır kayıpsa, bu memlekette ‘kadınlar güvende’ diyemeyiz. Kadın cinayetlerinin önüne geçemeyiz. Kadına yönelik şiddete dur diyemeyiz. Ve şayet kadınları koruyamazsak, hiçbirimiz memlekette huzurla yaşayamayız.
ÜZERİMİZE DÜŞEN NE VARSA YAPMAYA HAZIRIZ: Bu vesileyle buradan, çiçeği burnunda Adalet Bakanı ile İçişleri Bakanı’nı göreve çağırmak istiyorum. Ayrıca İYİ Parti olarak biz de Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kurularak, bu olayın tüm yönleriyle aydınlatılması için gereken her türlü katkıyı vereceğiz. Gülistan kızımızın değerli ailesi, toplantımıza şeref verdiniz. İYİ Parti olarak acınız acımızdır. Kadınların iyiliği, kurulduğumuz ilk günden bu yana, bizim için siyasetin ve gündelik tartışmaların üstündedir. Gülistanlar kaybolmasın, Cerenler yaşasın ve aileler bir daha böyle acılarla karşılaşmasın diye üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız.
MADEM HER ŞEY YOLUNDAYDI, O ZAMAN BU HAFTAKİ KÜLFET NEREDEN ÇIKTI MUHTEREM?: Eskiden Sayın Erdoğan’ın söyledikleri birbiriyle aylık ya da yıllık bazda çelişirdi. Ama gelinen noktada artık bu arkadaşımız, haftalık bazda bile kendisiyle çelişir oldu. Artık her hafta, bir önceki hafta söylediğini unutup farklı bir şey söylüyor. Sandık sıkıştırmaya başlamış, panik büyük. Mesela geçen hafta zamların gerçekliği ile ilgili muhalefetin yaygara yaptığını her şeyin olağanüstü iyi olduğunu söylerken; bu hafta çıkıp ‘ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettik. Külfeti de hep birlikte sırtlayacağız’ dedi. Haliyle ben de şimdi sormak istiyorum: Madem geçen hafta, her şey yolundaydı, madem biz yaygara yapıyorduk, o zaman bu haftaki külfet nereden çıktı muhterem? Ayrıca, ‘ülkenin kazancından hep beraber istifade ettik’ diyorsun da sen yandaşlarının gönlü olsun diye, milletimizin vergilerini çarçur ederken bu ülkede anneler, çocuklarına mama alamaz hale geldiler. Sen, sarayda sefa sürerken bu ülkede gençler tatile gitmenin hayalini bile kuramaz haldeler. Sen danışmanlarına 5-10-11 maaş bağlarken, bu ülkede öğretmenler atanıp tek maaşa bile kavuşamıyorlar. Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlamaktan bahsedecek en son kişisin. Akıl dışı, plansız ve beceriksiz yönetim anlayışınla ülkemizin kaynaklarını har vurup harman savurdun. Milletimizin cebinden aldığını yandaşının cebine koydun. Şimdi de çıkmış ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye çalışıyorsun. Çok beklersin, çok.
AK PARTİ İKTİDARI ARTIK YOK. BU ARTIK BİR ZAMAN MESELESİ: Şayet işlediğin tüm günahlara rağmen, bu milletin seni bir kez daha yılgın bir hoşgörüyle benimseyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu büyük millet artık her şeyin farkında. AK Parti iktidarı artık yok. Bu artık bir zaman meselesi. Göstermelik tedbirlerinizle, bu milleti daha fazla oyalayamazsınız. Kepçeyle aldıklarınızı, kaşıkla vererek bu milleti, daha fazla kandıramazsınız. Hamasi masallar anlatarak ilk sandıkla gelecek o kaçınılmaz sondan daha fazla kaçamazsınız. Bunu böyle bilesin.
ÇOCUĞUNA ÇİKOLATA BİLE ALAMAYAN, BABALARLA KARŞILAŞTIM: 20 Ocak 2020’den beri il il, ilçe ilçe sürdürdüğümüz ziyaretlerimizde 1’inci Türkiye turumuzu tamamlamak üzereyiz. Allah nasip ederse, en yakın zamanda da 2’nci turumuza çıkacağız. Ziyaretlerimde nelerle karşılaştım biliyor musunuz? Kazancı, kirasını bile karşılamayan esnaflarla karşılaştım. Tencere kaynatmakta zorlanan annelerle karşılaştım. Çocuğuna çikolata bile alamayan babalarla karşılaştım. Yaşından büyük dertlerin sahibi çocuklarla karşılaştım. Sınavdan 98 puan almasına rağmen 58 puanlı rakibine elenen AK Partili dayısı olmadığı için ortada bırakılan gençlerle karşılaştım. Büyüyen ama büyütemeyen, okuyan ama okutamayan, girdiği sınavları kazanan ama bir türlü atanamayan öğretmenlerle karşılaştım. Üretebilmek için borca giren, ama borcunu ödeyemediği için tarlasını satmak zorunda kalan çiftçilerle karşılaştım. Girdiğim dükkânlarda, gezdiğim sokaklarda; her sosyal çevreden, her yaş grubundan, her görüşten, insanımızla karşılaştım. Milletimizin yaşadıklarını görmeyenlere, sesini duymayanlara, dertlerini, taleplerini umursamayanlara inat; milletimizin gerçeklerini tüm Türkiye’ye anlatmaya devam edeceğim.
SON DÖNEMDEKİ FOBİSİ DE SANAT OLDU: Milletimize sırtını dönen, Cumhuriyetimizin tüm birikimlerini de yok saymayı seçen AK Parti iktidarının son dönemdeki fobisi de sanat oldu. Bu durum artık bir saplantı haline geldi. ‘Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür’ diyen o büyük vizyondan, sanatçılarımızı her fırsatta yargılayan, hedef gösteren ve tehdit eden bir vizyonsuzluğuna geçiş yaptık. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde, Tarkan bir şarkı çıkardı. Yaşadığımız bu kötü günlerin geride kalacağını söyleyen, umutvar bir şarkı. Ama nedense bu şarkı bazılarına çok ağır geldi. Bu öyle garip bir zihniyet ki; ‘bu kötü günler geride kalacak’ diye şarkı söylenmesine bile tahammülleri yok. Şarkıda küfür yok. Hakaret yok. Umut var. Ama bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kimlere alerjileri yok biliyor musunuz? Mesela kendilerini eleştirmek yerine ‘kuzu kuzu’ oturanlara alerjileri yok. Mesela havuz medyasındaki ‘dilli düdüklere’ alerjileri yok. Mesela ihaleleri ‘hüp diye’ götüren ‘a-acayip’ müteahhitlere alerjileri yok. Aslında Tarkan ‘geççek’ diye şarkı yapınca arıza çıkarmaları çok normal. Çünkü hiç geçmesin, hiç bitmesin istiyorlar… Buradan iktidara seslenmek istiyorum. Türkiye’de herkes sanatını icra etmekte özgürdür. Kimi neşeli müzik yapar, kimi protest müzik yapar. Kimi över, kimi eleştirir. Size ve bizlere düşen aynı rahmetli Özal gibi, aynı rahmetli Demirel gibi onlara saygı göstermektir. Bu kadar basit.
AĞLASANIZ DA SIZLANSANIZ DA MİLLETİN BAŞINA BELA ETTİĞİNİZ BU UCUBE SİSTEM, GELDİĞİ GİBİ ‘GİTÇEK’: Bu ülkenin sanatçısıyla, bu milletin dinlediği müzikle uğraşacağınıza oturun kendi işinizi yapın. Bu ülkenin sorunlarını, milletin dertlerini çözmenin peşinde koşun. En azından giderayak, bu millete bir faydanız dokunsun. Çünkü er ya da geç, o sandık ‘gelecek.’ Ağlasanız da sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi ‘gitçek.’ Siz isteseniz de istemeseniz de bu çile ‘bitçek.’ İYİ Parti yetkiyi aldığında, milletimize reva gördüğünüz bu kabus elbette ‘geççek.’
AK PARTİ İKTİDARININ PEŞKEŞ TRENİNİN, SON DURAĞI PTT: AK Parti iktidarının sanata gösterdiği bu agresif tavır, iş devletin kurumlarını arpalığa çevirmeye gelince yerini olağanüstü bir hoşgörü ve anlayışa bırakıyor. AK Parti iktidarının peşkeş treninin son durağı PTT. Biliyorsunuz, otoyol ve köprü geçişlerinde kullanılan HGS’nin satış ve tahsilat yetkisi PTT’ye aittir. Ama PTT, belli bir ücret karşılığında bankalara da HGS satış yetkisi verebilir. Buraya kadar bir sorun yok. Yalnız bir de PTT’nin yüzde 40 hissesine sahip olduğu PTTeM isimli bir şirket var. Bu şirketin yüzde 60 hissesi, Hakan Çevikoğlu adında bir kişiye ait. Yani devletin kurumu PTT, bir vatandaşımızın küçük ortağı olmuş. Bu şirket, ‘pttavm.com’ internet sitesi üzerinden satış yapıyor. Tüm satış ve tahsilat yetkisi PTT’nin elinde bulunan HGS, ne hikmetse bu site üzerinden satılıyor. Hatta HGS yüklemek için, PTT’nin resmi internet sitesine girerseniz ‘internet üzerinden PTT müşterileri için, yalnızca pttavm.com adresinden yükleme yapılmaktadır. Başka bir siteden, yükleme yapılmamaktadır’ şeklinde, ilginç bir açıklamayla karşılaşıyorsunuz. Ayrıca e-devletten HGS yüklemek için, ilgili sekmeleri takip ettiğinizde, yine ‘pttavm.com’ sitesine yönlendiriliyorsunuz. Şu olaya bakar mısınız? Vurgunun büyüklüğüne bakar mısınız? EYT’liler için para yok. İlgililer için para var. Atanamayan öğretmenler için para yok. Bir kişi için para var. PTT’nin HGS satış ve tahsilat yetkisi PTT’nin küçük ortak olduğu, PTTeM isimli şirkete devredilmiş, bankalardan talep edilen yetkilendirme ücretleri de yani bankaya o hak verildiğinde yetkilendirme ücreti alıyor PTT, ama bu şirkete devirden herhangi bir ücret yok. Büyük bir hoşgörü, anlayış gösterilerek ücret talep edilmemiş. Yani PTT, kendi resmi internet sitesi üzerinden doğrudan HGS satışı yaptığında tahsilatın tamamı, kendi kasasında kalacakken, bu dahiyane yöntem sayesinde tüm HGS satış gelirlerinin yüzde 60’ı, PTTeM şirketine, hiçbir gerekçe olmadan bırakılmış. Gerçekten ibretlik. Bu konunun takipçisi olacağız. Hem meclis çatısı altında hem de diğer alanlarda bu vurgunun peşini bırakmayacağız.
NEREDE AYAK ALTINDAN ÇEKİLMESİ GEREKEN, BİR SİYASİ TORTU VARSA BÜYÜKELÇİ YAPTILAR: Dış politika ve onun iletişim dili olan diplomasi devlet aklı, birikim ve ciddiyet ister. Diplomasi, usta ellerde şekillendirilmesi gereken bir sanattır. Ancak maalesef Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde bu sanatın da yok oluşuna şahit oluyoruz. AK Parti iktidarında, ülkemizde ne devlet aklı kaldı ne de birikim kaldı. Ciddiyet ise AK Parti’nin lügatinde zaten hiç var olmadı. Nerede torpilli eş-dost varsa, nerede eski vekil varsa, nerede eski bakan varsa, nerede ayak altından çekilmesi gereken bir siyasi tortu varsa gittiler, büyükelçi yaptılar. Cumhuriyetimizin ruhuyla şekillenmiş olan hariciyemizi, gittiler, AK Parti’nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler… Nitekim, AK Parti’nin sergilediği dış politika performansına baktığımız zaman akılcılığın yerini bireysel hırsların, millî çıkarlarımızın yerini Sayın Erdoğan’ın gönül bağlarının, istişare ve ortak aklın yerini ‘ben bilirimciliğin’ aldığını görüyoruz.
RUSYA’YI BİR AN ÖNCE ASKERİ TAHKİMATINA SON VERMEYE VE ASKERLERİNİ GERİ ÇEKMEYE ÇAĞIRIYORUZ: Uluslararası ilişkilerde ‘caydırıcılık politikası’ diye bir kavram vardır. Bu kavram, devletler arasındaki ilişkilerde verilecek karşılık ve sonuçları konusunda şüphe uyandırarak bir devleti olası tehditkâr eylemlerinden vazgeçirme politikasıdır. Yani potansiyel yaptırımlar üzerinden caydırma politikasıdır. Biliyorsunuz Ukrayna’da bir kriz yaşanıyor. Ama Sayın Erdoğan ve ekibinin, uluslararası ilişkilerin ‘caydırıcılık politikası’ gibi en temel prensiplerinden uzak, birbirlerini boşa düşüren, açıklama ve davranışları hem NATO hem de Rusya nezdinde, Türkiye’yi kırılgan bir duruma düşürdü. 2008 yılında Osetya ve Abhazya’nın Gürcistan’dan koparılması, 2014 senesinde Kırım’ın ilhak edilmesi ve şimdi de Donbas ve Luhansk’ın Ukrayna’dan koparılmak istenmesi Rusya’nın coğrafi olarak genişleme stratejisinin bir sonucudur. Bunun da ülkemize kaçınılmaz olarak yansımaları olacaktır. Biz İYİ Parti olarak, her şeyden önce, devletlerin toprak bütünlüğüne ve tam egemenliğine saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Bir ülkenin egemenlik sahasının başka bir egemen devlet tarafından ihlal edilmesine karşıyız. Bu çerçevede, saldırıya uğrayan devletin uluslararası hukuktan ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakkını da tanıyoruz. Bu bağlamda Rusya öncelikle, işgal ve ilhak ettiği Kırım’dan çekilmelidir. AK Parti Uygur Türkü kardeşlerimiz için takındığı pısırık tavrı, Kırım Türkü kardeşlerimiz için de takınıyor olsa da biz İYİ Parti olarak Rusya’nın Kırım Türklerine yönelik baskısına son vermesini, soydaşlarımızın insani ve kültürel haklarına yönelik ihlallerin ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz. Ayrıca, Ukrayna gibi egemen bir ülkenin sınırına asker yığarak ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturulması, günümüzde kabul edilebilecek bir tutum değildir. Rusya’yı bir an önce bu askeri tahkimatına son vermeye ve askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz.
TÜRKİYE’NİN UKRAYNA’YA SİHA SATIŞINA DEVAM ETMESİ YÖNÜNDEKİ KARARINI OLUMLU BULUYORUZ: Bu gerilimli ortama rağmen iktidarın Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışına devam etmesi yönündeki kararını olumlu buluyoruz. Ukrayna Türkiye için savunma sanayisinin gelişiminde kritik rol oynayabilecek bir ülkedir. Bu alandaki iş birliğinin geliştirilmesini ve derinleştirilmesini destekliyoruz. Biliyoruz ki Rusya’nın NATO’nun genişlemesi ile de bağlantılı olarak kendi güvenliğine dair kaygıları var. Ancak bu kaygıların giderilmesi, bir savaş tehdidi üzerinden olamaz. Bu bağlamda da bir yandan Rusya’yı diğer yandan da NATO müttefiklerimizi bir an önce yapıcı bir gündem üzerinde çalışmaya davet ediyoruz.
ÜLKEMİZ İÇİN ARTIK BİR MİLLİ GÜVENLİK SORUNUNA DÖNÜŞEN, BU UCUBE SİSTEMDEN, ACİLEN KURTULMAMIZ ŞART: Bu gündemin, Avrupa güvenliğine dair yeni bir şemsiye oluşturmaya yönelik olacağı, oldukça açık. Silahsızlanma, silahların denetimi, güven arttırıcı önlemler ve siber güvenlik gibi alanlara odaklanacak bu müzakerelere ülkemizin en iyi şekilde hazırlanması gerekiyor. Bunun için de devlet yönetiminde uzmanlığa değer veren, kurumsal mekanizmaları ön plana çıkaran, liyakati ve ciddiyeti esas alan bir yaklaşım kritik öneme sahip. O nedenle her zaman söylediğimiz gibi, milletimizin hayatına kara bulut gibi çöken, kurumlarımızın ruhuna zarar veren, ülkemiz için artık bir milli güvenlik sorununa dönüşen bu ucube sistemden, acilen kurtulmamız şart.
TARIM ZARARLISI BAKAN: Üretimde dünya ikincisi olmamıza rağmen, ihracatta hâlâ 22’nci sırada olduğumuz arıcılık sektörü, özellikle de çocuklarımızın gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Dünyada bal üretiminde ikinci, kovan sayısında da üçüncü olmamıza rağmen Çin, üretiminin yüzde 27’sini ihraç ederken biz, ancak yüzde 5’ini ihraç edebiliyoruz. Çin kovan başına yaklaşık 49 kilo bal alırken, biz yalnızca 11 kilo alabiliyoruz. Ancak hâl böyleyken, çiftçi düşmanı Tarım Bakanı kaç yıldır o koltukta oturmasına rağmen, ‘bu durum neden böyle oldu acaba’ diye hiç kendisine sormuyor… Kovan sayısı artsa da çerçeve sayısı aynı kalacağı için, üretimin artmayacağı, aklına bile gelmiyor. Hatta; Türk tarımını bitirmeyi adeta kendisine misyon seçmiş bu enteresan arkadaşımız, Merkez Birliği seçimlerini kaybedince yaptığı protokolü iptal ederek sektörü birbirine düşürüp, sonra da olanları en ön sıradan seyretmeyi tercih etti. Yani arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine üretime, verimliliğe, rekabete odaklanacağına; her zaman yaptığı gibi problemin bizzat kendisi oldu. Buradan, Tarım zararlısı Bakan’a seslenmek istiyorum. Siz abuk sabuk demeçler vermeye odaklanırken arıcılık sektörü sorunlarına kulak vermenizi bekliyor.
AMA HEYHAT! MAALESEF YOK. ARADIĞIMIZ AK PARTİ’YE BİR TÜRLÜ ULAŞAMIYORUZ: Dikkatinizi çekmiştir. Sayın Erdoğan son dönemde sık sık, ‘gönül ister ki, bizimle projelerle yarışacak bir muhalefet olsun’ diyor. Alın benden de o kadar… Gönül ister ki, karşımızda bizimle kürsü şovlarıyla hamasetle veya havuz medyası operasyonlarıyla değil de vizyonla, projeyle, liyakatli kadrolarla rekabet edecek bir AK Parti olsun… Ama heyhat! Maalesef yok. Aradığımız AK Parti’ye bir türlü ulaşamıyoruz… İnanın İYİ Parti olarak, bu durumdan gerçekten çok ama çok mustaribiz. Gelin size sadece son 1 yılda açıkladığımız projeleri sayayım. İlk olarak, devlet ile millet arasında yıkılan köprüleri yeniden kuracak, hukukun üstünlüğünü ve adaleti inşa edecek İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizi ortaya koyduk. Ardından; yolsuzluğu ortadan kaldıracak, vergi yükünü azaltacak ve Türkiye’yi blok zinciri teknolojilerinin merkezi konumuna getirecek yepyeni bir ekosistem olan Artagan’ı tanıttık. Sonrasında, milyonlarca çocuğumuzun gıda ihtiyacını garanti altına alan Rüzgargülü Projemizin lansmanını yaptık. Tarımda yeni bir atılım sağlayacak Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi Projemizi ortaya koyduk. Eğitim kalitesini artıracak ve eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak İyileştirilmiş Eğitim Programımızı açıkladık. İYİ Kalkınma Kongreleri serimizi başlattık. Kamudaki israfı engellemek için, kamuda Sıfır Bazlı Bütçe çözümümüzü açıkladık… Sayın Erdoğan, şimdi ben sana soruyorum: Sizin ne projeniz var? Sarayda bostan korkuluğu gibi oturmak dışında, ne projeniz var?”
YILMAZ: “TAVUK, HOROZ GİBİ KANATLI HAYVANLARLA ARICILIK AYNI KATEGORİDE”
Akşener, konuşmasının bir bölümünde, Antalya’da arıcılık yapan Mustafa Yılmaz’a söz verdi. Yılmaz, şöyle konuştu:
“Dünyada arı varlığı konusunda ikinci sıradayız Türkiye olarak. Bazı seneler bal üretiminde ikinci sırada olabiliyoruz. Bazı sıralar üçüncü sıraya düşebiliyoruz… Dünyada ikinci olduğumuz bir sektörde henüz Tarım Bakanlığı’nda kurulmuş olan bir başkanlığımız bile yoktur. Tavuk, horoz gibi kanatlı hayvanlarla arıcılık aynı kategoride.”
Akşener bu sözler üzerine, “Şaşırdık mı?” dedi. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Arılarımız sadece bal yapmıyorlar. Yani arılar polenizasyonla, mesela fındığın oluşmasına arılar sebep oluyor. Arı olmazsa fındık yüzde 50 verim kaybı yaşar. Çilek, portakal, kiraz, arı olmazsa armut olmaz, elma olmaz. Bunu arılar sağlıyorlar. Arıcılığın gerek ekonomimiz gerekse doğal hayatın devamlılığı için önemi ortadayken ülkemizin bu konuda kamu otoritesinin gerekeni yapması düzenlemelerin yapılması gereklidir. Koruma tedbirleri bir an önce alınmalıdır. Maalesef bu sorunlarımızın karşılığı koca bir boşluktan ibarettir. Arıcılık mesleğini düzenleyen yasal düzenlemeler yetersizdir. En büyük derdimiz piyasada satılan hiç arı görmemiş arıcılarımızla hiç ilgisi olmayan tamamen merdiven altı üretimlerden olan nişasta bazlı şekerlerden, glikoz ya da mısır şurubundan üretilen sıvıların piyasada bal adı altında satılmasıdır. Bala benzetilerek satılan tüketilmesine satılmasına bunların piyasada yer bulmasına yol verenler, yardım yataklık yapanlar belki ortaklık yapanlar yani biz değiliz, arıcılar değil kesinlikle. Kim olduğu konusunda yani Allah’ta biliyor milletimiz de biliyor bu ortaklıkları.”
Arıcılık sektörü için Tarım Bakanlığı bünyesinde tek enstitünün Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü olduğunu söyleyen Yılmaz, “Ordulu popülist siyasetçilerin bankamatik memurlarının toplandığı bir alan haline gelmiş. Bu enstitünün mutlaka ama mutlaka behemehâl, uluslararası yetkinliği ve etkinliğe kavuşturulması lazım. Bağ başta olmak üzere; polen, propolis, arı sütü gibi ürünlerimizin mutlaka uluslararası geçerliliği olan standartlara kavuşturulması gerekli” dedi.
AKŞENER: “BİR AN EVVEL SEÇİM OLMALIDIR”
Akşener, Yılmaz’ın konuşmasından ardından “Şimdi sizin anlattıklarımızdan anladım ki ben mümkün değil. Onun için bir an evvel seçim gelmeli. Bir an evvel İYİ Parti iktidar olmalıdır” diye konuştu.