Tarih: 24.02.2022 15:44

Kılıçdaroğlu’ndan 'Ukrayna' Çağrısı: TBMM’yi Acilen Toplayın, Bilgi Verin

Facebook Twitter Linked-in

Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Denizli’de STK temsilcileri, muhtarlar ve kanaat önderlerine seslendi. Kılıçdaroğlu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi nedeniyle Ankara’ya dönmeden önce, saat 11:00’de yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

İTTİFAKI OLUŞTURDUĞUMUZ GENEL BAŞKANLARLA KONUŞMAK ZORUNDAYDIM: “Toplantıya geç katıldığımı biliyorum. Bu nedenle hepinizden özür dilerim. Çünkü olağanüstü gelişmeler var. Ben, bu olağanüstü gelişmeleri izlemek zorundayım. Tarihin bana yüklediği böyle bir sorumluluk var. Dolayısıyla ittifakı oluşturduğumuz, beraber olduğumuz, bir anlamda Türkiye’nin geleceği açısından kader birliği yaptığımız genel başkanlarla da konuşmak zorundaydım. Ukrayna’daki gelişmeler, Avrupa’daki gelişmeler, Rusya ile NATO arasındaki bağlantılar, güvensiz ortam, her şeyden önce doğal olarak Türkiye’nin de bundan büyük ölçüde etkileneceğini bildiğimiz için bu görüşmeleri yapmak zorundaydım. Ondan sonra sizin huzurunuza çıkmam daha doğru olurdu diye düşündüm.

FATURAYI HEPİMİZİN BİLMESİ LAZIM: Avrupa’nın göbeğinde nükleer güce sahip olan bir devletin bir başka ülkeye bir şekliyle girmiş olması, silahlı kuvvetlerini sokmuş olması ve dünyanın bunu sadece seyretmiş olması hepimizin dikkatle izlemesi gereken bir tablodur. Rusya ile olan ilişkilerimize birazdan geleceğim ve anlatacağım; ekonomide, turizmde, doğal gazda bir ülkeye bu kadar bağlı olmamızın ortaya çıkaracağı faturayı hepimizin bilmesi lazım.

BU ÜLKENİN EKONOMİSİNİ BU KADAR BAĞLI KILAMAZSINIZ: 2019 yılından bu yana uyarıyorum hükümeti. Bir ülkeye bu kadar bağlı kılamazsınız, bir ülkenin ekonomisini bir başka ülkeye bu kadar bağlı kılamazsınız. 2019-2022; ben söyledim, ben dinledim. Bir de kitap çıkardık. Kitap çıkardık ki tarihe not düşelim diye. Nükleer güce sahip olan bir ülke, nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye silahlı kuvvetlerini sokuyor. Avrupa’nın göbeğinde yapıyor ve bütün dünya seyrediyor.

ANKARA’YA DÖNMEK ZORUNDAYIM: Türkiye ne yapacak? Güvenlik zirvesi toplanıyor. Bu nedenle Denizli’de, akşama kadar burada olacaktım, diğer programlar da vardı, bu toplantıdan sonra o programları iptal etmek zorunda kaldım. Bu toplantıdan sonra Ankara’ya dönmek zorundayım.

TBMM’Yİ ACİLEN TOPLAYIN: Buradan, Denizli’den, Denizli’nin saygın insanlarının, kanaat önderlerinin huzurunda ifade ediyorum. Güvenlik Zirvesi’nden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni acilen toplayın. TBMM’ye, açık mı kapalı mı neyse, bilgi verin. Ülkemiz açısından son derece stratejik bir süreci yaşıyoruz. Sorunlu bir süreci yaşıyoruz. Öyle bir noktaya geldik ki turist göndermediği zaman perişan oluyoruz. Doğal gaz göndermediği zaman perişan oluyoruz. Buğday alamazsak ne olacak? Ukrayna ve Rusya, en çok buğday ithal ettiğimiz iki ülke. Normalde, sağlıklı işleyen bir demokrasi içinde bir siyasal iktidar, ülkeyi yönetirken bir başka ülkeye ekonomik açıdan bu kadar bağımlı bir süreci yaşatmazdı, yaşatmaması lazımdı.

BİR ÜLKE ENERJİ ALANINDA YÜZDE 70 BAĞIMLI OLABİLİR Mİ: Bir ülke başka ülkeye sadece enerji alanında yüzde 60 bağımlı olabilir, yüzde 70 bağımlı olabilir mi? Söylerken içim acıyor. İlk sefer söylesem, diyecekler ki ‘ilk sefer söylüyorsun’. 2019’dan beri söylüyorum. Nükleer santral ile beraber bu rakam daha da büyüyecek. Dünyanın en pahalı elektriğini alacağız. Kilovatsaati 12 sent, KDV hariç. Dünyanın en pahalı elektriğini bizim sanayici kullanacak. Nasıl rekabet edecek?

MONTRÖ’YE TÜRKİYE’NİN SADIK KALMASI LAZIM: Montrö Anlaşması’na Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sadık kalması lazım. Baskı altında kalmaması lazım. Türkiye’nin güvenliği açısından Montrö Sözleşmesi çok önemlidir. Ona bağlı kalmak, sadık kalmak da çok önemlidir. Birilerinin telkini ile Montrö Anlaşması farklı uygulanmamalıdır. Bu konuda da hükümetin dikkatini çekiyoruz. Atılacak her bir yanlış adımın bize faturası ağır olur.

SURİYE’DE BİZE YÜKLEYECEĞİ OLUMSUZ FATURA: Suriye’de 33 askerimiz şehit edildi. Herhangi bir olumsuz tablonun Suriye’de bize yükleyeceği olumsuz faturayı da hepinizin dikkatine sunuyorum.

BU TABLOYU TÜRKİYE HAK EDİYOR MU: Güzel bir ülkede yaşamak varken, beraber yaşamak varken, bütün komşularımızla huzur içinde yaşamak varken böyle bir tabloyu Türkiye hak ediyor mu? Vicdanlarınıza sesleniyorum. Sanayicisi, işçisi, memuru memnun değil. Kim memnun Allah aşkına? Size dertleri anlatmayacağım. Denizli’yi sizler çok daha iyi biliyorsunuz. Sizlere çözümleri anlatacağım. Türkiye nasıl düzlüğe çıkar bunu anlatacağım. Girişi böyle yapmamın nedeni, Türkiye’yi bekleyen yakın bir tehlike konusunda hepinizin dikkatini çekmekti.

500 BÜYÜK FİRMANIN 23’Ü DENİZLİ’DEN: Denizli, kendi iç dinamikleri ile büyüyen güzel bir kentimiz. Kendi iç dinamikleri ile büyüyen, 140’ın üzerinde ülkeye ihracat yapan güzel bir kentimiz. Tarımı, sanayisi, turizmi, güzel doğası, her şeyiyle mükemmel bir kent. Köklü ve derin bir tarihi var. O tarihin öngördüğü bir turizmi var mı? Hayır. O turizmin de olması lazım. Açık ve net söylüyorum. Kentte turizmin canlanması için turizmin ne olduğunu bilen bir kişinin belediye başkanı olması lazım. İnşallah o günler de gelecek. Göreceksiniz. Denizli turizm alanında da çok daha büyüyecek. Denizli’yi tüm dünyaya anlatmamız lazım. Bu kadar köklü bir tarihin sadece kendi ülkemize değil bütün dünyaya anlatılması lazım. Anadolu’nun 500 büyük firmasının belirlemesi yapıldı. 23 firma Denizli’den. Sanayici Sayın İbrahim Şenel, o toplantıda bir konuşma yaptı. Diyor ki ‘Bu coğrafya endüstri devrimini ıskaladı. Şu anda müthiş bir teknolojik devinim söz konusu. Bir meta dünyasından söz ediyoruz. Bir oyun şirketinin 60 milyar dolara satın alınmış olması, geleceğin nereye gittiğinin göstergesi açısından çok mühim. Denizli’deki firmalarımızın bu dünyada doğru noktada konumlanması lazım’ diyor. Gerçeği görüyor.

YÜKSEK YETENEK İNŞASI NEDİR DİYE MERAK EDEN SİYASETÇİ OLDU MU: Biz, buna yüksek yetenek inşası diyoruz. Acaba üniversiteden kaç kişi yüksek yetenek inşası üzerine bir tez hazırladı? Yüksek yetenek inşası nedir diye merak eden siyasetçi oldu mu? Bir toplumu ileri taşıyan, geliştiren, o toplumun en zeki olan yüzde 2’sidir. O yüzde 2’yi korumak ve büyütmek lazım. Buna yüksek yetenek inşası diyoruz.

SİYASET KURUMU FARKINDA DEĞİL BUNUN: Örnek mi, Almanya’yı alalım. Türkiye Cumhuriyeti kökenli iki vatandaş, yeni bir aşı keşfediyor. Milyarlarca dolar Almanya’ya kazandırdılar. İki kişi. Yüksek yetenek inşasının ilk çıkış yeri İngiltere’dir. Dominyonlardan buldu en zeki, en çalışkan insanları. Hepsini getirdi İngiltere’ye. Sanayi devriminin başlangıcı İngiltere oldu. Buharlı motoru keşfettiler. Sonra, Amerika bunu İngilizlerin elinden aldı. Silikon Vadisi ile dünyanın en yetenekli insanlarını Amerika’ya davet etti. ‘Çalışın, üretin, kazanın burada’ denildi. Uzay sanayi ile beraber dünya farklı bir noktaya çıktı. Amerika ile Çin arasındaki kavganın temelinde yüksek yetenek inşası yatıyor. Kaç kişi farkında? Bizim gençlerimiz yurt dışında arıyor umudu. Bu tablo düzeltilmezse; Osmanlı sanayi devrimini kaçırdı, biz de teknoloji devrimini kaçıracağız. Kaçımız farkında? Siyaset kurumu farkında değil bunun. Geleceği bilmiyor siyaset kurumu. Dünyayı iyi okumuyor siyaset kurumu. Sanayici kısmen farkında. Görüyor, biliyor. Bu maalesef yeteri kadar işlenmiyor.

BÖYLE BİR KADRO YOK: Yüksek yetenek inşasını sağlamanın ve bunu büyütmenin yolu planlamadan geçiyor. İster esnaf olun ister sanayici olun bir geliriniz varsa ay sonunu, yıl sonunu nasıl getireceksiniz diye planlama yapmanız lazım. Üretim ne olacak, kaç kişi istihdam edilecek planlama yaparsınız. Ev almışsanız ‘taksiti nasıl ödeyeceğiz’ diye planlama yapmanız lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı. Kaçımız farkındayız? Kaçımız biliyoruz. Ekonominin özü nedir? Sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynaklar arasındaki optimum verimliliği sağlamaktır. Siz planlama yapacaksınız, o sınırlı kaynakları en verimli şekilde kullanacaksınız. Biz acaba verimli şekilde kullanıyor muyuz? Bunu planlama örgütü yapar. Planlama neden önemlidir. En zeki insanlar planlama kurumunda görev yaparlar. Ülkenin 5 yılını, 10 yılını, 20 yılını, 30 yılını, 50 yıllını planlarlar. Planlamada en liyakatli insanlar görev yapar. Devletin temelinde adalet varsa, adaleti sağlayan liyakattir. Eğer siz planlamayı sağlıklı yaparsanız, işi ehline verirseniz, hangi parti iktidara gelirse gelsin, sağlam güçlü bir kadro ile çalışmış olur. Şimdi böyle bir kadro yok.

BÜTÜN RAKAMLARA SAHİP OLACAKSINIZ: Yapmamız gereken ne? Bir; iktidar olursak ilk yapacağımız, bir numaralı kararname, ‘stratejik planlama teşkilatı’nı kurmaktır. Bu teşkilatı kuracağız. Toplumun en zeki, en yetenekli, A partili, B partili demeden, kim o işi en iyi yapıyorsa kadroyu kuracağız. Önce diyeceğiz ki devletin bütün rakamlarını getirin, karar vereceğiz. Şu anda devletin bütün rakamlarını ne siz ne de biz biliyoruz. Yükümlülüğümüz nedir, taahhütlerimiz nedir bilmiyoruz. Vergi gelirlerimiz, fonlarda toplanan gelirler nerelere harcanıyor, nasıl harcanıyor bilmiyoruz. Eğer devleti akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle yönetecekseniz bütün rakamlara sahip olacaksınız.

İSRAFI ÖNLEYECEKSİNİZ: İki; devlette düşündüğünüzden çok daha felaket bir israf var. ‘İsrafı önleyeceksiniz.’ İki numaralı genelge. Örnek olacaksınız siyasetçi olarak. Temel bazı şeyleri yasaklayacaksınız. Yapmayacaksınız. Bu, devlete çok büyük gelirler sağlar mı? Hayır. İsrafı önlediğiniz andan itibaren vatandaşla siyaset kurumu arasında bir güven oluşturmuş olursunuz. İsrafı büyütürseniz güven ilişkisini koparırsınız. ‘Vergi veriyorum, çarçur ediliyor’ diyecek.

EKONOMİK SOSYAL KONSEYİ TOPLAYACAĞIZ: Üç; sorunu çözmek istiyorsunuz, doğru. Nasıl çözeceksiniz? Bir insan sorunu çözeceğim diyorsa önce o sorunu yaşayan insanlarla konuşmak zorundadır. Esnaf, sanayici yaşıyorsa konuşacaksın; turizmci yaşıyorsa turizmci ile konuşacaksın. Rahmetli Ecevit, bir kararname ile Ekonomik Sosyal Konseyi kurmuştu. Sonra bu, Anayasal kurum haline geldi. Üç ayda bir toplanıyordu. Sanayici, esnaf, turizmci dertlerini anlatıyorlardı. En son 5 Şubat 2009’da toplandı. Bir daha hiç toplanmadı. Siz sorunu nasıl çözüyorsunuz? Üçüncü madde olarak Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacağız. Masanın bir tarafında bileşenler olacak, karşı tarafında da bakanlar olacak.

FİYAT İSTİKRARINDAN SORUMLU KURUM MERKEZ BANKASI OLACAK: Bir ülkenin namusu parasıdır. Türk lirası. Türk lirasının itibarını korumazsanız, tasarruf edeceğimiz bir değer olarak elinden alırsanız paranın değeri kalmaz. Onu dengeli, kararlı, istikrar sağlayacak bir noktada tutmanız lazım. Bunun için de Merkez Bankası’nın bağımsız olması lazım. Merkez Bankası bağımsız değilse Türk lirasını kimse tutamaz. Bugün, Türk lirası cebimizde taşıyoruz ama bankalardaki mevduatımızın yüzde 60’tan fazlası dolar ve döviz. Demek ki güvenmiyoruz. Güvensizliği yaratan kim? Siyaset kurumu, vatandaş değil. Demek ki dördüncü yapacağımız iş, Merkez Bankası’nı bağımsız kılmak. Merkez Bankası’nın başına politik kişileri değil, o işi en iyi bilen insanları getireceksiniz. ‘Bizim partili gelsin, Merkez Bankası’nın başkanı olsun’, yok öyle. İşi ehline teslim edeceksiniz. Siyasi otoritenin aldığı politik kararlar çerçevesinde fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu kurum Merkez Bankası olacak. Kanun öyle diyor. Ama bir paralel yapı oluşturursanız; ‘Merkez Bankası olsun, kanun ona fiyat istikrarı konusunda görev versin, ama ben bir de Fiyat İstikrar Komitesi kurayım, hiç toplanmasın’. Olmaz. Devlet yönetilmez ve yönetilmiyor zaten.

DEVLETİN NAMUSU VARDIR: Beş; Kamu İhale Yasası... Devletin bütün namuslu bürokratlarına çağrı yaptım. ‘Hiçbir kanunsuz yazının altına imza atmayın. Yolsuzluk dosyasının altında imzanız olmasın. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim yiyorsa, önünüze belge getiriyorsa imzalamayın’ dedim. Aynı çağrımı Denizli’den de yapıyorum. Bürokratlara, hakimlere ve savcılara da yapıyorum bu çağrımı. Adaleti dağıtacak olan kişi; devletin dini adaletse hakimin, savcının adalet peşinde koşması lazım. Siyasilerin arkasında koşmaması lazım. Buna da son vereceğiz. Devlette liyakati, ahlakı, erdemi, irfanı sağlarsanız bilgiyi, birikimi değerlendirirseniz bunların tamamı olur. Kamu İhale Yasası’nın birilerine kaynak aktarmak için kullanılan bir yasa olmasının önüne geçeceğiz. Devletin namusu vardır. Namusun garantisi, aldığı vergilerin doğru yerlerde kullanılmasıdır. Onun değerini koruyacağız.

HER KURUŞUN HESABININ SORGULANDIĞI BİR DÜZENİ GETİRECEĞİZ: Önemli bir komisyon kuracağız. Altıncısı; Kesin Hesap Komisyonu. Kesin Hesap Kanunu, bütçe ile beraber gelir. Geçen yıl ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığını gösteren kanunun adı Kesin Hesap Kanunu’dur. Bütçe Kanunu geleceği belirler. Kesin Hesap Kanunu, bu paralar nereye harcandı? Bu, yeteri kadar tartışılmaz. Asıl tartışılması gereken kanun, Kesin Hesap Kanunu’dur. TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Başkanı, ana muhalefet partisinden olacak. İktidar gelecek, muhalefete hesap verecek. Bu, büyük bir özgüven demektir. Ben iktidarsam, harcadığım her kuruşun hesabını önce parlamentoda muhalefete, sonra millete veririm. ‘Alnım aktır’ deme yoludur. O zaman bürokrasi de kolay kolay yolsuzluk yapamaz. Diyecek ki Kesin Hesap Komisyonu’nda bakan, bürokratlar hesap verecek. Herkes, hesap verecek. Her kuruşun hesabının demokratik kurallar içinde sorgulandığı bir düzeni getireceğiz.

DEVLETİ YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ: Devlette liyakat ve adaleti kesinlikle sağlayacağız. Partizanlığı devletin içinden çıkarmamız lazım. Liderler Zirvesi’nde de bunu gündeme getirdim. ‘Yarın, bir stratejik planlama teşkilatı kuracağız. Bizim partili çok iyi, öbürü bizim partili’, olmaz bu iş. İşi en iyi kim yapıyorsa onlar gelecek. Devleti yeniden, bir anlamda inşa edeceğiz.

Sanayi çok önemli. Sanayici de çok önemli. Sanayiyi, katma değeri yüksek ürün üretir noktaya getirmeniz lazım. Teşvik politikasını yeniden gözden geçirmeniz lazım. Doğru kullanılan bir teşvik politikasının Türkiye’ye getirdiği avantajlar açısından bir örnek anlatacağım. Atatürk Barajı, kendi kaynaklarımızla yapılmıştır. Keban Barajı, aynı şekilde. Kemer’de çok sayıda otel vardır. Rahmetli Özal başbakanken özel bir teşvik getirdi, Antalya en çok turisti ağırlayan bir kent konumuna geldi. Demek ki teşvik doğru. Sadece oradaki otel sahibi mi kazanıyor? Bütün Türkiye kazanıyor. Teşvik politikasını sanayicinin katma değeri yüksek noktaya taşınması için kullanmamız lazım.

ÇİFTÇİ ZARAR EDERSE HEPİMİZ AÇ KALIRIZ: Dokuz; tarım. Artık stratejik bir sektördür. Çiftçi arkadaşlarımıza bakın, hepsi perişan. Biz buğdayı, mercimeği, nohudu, her şeyi ithal ediyoruz. Niye bir üretmiyoruz? Plansızlıktan. Dışarıda daha ucuz ama benim insanım da daha ucuza üretebilirsin. Gübreyi, yemi, elektriği ucuz verirsen, yeterli teşviki verirsen o da ucuz verir. Hollanda örneğini her yerde veriyorum. Konya’dan küçük toprak olarak. Yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üstünde. Devasa Türkiye? 18-19 milyar dolar. İthalatı saymıyorum. Türkiye bunu hak ediyor mu? Etmiyor. Havza bazlı planlamanın olmazı lazım. Maliyet, artı makul kar, eşittir taban fiyat. Taban fiyatın altında hiçbir çiftçi ürününü satmamalı. Alıcı bulamıyorsa devlet onu alacak. Hiçbir şey yapmıyorsa Afrika’daki fakir fukaraya gönderecek. Ama çiftçi zarar etmeyecek. Çiftçi zarar ederse hepimiz aç kalırız.

DÜNYA ARTIK BİR KURTLAR SOFRASI: Uluslararası rekabet... Dünya artık bir kurtlar sofrasıdır. Herkes malını satmak istemektedir. Devletin, sanayicinin, çiftçinin, üreticinin uluslararası alanda rekabet edebilmesi için altyapıyı oluşturması lazım. Nedir birinci kural. Enerji fiyatları. Bu kadar pahalı bir elektrik ile ucuz mal üretemezsiniz. Rekabet edemezsiniz. Mersin’de nükleer santrali kurdular. Nükleer teknolojiyi vermediler. Alım garantisi verildi. Kilovatsaati 12,5 sent. Almanya, üç sent. Bizim sanayici, üretici, çiftçi nasıl rekabet edecek? 30 Kasım 2019’da Avrasya Sanayici ve İş Adamları Derneği ile bir toplantı yaptım. İlk kez o zaman, ‘Enerji konusunda bir ülkenin bir başka devlete yüzde 40-50-60 bağlı olması ciddi bir tehlikedir’ dedim. Daha sonra 2019’da grup toplantısında bunu bütün ayrıntıları ile dile getirdik. Daha sonra bunu bir kitap haline getirdik. Bugün Türkiye, enerji açısından yüzde 60 oranında Rusya’ya bağımlıdır. Dünyada bir başka ülkeye enerji alanında yüzde 60 oranında bağımlı olan başka bir ülke yoktur. Akıl tutulmasıdır. Ama oldu.

BÜROKRATKEN BAŞBAKANLIĞIN KARARLARINI ELEŞTİREN YAZILAR YAZARDIM: Bunları hangi strateji ile hayata geçireceğiz? Dört ayaklı bir strateji üzerine inşa ederseniz sorunları aşarsınız. Sistemin birinci ayağı, can ve mal güvenliğidir; yani hukukun üstünlüğüdür, yani gerçek anlamda demokrasidir. Demokrasiyi inşa edeceksiniz. Adaleti sağlayacaksınız. Sanayici, ‘acaba yarın başıma bir şey gelir mi’ diye endişe etmeyecek. Hükümeti eleştirdim diye hemen vergi müfettişleri kapımda bitmeyecek. Önce demokrasi. Demokrasinin olmadığı hiçbir ülke büyümemiştir ve gelişmemiştir. Kendimden hatırlıyorum; daha Maliye Bakanlığı’nda bürokratken -rahmetli Süleyman Demirel başbakandı- Başbakanlığın aldığı ekonomik kararları eleştiren yazılar yazardım. Bir Allah’ın kulu dönüp de bana, ‘sen bürokratsın bu yazıları nasıl yazarsın’ diye sormazdı. Herkeste büyük bir hoşgörü vardı. Şimdi, bırakın bürokratları esnaf, sanayici, dernekler konuşamıyor, başıma bela gelir diye. Rahmetli Demirel diyordu, ‘Konuşan Türkiye’ diye. Yasakçı Türkiye’ye döndük. Böyle bir ortamda ekonomiyi, insan haklarını büyütemezsiniz.

İRAN BİZİ GEÇTİ: İkincisi; üreten Türkiye. Her alanda üretmesi lazım. Sanatta, kültürde, sanayide üretmesi lazım. Çiftçinin üretmesi lazım. Ama en önemlisi, üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Katma değeri yüksek ürün üreten Türkiye büyür, dünyada söz sahibi olur. Cep telefonlarınız, katma değir yüksek üründür. Üretmek için hangi kurumun çalışması lazım? Cevap dünyada tektir, üniversitelerin. Üniversiteler bilgi üretecek, sanayici elle tutulur metaya dönüştürecek. İşin anahtarı budur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniversiteleri bilgi üretmek konusunda nerede? İran bizi geçti. Başka bir şey söylemiyorum.

BU ÜNİVERSİTELER ÜNİVERSİTE DEĞİL, BİRKAÇI ÜNİVERSİTE: Yakında, asgari ücretin yarısı ile iş arayan avukatlar göreceksiniz. Asgari ücretin yarısı ile iş arayan mühendisler, ziraatçılar, eczacılar, veterinerler göreceksiniz. Böyle bir rezaleti dünyada yaşayan ikinci bir ülke yoktur. Üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Ne demektir? Bilgi üreten üniversite, her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı yerler demektir. Her türlü düşünce tartışılacak. En aykırı fikirler tartışılacak. O zaman toplum ileri gider. Aykırı düşünce olmazsa toplum ileri gitmez. Hala bunun farkında olmayan siyasilerimiz var. Farklı düşündü diye üniversite hocasını kapının önüne koyamazsınız. Bu darbe dönemlerinde oldu, bir de şimdi oldu. Ortaçağ’da bir kişi çıkıyor, ‘dünya yuvarlaktır’ diyor. Yakalayıp, engizisyon mahkemesine çıkarıyorlar. ‘Ne derseniz deyin, dünya yuvarlak, etrafında da dönüyor.’ Kim haklı çıktı? Bir kişi mi? Aykırı düşünce budur. Korkmamak lazım. Aklımızı kullanacağız. Aklınızı kullanmayıp da kiraya veriyorsanız ülkeyi geliştiremezsiniz. Aykırı düşünceden korkmayacaksınız. Elin oğlu, üniversitelerde bunu icat edeceğim diye, büyük firmalar, ‘her türlü imkanı sağlıyorum, buldun buldun, bulmadıysan işine son veriyorum’ diyor. Olur ya adamın düşündüğü bize ütopik geliyor. Bakarsın bulur, bulursa büyük gelişme olacak. Bu üniversiteler üniversite değil, birkaçı üniversite.

BAKAN OLMAK İÇİN İKİ ŞEYE İHTİYAÇ VAR: Üçüncüsü, üçüncü ayak; güçlü bir sosyal devlet olması lazım. Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar. Türkiye’yi bundan çıkarmamız lazım. Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye. Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddesinde, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir’ diyor. Dördüncüsü; sürdürülebilirlik. Demokrasi sürekli gelişen bir kavram. Üretim, teknoloji, icat, sosyal devlet kavramı, sürekli gelişen bir kavram. Bunların sürdürülebilir olmasının anahtarı, devlette liyakattir. İşi ehline teslim etmektir. Siyasette liyakat yoktur, ama devlette vardır. Devlette memur olmanız için KPSS sınavını vermeniz lazım. Sınavdan sonra aday memursunuz. Bir süre çalışırsınız, asaletiniz onaylanır. Şef olmak isterseniz, şeflik sınavına belli bir süre sonra girersiniz, kazanırsanız şef olursunuz. Bakan olmak için iki şeye ihtiyaç var; ilkokul diploması, savcılıktan iyi hal kağıdı. Başka bir şeye ihtiyaç yok. O nedenle devleti devlet yapan bürokrasidir. Devletin hafızası bürokraside vardır. Ama işi ehline teslim ederseniz. İşi ehline teslim etmezseniz devlet çalışmaz.

ÖNEMLİ BİR DEĞİŞİME, DÖNÜŞÜME İMZA ATTIK. DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK: Hiçbirimizin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Genç evlatlarımızın geleceğini yurt dışında aramalarını istemiyorum. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Kendi geleceğimize kendimiz karar vereceğiz. Ben sizin sorunlarınıza talibim. Sorunlarınızı çözmek istiyoruz. İttifak olarak bir araya geldik. Beraber sorunlarını çözeceğiz. Önemli bir değişime ve dönüşüme imza attık. Dünyada örneği yoktur. Milli Kurtuluş Savaşı’nın bir tablosu vardır, Meclis açılırken. Hacı Bayram’da namaz kılınır ve Meclis açılır. O tabloyu beraber inşa edeceğiz. Önce ülkemizi bu karabasandan kurtaracağız. Hiç kimsenin etnik kimliği, yaşam tarzı, inancı siyasete konu olmayacak. Herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duyulacak. Siyasetin konusu; o kişinin karnı doyuyor mu, doymuyor mu? Türkiye büyüyor mu büyümüyor mu?

SAMANDAĞ’DAN MERSİN’E KADAR ÖZEL BİR BÖLGE İLAN EDECEĞİZ, AKDENİZ’İN EN BÜYÜK LİMANI OLACAK: Bir önemli projemiz var. Daha sonra geniş olarak anlatacağız. Üç tarafımız deniz, kıymetini biliyor muyuz? Dünya ticaretinin yüzde 83’ü deniz yoluyla. Samandağ’dan Mersin’e kadar, o bölgeyi özel bir bölge ilan edeceğiz. Akdeniz’in en büyük limanı olacak. Katma değeri yüksek ürünler orada üretilecek. Doğu Akdeniz’den çıkan doğal gaz, o bölgeden Avrupa’ya gidecek. Maden rafinerisi kuracağız. Çok önemli. Katma değeri yüksek ürün üretiyorsanız kurmak zorundasınız. Hakkari’nin çinkosunu orada ürettiğiniz zaman, 3 liraya sattığınızı bin 500 liraya satmış olacaksınız. Doğal gaz depolama alanları var o bölgede. O bölgeden kim ihracat yapıyorsa, fabrika nerede olursa olsun demiryoluyla oraya gelmek kaydıyla navlun bedellerinin tamamını kamu üstlenecek. Böylece fabrikalar Anadolu’ya yayılmış olacak. Anadolu’nun içi boşaldı. Her şey İstanbul’da, İzmir’de. Niye? Anadolu yok mu? Denizli yok mu, Rize yok mu? Dolduracağız.

5 YIL İÇİNDE İSTANBUL’UN NÜFUSU 2,5 MİLYON AZALACAK: Yaptığımız hesaba göre; beş yıl içinde İstanbul nüfusu 2,5 milyon azalacak. Herkes Anadolu’ya gelecek. İyi bir yaşam standardı sağlanacak insanlara. Çok sayıda otomobil fabrikası oraya gelecek. Akdeniz’in en büyük limanı olacak çünkü. Fazla değil, beş yıl içinde kişi başına gelir iki katına çıkacak. Bunların tamamının altyapısı hazırlanıyor.

SİYASETÇİYİ AYAĞA KALDIRMAK, YÖNETİME GETİRMEK ZORUNDAYIZ: Ülkemizi seviyoruz. Bu ülkeyi cehennem değil, bu ülkeyi cennete dönüştürmek istiyoruz. Herkesin karnını doyduğu, kucaklaştığı, kendi ülkesi ve insanıyla gurur duyduğu, birilerinin kapısında dakikalarca beklemediği onurlu bir ülke haline getirmek istiyoruz. Sanayici, esnafı, çiftçisi üretecek. Her şeyimiz var ama siyaset yok. Dünya çapında doktorlarımız, piyanistlerimiz, sanayicimiz var. Ama dünya çapında siyasetçimiz yok. Temel sorun da bu. O siyasetçiyi ayağa kaldırmak zorundayız. Türkiye’de yönetime getirmek zorundayız. O siyasetçi, ‘Türkiye ne olacak’ diye özel bir çaba harcayacak.

Demokrasinin temel taşı haline getireceğim muhtarlık kurumunu. Bu topraklarda yapılan ilk seçim, bir muhtarlık seçimidir. Kastamonu’da. Muhtarlığın bütçesini, birleşik oy pusulasını, belediye meclis toplantılarına katılmalarını, mahalleleri ile ilgili oy kullanmalarını sağlayacağız. Ne yaparlarsa yapsınlar, muhtarlıkla ilgili temel bir kanun teklifi hazırladık. İktidarımızda, ilk çıkaracağımız kanunlardan biri muhtarlık temel kanunu.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —