Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Türkiye’nin sorunlarından bir tanesinin de kutuplaşma olduğunu belirterek, “Oysa hepimiz bu ülkenin insanıyız; dertlerimizi, sıkıntılarımızı birlikte çözmemiz gerekir. Kutuplaşan de?
54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, vefatının 11. yıl dönümünde, Saadet Partisi’nin “Adil Devlet ve İnsanca Yaşam” temasıyla Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği törenle anıldı. Törene; Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcıları Ümit Dikbayır ve Berna Sukas, DEVA Partisi Genel Sekreteri Medeni Yılmaz ile Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu katıldı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, anma töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Bugün, bundan tam 11 yıl önce 27 Şubat 2011 tarihinde milyonlarca insanın duaları eşliğinde ebedi hayata uğurladığımız Erbakan hocamızı anmak için bir aradayız. Bu buluşmamızın Erbakan’ı anmanın yanında anlamamıza da vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Hepiniz biliyorsunuz 1969 yılında Profesör Doktor Necmettin Erbakan hocamız ilk adımı atarken, ilk tohumu ekerken birileri şöyle demişti: ‘Bir çiçekle bahar olmaz.’ Peki muhterem hocamızın cevabı neydi? ‘Doğru ama her bahar, bir çiçekle başlar.’ İşte bu yönüyle sizler, gelecek baharları müjdeleyen çiçeklerisiniz.
“EMPERYALİST HIRSLAR NEDENİYLE PARKLARDA OYNAMASI GEREKEN ÇOCUKLAR, EGE’DE, AKDENİZ’DE ŞİŞME BOTLARIN ÜZERİNDE CAN VERİYORLAR”
Erbakan Haftası etkinlikleri çerçevesinde her yıl, farklı bir yönüyle Erbakan hocamızı anlamaya, değerlendirmeye çalıştık. Geçtiğimiz yıllarda Erbakan hocamızın ilim adamı yönünü, bazen siyaset ve devlet adamı yönünü anlamaya çalıştık. Bir yıl, dürüstlük ve nezaketini anlamaya; bir başka yıl ahlak ve adalet anlayışını yorumlamaya, dersler çıkarmaya çalıştık.
Bu yıl, Erbakan haftası etkinliklerinin ana teması, adil devlet ve insanca yaşam olarak belirlendi. Sözlerimin hemen başında bu temayı çok önemli bulduğumu ifade etmek isterim. Çünkü, adalet mülkün yani devletin temelidir. Adaletin olmadığı yerde ne devletten ne düzenden ne de insanca yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Adalet, bir gömleğin adeta ilk düğmesi gibidir. O yanlış iliklendiği taktirde diğer tüm işler, yanlış gidecektir. Ne yazık ki bugün böyle bir durumla karşı karşıyayız. Dünyanın adalet ve insanca yaşam karnesi, pek de istediğimiz gibi değil maalesef. Bugün, maalesef Türkiye’nin de dünyanın da en büyük problemi, adaletsizliktir, adalet konusunda yaşanan çifte standarttır. Merhametin yerini nefretin, şefkatin yerini öfkenin, diyaloğun yerini maalesef kavganın aldığı çatışmanın aldığı, paylaşımın yerini sömürünün işgal ettiği bir dönemden geçiyoruz. Soruyorum, bugün yer yüzünde yaşayan 8 milyar insandan bir milyarı her gece yatağa aç giriyor. Böyle bir dünyada adaletten ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü?
80 ailenin servetinin 8 milyar insanın gelirinden fazla olduğu bir dünyada adil paylaşımdan bahsetmek mümkün mü? Her 10 saniyede bir çocuk açlıktan hayatını kaybediyor. Bir buçuk milyar insan günlük bir doların altında gelirle hayata tutunmaya çalışıyor. Böyle bir düzende insanca yaşamaktan bahsetmek mümkün mü? Evet mümkündür diyemiyoruz maalesef.
İşte şimdi Ukrayna’da yeni bir savaş patlak verdi. Unutmayalım. Savaşın ilk kaybedenleri hep çocuklar olmuştur. Yer yüzündeki savaş ve çatışmalardan dolayı 82 milyon insan, mülteci durumuna düştü. Son 10 yılda 2 milyondan fazla çocuk, bu çatışmalarda hayatını kaybetti, 6 milyon çocuk sakat kaldı. Irak’tan Yemen’den Filistin’den Arakan’dan sonra korkarım şimdi sıra Ukraynalı çocuklara geldi. Ne acıdır ki emperyalist hırslar nedeniyle parklarda oynaması gereken çocuklar, Ege’de, Akdeniz’de şişme botların üzerinde can veriyorlar. Yeryüzünün hemen her bölgesinde şiddet, çatışma ve savaş hakim. Masum ve mazlum insanların kanı ve gözyaşı oluk oluk akıyor her gün. İnsanlar hayatta kalabilmek adına evlerinden, kendi vatan topraklarından binlerce kilometre uzaklara gitmek zorunda kalıyor. Maalesef gittikleri yerlerde de horlanıyor, dışlanıyor, şiddete maruz kalıyorlar. Şimdi bir kez daha soruyorum. Böyle bir dünyada barıştan, adaletten, güvenden, huzurdan bahsetmek mümkün mü? Maalesef üzülerek söylüyoruz ki hiçbirimiz, evet hiçbirimiz mümkündür diyemiyoruz, diyemeyiz.
“50 MİLYON İNSANIN YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA YAŞADIĞI BİR ÜLKEDE İNSANCA YAŞAMDAN BAHSETMEK MÜMKÜN MÜ?”
Türkiye’mizde durum farklı mı? Şimdi aynı soruları bir kere de Türkiye’miz için sormak istiyorum. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi? 16 milyon insanın açlık, 50 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü? 5 milyondan fazla ailenin elektrik faturalarını ödeyemediği, 6 milyondan fazla insanın sosyal yardım almadan geçinemediği bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi?
Her üç gencimizden birinin işsiz olduğu bir ülkede 100 binlerce ataması yapılmayan öğretmenlerin olduğu bir ülkede, işçi ve memur maaşlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı bir ülkede, EYT ve KHK mağduriyetlerinin yıllardır giderilemediği bir ülkede, çocuklarına bez ve mama dahi alamayan milyonlarca ailenin bulunduğu bir ülkede adaletten, adil bir devletten, adil paylaşımdan ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü? Ne yazık ki bunun cevabı, hayır.
İşte Profesör Doktor Necmettin Erbakan hocamızın mücadelesinin en önemli hedeflerinden birisi, adil devlet ve insanca yaşamdı. Yaşanabilir bir Türkiye, yeni ve adil bir dünya Erbakan hocamızın esas kastettiği hedeflerdi. Biz de bugün onun çizdiği yolda yürüyoruz. Onun mücadelesini referans alıyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, bu güzel ülkenin imkan ve kaynaklarının bir avuç yandaşa aktarılmasına rıza göstermiyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, Türkiye’nin varlıklarının haraç-mezat elden çıkarılmasına karşı çıkıyoruz. Tıpkı Erbakan gibi, milleti borca ve bankaya mahkum eden faizci politikalara evet demiyoruz. Erbakan’ın, yalınayaklarıyla bir dilim ekmek için ekmek için bir arabanın arkasından koşmak zorunda kalan küçük çocuğun hakkını aradığı gibi; biz de karnını doyurabilmek için akşam pazar yerlerinde artık toplayan insanların hakkını arıyor, bunun mücadelesini veriyoruz!
“KUTUPLAŞAN DEĞİL, KUCAKLAŞAN BİR TÜRKİYE’Yİ BİRLİKTE İNŞA ETMELİYİZ”
Bugün ülkemiz de bölgemiz de kritik ve hassas bir süreçten geçmektedir. Bu süreçte dışarıya karşı güçlü olmanın ilk şartı; içeride güçlü olmak, birlik ve beraberliği tesis etmektir. Bugün Türkiye’nin bir diğer önemli problemi de ne yazık ki kutuplaşmadır. Bir araya gelip konuşamamaktır. Oysa hepimiz bu ülkenin insanıyız; dertlerimizi, sıkıntılarımızı birlikte çözmemiz gerekir. Kutuplaşan değil, kucaklaşan bir Türkiye’yi birlikte inşa etmeliyiz. Partilerimiz, düşüncelerimiz, çözüm yollarımız farklı olsa da birbirimizle konuşabildiğimiz ve bir masanın etrafında oturabildiğimiz gün, aşamayacağımız hiçbir engel, çözemeyeceğimiz hiçbir sorun kalmayacaktır. İnsan, eşref-i mahlukat olarak yaratılmıştır. İşte bugün, Erbakan Hocamızın vesilesiyle bir araya geldik. Bizler; çatışma için değil, diyalog için buradayız. Kutuplaşma için değil, kucaklaşma için bir aradayız. Bizim şiarımız, çifte standart değil adalettir. Üstünlük taslamak değil eşitliktir. Sömürü değil hakça paylaşımdır. Baskı ve tahakküm değil insan hakları ve hürriyettir. Şeffaflıktır, ehliyettir, liyakattir, dürüstlüktür. Dayatma değil uzlaşmadır.
“MİLLİ GELİRİN ADİL DAĞILIMI İSTİKAMETİNDE ADETA DESTAN YAZILDI”
Erbakan Hocamızın hayatı, bu birlikteliklerin başarı hikayelerini anlatır. İlk defa 1950'lerde sadece 200 iş adamı bir araya gelerek Gümüş Motor Fabrikası'nı kurdu, önünü kestiler. Daha sonra bütün Türkiye'de müteşebbis insanları motive etmek için Odalar Birliği Başkanlığı'na seçildi; imkan vermediler, seçimleri iptal ettiler. Siyasetten başka bir yol olmadığını anladığı için, kolları sıvadı; sürekli kapatılan partiler kurarak yoluna devam etti. Milli Nizam, hiçbir icraat göstermeden kapatıldı. Milli Selamet döneminde, rahmetli Ecevit'le kurduğu koalisyon İmam-Hatipleri yeniden açtı, başörtüsü problem olmadı, Hac yolu açıldı. Türkiye'nin ilk faizsiz bankası DESİYAB kuruldu. Başta TUSAŞ olmak üzere Ağır Sanayi Hamlesini gerçekleştirecek 40 şirket belirlendi. Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Daha sonra Rahmetli Demirel ve Türkeş'le hükümet kuruldu. 265 fabrikanın temeli atıldı, 70'i tamamlandı. Neredeyse her ilde 2-3 tesis faaliyete başlatıldı. 4. Demirçelik, Kayseri'de TAKSAN, Diyarbakır'da TEMSAN, Şırnak-Mazıdağı'nda Azot-Gübre Tesislerinin yanında 58 Organize Sanayi Bölgesinin kararnamesi çıkarıldı. Bu çabaların önü de İhtilâl ile kesildi! 1989 ve 1994 Mahalli Seçimleri sonrasında destanlar yazıldı. En son 1996-1997 yıllarında Havuz Sistemi kurularak, yeni bir ekonomi anlayışı ile Denk Bütçe yapıldı. Memura yüzde 130 zam verildi, ayrıca çiftçinin, emeklinin, esnafın yüzünü güldüren kararlar alındı. Böylece Milli Gelirin adil dağılımı istikametinde adeta destan yazıldı. 1997 Haziran'ında da D-8'ler kurularak, dış politikada yeni bir dönem başlatıldı. Bütün bunların mükafatı ise 28 Şubat, iki partinin kapatılması ve vesayetçi bir anlayışın başlatılması oldu!
“BEDEL ÖDERİZ AMA BU MİLLETE ASLA EN UFAK BİR BEDEL ÖDETMEYİZ”
Muhterem arkadaşlar; biz Saadet Partisi’yiz, milli görüşçüyüz. Biz siyaseti makam ve mevki için, şan ve şöhret için yapmıyoruz. Bizim mücadelemiz Ahmet gitsin Mehmet gelsin mücadelesi değildir. Biz şahıslarla değil zihniyetlerle uğraşırız. Biz isimlere değil ilke ve prensiplere bakarız. Tıpkı Erbakan gibi bedel öderiz ama bu millete asla en ufak bir bedel ödetmeyiz. Hiçbir zaman kendi ikbalimiz için, milletin istikbalinden taviz vermeyiz. Tek arzumuz, tek derdimiz vardır; o da bu aziz millete hizmet etmek ve Cenabı Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, başta Erbakan Hocamız olmak üzere bu millete hizmet etmiş bütün büyüklerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.”